Tokat doğumlu. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Adapazarı’nda; üniversiteyi Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Arkadaşlarıyla Martı dergisini ve Yitik Düşler Edebiyat dergisini, daha sonra Tokat merkezli Polemik dergisini çıkarttı.
Şiir ve yazıları; Dergâh, Yediiklim, Hece, Hece Öykü, Kırklar, Yolcu, Türk Dili,Karabatak, Türk Edebiyatı, Aşkar, İtibar, Sabit Fikir, Cins, Nihayet, Söğüt, Muhit, Yitiksöz gibi dergilerde yayımlandı. www.dünyabizim.com sitesinde kitaplar ve dergiler üzerine yazılar yazmaktadır.
Milat gazetesinde köşe yazıları yazdı.
2015-2021 yılları arasında Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Tokat Şube Başkanlığı
yaptı.
Şairin Aynası kitabı ile TYB 2018 deneme ödülünü aldı.
TÜRDEB tarafından 2020 yılı Dergi Dostu Yazar Ödülü’nü aldı.
Kitapları: Tenhalayın Kalbimi (Şiir), Esmerliğime Bakma (Öykü), Fedakâr Dost
(Hikâye), Çocuklar Çocukluğunu Bilsin (Şiir), Irmaklarla Büyüyen Çocuk (Hikâye),
Konuştukça Memleket (Şiir), Deneme Çekimi (Deneme), Kalbime Takılan Uçurtma (Hikâye),
Şairin Aynası (Deneme), Şehirde Yeni Bir Rüzgâr (Deneme), Dünya Telaşı (Şiir) Uçurumda
Bir Gömü ( Öykü), Boyumu Aşan Ömür – (Şiir)
2015-2021 yılları arasında Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Tokat Şube Başkanlığı
yaptı.
Şairin Aynası kitabı ile TYB 2018 deneme ödülünü aldı.
TÜRDEB tarafından 2020 yılı Dergi Dostu Yazar Ödülü’nü aldı.
Kitapları: Tenhalayın Kalbimi (Şiir), Esmerliğime Bakma (Öykü), Fedakâr Dost
(Hikâye), Çocuklar Çocukluğunu Bilsin (Şiir), Irmaklarla Büyüyen Çocuk (Hikâye),
Konuştukça Memleket (Şiir), Deneme Çekimi (Deneme), Kalbime Takılan Uçurtma (Hikâye),
Şairin Aynası (Deneme), Şehirde Yeni Bir Rüzgâr (Deneme), Dünya Telaşı (Şiir) Uçurumda
Bir Gömü ( Öykü), Boyumu Aşan Ömür – (Şiir)
Hazırlayan: Şükrü Kırkağaç
* 29 Temmuz 2022 tarihinde güncellendi.
Şiir
Hakkındaki Düşünceleri:
ü ŞİİRE HAYATI ÇAĞIRMAK
Şiirin temelinin, şairin kaynağının nerede
aranması gerektiği üzerine bir tespit yapılacak olsa “söz”ün başlangıcına kadar
gitmek gerekir. Çünkü şiir, sözün ağızdan çıktığı ilk andan itibaren insanların
arasındaki varlığını sürdüren bir “biz”denliğe aittir. Dünya üzerindeki her
toplum şiiri kuşanmıştır ve şairler toplumda öyle ya da böyle varlıklarını
sürdürmüşlerdir.
Hayatın kendisi şiirdir sözünü etmek için
başımızı kaldırıp şu akıp giden dünya düzenine bakmamız yeterlidir. Dünyanın
dönüşü, mevsimlerin bir ritimle kapımızı çalması, bir kuşun zamanı gelince göç
etmesi bir ahenkten başka bir şey değildir.
Şiirin sesini de ahenk oluşturur. Ahenk
denen söyleyiş güzelliği şiirin ilk adımı sayılabilir. Diri söylenmiş bir
şiirin ilk dizesi kendisini hemen ele verir ve şiirin bütünü için ipuçlarını
sunar. Hatta bazı usta şairlerin şiirin ilk dizesini “asıl şiir” saymaları da
bundandır.
Örneğin; Edip Cansever şiirlerinde
şairin asıl gücü ilk dizededir. Şair söyleyeceğini ilk dizede söyler, geriye
şiiri şerh etmek kalır. Cansever’in ilk dizeleri alt alta getirilecek olsa
ortaya güzel bir kolaj çıkabilir. “Dize işlevini yitirdi.” dese de Cansever;
onun şiirlerinin birçoğunda şiir gücünü bazen tek dizeden alır. “Mendilimde Kan
Sesleri” şiiri, bütüncül bir şiir olmasına rağmen, hatta yer yer öyküsü olan
bir şiir olmasına rağmen şiirin bazı dizeleri vardır ki hem ahenk olarak hem de
verdiği mesajlar olarak şiiri ayakta tutmaktadır. “Dağılmış pazaryerlerine
benziyor şimdi istasyonlar” dizesi tek başına bir şiirin yükünü kaldıracak güce
sahip bir dizedir.
Şiirin özüne bakılacak olursa gizli ya
da açık bir insanın nefesini hissetmek mümkündür. Şiirin bir insan yanı vardır.
Hayatta olan her şeyin şiire girmesinde, şiirin gelenekten, gelecekten
faydalanmasında bu insan yanının payı büyüktür. Şiirlerin nefes alıp
verdiklerine inanmak gerek. Şiirin insanı hedef aldığına, insanı hedef
gösterdiğine inanmak gerek.
Peki, şairi hayatın ortasından, dünya
keşmekeşinden şiire çağıran güç nedir? Şiirin varlığını işaret eden, şiirin var
olduğunu gösteren en büyük işaret diğer şairlerdir. Şair, diğer şairler ile
şiirini geliştirir, şairliğine yön verir. Şiir okuyarak, şiirlerle içli dışlı
olarak kişi şairliğini geliştirir. Özgün olma yolunda ilk adımlarını şiirlerle
atar.
İyi şiirlerin ortasında bulunan kişi,
iyi nedir bilerek şiirin dünyasına girer. Bu dünyaya girmek her zaman yazma
noktasında olmayabilir. İyi şiirlerle hemhal olan bir kişi iyi bir şiir okuru
olabilir.
Şiir hayatın kendisidir derken şiirin
karmaşıklığı ve çizgilerinin belirlenmesi de düşünülmeli. Şiirin ne olduğu
üzerine bir ortak nokta belirlemek kadar zor bir tez yoktur. Şiir direniştir,
ayrılıktır, kavuşmaktır, zülf-i yârdir, bir tutam güldür, biraz topraktır ya da
her şeydir. Şiire nasıl bakarsan aslında şiir odur. Böyle bir çeşitlilikler
dünyasında şiir için çizgileri belirlenmiş bir beğeniden bahsetmek mümkün
değildir. Şiir hayatın kendisiyse, şiirin içindeki bir dizeyi de hayatın bir
parçası sayıp kabul etmek, şiirin baş tacı yapmak da olağandır.
Şiirin
direnişten beslenmesi de hayata bakış açısıyla birebir ilgili bir durumdur.
Akıp giden düzenden hoşnut olanların hoşsohbet şiirler kaleme almaları da
bundandır. Şair, içinde bulunduğu durumdan tedirgin, rahatsız hatta endişeli
olması gereken bir duyarlılığa sahip kişi olmalıdır. “İnsan Seni Savunuyorum
Sana Karşı” tavrını takınan şair, şiirin yaşanırlılığını ve mesajın evrensel
olanını vermek için kaleme aldığı şiirde duyarlı bir duruşu da benimsemiş
olacaktır.
Şiirde somut ve soyut hayatlar
çarpışması sürekli olmuş bir mücadeledir. Somut olanın daha çok rağbet gördüğü
dönemlerde materyalist bir kuşanmayla karşı karşıya olan şiir, soyuta
yaslandığı zamanlarda da içinde gizemi ve imgeyi çoğaltmış, kapalı görünen ama
derin çağıltıyla sesini yükseltmiştir.
Şiir hayattan beslediği müddetçe şiir
olur. Şiirin damarını başka yerde aradığında şiir şiir olmaktan çıkıp soyut bir
tebessümün ötesine geçemez. İkinci yeninin her şeye rağmen kapalı kutu olarak
algılanması, toplumsalcıların yer yer öne çıkması bu yüzdendir. Turgut Uyar,
"Göğe bakma durağına" insanları çağırdığında herkes yönünü göğe
dönebilir. Çünkü gök vardır ve bakılacak bir güzelliktedir. Edip Cansever
“trenlere çikolata yediriyorum” derken ne kadar uzaksa yaşamın kıyısından “diş
değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar/mendilimde kan sesleri.” derken
hayatın içindedir. Çünkü bu halk acıların ortasında büyümüştür, istasyonlarda
hüzünlerini yoğurmuştur, dağılmış pazaryerlerine benzeyen istasyonlarda
dişlerini sıkarak mendillerine kan kusmuştur. Şiirin can damarı hayatın ta
kendisidir. Şair, hayattan ve şiirlerden beslendiği oranda şiirine güç katar.
Çünkü soyut bir sedanın ardına düşerken bile somut bir taş ayağımıza
takılabilir ve kuşlar kalbimizden havalanarak bilmediğimiz bir ülkeye doğru yol
alabilir. Önemli olan kalbine kuşları, çocukları, evleri, şehrin karanlık
sokaklarını, fırından yeni çıkmış ekmeği, ani bir fren sesini konuk
edebilmektir.
Karabatak
Şiirlerinden
Seçmeler:
DİLİMİN UCUNDA SEVMEK
Dönüp dönüp
bakıyorum dilimin ucunda sevmek
Mevsimler ne kadar
bizden aşk ne kadar yabancı
Beni yerimden eden
bir tarih değişiyor
Yaşıma denk düşüyor
yorulmuş bir fırtına
Günahımı taşıyan
her omuz biraz eğik
Ayağımdan kayan
dünya sanki daha telaşlı
Beyhude görünmüyor
çektiğim her kürek
Büyük gürültülerle
dalıyorum uykuya
Uyanmam yeni bir
acı, dünya çekiliyor kenara
Küreklere asıldıkça
varıyorum kıyıya
Mahcup iç
çekişlerle suskunluğum artıyor
Vuruyorum kendimi
hangi dağ denk düşerse
Kuşkum dilimin
ucunda, sevmek nedensiz ölüm
Yeni yüzler
buluyorum, yağmursuz ikindiler
Terk et tanımadığın
beni, her şarkıyı yarım bırak
Kalbim denizleri
çağıran bir asi kıyı
Ben artık
gözlerimle giriyorum savaşa
Herkes telaş içinde
suskunluğum bahane
İçimde fırtınalı
dualar birikiyor
Allah şahit ya
hepimiz masumuz
Saf tutuyoruz,
önümüzde cennet, ardımızda bir ordu
Ah kalp! Her dağın
ardında sen
Yalnızlık gelip
gelip doluyor içerime
Ben artık
kenardayım
Bırakın dünyayı
dönsün kendi kendine
Kurumakta artık
üstümde soluklanan nehir
Durunca, her yerde
o bildik çığlık
Yürüdükçe dağ, taş
köpüklü bir nehir
İyilik olsun diye
dünya, dilimin ucunda sevmek
Çözüyorum düğümleri
açılıyor yitirdiğim yollar
Allah şahit ya,
melekler her yerde koruyor bizi.
“Dünya Telaşı” adlı kitabından
DÜNYA TELAŞI
Beni ele verecek ne varsa dünyanın boşluğunda
Tek tek ele verdim içimde ne kadar susmak
varsa
Yarış kazanıldıysa ne var, dünya rengini biraz
daha kaybederken
Dünya yer değiştiriyorsa çocuklar annesiz,
coğrafya kurak
Bir anlamı yok çiçekler ölülere örtü oluyorsa
Heyhat! Geçiyor kara bir tren içimden sorgusuz
sualsiz
Dünya döndükçe hızla, değişiyorsa üstümüzdeki
terk edilmiş iyi niyetler
Şimdi kandır beni, her şey ne kadar güzel,
değil mi kardeşlerim
Duysam ki rüzgâr
dinmiş bütün ağaçlar yerli yerinde
Bir suyun ahengine
kaptırırım kalbimi
Bir cinnetin
kıyısında eşkâlimi yitirmeden yürüyerek
Ne kadar yüksekmiş
dünya sizin telaş dediğiniz her şeyden
Ayağım kaydı düştüm
yeniden geldim dünyaya
Kim bıraktı bu
kadar rengi şimdi benim kalbime
Biraz daha direnç
kalbime boşluk daha fazla büyümeden dünyada
Yiğitlik kalmasın
masallarda, bilerek geçeceğim karanlık ormanlardan
En kötü
alışkanlığım benim ölmekti durmadan
Sonra dirilmek
güneş tenime değdikçe sanki hiç ölmemiş gibi
Tuttuğum tüm
yasları bırakarak vakit geçmedi diyeceğim
Vakit hayli genç,
yağmur, rüzgâr, şiir genç
Toprağa tutunarak,
suyun akışını değiştirerek
Bereketli topraklar
üstünde her gün yeni bir cemre olacak adımım
Yorgun dünya
gençleşecek güneş gözlerini kamaştırdıkça
Karanlık kalmasın
hiçbir köşede dünya telaşı işte
Üç günlük her şey
gövdemizin yere düşmesi kalkması üç gün
Son bir yağma
içimde, mutluluk kalsın diye
Dünya telaşı işte
kanımın çağıldaması her şeye rağmen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder