Asıl adı İsmail Ogün Kaymak. Çocukluğu
Ünye’de, gençlik yılları İzmir ve İstanbul’da geçti. İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesini bitirdi. Tıbbi Görüntüleme Uzmanı olarak çalışıyor. Şiir Akademisi
adlı sitenin yayın kurulunda bulundu. Bir süre şair Özkan Satılmış ile birlikte
Samsun'da bir şiir atölyesini yönetti. Yasakmeyve
dergisinde (Sayı: 3, Haziran-Temmuz 2003) “Vaat Edilmiş Sayfalar” adlı
köşede İ. O. Kaymak imzasıyla “Günce” adlı şiiri yayımlandı. Şiirden dergisinde, ‘Bir Sonraki Sayı’ adlı projeyi
yönetiyor. İki kız babası. Mersin’de yaşıyor.
1984 yılından bu yana şiir çalışıyor. İlk
şiirini 2000’li yılların başında SonKişot
dergisinde yayınladı. Daha sonra şiirleri, yazıları ve söyleşileri Ada, Agora, Akatalpa, Alaz, Bireylikler, Birgün
Kitap, Caz Kedisi, Cumhuriyet Kitap, Denizsuyu Kasesi, Dize, Duvar, E, Edebiyat
ve Eleştiri, Eliz Edebiyat, Gelecek, Hayâl, İle, İmlasız, Kurşun Kalem, Mor
Taka, Mühür, SonKişot, Şarapya, Şiirden, Şiiri Özlüyorum, Ünlem, Yasakmeyve,
Yolcu, 365 vb. gibi dergi, fanzin,
gazete ve eklerinde yayınlandı / yayımlanıyor.
Ödülleri:
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Parantez Kuşağı (2003, C Yayınları)
& Henüz (2005, Yom Yayınları, 80 s.)
& Kırık Dans (2006, Dize-Etki Yayınları, İzmir)
& Aşk Kere Aşk (2008, Dize Yayınları, İzmir, 99 s.)
& Hüzündeki Mavilik (2008, Dize Yayınları, İzmir, 99 s.)
& Rüzgâr Alfabesi (2008, Dize Yayınları, İzmir, 99 s.)
& Gün Boyunda Güneşi (2008, Dize Yayınları, İzmir)
& Henüz Kuşak Kırılmadan (2008, Dize
Yayınları, İzmir)
& Gayb Suyu (2009, Mühür Kitaplığı, İst., 80 s.)
& Düş/görümlüğü (2010, Yitik Ülke Yayınları, İst., 75 s.)
& Bu Bir Sır Değil (2012, Hayâl Yayınları, İst., 96 s.)
& Günerken (Yeniden Okunmuş
Seçme Şiirler, 1984-2010; 2012, Hayâl Yayınları, İst., 240 s.)
& Sabah Tuzağı 1984-2010 Seçme Şiirler (Fanzin kitap; 2013, Kaos Çocuk Parkı Kolektifi)
& Her Şey Dün Oldu (2014, Şiirden Yayınları, İst., 88
s.)
& Okunaklı Harfler (2015, Şiirden Yayınları, İst., 52
s.)
& Bas ve Ben (2015, Şiirden Yayınları, İst., 52 s.)
& Altını Çiz
Üstünü Ört (2015,
Şiirden Yayınları, İst., 48 s.)
Hakkında
Yazılan Yazılar:
1 Okunaksızın İmkânı: “ Okunaklı Harfler “
A/
Önce kitaptan rast gele iki alıntı:
Arp solo ve ben ve artık / Istakozun su
içişini seyrediyoruz-yetiyor her şey elimizden / dökülen lekeye / Boşa güneşe
doğruluyoruz, ışığı ıslak
A posteriori : Ey’vallah dostlar /. /
Kaldırımı dar paçalı çektim altıma, yürüdüm ızgaralara / basa basa / Ayağım
yalın, bazen yağar / Lâfı uzatamıyorum : Benden biri değilsiniz
Ogün Kaymak’ın son kitabı Okunaklı
Harfler’den aldığım bu iki örnek, poetik açıdan toplamı konuşabileceğimiz
yapısal özellikler içeriyor. Bu özelliklerin şiirin yüzey yapısında ( sentaks )
örgütlenme biçimi, şairin ilk kitabından bu yana korunur. Dil’in sözcük, şiir
cümlesi ve söylem düzeyinde kırık ilerleyişi, okuru yüzey yapıda uzun süre
oyalar. Verili bilişsel yapıyı tökezleten Dil’sel kırılma hattı, özensiz
okumanın derin yapıya ( semantik ) ulaşmasını engeller; çünkü şiirsel anlam
sözcük ve cümle kurgusunda “ şeylerin düzeni “ ne aykırıdır; Dil’sel beklentiyi
karşılamaz.
Öyleyse buradan başlamak, yani Ogün
Kaymak şiirindeki imge örgüsünü – biçimleyen dili – çözümlemek zorundayız; aksi
takdirde söz öbekleri arasındaki bağıntıyı / bağlamı ve dolayısıyla şiirin
anlamlandırma örgüsünü elden kaçırırız.
B/ Husserl’ın “ Toksik Deneyim “ ya da “
Doğal Tavır “ olarak kavramlaştırdığı olguyu hatırlayalım: Hayatın akışını
dilde karşılarken, gerçeklik ve dil, daha doğrusu olayların düzeni ve
beklentilerimiz çakışır. Buradaki “ beklenti”, sonuç anlamında kullanılmıyor;
zihinsel kodlarım olayların bütün olası düzenlenişi için hazırdır ve Dil’sel
düzenim de buna uygun çalışır. Roland Barthes : “Romancının imgelemi olasıdır ”
der ve açımlar : “Roman her açıdan irdelendiğinde gerçekleşebilecek (abç) bir
şeydir. En görkemli tasarımlarında bile kendini sadece gerçekliğin koruması
altında ortaya koymaya cesaret eder” ( Aktaran: Bataille, Gözün Hikayesi,
Çiviyazıları 2001, önsöz).
Şiirin öteki yazınsal türlerden koptuğu
yer tam burasıdır. İmge örgüsü ve özellikle metaforik söyleyiş, yüzey yapıdaki
kırık dil, okurun bilişsel yapısında karşılıksız kalır ve böylece Dil
maddîleşirken alımlama estetiği bağlamında okurun yaratıcı katkısına gerek
duyulur. Barthes yukardaki alıntıyı şöyle sürdürür: “ Ancak şairin imgelemi
olası değildir; şiir hiçbir koşulda gerçekleşmeyecek bir şeydir.”
Şiirde metafor “olasılığı” askıya almak
üzere “ yerine “ adlar kullanmaktır; yani metaforik kurguda benzerlik, aynı
zamanda benzemezliktir. Bu iki yanlılık, şeyler düzeninde bir karmaşa yaratır
ve beklentiye uymaz.
Müzikte de benzer bir kırılma ânından
söz ederiz. Modernitede estetik hazzın hem düğüm noktası hem de kaynağı olarak
işaret edebileceğimiz bu durumu, B. Meyer Müzikte Duygulanma ve Anlam ( Emation
and Meaning in Music ) başlıklı çalışmasında “ Beklentiler Kuramı “
diyebileceğimiz bir kavramla çözümler. Kısaca: “ Anlam, müzikal örüntünün
süreklilik dolayındaki beklentinin kesinsizliğe dönüştüğü yerde ortaya çıkar.
Buna göre, müzik seslendirmelerinin ilerlemesiyle dinleyenin belirsizlik
yaşaması, özellikle de beklemeyi öğrendiği şeye müzik uymadığı zaman
belirsizlik yaşaması, estetik etkiye neden olur; bu belirsizliğin çözümü
etkisel tepkiyi üretir.” ( Aktaran: Ayhan Erol, Popüler Müziği Anlamak, Bağlam
2009, sh.163 )
C/ Ogün Kaymak şiiri, müziği de kapsayan
bu net paradigmayı sınırda deneyimler ve Dil’i böylesine kırarak yazan günümüz
şairleri içinden tutarlı bütünlüğüyle öne çıkar. Yerleşik algının düzleştirdiği
ehlileşmiş metafor kullanımı, onda entelektüel kamçıyla hızlanan kılçıklı,
travmatik bir etkiyle donanır. Dil sert kırılmalarla örülür ve metinler arası
bağıntılarla ilerleyen söz öbekleri ortalama okurun beklentisini karşılamaz.
Burada kısaca oyalanalım:
Aristotales’ten günümüze kadar yerleşik
metafor kuramları sözcük düzeyinde çalışır ve bir sözcüğün yerine başkasının
geçmesiyle anlamın esnemesine işaret eder; bu ise kabaca ismin yer
değiştirmesidir. Oysa özgün bir felsefî çözümleme için sözcük merkezli bu
açıklama yetersizdir; metaforun ( “Eğretileme” sözcüğündeki eğreti kökeni,
metaforun nesnel olanla bağlılaşığını küçümsüyor; bu nedenle ben metafor
sözcüğünü kullanıyorum) işlevini açıklasa da zihinsel /düşünsel işleyişi
çözümlemiyor. Öyleyse: Şiirsel anlamın kuruluşunda imgenin en güçlü
oluşturucusu metafor, zihinsel düzeyde nasıl çalışır?
Büyük ölçüde Ricoer’e borçlu olduğumuz
bir analiz, metaforu cümle yapısı içinde ele alır; böylece Dil’in ötesini
işaret eden gücü konusunda daha üretken bir kavrayışı başlatır. Buradan
sürdürmeye çalışacağım.
D/ Ogün Kaymak metaforik kurguyu esas
olarak sözcük düzeyinde değil, şiir cümlesi düzeyinde kullanır. Böylece lirik
hazzın negatifine ulaşır; retorikten tümüyle uzaklaşır. Anlamlandırma süreci
yatayda da dikey ölçüsünde çalışır, çünkü yüzey yapıda işler uzamıştır: Sözcüğe
değil, sözcelemeye dayalı bir alımlama estetiğinde okur daha etkindir. Zaten
şairin büyük ölçüde entelektüel dolayımda sorunlaştırdığı “varlık bilinci”
yeterince belalı bir alandır; metinler arası okumayı çağırır. Sert kırıklarla
ilerleyen anlamlandırma düzeyi, tam da bu açıdan kusursuz bir biçim halinde
Dil’i maddileştirir. Bir süreci diğeri olarak algılamak… Gerçeklikten sapma ya
da başka – temsil pahasına elde edilen gösterge elbette Dil’sel bir icraat
içindedir ve kendi anlam örgüsüne taliptir; gereksiz bir dil oyunu değildir.
Başka – temsil, dünyanın dizgeli seyrini, yani eşyanın düzenini bozarken,
bilinç de bu oyuna katılır ve tikel anlamlandırma düzeyinde estetik hazzın
açığa çıkmasına neden olur.
Bu şiirselin kritik eşiği, çağdaş şiirde
metaforik kurgunun da düğüm yeridir: Metaforla ulaştığımız şiirsel hakikat,
zaten dışarda var olanı mı doğrular? Ya da onun aşkın-temsili midir? Bizde şiir
eleştirisinin hâlâ ayağına dolanan, ortalama okuru da çağdaş sanatın
kodlarından mahrum eden mesele bir yanıyla budur.
“Nesnel Bağlılaşım” kavramı şiirsel
hakikatin dışarda var olanla dolayımsal bağını gereken açıklıkta anlatmıştır;
çağdaş şiirin alfabe bilgisidir. Şimdi şiirsel söylemde dolanan metafor, anlamı
ikili bir işleyişe taşımaktadır: Dışardakine dayalıdır; ama kesinlikle ötede…
Şeylerin de, Dilin de, beklentinin ( bilincin) de düzenini yıkarak yol alır.
Şiirsel hakikat “ öyle olmayan “ ama “ gibi olan “ bir salınımda duyumsanır.
Bunun gündelik hayatın şeyler düzenine de, alımlayıcının bilinç düzenine de
aykırı olduğunu söylemek bile fazla.
Hemen bu şiire bakalım ve şiir cümlesi
düzeyinde kurulan metaforların ördüğü yabanıl semantiğe dikkat edelim:
Gidip kendi büstleriyle tanışabiliyor
çocuklar/ Adam kendi şarkısıyla vedalaşıyor meyhanede / Kadın kendi
yumurtasıyla öpüşüyor bebeğini koklarken / Kendi terini seviyor cam balyozda
nefesiyle emekçi
Ya da gelişigüzel dizeler:
“ Şimdi evraklar arasından seçmelisin
sevgilini”; “ İğdiş sesiyle uzayan toplamıdır zürafa, muhayyilenin “; “ Üstü
kalsın gerçeğin, ölülere and’olsun ki nefesleri yok”
E/ Durum kısaca böyle… Ogün Kaymak
şiirinde bütün atmosfer; sözcük ilintileri, ses örgüsü, noktalama imleri, dize
kurgusu, metinler arası bağıntılar bütünüyle metaforik çark tarafından
öğütülmüştür. “Şeyler düzeni” bozulduğu gibi, şairin bilme biçimi ve algı
prozodisi de beklentiyi bozarak ilerler; görme biçimi ise saflığını çoktan
yitirmiştir.
Öyleyse bir hakikat ihtimâlinin ötesinde
ne kalmıştır? Sözcükler hattının kendisi ( sentagma ), yani simgelerin
sıralanma ve birleşme alanı huzursuzdur. Okuru sallantıda bırakan bu huzursuz
boşluk, sözcük ve nesne ilişkilerini, dahası bilincin kendisini tekinsiz kılar;
artık her şey zamansız ve mekânsız bir dile aittir: Mallarme’deki
Nesnesizleştirme ( desobjectivation )! Bunu etinizde duyar ve kendi güvenli dil
kodlarınıza doğru çırpınırsınız. Duyumsamanın dış dünyadaki konfeksiyon
karşılığı buharlaşmış, ince dikiş bir anlamlandırma gerekmektedir.
Buradan: Düşünsel imge halinde
billurlaşanı kendi tikelliğinde “hakikat“ kılmak ( düşünmenin düşünmesi ) üzere
göndergeye yapışık adlandırma rejimi de parçalanmıştır; ancak bu paradigmatik
bir parçalanma değildir; şiirin kendisi bir poetik paradiğma kurar. Gerilere
bakarsak, orada, modernitenin şafağında bu meseleye âşina olduğumuzu
hatırlarız. Zaman, bu gerilime kurnaz dilsel çözümler denemişse de; işte Ogün
Kaymak şiiri orada öyle acı acı tebessüm ediyor. Dışardaki gerçekliği aşmak
üzere şiirsel hakikat diyorduk ya; şimdi bu şiir o hakikati de tartışmaya
çağırıyor. Bilinç düzenimize uymayan budur… Hani ne diyordu Lacan : “ Hakikat
bütün olarak söylenemez; olsa olsa yarım yamalak söylenebilir.” Hem sözcüğün
cümledeki yörüngesi yalpalamaktadır; hem de şiir cümlesinin sözcükleri çekim
gücünde eksilen şeyler vardır. Bu, Ogün Kaymak şirinde zorunlu ve tutarlı
olanın kendisidir; sahihliğini bu yalpalamaya ve eksiğe borçludur.
F/ Dilin masum olmadığını, doğallığı
içinde seyreden şeylerin düzenini bozduğunu modern dilbilimden ve psikiyatriden
öğrendik. Matematikteki Olmayana Ergi yöntemi uyarınca bu bozulmayı yine
dille/dilde bozarak, dahası doğrudan dilin kurduğu bilişsel düzeni sekteye
uğratarak “bir başkası” olmayı tahayyül edebilir miyiz? Bir başka hakikati?
Coetzee’nin “White Writing “ de oturduğu hesaplaşmayla bitirelim: İçinde
yaşadığım yıkım çağında dilin kendisiyle kavgaya tutuşup yok olmasının önüne
nasıl geçeceğim? Modernizmin huzursuzluk tekniklerinin doğruluk arayışıyla
bağını kurabilecek miyim? Dilin kendi dışına uzanabilmesi için ne yapmalıyım?
(Nurdan Gürbilek, Sessizliğin Payı, Metis 2o15 sh.139)
Ogün Kaymak başından beri bu soruları
yedeğine alarak “ Dilin Dışına “ bir kalkışmanın şiirini yazıyor. Entelektüel
hamleleri bu şiiri elbette daha huzursuz kılıyor; metaforik söyleyiş giderek
sertleşiyor, dil okurun beklentilerini daha dipten sarsıyor. Kitaptaki Üç no’lu
şiir, zamanımızın entelektüel zihin dünyasından kör usturayla alınmış bir
dilimdir; acıtıyor. İsli bir cam gerisinden Güneşe tutup öyle okunmalıdır;
mümkünse çırıl çıplak bir dille… Okura konfor tanımaz bu şiir; bir bölümünü
paylaşalım: Tam “töz “ diyecekken araya “ tarih “ girmez mi, aman… / [Marks ]kızına
zengin koca aramış mahalle kaldırımında/ - Foucault’yla kafa kafaya vermiş
üstelik - / [Engels]maaşına zam yapıyor sakalıyla ünlenecek adamın /./ Ayıp
ediliyor solcu öğrencilere [ Adorno ]. Evet, sol gerçek midir Tanrının
başucunda? / Din ve doğa arasında kırpıştırıyor [ Habermas ]uykulu göz /
kapaklarını/ Hüzünle uyanıyor o sabah da para- gökyüzünü alçaltıyor büyü/
kurucusu büyüklüklerin
Evet evet; tam da bu işte! Ama neydi?…
Cioran simsiyah sesiyle aydınlatır mı? “Görünümlerin ardında bir gerçekliğin
saklanıyor olması en nihayet mümkündür; dilin bunu yansıtabileceğini ümit etmek
ise gülünçtür.”
Hayatın düşme ânları vardır; yazı/şiir
bu âna denk gelir mi? Gelebilir mi? Ogün Kaymak pek iyimser değil; ama çaresiz
deneyeceğiz.
Cumhuriyet Kitap, 9
Nisan 2015
Celâl Soycan
1 “Okunaklı
Harfler”
Ogün Kaymak’ın otuz iki şiirden oluşan,
küçücük oylumlu ama derin yapısı ve derin anlamı olan bir bütün inşa ettiği
yapıtı “Okunaksız Harfler”, çağdaş Türk şiirine yeni tatlar, renkler ve kokular
taşıyor. Kendi kuralını kendi koyan serbest koşuk, ona kendini ve dünyayı
anlamlandırma olanağı sağlamış – yeni biçimler içinde. Bir varoluş sorgulaması,
naif, ince, kırılgan. Bir dil şöleni, gündelik hayata gönderen. Sözcükleri
okunaklı, harfleri gibi; ne var ki işaret ettikleri şeyler, nesneler
farklılaşıyor. Anlamsal çoğalma söz konusu. Bu da, modern şiirin anlamlandırma
pratiği üzerine yoğunlaştığını gösteriyor.
Celâl Soycan, “Bu şiirin yerleşik
eleştiriyi de, ortalama okuru da zora soktuğu açıktır ve şaire eşlik eden bir
yaratıcı okumayı ön gerektirir” diyor. Bu şiirin, varlık olarak şairin kendi
durumunu parçalanmış söz bloklarıyla dile getirdiği; sözcelerin rastlantıyla
bir araya getirilmediği uzun bir şiir olduğu söylenebilir: “Çerez tabağı. ‘Kırıntıları
parkeye dökme!” (s. 7). Bu metin-şiir tümcesinin anlamsal ilmekleri okunabilir.
Ne var ki, sözcüler arası anlamsal bağıntıyı, bağlamı kurmak her zaman olası
değildir: “Değirmen istihdamı, su tavası, dönüşüm hazırlığı masif ortaçağa,
buruşuk ambalaj kâğıdı” (s. 8). Bu metin-şiir tümcesinde görüldüğü gibi şiire
her sözcük girebiliyor: “Mütemadiyen”, “tebessüm”, “muafiyet” sözcükleri gibi.
Kısaltmalı ya da konuşur gibi kullandığı sözcükler de oluyor: “Bi koşu” gibi.
İkinci ayırt edici özellik söz öbekleri
arasında, bir şiir tümcesi oluşturdukları halde, bağıntı ya da bağlam aramak
gerekmiyor. Bu nedenle, “yerleşik şiir eleştirisi ve ortalama okur”, şiire
ilişkin geleneksel bilgileri aşmadıkça kavramakta zorlanır. Yalnız sözcük
ilintileri arasında değil, sözceler arasında da bağıntı aramak boşunadır.
Geleneksel şiirin izlek bütünlüğü Ogün Kaymak’ın “Okunaklı Harfler” kitabında
görülmez. İzlek parçalanmıştır. Bunun, moderniteyle birlikte, insanın
bütünlüğünün parçalanmasıyla ilişkisi olduğu düşünülebilir. Şiirlerin tümü
yapı-söküme alındığında toplumsal hayatın parçalanması ile şiirsel yapının
parçalı söz bloklarıyla kuruluşu arasındaki görünmez ilişkiyi sezebilir okur.
Ogün Kaymak, lirik ile anti-lirik şiir
arasında bir seçim yapmıyor. Her iki anlayışın bileşkesi üzerinden kendine özgü
şiirselliği kuruyor. Şairane olmayan, şeffaf bir üslubu var. Onun şiirinde,
şiir tümceleriyle kurulan yapının bağıntısızlığının bir matrise dönüşmesi de
düşünülemez. Şiirinin semiyotik birliğinin olmayışı, parçalı söz öbekleriyle ve
bağıntısız olarak kuruluşu matrisin de belirmesini engelliyor. Anlamsal çoğalma
da, anlamlandırma da söz öbekleri arasındaki ilişki ya da ilişkisizlik
üzerinden oluyor: “Çömlekler, levhalar, arpa tarlaları: Selam!” (s. 9). Okur,
kapitalist dizgeyi silah, banknot, tarihi dürülmemiş dipnot, para şakırtısı
gibi sözcük ve tümcelerden okuyor. Sözcüklerin çağrışım gücü mimetik anlam
düzlemine geçiyor çünkü.
Ogün Kaymak, burada tek tek saymayayım,
pek çok düşünüre gönderme yapıyor. Onların davranış, eylem ve düşüncelerini
metne dönüştürüyor. Ama şiirsellik giderek azalıyor. Kitabın üçüncü metin-şiiri
bu özelliği taşıyor. Dördüncü metin-şiirde (metin diyorum çünkü metin özelliği
ağır basıyor) ses taklitleri ezgiyi kuruyor. Sözdizimdeki cin, cennet, cinnet
sözcüklerinin ses benzerlikleriyle tonal bir düzen oluşturuyor. Beşince
metin-şiirde doludizgin söyleyiş, ötekine sesleniş, yeryüzünde bir oyuncu
olduğumuzu anımsatıyor. Anlatıcı ben’in doludizgin şiirsel söyleyişi yer yer
üstgerçekle ya da “saçma”yla denkleşiyor: “Bıyıklarıyla seyrediyor güvercinleri
kör kedi” (s. 14) dizesinde görüldüğü gibi. “Usu düşmüş pencere…” (s. 15) gibi.
Ne var ki, sözcüklerle kurduğu soyutlama düzlemi oldukça akıcı – bu düzlemin
anlam kurma gibi bir sorunu olmasa da.
Anlatıcı ben’in kendine ya da ötekine
buyruk verircesine bir söyleyişi var. Giderek bu ses gördüklerimizin,
yaşadıklarımızın yanılsama olduğunu söylüyor. Görünenin arka boyutunun
görünmediği sanısını üslubuna yüklüyor. Bu bakımdan, anlatıcı öznenin felsefî
düşünceleri de şiir tümceleri arasından okunabiliyor.
Ogün Kaymak’ın, “Okunaklı Harfler”de,
“Kırlangıçları, sığırcıkları, leylek öncülerini ifildeyen, göğün / Yüksek
rüzgârlarına sarılmalısın mutlak / / Kol kökünden yere yuvarlanan iğde” (s. 16)
gibi göze, kulağa ve imgeleme sızan dizeleri var. Genel olarak kapalı,
yapı-sökümle açımlanmayı gerektiren şiirler bunlar.
Müziği tonal düzleme çeken sözcükler
aynı dize içinde bir araya geliyor: “Sonra arzu gelsin dokunarak koluna doygun
melankolinin” (s. 24). Soyuttan soyuta açılan yazınsal imge yapısıyla dikkati
çekiyor bu dize. On yedinci metin-şiirde de arkası geliyor: “Okunaklı Budist
entarisi giymiş portakal” (s. 26). Çivi çiviyi söker ya, işte öyle, soyutlama
düzlemi derinleştiriliyor böylece. Sonra, “Kadife üşenmeden toplar dünya
tozunu” (s. 28). Küçük bir ayrıntının da böylece girdiği oluyor onun şiirine.
Ogün Kaymak, yirmi sekizinci
metin-şiirinde, bir ânın şiirini yazıyor. Hareketli imgelerle, aynı ânda
yapılan edimleri dile getiriyor. Şiirin güzelliğinin, öznenin hayatla
ilişkisini sıcak tutan üslubuyla bağlantılı olduğunu düşünüyorum: “Tam
gülümseyecekti Laskiye’de rakı masasında cümbüş çalan elleri / Anam tam
ovacaktı mora çalmadan kızaran kolumu buzla” (s. 42). Bir ân içinde ve bir
yerde olup biten edimler sürdürülebilir bir hayatın göstergesi oluyor. Müzikse,
hayata tutunduğumuz ve onu anlamlı kılan bir şölen: “Günlerden pazar ve en az
yedi farklı kuş çeşidinden resital” (s. 42).
“Okunaklı Harfler”, Ogün Kaymak’ın on
üçüncü şiir kitabı. Gündelik dili aşan imgesel dili, entelektüel okumalarına
göndermeleriyle, sessel tonalitenin senfonik yapılanmaya dönüşümüyle dikkati
çekiyor.
Okunaklı Harfler,
Ogün Kaymak, Şiirden Yayınları, 2015, 49 s.
Aydınlık Kitap, 5
Haziran 2015, Sayı: 171
Ahmet Ada
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder