(27 Ağustos 1954,
Erbaa / Tokat - )
Emekli Türk Dili ve
Edebiyatı öğretmeni. Tokat, Erbaa’da yaşıyor; evli.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Bir Gün Ansızın (2015, Tilki Kitap, İst., 144 s.)
& Taşra Akşamlarından (2016, Tilki Kitap, İst., 128 s.)
Şiirlerinden
Seçmeler:
BEKLEME
ODASINDA SAYIKLAMALAR
Kaç kez daha
Son boğumuna yakınken sözün
Oracığa bırakılır büyük sus
Beklense de gelmez fırtına
Gidemez bir adım daha öteye
Yalpalar mavi.
Alacakaranlıkların içinden dal dala teğet
Bıçağın bıçağa dokunması gibi yakın
Dokundukça bir parça kopuyormuşçasına
suçludur bazı şeyler…
Pırıl pırıl utangaçlar dolar zarfa
Parmak uçları dokunacak kadardır yakınlık…
Açmaya zorladıkça kilidi
Bir yerlerde yaralı kalmayı sürdürür yerli
kaya
Geçmez bu serpintiler
Gün batımları tükenip durur içimden….
Sonsuzadır bu damıtılan unutuluşlar
Olmadığın yerde kalır kimileyin nefes
Çıkılmaya çalışılsam da aşksızlıkların
girdaplarından
Tutunmak boşunadır defne dallarına
Ah utangaç çakıl taşları
Ah gölgelerine selamımı emanet ettiğim nar
ağaçları
Nereye gömüldüğümü bilmeyen muskalar
gibiyim
Sorma halimi
Artık sarılma gözyaşlarıma şiir…
Yola çoktan düşmüştür katilim
Ben hala ilk harfin son sözcüğü ıskaladığı
yerdeyim
ELDE
VAR BOŞLUK
Kulağım nal seslerinde
Uykular haram
Yine can sıkıntısı yine derinde
Yüreğimde yüzyıllara bedel bir isyan
Sanki ölüme sürükleniyorum göçmenlikten
Sorup sorup durma nedenini
Anlatmam anlatamam...
GECE
MAVİSİ
Siler izi
Birkaç kar tanesi
Unutulur
Vadesi sonlanan
Rotalar
Bir prizmanın
Köşegenleri
Alt üst
Olur
Taş döneminden aşırılan hüzzamların
Kuzeyden güneye salınışlarını
Seyre dalarım
Dilimde
Zümrüdüanka’yla akraba sözcükler
Kaldırımların güncelerini
Yazmaya gücüm yetmedikçe
Yüzüm
Kızarır
İçine hapseder
Bu zindan duvarları beni
Kokusunu
Ayraçların iç cebinde saklar
Utangaçlığım
Boynu bükük kalakalırım
Üç noktanın sahne aldığı arenalarda
Ne yana yönelsem
Bir kelebek ölüsü
Gülümser
Bana
Bir renk daha düşüp
Paramparça olur
Kaybolur paletimden
Her defa
GECENİN
KOPTUĞU YERDEN
Kendi perdelerini çekerek gizleniyorsun
dışarıdan
Gökyüzünün alıp veremediği yok senle
Gece yeni başladı bak işte sessizlik
Yıldızlar tanıdığın değil şu karşı rıhtım
sana yabancı.
Dışarı çıkıp yürüsen yürüsen peşinden
gölgen bile gelmez
Başlarsa bu nedenden dolayı başlar içinde
sancı…
Hiçbir şey terk etmese de bizi
Böyle sürüp gider bazı korkular…
Gece sürüyor bak işte karanlık
Bir ışık yayılsın bir melodi duyulur
duyulmaz olsun
Kent birden kalabalıklaşsa beni anımsatacak
Görüntüler önüne çıksa şuralarda
Dayanmanın isteklenmenin beklemenin aşka
varmanın
Adını benden habersizce koyacağın bazı
şeylerİ
Taşısan sabaha…
Şimdi el etsem mi sana alıp götürsem mi bir
yerlere
Çoğaltsak mı birlikte düşkün olduğumuz
sevdalanmaları
Koluna dolansa mı kollarım usul usul öpsem
mi seni gamzelerinden
Bak en yalnız kaldığın gece tükeniyor işte
En büyük küfürleri savurabilirsin şimdi
seni yoksullaştıran tuzaklara…
Hep aynı şekilde süzerek bak bana
Aç perdeleri yol ver alışamadığın
karanlıklara
Defolup gitsinler uzaklara…
KÜLÜN
KOKUSU
Kendi gölgenden kovulduğun an
Tutuştur yalnızlığın fitilini
Ve uzat onu kuyulara
Kollarını karanlığa uzatırcasına
Uzat
Oraya asacağın intihar duygusunu
Hiçbir avuntu
Yolundan döndüremeyecektir.
Giden gider
Boşu boşuna kendi katilin olma
Nankör bir yanardağ patlamasından
Yayılan lavlar örterse üstünü kentlerin
Aşk uçup gittiyse eğer oradan
Tüm arzular gömülür
Denizlere
Unutma
Dünü unutulan aşklar için
Yazılmaz olur şiirler
Çünkü
Ufuk çizgisinden ötelerde kaybolan bir
gemiden
Savrulan pipo tütünlerinin kül kokuları
Sinmiş de duruyor deniz fenerlerine...
