19 Mart 2017 Pazar

ERZURUMLU CEYHUNİ


( - 1888, İstanbul)


       Doğum tarihine ilişkin somut bilgi bulunmamaktadır. 1800'lü yılların ikinci yarısında yaşadığı, Ceyhuni adlı öteki aşıkların çağdaşı olduğu bilinmektedir.
       Hem Erzurum hem de İstanbul’da birçok aşığa ustalık eden, ayrıca iyi bir saz şairi ve doğaçlama söyleme yeteneğine sahip olan Erzurumlu Ceyhuni’nin yaşamının önemli bir bölümü İstanbul’da geçti.
       Şiirlerinde işlediği konular itibariyle Bektaşi olduğu anlaşılan Erzurumlu Ceyhuni, İstanbul’da öldü. Kasımpaşa mezarlığına gömülmüş olduğu bilinmesine karşın tam yeri hakkında bilgi bulunmaktadır.
Kaynaklar:
Şiirlerinden Seçmeler:

ÇEKER

Ey şuh-i müstesna çeşm-i sehharın
Pençe salıp bu çeşmimden mu çeker
Ey kamet-i dilcü zülf-i Tatarın
Kan ağlatıp dü çeşmimden cu çeker

Ruz u şeb rakseder girdab-ı çeşmim
Artırır mevcini hizab-ı çeşmim
Devreder daima dolabı çeşmim
Dil mülkünden asumana su çeker

Gönül bendolmuştur aşkın bağında
Müekkiller bekler sol ve sağında
Hab görmez gözlerim gönül bağında
Bir bülbül var gül dalında hu çeker

Ceyhuni dil verdim Hayder vaktinde
Okudum resmini ezber vaktinde
Bir kere ah etsem seher vaktinde
Bad-ı saba hub zülfünden bu çeker

OLUR MU

İklimi cananın soldu gülleri
Bağı vuslat gülizarsız olur mu
Hal ehli halleder bu müşkülleri
Gonca harsız bülbül zarsız olur mu

Reftara çıktıkça karşı kemanım
Sulasın yolları çeşm-i girvanım
İr gör endamını hüsnü tabanım
Çin güzeli müşkibarsız olur mu

Vefa resmin hublar etseler resid
Can verip Ceyhuni eyler yine iyd
Harabat ehline ta’neder zahid

Aşık olan şivekarsız olur mu

KUL CEVRİ


(1934, Kars - 2001, İstanbul)


       Asıl adı Nejat Birdoğan’dır. İlk ve orta öğrenimini Kars’ta, yükseköğrenimini İstanbul’da tamamladı. Küçük yaşlarda şiir ve aşıklık geleneğini öğrenmeye başladı.
       Ortaokul yıllarından beri şiir yazan Kul Cevri, çeşitli bölge ve okullarda öğretmenlik yaptı. Kültür Bakanlığında folklor araştırmaları üzerine görevde bulundu. Türkiye ve Türkiye dışında birçok konferans ve toplantıya konuşmacı olarak katıldı.
       Kul Cevri İstanbul’da öldü ve orada toprağa verildi.
Yapıtları:
Araştırma Kitapları:
& Samahlar (1982)
& Gülizar-ı Haseneyn (1985)
& Türkülerimiz (1987)
& Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik (1990)
& Şah İsmail Hatai (1991)
& Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi (1992)
& Hasan Dede Kasabası ve Hasan Dede (1992)
& Çelebi Cemalettin Efendinin Savunması (1994)
& İttihat ve Terakkinin Alevilik-Bektaşilik Araştırması (Baha Sait Bey) (1994)
& Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı (1995)   
Kaynaklar:
Şiirlerinden Seçmeler:

ALİ SOFRASIDIR

Kısmetinden alan alsın
Dost bu Ali sofrasıdır
Kul hakkını bilen alsın
Dost bu Ali sofrasıdır

Suyumuz var tuzumuz var
Kurbanlık koç kuzumuz var
Başta sonda sözümüz var
Dost bu Ali sofrasıdır

Bu gider yenisi gelir
Boş gider ganisi gelir
Hak emek sinisi gelir
Dost bu Ali sofrasıdır

Biz Hak içün dervişleriz
Hak lokması yemişleriz
Hak içün emek işleriz
Dost bu Ali sofrasıdır

Cevri Kul'u ettik feda
Kıldık borcumuzu eda
Burda birdir bayla geda
Çün bu Ali sofrasıdır

SATARIM

Hey erenler pazarım var
Hal ehline hal satarım
Terazim tartım bulunmaz
Doyumuna bal satarım

Tezgah üstü söz söylerim
Sözümü gülle peylerim
Hasmı sitemi neylerim
Ben dikensiz gül satarım

Erenler bir pazar kurdum
Hak hak dedim döndüm durdum
Aşkın mühürünü vurdum
Dost zarfına pul satarım

Ben sarrafım inci düzdüm
Gevher denizinde yüzdüm
Akıl süzgecinden süzdüm

Cevri aklı kul satarım

DURSUN CEVLANİ


(1900,  Oluklu Köyü, Sarıkamış / Kars- 1975, Ankara)


       Asıl adı Dursun Kılıç’tır. İlk medrese eğitimini köyünde aldı. Küçük yaşlarda Aşık Yusuf’tan gelenekleri ve bağlama çalmayı öğrendi. Daha sonra Aşık İkram’ın yanında uzun süre çıraklık yaptı. Aşık İkram ölünce, çıraklığını Aşık Bektaş’ın yanında sürdürdü. Cevlani mahlasını ise aile dostu olan Narmanlı Sümmani verdi.
       1. Dünya Savaşı döneminde askere alındı ve savaşta yaralanıp esir düştü. Bir süre sonra köyüne geri döndü ve Kağızman’ın Yıldızağaç köyünde aşık olduğu kızla evlendi. 15 yıl sonra eşi ölen Cevlani, başka biriyle evlendi ve sonraki yıllarda Ankara’ya yerleşti.
       1966 yılında başlayan Konya Aşıklar Bayramını Posoflu Müdami ve Ardanuçlu Efkari ile birlikte açtı. Yine aynı yıl türkü dalında  Müdami ve Murat Çobanoğlu ile birlikte birinci oldu.
       Bir süre Ankara Radyosu Yurttan Sesler bölümünde  çalıştı. Yaşamının son dönemlerine dek bağlamasını elinden, sözünü dilinden bırakmadı.
       Aşık Cevlani Ankara'da öldü ve orada toprağa verildi.
       Köroğlu Destanının 12 kolunu bilen tek aşık olarak kabul edilen Aşık Cevlani’nin şiirleri/türkülerine ilişkin bir araştırma Fikret Cevlani ve Halil Kaya tarafından “Karslı Halk Ozanı Aşık Dursun Cevlani” (1999) adıyla yayımlandı.
       Aynı yörede yaşamış Kağızmanlı bir Aşık Cevlani (1860- 1922) daha bulunmaktadır.
Kaynaklar:
Şiirlerinden Seçmeler:

BEGİM GÖZÜN AYDIN

Begim gözün aydın olsun
Bugün ömrüm tazelendi
Busesi nazlı yüzünde
Dil dudaklar mezelendi

Mukadderde hilaf olmaz
Hakkın yazısı bozulmaz
Yapı taşı yerde kalmaz
İrfan meclis düzenlendi

Cevlani söyledi sözü
Sürmelenmiş iki gözü
Elindeki telli sazı
Ahenklendi düzenlendi

SÖNDÜREMEZ

Sevmeli cananı canı gönülden
Yanmaktır karımız sel söndüremez
Aşka kul olalı derun u dilden
Yanıyor ciğerim el söndüremez

Ben de bu dert ile sararsam solsam
Sevda çöllerinde yorulsam kalsam
Yarin bahçesinde bir bülbül olsam
Yine feryadımı gül söndüremez

Aşkı çekmeyenler pek kolay sanır
Cevlani’nin kalbi durmayıp kanar
Sönmez bir ateş var yüreğim yanar

Ceyhun Murat Fırat Nil söndüremez

18 Mart 2017 Cumartesi

KARSLI CEYHUNİ


(Akkom (şimdiki adı Susuz) Köyü, Cilavuz / Kars - )


       Cilavuz’un Akkom köyünde doğup büyüyen Karslı Ceyhuni’ye ilişkin ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Eldeki verilere göre 1800’lü yılların ilk yarısında doğdu. Öğrenimini köyündeki camide, daha sonra da Hasan Harkani Medresesi ve Kars’ta bir süre öğrenim gördü.
       Osmanlı-Rus Savaşı (1877-78) sonrasında Kars’ın işgal edilmesi nedeniyle ailesiyle birlikte önce Sivas’a göçtü. Bu dönemde orta yaşlı bir adam olduğundan söz edilmektedir.
       Bir süre Sivas’ta yaşadıktan sonra Tokat’a yerleşti. Bazı araştırmacılara göre Zileli Ceyhuni ile karıştırılması bundan kaynaklanmaktadır.
       1. Dünya Savaşından birkaç yıl önce öldüğü varsayılan Karslı Ceyhuni ile Zileli Ceyhuni’nin ölüm tarihlerinin de (1912) birbirine yakın olması var olan karışıklığı daha da artırmaktadır. Karslı araştırmacılar tarafından bu iki aşığın aslında yalnızca Karslı Ceyhuni olduğu savunulmaktadır.
Kaynaklar:
Şiirlerinden Seçmeler:

DERLER

Güzel el senden ötürü
Meleğin kendidir derler
Sormayışın hal hatırı
Düşmanın fendidir derler

Pek kaldırırsın yalmanın
Mümkünü yok yol bulmanın
Çağ bulut murat almanın
Sırası şimdidir derler

Gel senle edek pazarı
Verem elimdeki varı
Sinendeki koşa narı
Murabba kündüdür derler

Gönül yatağı yıkılmış
Coşup sahraya sokulmuş
Sim ü zer zülfün takılmış
Ceyhun’un bendidir derler

NE ÇARE

Gönül zülfün tuzağına
Düştü ne çare ne çare
Kan yaşımdan derya-ı gam
Taştı ne çare ne çare

Böyle imiş kader yazı
Gurbet ele attı bizi
Felek sinem üzre közü
Deşti ne çare ne çare

Canan ili düştü yada
Deli gönül ah feryada
Garip Ceyhun içip bade

Coştu ne çare ne çare

ZİLELİ CEYHUNİ


(1847, Zile / Tokat- 1912, İsahacılı Köyü, Alaca / Çorum)


       Asıl adı Ömer’dir. Değişik kaynaklarda doğumuna ilişkin birçok değişik tarih bulunmaktadır. 1835-1845 yılları arasında çeşitli tarihler verilmektedir.
       Babasının karşı çıkmasına karşın aşıklık geleneğine ve bağlamaya küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Yine küçük yaşlarda Zile’den ayrılarak Tokat’a yerleşti.
       Ceyhuni mahlası kendisini yetiştiren Bayburtlu Emrah’ın çırağı Tokatlı Nuri tarafından verildi.
       Kültürlü bir şaz şairi olan Ceyhuni, 12 telli bağlama çalmasıyla da bilinmektedir. Anadolu’nun çeşitli kentlerini ve İstanbul’u dolaştı. Dönemin Ankara valisi Faik Memduh Paşa tarafından da konuk edilen Ceyhuni geçimini de sanatıyla sağlayan aşıklardandır.
       Ceyhuni, Tokatlı Nuri’nin yanında Bayburtlu Emrah’ı da kendine usta kabul etti ve duygu olarak ondan etkilendi. Kendi deyişleri dışında da yalnızca bu aşıkların deyişlerini söyledi. Döneminde yetişen Niksarlı Bedri, Cesuri, Nagami, Tokatlı Cemali, Zileli Mevci, Seyhuni gibi birçok aşığa ustalık ederek geleneği aktardı ve yetişmelerine yardımcı oldu.
       Bektaşi felsefesini benimsemiş olan Ceyhuni, bu düşüncesini bazı şiirleri aracılığıyla da dile getirdi.
       Zileli Ceyhuni Alaca’nın İsahacılı köyünde öldü ve orada toprağa verildi.
Kaynaklar:
Şiirlerinden Seçmeler:

GERİ

Sahbayı ne müşkül sundun a melek
Ben ecel camını içtikten geri
Mıkras-ı hicr ile o zalim felek
Bana gam hırkasın biçtikten geri

Ey gönül alemde gezme serseri
Kimsenin kimseden yoktur haberi
Erbabından sual eyle cevheri
Anı çayı taşından seçtikten geri

Aldanma devrine böyle devranın
Gözetmem gülünü ben o bağbanın
Çekemem kahrını yalın çobanın
Kuzuyu koyundan seçtikten geri

Tahammül ederken adu taşına
Kan karıştı gözlerimin yaşına
Felek himmetini çalsın başına
Ceyhuni dünyadan göçtükten geri

OLMASA

Ciğer kebabından hoşlanır canım
İçinde tuz biber soğan olmasa
Şarab-ı gülfuma pek kaynar kanım
İçerim kaseyle peyman olmasa

Hasret ateşiyle sarardım soldum
Muhabbet bezminde nişane oldum
Peymaneler gibi boşalıp doldum
Gelir mi zevkimiz canan olmasa

İçip içip sarhoş oldukça baygın
Ararım bağdakeş kendime uygun
Sabahları kalkar ciğeri yangın

Ölür bu Ceyhuni ayran olmasa

AŞIK CEVLANİ


(1860, Kağızman / Kars - 1922)


       Asıl adına ilişkin somut veri bulunmamaktadır. Söz konusu tarihler de bir kesinlik içermemektedir. Asıl adı ve eğitimine ilişkin bir bilgi de yoktur.
       Bazı anlatılar ve elde kalan tek şirinden hareketle 18. yüzyılın son yarısı ile 19. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir.
       Ayrıca asıl adı Dursun Kılıç olan Sarıkamışlı bir Cevlani (1900- 1975) daha bulunmaktadır.
Kaynaklar:
Şiirlerinden Seçmeler:

KAĞIZMAN

Al’ Osman çekildi kaldık Urusa
Yaktı ehl’ İslamı narın Kağızman
Kara bahtın kem talihin elinden
Kara geldi yaz baharın Kağızman

Abeşiki yolladılar dağlara
Dırıgon'u düzdü solu sağlara
Kazağı da teslim etti bağlara
Gör nasıl bağlandı zarın Kağızman

Bağların başını Urus bağ eder
Yığar büyükleri istindağ eder
Nice bin haneler kül toprağ eder
Yangın gördü nice yerin Kağızman

Bizler dinlemedik yakın uzağı
Küffar başımıza kurdu tuzağı
Kara kol bağladı bütün Kazağı
Açılmaz bir yana sırrın Kağızman

Ezel baştan Şerif Beyler yazıldı
Orda Mısto Beyin rengi bozuldu
Şenlik ona baktı yola düzüldü
Yok mu senin huluskarın Kağızman

Gör nice mahzundur bahçeler bağlar
Şimdi ölülere yerinir sağlar
Gökteki melekler ah edip ağlar
Arşa çıktı ah u zarın Kağızman

Dertli Cevlan yaptı böyle destanı
Sizler zannetmeyin dertli olanı
Ahirinde terk ederiz biz seni

Hiç yoğumuş itibarın Kağızman

ARDANUÇLU CESİMİ


(1835, Sogara (şimdiki adı Soğanlı) köyü, Ardanuç / Artvin - 1917, Vezirköprü / Samsun)


       Asıl adı Yusuf’tur. Babası Şöhreti gibi aşıklık geleneğinin uzun yıllara dayandığı bir ailede yetişti.
       17 yaşında gördüğü bir rüyada bade içerek Gerede’de Şehri Efendinin kızı Servidar’a aşık oldu. Bir süre hastalık ve bayılma krizleri geçiren Cesimi’yi babası Aşık Şöhreti ilk anlayan kişi oldu ve oğluna bir deyiş söyledi.
       Bir süre sonra aşıklığı ve sevdasıyla yörede duyulmaya başlayan Cesimi, çırağı Aşık Dur Abdal’la birlikte sevdiğini aramak üzere yola çıktı. Uzun ve zor bir yolculuktan sonra Gerede’ye ulaştı. Ancak Gerede’ye varışından birkaç gün önce sevdiği kızın öldüğünü öğrendi.
       Daha sonra köyüne dönen Aşık Cesimi, belirli aralıklarla Kuzeydoğu Anadolu ve İran’da dolaşarak birçok aşıkla karşılaştı. Dönemin bilinen aşıklarından Narmanlı Sümmani (1865-1914) , Çıldırlı Şenlik (1850-1913) , Yusufelili İzni, Tiflisli Ermeni kökenli aşıklardan Karari ve Civani ile karşılaşmalar yaptı. Özellikle Çıldırlı Şenlik’le Ardanuç’ta yaptığı ve üç gün üç gece süren karşılaşma dilden dile dolaştı. Cesimi, Cuğolu aşıkların dördüncüsü olarak bilinir.
     Şiirlerinde sevgiden tasavvufa birçok konuyu işleyen Aşık Cesimi sonraki yıllarda Vezirköprü’ye gitti.
       Ardanuçlu Cesimi Vezirköprü'de öldü ve orada toprağa verildi.
Kaynaklar:
Şiirlerinden Seçmeler:

AĞLARIM

Kuru şecer gibi bağda yetiştim
Mahsul vermez sulanır da ağlarım
Bir sel olup yüce dağda yetiştim
Çaylar gibi bulanır da ağlarım

Ben deli değildim yar etti deli
Bana derler akıl baştan serseri
Mesken oldu sevdiğimin mezarı
Etrafına dolanır da ağlarım

Neylesin dünyayı hasta Cesimi
Kaybetti Leyla’yı yasta Cesimi
Severim mevlayı dosta Cesimi
Ulam ulam ulanır da ağlarım

GETİRİN

O yarin şehrine giden olursa
Dilinden bir name alın getirin
Yalağuz salmayın yari yollara
Emanet tarikle gelin getirin

Gece gündüz kaldım ah u amanda
Semek tek oynarım bahr-i ummanda
Değildir sevdiğim Hint’te Yemen’de
Gerede şehrinde bulun getirin

Yare haber verin hasta Cesimi
Şevki canan çeksin benim yasımı
Vermez ise kavim kardeş hısımı

Bir şahin misali çalın getirin

AŞIK CERRAHİ


(1919, Ķućen (şimdiki adı Kocabey) Köyü, Şavşat / Artvin - )

       Asıl adı Behzat Tokdemir’dir. İlk eğitimini köyünde aldı. Aşık Recai’nin torunlarından olan Cerrahi, aşıklık geleneğini ve şiiri küçük yaşlarda öğrenmeye başladı.
       Aşık Cerrahi dolaştığı yerlerde karşılaştığı aşıklarla dostluk kurdu. Aynı zamanda da aşıklığa ilişkin bilgisini pekiştirdi.
       Değişik konularda yazan Aşık Cerrahi’nin şiirleri çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda yayımlandı.

Şiirlerinden Seçmeler:

YAYLALAR

Çağlayan pınarın hasta sağaltır
Elem firkat burda biter yaylalar
Coşan her gönülde neşe çoğaltır
Key’fliler keyfine çatar yaylalar

Çiçekler o yarin rayihasını
Taşıyorlar aşkın hoş havasını
Sevginin en safı ve en hasını
Nergisler sümbüle satar yaylalar

Mecnun Leylasını sizden sorardı
Ferhat Şirin için sizde morardı
Bülbül gülü için size konardı
Sinende kaç aşık yatar yaylalar

Şu dağların aşığısın Cerrahi
Bilmem uğradı mı servi sürahi
Dağlar sevenlerin en ulu rahı

Güzellerin katar katar yaylalar