(26 Eylül 1977,
İstanbul - )
Öğretmen Fazilet
Arıcan ile şair Muammer Hacıoğlu’nun oğludur. İÜ İktisat Fak. İngilizce İktisat
Bölümü’nü bitirdi (2000). 2003’te aynı bölümde "Welfare-reducing Effect of Destabilizing Speculation: A Negative
Informational Externality Case - İstikrarsızlaştırıcı Spekülasyonun Refah
Azaltıcı Etkisi: Negatif Bir Enformasyonel Dışsallık Durumu" başlıklı
teziyle yüksek lisansını tamamladı. 2006’da New York Eyalet Üniversitesi,
Sanatlar ve Bilimler Koleji, Ekonomi Bölümü’nde burslu olarak doktora
programına başladı. 2010’da “Money
Illusion as a Cause of Nominal Inertia - Nominal Ataletin Bir Nedeni Olarak
Para Yanılsaması” başlıklı teziyle doktorasını tamamlayarak “iktisat doktoru”
unvanını aldı. Nâzım Hikmet Akademisi’nde Estetik dersleri verdi. Kısa bir süre
Türk Hava Kuvvetleri’nde görev yaptı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi,
İngilizce İktisat Bölümü, İktisat Politikası Anabilim Dalı'nda Öğretim Üyesi olarak
çalışmaktadır.
1997’den bu yana
şiir, yazı, çeviri ve söyleşileri Absent,
Akatalpa, Akbük, Akköy, Amanos Edebiyat, Aydınlık, Aydınlık Kitap, Berfin
Bahar, Bireylikler, BirGün, Borges Defteri, Caz Kedisi, Cumhuriyet Kitap, Çağdaş
Türk Dili, Ç.N., Çini Kitap, Edebiyat Nöbeti, Edebiyatist, Ekin Sanat, Eleştirel
Kültür, Eliz Edebiyat, Evrensel, Forum Edebiyat, Güzel Yazılar, Ihlamur, İnsancıl,
Kaçak Yayın, Kanon 2010, Karakalem, Karşın Edebiyat, Keşke, Kirpi Şiir, Kurşun
Kalem, Kuşak Edebiyat, Kuzey Yıldızı, Mavi Dünya, Mavi Liman, Mavi Melek Edebiyat,
Miletus, Muaf, Mühür, Nif Sanat, Öküz, Öteki-siz, Patika, Poetza, Prosopisia, Radikal
Kitap, Revista Neuma, Revista Ramuri, Roman Kahramanları, Romania Literara, Sanat
Cephesi, Sincan İstasyonu, Sonhaber, Şiir Ülkesi, Şiirden, Şiirsaati, Sanat
Cephesi, O Derece, Taflan, Temrin, Üvercinka, Varlık, Yaba Edebiyat, Yasakmeyve
/Karakalem, Yeniyazı, Yıldız Tozu, Yokuş, Yurt Kültür Kitap, Dergi@Net, Şiir
Akademisi, H@vuz dergi, gazete ve ekleri ile internet sitelerinde yayımlandı.
İngilizce şiirleri World Literatura’da yayımlandı. Ralph Waldo Emerson, Percy
Bysshe Shelley, Leigh Hunt, Lord Byron, Lord Alfred Tennyson, Ben Jonson,
Thomas Chatterton, Ralph Hodgson, Dante Gabriel Rossetti gibi dünya şairlerinin
şiirlerini Türkçeye uyarladı. 2015’de Fransa’nın Sète kasabasında düzenlenen
Akdeniz’in Akdeniz’de Yaşayan Sesleri (Voix Vives de Méditerranée en
Méditerranée) adlı uluslararası şiir festivaline konuk oldu. Şiirleri birçok
yabancı dile çevrildi ve antolojilerde yayımlandı. Birçok dergide editörlük
yaptı. Rosetta World Literatura adlı uluslararası karşılaştırmalı edebiyat
dergisinin ve kültür sanat dergisi Absent’in genel yayın yönetmenidir.
Üvercinka dergisinde ‘Genç Üvercinka’ adlı şiir köşesinin editörlüğünü yaptı. MESAM
ve Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği üyesidir. İstanbul’da yaşıyor.
Ödül: 2017'de İtalya’da, direktörlüğünü Regina
Resta'nın yaptığı “Verbumlandi Art” festivali kapsamında beşincisi düzenlenen
Galateo Kenti Ulusal ve Uluslararası Nesir ve Şiir Yarışması’nda (Premio
Nazionale ed Internazionale di Poesia e Prosa Città Del Galateo) ‘Uluslararası’
kategoride "Time Does Elapse" ("İlerliyor Vakit") adlı
İngilizce şiiri ile birincilik ödülüne değer görüldü. 2018 yılında İtalya’da
beşincisi düzenlenen "Nuovi Occhi sul Mugello" Uluslararası Edebiyat
ve Sanat Ödülleri'nin Yabancı Dilde Şiir Kategorisi'nde "Zerdüşt ve
Kırlangıç" adlı şiiri ile onur ödülünün sahibi oldu. Aynı yıl İtalya’da on
üçüncüsü düzenlenen "Premio Vitruvio" Uluslararası Şiir Yarışması'nın
"Barışın Silâhları" başlıklı Tematik Şiir Kategorisi'nde yine
“Zerdüşt ve Kırlangıç” adlı şiir ile ikincilik ödülünü aldı.
Yapıtları: Şiir: Duvarlarda
Gözlerim Üşüyor,
2006, Dönence, İst.; Dansa Kaldırılmayan
Kadın, 2010, Şiirden, İst.; Ahenk
Kapısı, 2013, Artshop, İst.; Budapeşte
Radyosu, 2016, Artshop, İst.; Şehri
Terk Eden Hayalet, 2016, Artshop, İst.; Doğu
Hindistan Kumpanyası - Bir Sömürge Tarihinden Poetik Fragmanlar, 2017,
Artshop, İst.; Zerdüşt ve Kırlangıç, 2018,
Artshop, İst.; Unutulmuş Aryalar, 2019,
Artshop, İst.
Yabancı Dilde Yayımlanan Kitapları: Sessiz Ezgi /Mélodie Silencieuse, Türkçeden
Fransızcaya çev. Alesssandro Pannut, 2017, Artshop, İst.
Deneme, İnceleme, Eleştiri: Köşeli Parantez (Sanat ve Edebiyat Yazıları), 2016, Artshop,
İst.; Poetik Meditasyonlar, 2018,
Artshop, İst.
Çevirileri: Percy
Bysshe Shelley, Anarşi’nin Maskesi, 2010, Şiirden, İst.; Ralph Waldo Emerson, “Şair,” Denemeler: İkinci Seri, 2011, Artshop,
İst.; Para Yanılsaması ve İktisadi
Uygulamaları, 2011; Ben Agger, Sanal
Benlik: Çağdaş Bir Sosyoloji, 2011; Daniel
Bell, İdeolojinin Sonu, 2013, Sentez; Behruz
Kia, Neşideler, 2013, Şiirden, İst.; Ralph
Waldo Emerson, Aşk, 2013, Şiirden, İst.; George Santayana, Şiirin Öğeleri ve İşlevleri, 2014, Ve, İst.; Ralph Waldo Emerson, Seçilmiş Şiirler, 2016,
Artshop, İst.; Ralph Hodgson, Şiirler,
2016, Artshop, İst.; Marta Markoska,
İçimizdeki Kara Delikler, 2016, Artshop, İst.; Mirjana Stakić, Ay Dansı, 2017, Artshop, İst.; Dante Gabriel Rossetti, Yeryüzüne
İndirilmiş Gölgeleri, Haz. Simge Özer Pınarbaşı ve Pelin Batu ile, 2018,
Artshop, İst.; Ljubinko Jelić, Aşk
Mektupları, 2018, Artshop, İst.; Claudia
Piccinno, Karaya Çıkma Hayali, 2018, Artshop, İst.
Yayına Hazırladığı Kitaplar: P.K. 690 Beyoğlu: Muammer Hacıoğlu (Bütün Şiirleri), İdris Atmaca ile
birlikte; 2006; Seçilmiş Şiirler, Muammer
Hacıoğlu, 2017.
Katkıda Bulunduğu Kitaplar: Pati Öyküleri, Der. Leyla Tün; 2017, Edebiyatist, İst.
Hakkında
Yazılan Yazılar:
‘Ahenk
Kapısı’ndan ‘Budapeşte Radyosu’na
Şiirde teknik yenilik adına her türlü
çalışma yapıldı, bu durum günümüze ‘çok biçimlilik’ olarak yansıdı. Fakat
biçimsel çalışmalar yapılırken süreç hep içerik sınırlamalarıyla yürüdü. Doğal
ki şiirde içerik görece bir kavram; konuya dayalı şiir, durum şiiri, olgu
şiiri… gibi çeşitlilik gösteriyor. Bir şiiri içeriğine göre etiketlemek yanlısı
değilim, ancak bir şiire baktığım zaman daha çok şiirdeki yoğunluk benim ilgimi
çekiyor. ‘yoğunlaştırılmış içerik’ olarak nitelendirdiğim bu kavram, biraz da
‘bana göre’lik bir yaklaşım. Şöyle açımlayabilirim: şairin entelektüel
birikimine ve bakış açısına bağlı olarak şiire yansıyan poetik anlayış, şiirde
açılan düşünce kapıları, tarihe, felsefeye vb. yaptığı göndermeler… gibi şiir
içinde kendi orantısını, tartısını oluşturan bir yaklaşım.
Volkan Hacıoğlu’nun peş peşe iki şiir
kitabı elime geçti. “Ahenk Kapısı” (Artshop Yayıncılık, 2013) ve “Budapeşte
Radyosu” (Artshop Yayıncılık, 2016). “Ahenk Kapısı”nda şiirin temel sorunlarını
çözdüğü, çok yönlü okumalar eşliğinde kendi şiirini kurduğu izlenimi ortaya
çıkıyor. Kitaba “Giriş” bölümüyle yazdığı ilk şiirde kendi poetikasını da
şiirsel saptamalar eşliğinde yansıtır. Şiir içinde altını-üstünü doldurduğu
saptamalar şunlar:
“Şiir bir panama şapkasıdır”
“Uzun lafın kısasıdır şiir”
“Şiir şimdinin arşividir”
“Schrödinger’İn Kedisi’dir şiir”
“Şiir, harfitariftir”
Üzerinde konuşup tartışabileceğimiz bu
sorular, onun öznelinden çıkıp genelleşmeye doğru bir eğilim de taşıyor. “Şiir,
şimdinin arşividir” saptaması çok sayıda yazılan şiirlerin gittiği, gideceği
yeri belirlerken yine aynı bölümde Mallerme’nin “şiir bir zar atımıdır” sözüne
zarın ‘hileli’ olduğunu belirtmesi günümüz şiir ortamını yansıtan, üzerinde
tartışılabilecek bir durumu işaret ediyor:
“Şiir, şimdinin arşividir/ Varlık değil,
Yokluk makamında/ Aslında hiç olmamak/ Hiçbir zaman atılmamış/ Ve asla
atılmayacak/ Hileli bir çift zar/ Kaderin avuçlarında/ Sımsıkı duran”
Kitaptaki şiirler, düşünce olarak bu
saptamalarla buluşmalar eşliğinde ilerler. Dünya edebiyatına mal olmuş
sanatçılarla kurduğu metinler arası ilişki kurgusal boyutuyla kitabın geneline
yansır. Sanatsal göstergelerle geçmişi şimdiye çağırır. Simonides, La Bruye’re,
Dante, Geotte vb. isimler dizeleriyle, roman karakteriyle Volkan Hacıoğlu’nun
kendi söylemiyle buluşur.