Gitme bulutların peşi sıra,diyorum sana
Gitme!
OVASIZ
NEHİRLER TARİHİ
Toprak tohumundan bilir ardıcı
Bir nedeni vardır rüzgarın kabına
sığmamakta
Öfke bilip bilmediğimiz sayrılıklardan
Kozalak dalında
Şıra demlendikçe yudumlanır
Zaman oburlaştıkça
Çakıl serpintileri gibi uzaklara düşen
sevdalılar
Kurulamaz sevmelerin dengesi bazen
Üveyikler kanatlandıkça durduğu yerden
sürer oyun
Sunar kılcallarından özsularını koca gövde
Kurtlanır yurt taşları bazen
Bir kez değildir yirmidört saat
Takvimlerden kaçıncı temmuzu damıtmıştır
bilinç
Yüreğimin tepesinden yükselmez güneş
Kapanmaz göz kapaklarım kaygı bedenimdeyken
Limon rengi saçlar somgri tenler
kararmaktadır
Ölüm gösterilerine hazırlanır çelik geceler
Önce turkuvaza peşinden griye durur yüreğim
Yinelenen öpüşmelerin kesildiği yerde
Sanıldığından daha fazlasını gizler
bilmeceler
Beni çağırmayı unutma su kenarlarından
Ekmeğin ve cevizin
Ve namlunun
Hatırına
Sen aldırma geride kalanların ayak izlerine
Damla damla nasıl da boşalıyor koca
atardamar
Ölünür vurulur vurulmaz
Sürülür sesini yutan kasırga
Oysa
Saydamlık
Durduk yere
Örtüsünü üstüne çekmez silikon gel gitlerde
Karayel tutuşmalarını anlatan
Ovasız nehirler tarihinden herhangi bir
yaprak değildir bu
Çapı ölçülemeyen
Kamçı yedikçe topaçları gibi
Kendileri de dönen maço çocukların…
Serilirim habis bir ur olup bütün gözlerin
tanıklığına
Köprülerini bir kez daha üzerinden atarken
koca nehir…
TABLOLAR
Son dizenin hakkından gelmek için
Sözcüklerle didişirken sen ilkbahar yaz
modasının
Renkleriyle uğraşıyorsun…
İt izinin at izine bir kez daha karıştığı
şu günlerde
Bizim mülteciler planlamasız çoğalmanın
peşindeler.
Bir duvarın dibine su dökerlerken
Gelenekselden kurtulmuş melodileri
Aksak usulde söylüyor üç beş velet…
Peronlara yaklaşan otobüslerin bagajlarına
Soğan patates çuvalları tıkıştırılıyor
Anadolu’da
Havai fişeklerin biri bitmeden öteki
yırtarak
Yükseliyor gökyüzüne
Geceye uyumak haram.
Öteleri düşünüyorum
Kim bilir kaç kadın doğum sırasında ölüyor
Kaç Mehmetçik bizim olmayan yurtlarda
Toprağa düşüyor alnından yediği kurşunla….
Herkes 'aldandık' demeye yetkili kılınmıyor
ne yazık ki...
Kof bir yumurtadan farkımız yok ama...
Sen kulak asma sözlerime
Şiir aracılığıyla kim neyi
yakınlaştırabilmiş ki
Binlerce yıldan beri savaşmaktan usanmayan
Biz insanlara…
Sular soğuyor günden güne…
Bahçelerdeki banklar çürümeye yüz tutuyor
Sevgililer gelmedikçe
İnce hastalık gibi sarıyor dört bir yanı
Keyifsizlikler…
Geceleyin bir yerlerde göklere yanık
kokuları siniyor
İnsanlarımızın....
Yol kıyılarına taş duvar diplerine
Hâlâ düşüp duruyor incir yaprakları ...
TEN
İÇRE AŞKSAMALAR
Bir ürperti yayılıyor olmalı tenine
Bir şiir yazılmaktadır şu anda senin için
çünkü
Mehtaba çağıran gecedeyizdir
Düşlerde sabah edeceğizdir
Bulutlara uzanıyor solukların
Duyumsuyorum.
Durmaksızın
Üşüyen yakamozlara uzanıyor ellerin
Ayın öteki yüzü nemize gerek
Bir ömür yaşanılacak bir kent şimdi senin
olduğun bu yer
Ateş başında bir gece daha
Yarım bırakmamak üzere dillendireceğiz
şarkıları
Her dokunmanın sevinci yüreklere düşer
Uzun bir öyküyü kuran biziz
Parıltılı parçacıkları bu an’da bölüşmek ne
güzel.
Ne güzeldir kıskıvrak sarmalamak aşkı
seninle
Onca şarkıyı sevdiysem sendendir
İlk yudumda tüketilen kadehler gibisin sen
Mavimsi denizlere dalıyor gözlerim
Uslu dalgalardan ayrıksı bir açılıp bir
kapanan kirpiklerin
Dışarıda meltem kışkırtıcılığı içeride
hüseyini melodiler
Virgül konulmayacak sevişmeler için tavlı
bir zaman
Durmaksızın redifli buse yaklaşmaları
Sütunlarda dalga dalga genişleyen su
dokunuşları…
Huysuzlaşan mızrabın tele değmesiyle
başlayan sarsılmalar
Sarmaş dolaş iki yılandan ayrıksı olmayan
bir şey…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder