28 Ocak 2013 Pazartesi

KIZIM, İKİ ŞEYİ ÇOK SEV; ÜLKENİ VE BABANI / HÜSEYİN ALEMDAR






KIZIM, İKİ ŞEYİ ÇOK SEV; ÜLKENİ VE BABANI-I

Ah! "Canım; bana, eğer varsa yeni çektirdiğin bir fotoğrafını gönder olur mu? Bendeki eskidi; nerdeyse iki yıllık. Onu şimdi olduğu gibi ceketimin sol iç cebinde kimliğimin arasında hep yanımda taşıyacağım. Çıkarıp çıkarıp bakacağım her gün."*

*) Metin Altıok'tan Zeynep'e Mektuplar, Kırmızı Kedi Yayınları, Ocak 2013//Ah! Metin Altıok Bingöl'ün Genç ilçesi ve Tragedyalardır biraz da.

KIZIM, İKİ ŞEYİ ÇOK SEV; ÜLKENİ VE BABANI-II

Ah! "Babam o ara Selimiye Cezaevi'ndeydi. Kendisini sadece cezaevinde görebiliyordum; sayılı zaman, kesik kesik. Cezaevinden çıktığı yaz saçlarımı kesti ilkin. Çok sevdiğim iki örgümü, hiçbir şey söylemeden çıt diye kesti. Kahroldum!"*

*) Bir Odadan Bir Odaya, Elif Güney Pütün, Doğan Kitap, 2012//Ah! Saçlarını da kalbini de kırsanız kız evlâdıdır, sonsuza dek ağlamaz, ağlamış gibi yaparlar, Tanrı cümlesi...

KIZIM, İKİ ŞEYİ ÇOK SEV; ÜLKENİ VE BABANI-III

Mandolin Hüznü

Şehre tenha sesimi üfledim bu sabah
yüzümde başlayan gün donuğu bir şiirle
ilkokul çocuğu duruluğunda.

Duran bir gül imgesiyim şimdi
akşamın kırılan aynasında.

Sahi, ağzı kuş dolu bir çocuk
mandolin mi istemişti benden
yüzümün bükülmüş göğüne çekildiğim
içimin üşümüş denizlerine döküldüğün o ân.

Heyy çocuk, çocuk kalbim
anne şefkati tadında bekle biraz daha
her çocuğa bir mandolin düşer
belki çok yakında.

İçim ki mandolin hüznü bir şiirdir artık*
tırnakların yiyen bir çocuk dalgınlığında
düşmüş balerin beyazlığında içinden ağlayan.

*) Ah! içimin üçte ikisi Yılmaz Güney'in "Baba" filminden ötürü hayatın klaket kesiği. Biraz Serap, biraz Seda, biraz Günaçar...

KIZIM, İKİ ŞEYİ ÇOK SEV; ÜLKENİ VE BABANI-IV

Ah! Yavuzer Abi'nin (Çetinkaya) ölümünden sonra,
kendi kızlarımı büyütürken bir taraftan da Zeycan'ı
düşündüm hep. O gün bugündür Meral Abla'nın yüzü ve güçlü oyunculuğu filmlerle, dizilerle doruğa çıktı da Zeycan'ı babasının ölümünden sonra ancak bir kez görebildim. Yavuzer Çetinkaya unutulmuşsa, Zeycan küçük bir unutulma cümlesi bile değildir belki de!

- Baba! Akşama gelirken, çikolata ve Milliyet Çocuk getir kızına.

KIZIM, İKİ ŞEYİ ÇOK SEV; ÜLKENİ VE BABANI-V

Bendeki Ahmet Kaya, Yusuf Hayaloğlu ve Halil İbrahim Özcan'dan duyduğum kadar değildir elbette. Klip çekimlerinin dizilerle yarıştığı yıllarda klip kızı Zeliş Yücel'i, o da ben de çektiğimiz kliplerde oynatmıştık. Öncesinde ödül için katıldığımız radyo programına sesiyle katılmış, sonra hepimizi Yusuf Abi'nin Cihangir'deki evine davet etmişti. Acı tatlı yanıyla hayatımın hiç unutamadığım bir gecesidir o gece. Tanığımız elbette ki Halil İbrahim Özcan. O yıllar iki kız babası olan ben, sevgili Ahmet Kaya'ya ne Çiğdem'i sorabilmiştim ne Melis'i. Bizler bu dünyada misafiriz; tıpkı Yusuf Abi ve Ahmet Kaya gibi... Bizler ölürüz de "Ağlama Bebeğim" hüznünde kızlarımıza ve kavgamıza kalır dünya. Dimdik ve ayakta!

AĞLAMA BEBEĞİM

Ağlama bebek, ağlama sen de
umut sende yarın sende
yağmur gibi gözlerinden akan yaş niye
bu suskunluk, bu durgunluk, sıkıntın niye.

Çok uzakta öyle bir yer var
o yerlerde mutluluklar
paylaşılmaya hazır
bir hayat var.

Ağlama bebeğim ağlama sen de
acı sende hasret sende.
Dalıp dalıp derinlere düşünmen niye
bu küskünlük, bu durgunluk, kızgınlık niye!

KIZIM, İKİ ŞEYİ ÇOK SEV; ÜLKENİ VE BABANI-VI

Murathan Mungan'ın derlediği "Bir Dersim Hikâyesi"ni ikinci kez okuyup yine bir arkadaşa hediye ettim. Burhan Sönmez'in hikâyesindeki metaforu ne yapsam unutamayacağım. Tecavüze uğrayan Kürt kızına mektup yazacağını, onun üzüntüsü onunla birlikte büyüdükçe azaltacak küçük Cemal'in büyüyüp Cemal Süreya olmasının şiirdeki karşılığı Afyon garındaki "kız çocuğu"dur ters sarmalda.

Afyon Garındaki Kız Çocuğu

Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün, yardım olarak Batı'dan
Gönderilmiş bir kutu süttozu ve sutyeni.

Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sutyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?

Eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni!*

*) Ah! Dünya kuruldu kurulalı, yıkıldı yıkılalı tüm kız çocukları Memo Emrah'a kardeş Cemal Abi'nin kızları...

KIZIM, İKİ ŞEYİ ÇOK SEV; ÜLKENİ VE BABANI-VII

Ataol Behramoğlu'nun Kızıma Dörtlükler ile
Eski Nisan kitaplarını arasam hemen bulabilir miyim
kitaplığımda bilmem. Dergisi "Yaşam İçin Şiir"i unuttuğumuz yetmemiş gibi kendisini de unuttuğumuz Oktay Akıncı'nın yukarıda sözünü ettiğim enfes üç kırımlık dergide çıkmıştı SEVGİNİN ÖNÜNDE adlı dörtlük. O gün bugündür belleğimdedir. Tıpkı babalarına tutunan kızlarımız gibi...

Sevginin Önünde--

Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım
Sevincin ürünüdür insan, nefretin değil
Zulmün önünde dimdik tut onurunu
Sevginin önünde eğil kızım... / ATAOL BEHRAMOĞLU

28 Ocak 2013
Hüseyin Alemdar

26 Ocak 2013 Cumartesi

YAĞMURUN ALTINDA / MELİH CEVDET ANDAY



YAĞMURUN ALTINDA

Yirminci yüzyılı yaşadım
Ertelenmiş bir yüzyıldı bu
Yıkık bir sur yazgımızın uydusu
Bekletir ömrü yürüyen ayla birlikte
Bırakmaz günün adını koyalım.

Yanıtsız bir yaşamdı erdemimiz
Herkes içindi ve kimse içindi
Okunmamış bir yazı, umudu doyuran,
Duaları düşünmek neye yarar
Kurgular tutuşturdu bacalardan.

Yirminci yüzyılı taşıdım
Tedirginliğimizin zorbalığıdır sanrılar
Ve tohumun beklenmedik gürültüsüyle
Çıplak su gibi yinelenir zaman
Gökyüzünde usumuzun dirliği.

Aklın başarısızlığa uğradığı içtenlik
Bir şive gibidir insan, ey öldürülmüş insan
Bilinmeyen bir hayvana özgü bir ses gibi
Sabırsız testi, hep dolar gibi olan
Her şeyin sese dönüşeceği bilinemez ki!

Bilip de diyenimiz yok.

Yirminci yüzyılı yaşadım
Parlak suyunda boğulmuş sahipsiz
İnsan yeryüzünde durur, bulutlar
Bulutlar düşümüzde doludizgin
Soylu bir çılgınlıktı gündemimiz.

Ellerinde oyuk gözlü idoller
Yüreğimin yalanını besler üç güzel
Bir dağın tepesinde buldum üç güzeli
Ama ses yok, sessizlik yok, önce erte yok.
Bir mezar gördüm içinde kimse yok.

Yirminci yüzyılı taşıdım
Golgota’ ya dirilemem ki,
Taşlar arasında yabanıl erinç
Ölümü diriltiyorduk hep
Yaşam tabular arasında bir esinti.

Mevsimler kurgularla oyaladı bizi
Tarlaya bırakılmış bir at gibi
Bağlı, yalnız ve özgür,
Umudumuz sabrın tutamadığı ırmak
Umutsuzluğumuz insan kalmak içindi.

Yirminci yüzyılı yaşadım
Dingin karşıtlıkların adını bulmalı
Sel gibi kuruyor yaşlılık, gençlik
Sanki melekleri gördük uzun saçları
Tanrının unutkan kuzgunu idik.

Nasıl unuturum ey doğa
Bana bir diyeceğin vardı, kalakaldım,
Vaktim yetmedi, ölüm kalım,
Bütün yüzyılları yaşadım
Vaktim yetmedi anlamaya.

Yirminci yüzyılı taşıdım
Atalardan kalma huysuzluk
Kuşku, yeryüzü deliliği,
Kıralımız doğuştan yarım
Âmâ tanrımız Ara Ara idi.

Yaşayamadım yirminci yüzyılı
Kim yaşadı ki kendi yüzyılını
Akarsuyun dilinden sezenimiz yok
Orpheus’ tan sonra ben geldim
Giz dönüp baktığımız yerde kaldı.

Görüp de bilenimiz yok.

Ah acımasızdır uykusuz soru
Delice zeytin yerdi atamız Homeros
Biz yemezdik, aşılı zeytindi bizimki
Suskun arpa, uyur uyanık harlı toprak
Ama yüzyılımız hamdı, delice idi.

Yirminci yüzyılı yaşadık
O çağa bu çağa gömüldük
Bir şey var, susar, bakar durur
Ölümün soluduğu denizle varolan
Gökyüzünden başka çağ yoktur.

Oysa ne çok geçmiş var, ne çok zaman
Ne çok gelecek, ne az zaman
Benzerlikle karşılaştık, susalım,
Kapalı bir avuçtur sözcük
Neden açıp da sormak ister insan?

Sorup da dönenimiz yok.

Hiçbir yüzyılı yaşamadım
Tüy kuşun ruhudur, ses teni
Hep anlar gibi oldum duvara vuran güneşi
Nesne ve bilinç birdir, çağ atlattı beni
Bir hoş bilmece içinde yaşadım.

Dingin ol ruhum, belki uzaklarda
Bir yerde nicedir ilk dizeleri
Yaratılıyor acıklı destanımızın
Çağlar sonra hayranlıkla okunmak için
Belki benzer umursamazlığımız kahramanlığa.

Kalk dostum ormana gidelim
Geyik sesleri içine çökelim
Yeniden doğuş, kıvanç, uyum
Kurgular bir yana, biz bir yana
İlk kez düşünmeden görelim

Martılar gibi yağmurun altında.

“Yağmurun Altında” adlı kitabından
Melih Cevdet Anday

ANI / MELİH CEVDET ANDAY



ANI

 

Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma

 

Neredeyse gün doğacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı
Geceniz geliyor aklıma

 

Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma

 

Rahat döşeklerin utanması bundan
Öpüşürken bu dalgınlık bundan
Tel örgünün deliğinde buluşan
Parmaklarınız geliyor aklıma

 

Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm
Kahramanlıklar okudum tarihte
Çağımıza yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma

 

Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma.

 

Melih Cevdet Anday

CIGARAYI ATTIM DENİZE / CEMAL SÜREYA



CIGARAYI ATTIM DENİZE

 

Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde
Alıp yaracak olsa yüreğini
Şimdi bir güvercinin


Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun


Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu


Cemal Süreya