“Budapeşte Radyosu”, “ Ahenk Kapısı” ile
yöntem olarak paralellik gösterir, birbirinin devamı niteliktedir. Kitap,
“Açılış”, “Şiir Saati”, “Devrim Şarkıları”, “Radyo Tiyatrosu”, “Akşam Kuşağı”,
“Kapanış Suları” gibi ara başlıklarla ilerler.
“Lodos” adlı şiirde Volkan Hacıoğlu, nasıl
bir şiir istediğinin, ne yapmasını gerektiğinin işaretlerini verir:
“Başka dünyalardan,/ Öteki hayatlardan,
uzak zamanlardan/ Çıkagelen fikirler ve insanlar,/ Ya da İdea’lar ve Kendinde
Şey’ler/ Kokularıyla, renkleriyle, sesleriyle sarar etrafımızı”
Bu verilerden yola çıkarsak Hacıoğlu’nun,
dünya edebiyatına mal olmuş edebiyatçılar ve düşünce adamlarından oluşan
kültürel bir atmosfer içinden kendi şiirini çıkarmaya çalıştığını görürüz.
Kolaj şiir diyebileceğimiz bir çalışma yapmış. Alıntılama yaptığı özlü bir
sözün, dizelerin çağrışımıyla şiire başlar. Aynı konu ve düşünceyle
buluşturduğu başka şairlerin dizelerinden alıntı yapmaktan çekinmez. Genişleyen
duygu, düşünce birliği son sözü kendisinin söylediği sona doğru akar.
Kitap, “Açılış” bölümüyle, “Bir Rüya
Operası” şiiriyle başlar. ‘Rüya’ olarak öteki hayatlardan, uzak diyarlardan
‘şimdi’ye getirilen yerler Viyana, Macaristan gibi Osmanlı izlerinin de
yansıdığı Orta Avrupa’dır. Aziz Stephan Kilisesi’nin bulunduğu meydan görsel
bir dille şiirleştirilir. Kamera gözüyle bütün meydanların ortak özelliğini
yansıtır: yem yiyen güvercinler, müzisyenler, Çingeneler… Nietzche’yi ağlatan
atlar… şiire görsel bir tat katar. Kaybolan hayaller, hatıralar; bütün
yaşanmışlıklar bir rüyayla başlar ve bu sisli atmosfer uyanışla sona erer.
“Devrim Şarkıları”nda tarih içi bir bakışla
Chagall, Kandinsky, Lorka, Franco, Turan Emeksiz, Deniz gibi anmalık isimlerle
bir perspektif oluşturur.
“Ruhi Bey ile Diyaloglar”a özel bir yer
açmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Şiir, Edip Cansever’in “Ben Ruhi Bey
Nasılım” adlı şiirine nazire niteliğinde. Nazire, bilindiği gibi divan
edebiyatında yazılmış bir şiirin aynı konu ve temayla yeniden ele alınışıdır.
Ben daha iyisini yazarım, mantığıyla bir meydan okuma havası vardır, ancak
Volkan’ın böyle bir niyet taşımadığı görülür. Her şairin içindeki Ruhi Bey’i
ele alır. Kendi deyimiyle “Ruhi Bey Ruhi Bey’ler düşünüyor!” Zamanın geçişiyle
panikleyen, varoluş boşluğu yaşayan, bölünmüş benliğiyle şiir yazan şairin iç
konuşmalarını; geçmişiyle, eylemleriyle, zamanla hesaplaşan boşluktaki bir
karakteri bilinç akışı tekniğiyle ele alır. Edip Cansever’le aynı mekânları
dolaşsa da güzel bir ‘buluşma’ şiirinin oluştuğunu görürüz.
Hacıoğlu’nun dize yapısına, dizedeki ses
akışına önem verdiği görülür. Ancak, şiirlerin içeriğine bağlı olarak
kullandığı sözcüklerin biraz risk alanı oluşturduğunu söyleyebilirim. Yabancı
kişi ve yer isimlerini Osmanlıca sözcüklerle beraber kullanması (siluet,
vuslat, intizar, evrakı mefruke, menfaat, hafıza, muamma, menzil, kehanet vb.)
dizelerdeki ses akışını zorlayabiliyor. Aynı şekilde belirtili ve zincirleme
isim tamlamalarının fazla kullanılması dili kekemeleştirebiliyor: fırtınalı fikirlerin
fırlattığı, evin ve evrenin, güneşin ve batakların/ Altın şarkısını/
Kutsallığını emeğin ve kardeşliğin, ölümün duvar saatinin…
Toparlarsak; Volkan Hacıoğlu, “Ahenk
Kapısı”nda alıntıladığı Simonides’in “Resim sessiz şiirdir, şiir ise konuşan
resim” sözünün üzerine gidercesine katedralleri, kiliseleri, opera binalarını,
sarayları bir dekor olarak kullanır. Yaşadıklarıyla, gördükleriyle,
okuduklarıyla bir nostalji oluşturur. Eşyalarıyla birlikte yok olmaya yüz
tutmuş hatıralar, aşklar, ayrılıklar bireysel süzgeçten geçirilerek
şiirleştirilir.
BUDAPEŞTE
RADYOSU
Volkan
Hacıoğlu
Artshop,
2016
Birgün
Kitap, 15 Eylül 2016
Oğuz Özdem
Şiirlerinden
Seçmeler:
BÜYÜLÜ
İMGE
gökyüzünden ağırdır bir damla gözyaşı
kırık bir elmas parçası gibi sallanırken
yanağında
sonsuz saltanatını sürüyor güzelliğin
imgelemin uğultulu uçurumlarında
ışık sarmaşıkları dolanır gözlerine
yankılanır yüzünde bir yabanıl yalnızlık
sıkıntının saatlerini çoğaltan beklemek
o kokunun bütün geçmişi anımsattığı yerde
geceleri avlanan korkunç hayvanlarca
yokluğun
sevginin surlarını yıktığında kösnül
karanlık
ruhunda kırbaç yankılarıyla bir köle
sabahlara dek ölür kendi kendine
yeniden yaşanır her şey, olduğu gibi
eskiden
ne ihanet eden, ne de çok sadık en
sevgiliye
yürekten gelen öfke, tümüyle adanmış yaşam
o bambaşka olan, o büyülü imgeye
ÇOCUKKEN
kalbimde
yarım kalmış bir oyunun sızısı
misketlerim gelir aklıma
yeşili, mavisi, kırmızısı
çocukken sevdiğim kızlar
şimdi büyümüşlerdir
sert esen bu rüzgarda
onlar da üşümüşlerdir
eski günler söyleyin
nerde benim oyuncaklarım
hâlâ tahta atımdan
sallanıyor mu bacaklarım
“Duvarlarda
Gözlerim Üşüyor” adlı kitabından
ÇÖP
YİYEN ÇOCUKLAR
Üç ya da beş
sayılarını anımsamıyorum
sekiz ya da on
yaşlarını bilmiyorum
akşam oluyordu kentte
ve eğilmişti başları çocukların
büyük parkın içindeki
büyük çöp tenekesine
içlerinden biri (en küçüğü sanırım)
kararan gökyüzüne baktı ansızın
küfür gibi bir sessizlikti
ağırlığını yüreğimde duyduğum
“Duvarlarda
Gözlerim Üşüyor” adlı kitabından
İLK
AĞLAYIŞ
gözlerimden sular akıyor sarsılıyorum
sesimi dişlerimle kilitliyor sanki ağzım
kasılan yüzümü iri bir göz gibi yuman
boğuk hıçkırıklarla bükülüyor dudaklarım
gülmeye çok benziyor ama o değil
okyanusların tuzu akıyor yanaklarımdan
kırmızı yüzümü bir serinlik sarıyor
yemyeşil
dalgaların arası gittikçe uzayan
sıklıklarından
gözlerimden sular akıyor anlamıyorum
SESSİZ
EZGİ
uzun bir kapıydı hüznü akşamların
kapanan kanatlarla azalırken mavilik
yollarda söylenen çocukluk şarkıları
ıssız su yüzeyinde başlayan uzaklık
bazen olmazdı gece, olmazdı yıldızlar
hep orada yaşardı o sonsuz düşünce
mor rüzgarlara dönüşürken yalnızlık
duvarları yıkılmış bir denizdi gözyaşı
“Duvarlarda
Gözlerim Üşüyor” adlı kitabından
SEVİ
Kaosun kapısında karşılaştı sevdalı iki
imge
Görür görmez birbirlerini anladılar
aralarındaki
tarih öncesi çağlardan gelen yazgı
ortaklığını.
Göğü çizen ayça kanatlı kırlangıçlar gibi
geçti
uslarından aynı düşünce aynı anda.
Gövdelerinin
arasındaki fiziksel uzaklık azaldıkça
esridiler
belirsiz bir büyünün boşluğunda. Daha önce
bilmedikleri yepyeni ve görkemli bir şeyin
devinimini duyumsadılar varlıklarında.
Birleşti
uyumlu ısısı dudaklarının. Silindi ıssız
ışığı
özlemli bakışların. Karşılıklı bir
kuşatmaya girişti
gövdeleri ve ruhları ansızın. Kuruldu
Aşk'ın karargahı umunun uçurumlarında.
Bütün ketleri kaldırıldı varlığın. Çok
geçmeden,
o kokular karnavalı başladı havada.
Yetkin us geçici olarak kör kösnüye bıraktı
tahtını.
Bir ağaç kökünden sökülüp devrildi.
Gökyüzü bir ileri bir geri gitti geldi.
Bir yanardağ püskürdü.
Bir bulut yağmur yağdı.
Bir mum söndü.
Güneş açtı.
“Duvarlarda
Gözlerim Üşüyor” adlı kitabından
YOLCULUK
önce kokular değişir
bilir bunu gidenler
sonra havalar, sesler
ve şekiller
saçların rengi değişir sonra
inanılmaz olur Yaşamak
unutuş biçimleri alır
anıların yerini
YÜREĞİMİN
YILDIZI
gönül
borcu’na
güneş kadar sevmiştim onu
her sabah yeniden
her akşam bir daha
ve gerçekten yoktu benim için
bir başkası
hiçbir zaman
olamazdı da
varlığı
yankılanıyordu varlığımda
ve bir denizin dalgaları gibi
çarpıyordu yüreğim
sevdanın kıyısına
artık kesinlikle inanıyordum ki
yaşayamazdım ben
o olmasa
buydu aramızda geçerli olan
tek yasa
oysa her şey ne çabuk değişti
her şey
bir anda
dinelmekten yorulmuş bir yük hayvanının
dinlendirdiği ayağını değiştirmesi gibi bir
başkasıyla
o kadar olağan
o kadar rahat
o kadar kolay
bırakılabiliyormuş en katıksız aşklar da
ama asla
ne olursa olsun asla
yüzümün karargâhında topladığım bir manga
gözyaşıyla
vicdanını teslim almak için
gitmeyeceğim onun yanına
ve her şeyden sonra
her iki tarafın da yitirdiği bir savaşta
yıkılmış bir yüreği yağmalamaktansa
komutan olurum kendi karanlığıma
sessizliğin surları arkasında
bilmiyorum
daha önce söylemiş miydim
ben onu güneş kadar sevmiştim
Kuzey
Yıldızı, Sayı: 13, Haziran-Temmuz 2006