1987 yılında İstanbul’da doğdum. Eski
adı Ahududu, yeni adı Sadri Alışık
olan
Yeşilçam’ın orta yerindeki bu sokak ile Firüzağa İlkokulu ilk okullarım oldu.
İlk
hocalarım da doğal olarak Yeşilçam emekçileri. Şimdi hayatta olmayan, bence
Türkiye’nin Alfred Hitchcock’u oydu; Alpay Amca’mın (Mustafa Alpay Ziyal) teşvikiyle beş yaşında tiyatro dersleri almaya
başladım. Rahmetli Alpay Amca film çekse, beni başrolde oynatacaktı. Rahmeti
bol olsun hayallerimle oynayan ilk insanım odur. Beş yaşında başladığım ilkokul
yıllarımda bir gün filmlerde oynama hayalimle, bu kez babamın teşvikiyle bale
eğitimim başladı. Hocalarım çok yetenekli olduğumu söylüyorlardı, ne var ki
Hacettepe ve Mimar Sinan Üniversiteleri konservatuvar sınavlarını geçemedim.
Oysa en büyük hayalim balerin olmaktı, pointimin ucunda öldü çocukluğum.
Ortaokul eğitimimle birlikte Yeşilçam ve bale yaşamım hüzünlü bir şekilde son
buldu tabii. Üsküdar Mehmet Rauf Süper Lisesi hayatıma yeni bir yön çizdi.
Yeşilçam’daki çocukluk yıllarımda sırf kedileriyle oynamak için gittiğim Simurg
Kitabevi’nde, içime bir de şiir düşmüş olacak ki ilk karalamalarımın gizli
mekânı biraz Simurg, biraz Yeşilçam’dır. Edebiyat okumamı öğretmenlerim de
arkadaşlarım da çok istiyorlardı, ancak annemin “doktor ol kızım” isteği beni
Fen Bölümü okumaya zorladı. Annem için, içimdeki şiir ve sinema tutkumu
bastırarak, lise yıllarında başladığım yazma serüvenimi şiir ve denemelerle
alttan alta bugün de sürdürüyorum. Tıp okumaya puanım yetmese de, Aydın Adnan
Menderes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde severek başladığım Biyoloji
Bölümü’nü 2009’da bölüm birincisi olarak bitirdim. Hâlâ KPSS mağduruyum, halen
masumiyete inanıyorum, boş zamanlarımda kitaplarımı ve ruhumu dinliyor,
ağırlıklı olarak Türk filmleri izlemeye çalışıyorum. Bundan olacak, son
okuduğum kitaplardan biri olan Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ni ve Fatih Akın’ın “Yaşamın Kıyısında”sını ve Özcan Alper’in ilk filmi Sonbahar’ı hâlâ çok severim. Tabii ki,
içimdeki “kirli” ve “masum” Yeşilçam’ı bir türlü silemediğimden olacak Yılmaz
Güney’in Baba’sını, Füruzan-Gülsün
Karamustafa ortak çalışması Benim
Sinemalarım’ını ve Zeki Demirkubuz’un Masumiyet’ini
gidip gelip kalbime sorarım. Bugün şiir yazmaya çalışıyorsam, başta aile ve
şiir büyüğüm olarak kabul ettiğim Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya, İlhan Berk’e, Attilâ
İlhan’a, Gülten Akın’a, Sezai Karakoç’a, Kemal Özer’e, Cemal Süreya’ya, Ece
Ayhan’a, Ataol Behramoğlu’na, Cahit Zarifoğlu’na, Haydar Ergülen’e, Hüseyin
Peker’e, küçük İskender’e ve elbette ki türkülere çok şey borçluyumdur. Borç
demişken, ilk şiirim “Çocuk ve Allah”ı
Akatalpa dergisinde yayımlayarak beni yüreklendiren hocam Ramis Dara da benim
için en az şairlerim ve Mustafa Alpay Ziyal kadar önemlidir.
Artık bittiğine inandığım ilk şiir
kitabımın adı “Aynalar” olacak. Bu
kitaptaki şiirlerden dokuzu Akatalpa’da, altısı ise Eliz, Mühür, Yedi İklim,
Kıyı ve Mor Taka dergilerinde yayımlandı.
Yaklaşık üç yıldır ikinci kitap olarak
düşündüğüm Doğu-Batı Divanı üzerinde
çalışıyorum.
Serap Aslı Araklı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder