(20 Şubat 1952, Bahadın
/ Yozgat- )
Erkek Sanat Enstitüsü Torna - Tesviye Bölümünü, Goethe Institut ve Gazi
Eğitim Almanca Bölümü’nü bitirdi. Üç yılı Almanya’da olmak üzere, atölye ve
fabrikalarda işçi olarak çalıştı. Daha sonra kamu kuruluşlarında idari işler,
eğitim, halkla ilişkiler konularında yöneticilik yaptı. Mamak Belediye
Başkanlığı’nda Müdür olarak çalışmakta iken emekli oldu. 1999-2000 ve 2009-2010
yılları arasında Edebiyatçılar Derneği yönetiminde görev aldı. Bilim ve
Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) temsilcisi olarak 2003-2004
yıllarında Kültür Bakanlığı Telif Hakları ve Korsan Yayınlar Komisyonunda
başkan yardımcısı olarak görev yaptı. Dil Derneği, PEN, TYS ve Sanat Kurumu
üyesidir. Ankara’da yaşıyor.
Şiire, ortaokuldayken, halk şiiriyle başladı. Yayımlanan şiirlerinin
çoğunda Kaptani mahlasını kullandı. Bazı şiirleri halk ozanları tarafından
bestelendi. Birçok şiiri THT Ozanlar Antolojisi’nde yayımlandı. Şiirleri ve yazıları
abece, Agora, Ağır Ol Bay Düzyazı, Akköy,
Ana Dili, Ardıçkuşu, Aykırısanat, Bahadın, Berfin Bahar, Beşparmak, BirGün, Çağdaş
Türk Dili, Damar, Dil Dergisi Language Journal, Dize, Edebiyat ve Eleştiri, Esin
Sanat, Evrensel Kültür, Güney, Güzel Yazılar, İnsancıl, Kavram Karmaşa, Kıyı, Koridor, Öğretmen Dünyası, Patika, Pencere,
Sanal Ördek, Şiirli Çıkın, VESTED, Yaba, Zarf vb. gibi dergi ve gazetelerde
yayımlandı.
Ödülleri:
2001
yılında “Suların Sesini Yazdı”, 2002 yılında da “Geldin”. 2003 yılında “Evrensel
Ateşine” adlı şiirleri, Hacıbektaş Belediyesi şiir ödüllerine; yine 2003
yılında “Düş ve Sokak” adlı kitabı, (KYÖD) Kocaeli Yüksek Öğretim Derneği’nin
düzenlediği, Ruşen Hakkı şiir özel ödülüne layık görüldü.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Hayalin Gözümde Kızıl Gül Oldu (Bahadın Yayınları)
& Kendi Pınarından Akardı Gülmelerin (Damar Yayınları)
& Işıkla Öpüşürdü (2001, Gelenek Yayınları, 80 s.)
& Düş ve Sokak (Damar Yayınları)
& Yüksek Debili Aşklar (THT Yayınları)
& Gitme Zamanı (Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, Ank., 71
s.)
Romanları:
& Atların Kardeşliği (Sanatyapım Yayıncılık, 350 s.)
Şiirlerinden
Seçmeler:
DÜŞLEDİĞİM
AŞKSIN
Ağır ağır siniyor
uçuk düşlerimin kumaşına
sonbahar rüzgârında boğulmuş gül kokuları
Yıldızlara bakıyorum
kalbinin kan sızdıran lehiminde
çaresizliğin yılan simgesi
aldatılmışlığın zehri yazılı
Sabrın aynasında kararıyor
kalbindeki mum
dökülüp savruluyor mekânsız sevgiler
ihanet mengenesinde sevdanın şahdamarı
Duyuyorum
bir ceylanın ürkek ayak sesleri
duyuyorum, canıma benziyor diye
ışıl ışıl bir nehri gözlerinle içtiğini
Unutulmazlığa gömüyorum, yakın günler
getirdiğini bana, esrik geceler verdiğini
sıcaklığı sarıyor o sımsıkı kucaklamanın
heyecan bahçesi kalbim, korlarda kanım
Sen
sevdalandığı düşlerde boğulan kadın
uzak hayallerimi getirdin bana ansızın
düşlerimsin sen, düşlediğim aşksın
GÜNLERDEN
SIZAN
Sussam çevremde akbabalar dansı
Konuşsam ses boğan barikatları köhnemiş
sarayların
Dönemeyeceğim kadar benden uzak avungan
çocuk yıllarım
Yanıtlanmayan sorularım hâlâ yanıtsız
Omürlerden taşar gençliğimde zaptedilemeyen
hüznüm,
yine aynı hüzün
Ağlarsam yağmurda ağlarım kimse anlamamalı
Günlerin vahşetinde ezilirken güller içimde
Kanırtan bir dildi ki ağzımdaki öncelikle
çuvaldız
Bir melodiyken kulaklara şafaktaki boynun
çatırtısı
Dağıtamaz çenesuyu ustaları içime çöken
avlu sessizliğinii
Kılavuzdu ağdaya muhtaç yüreklere yağı
bitmiş kandiller
Yürüsem her yön uçurum dönsem her yanım
inkârdı
Ve birkaç kopuk yılda yaşadım hayatın tüm yaşlarını
Ey bana kuyular kazan dizginlenemez
sözcüklerin
Savrulan beş çaylarına kırık aynalar
şenlensin
Ey şair!
Savur kendini sözcüklerine yaraların
neşterlensin.
Kavram-Karmaşa,
Şubat 2001
IŞIĞI
GEÇER DÜNYA
Bekleme bilmeyendi. Şeffaf bir
bulut gibi giderdi hep,
Gölgesizdi...hüzündü
Ezgilerini getirirdi rüzgâr
Ateşli iğne gibi. Kulağımın içten içe,
delinir ...delinirdi.
Bilemedim, dinler miydim, içer miydim
sesini. Duyularım dilime kilitlenirdi,
dilimse; yüreğime.
Gittiğin günden beri. Son yıldızını da
Söndürdüğünde gece. Bir alacakaranlık
Bir şeyler doğmadan önce. Ben sokaklarda
aradım...
Sokaklarda... kendimi...
Delik çıkınında biriktirdikleri,
Saçında kırmızı gül. Çıkageldi bir gün
İşte o gün;
Kalbimin gölgesine, sevdadan zaman dikti.
Tüm sigortalarını attırıyorum şimdi
Tepesinde ışık hızının.
Tekerleğini yiyor hırsından.
Ne zaman açsam gözümü. Ve ne zaman
kapasam. Geçiyorum ışığını. 'Onunlayım,
Ondayım. Ve düşümün hızında
O güzel zamandayım...
Ağır
Ol Bay Düzyazı, Eylül-Ekim 2001
KENT
YİTİĞİ NAZIM MUTLU
Beni bu kente yalnızlıktan üşümeler getirdi
günlüğümün yedeğinde yitik gülüşler
gitgide hızlandı çalar saat
sabahlarda asfaltın bulanık aydınlığı
akşamlarda kırık dökük kaldırım
arsız unutuşlara taşıdı beni.
Beni bu kente göçmen yaz yağmurları getirdi
ellerimde taze ceviz kınası
mendil bahçelerde yapma küstümçiçeği
apartmanlar haraç alır ışık payımdan
dönüşlerde artıyor tenimin solgunluğu
bu sağır sokaklar avuttu beni.
Beni bu kente kırık düşler getirdi
gömleğimin deseninde çürüyor ikindiler
Kuşlar vardı sılada -ki eğilirdi gökyüzü
şimdi ancak caddelerde öpüyor izlerimi
okullu çocukların dinmeyen ezgileri
o küllenen masallar unuttu beni.
Beni bu kente yanık güzlen getirdi
adresimde hep kırılgan yazılar
çayımda demli hüzün kalemimde mor sızı
veriyorum gözlerimi külrengi duvarlara
beni bu kente soğuk kaçış trenleri
getirdikçe götürür başka bir kente beni.
Sürgündeki acılar ki yeni kentler üretir.
Çağdaş
Türk Dili, Temmuz 2001
SESİMİ
ZAMANA BIRAKARAK
Lacivertini kendine yaratan derinlikteyim
mişli geçmiş zamanlardan dilek şartlar
deriyorum
kesilen bir solukla kesilen bir karpuz
arasında
fark edilmeden
terk edilmiş sokakları dolaşıyorum anılar
kadar sessiz
Bir hançer gibiyim zamanın boşluğuna
saplanan
samanı biten atları da yılkılarda unuttum
dinleme sabrım yok artık suların ağıtını
taş ustası değilim ey yâr
Korkularını salmış karanlığa çatlak ar
damarları
anadan öksüz babadan yetim büyüyor yitik
utanmalar
büyük aşklar doğuran küçük paranoyalar yok
varoşlarda
bir halkın ensesini belleme belleyenler
kendini bulamadan
çürümeyi buluyor yoksulluk yoksunluğunda
Unutulanlar doldurdu kavgaların kadîm
meydanlarını
zaman kadar hızlı geçmedi acılar ve hayat
hiçbir
anında unutmadı kendini. Bir ağaç ki,
budandıkça
her şıvgın için yeni kökler salmalıydı
unutmadı, yeniden doğmak için muhtaç olduğu
emeği
Hüzünlerin gölgesine sığındık
güneş içten içe anlamsız günlere doğduğuna
üzülmekte
bu yola beraber çıkanlar, rüzgârın elinde
çıtası kırık
uçurtmalar gibi dönmekte
işte böylesi bir günde vurup şu dünyayı
suçu demokrasiye yüklemeli fâil-i meçhul
olsun diye
Bilirsin
arınmak için düşmezler çiy taneleri. Tuzunu
emen su
serinlik verir çorağa. Bir gün bir şeyler
de yaşanır anılarla
düşler arasında pişmanlık ifadesi gibi
durmaz hayat
toprağa bölünmüş düşen bir beden gibi
kendine hasret
yoksulun bacası gibi dumansız durmaz
Sevgilim
sen bütün yolların yokuşu, ben bütün
yolların uçurumuyum
zaman; geçmişi gösteren aynadır, geleceğe
dönük yüzü sır
geleceği göremez gözleri, geçmişi getiren
postacıdır zaman
inişe geçen atların ayaklarını direnerek
atışı gibi, gelecek
zamana direniyor ömrüm. Bir kadehin vardı
ya yarısı dolu
tam da şimdi
gözlerinin buğusunda bir daha dinlendirsen
soluğumu
Ötekinde tat olur acılar kendine gelene
dek.
Nerede bir sözcüğün içi boşalsa bende bir
anlamın çatısı çöker
bir idam öyküsündeki duygular değildir ipin
önünde olmak
susuyorum, sesimi sana ve zamana bırakarak
TAY
VE ÇOCUK
Küçüktün sen
O korkak tilkiden azıcık büyük
Bakma şimdi böyle huysuzluk
Yapabildiğine. Daha iki yıl önce
Gün yağmurlarıyla öpüşen
Mayıs sabahında
Bir annen bir de ben vardık
Bugün allanan yelelerinle
Dalgalanan çayırda
Sonra uzattın boynunu
Bakıştık, yüreğimizde yeşeren
yeni bir dünyaya. Rüzgarları
Tekmeleyen sekilerin göründü sonra
Beni çocuk sayma böyle şımarıp
Aldanma boyunun tez uzadığına
Uçurtmayı rüzgarlayan kuyruğun
Yapışıyordu o gün
Çavdar saplı ıslak bacaklarına
Kalkabilmen için kucakladım da seni
Annen kollarımda yaladı gözlerini
N'olur üzme beni kalamayız
Bir otlakta ömür boyu
Kanber ol demiyorum
İstemezsen devlere de saldırma
Alnında akıtman akmalıyız
Tayların da şeker yiyebildikleri
Dünyalara... Dörtnala
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder