(22 Haziran 1981, İstanbul - )
Anadolu Üniversitesi AÖF Sosyoloji ve Felsefe Bölümlerinde okudu.
İlk şiiri Patika Dergisi’nde yayımlandı. Şiirleri, yazıları ve
söyleşileri Birgün, Cumhuriyet Kitap,
Diri Ozanlar Derneği, NO Edebiyat, Öteki-siz, Özgür Edebiyat, Patika, Şiir’den,
Şiir Ülkesi, Varlık, gibi pek çok dergide yayımlandı. Uluslararası şiir
festivallerinde yer aldı.
2006 yılında, Aykut Osman Antmen’in şiirlerini onun anısına
kitaplaştırdı.
Yalnızca geleceğin değil, geçmişin sonsuzluğunun bir parçası da olan
şiirle, rûyaların ve ıstırapların kubbesi altında ölümüne tanıklık etmeyi
sürdürüyor.
Ödülleri: “Sonsuzluğa Kiracı” adlı şiir
dosyasıyla, 2008 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde ‘dikkate değer’ görüldü.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Sonsuzluğa Kiracı (2011, Şiirden Digraf Yayınları,
İst.)
& Geceyle Bir (2016, Ve Yayınevi, İst., 72 s.)
Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
& Şairler Arasında
Kadın Olmak: Konuşmalar Kitabı (2013,
Paradoks Yayınları)
& Kadınların Şehirleri (2016, Sakarya Büyükşehir
Belediyesi Yayınları)
Kaynaklar:
A http://www.sureyyaantmen.com/
Yazarla
Yapılan Söyleşiler:
J Süreyya Aylin Antmen ile söyleşi: “Yeryüzünü
Dinliyorum”, Diri Ozanlar Derneği, Sayı: 3, Kasım / Aralık 2016, s. 42-43
Şiirlerinden
Seçmeler:
ANNEM
sessiz bir koruluk
koynunda soğutur batan güneşi,
anbean kararan bir sıcaklığı taşır
kendinden kopardığı toprağa;
yaldızlanan, hep tetikte bekleyen,
alevlerin çarpıntısına.
sandım ki söz ağzında bir varlık oluverir
uçarı bir imkân gerçeğe yaklaşamaz ama
yerleşir
eksile eksile süren iki fark arasında her
an
sandım keder düşünceler arasında bir
cürettir.
bir gün zamanın kıymıkları arasında
buldum onu, tâ içerde, usulca taşlaşmış,
çok değil, her şeyi yitirmeden önce, oydu
annem sessiz bir koruluktu.
DİK
YAMAÇLAR
gecenin derin uykusu
sessizliğin üzerine çöktüğünde,
apaçık zincirimizdir, sürülen evler,
köklerini yitiren ağaçlar gibi
umut kırıcı bir kavrayışla anlatılan bize.
sonsuz ve dik yamaçların,
yukarıların sahibi, sesi çevreledi
ve bir sonu olmadığını duyurdu düşüşün.
doğrulmanın yıkıcı gülünü deriyor şimdi
çok uzak bahçelere.
içimin tanımadığı suları göklerde buldum
artık temizim. yaşarken ve bir parçası
değilken yaşamanın. temizim.
bunu söyledim kendime.
içe akan bir doruktur tohumlar gecede,
yalnız gecede, ölümle ışıldar.
bunu gördüm kendimde.
OĞULUN
YAKTIĞI ATEŞLE
düşlerinde, ölülerin yaktığı ateşi harlar
kadınlar, ve acı üfler günün borazanlarına.
böyle sabahlar, otlar nasıl titrer ve sular
nasıl konuşur sonsuzluktan kurtarılmış
olanlarla.
görmelisin.
görmelisin saklı ve açık yaralarıyla
ormanlar nasıl gürler hafif iniltilere.
birkaç yaprak yitirirken bile
nasıl diriltir, güneşsiz kalan dünyayı.
dolup boşalmanın kaynağı elleri
yerin yedi kat altında bulur sevinci,
yine de ürkütür onları, incitmenin
ve ayrıklığın bilinci.
bir gün kırdılar sıcak kabuklarını
olabildiğince birleşmiş şekilde
oğulun yaktığı ateşle.
SESSİZLİĞİN
MİRACI
tatmadığım bir esin kalmadı kanayan gökte
ne hoyrat rüzgârı ne yağmurları unutabildim
sonu yok ikrarı yoktu yitip giden
dalgaların
ne uzaklardaki yaşlı budağı ne de genç
ve başı dik yaprakları avutabildim
esintinin katmanlarından
ağrısı olduğum bir deniz getirdim
bu ben ki teni dirilik ve istek
tohumlarıyla dolu
yemyeşil, engin bozkıra içlenen
göklerdeki yangınım
sense hep tanrı gibi düşledin denizi
huşuyla kıvrılan incecik bir filiz gibi
itikadın yükseğeydi
işte yeniden yükseliyorsun
yitirmeksizin iyileşmenin cesaretini
göğsümde kırılan eski bir umut taşı gibi
toprakla birleşiyor ve yükseliyorsun
hep daha ötesini arzuladığım
kavranılamaz karanlıkla kalıyorum
oysa ben
sık sık çağıran bir sesin koynunda geceler
geçiren
ağrısına yükseldikçe bir yaprak yitiren
erişilmez sessizliklerin miracıyım
TATLI
MEZAR
içimden taşıdım seni
sanma ki boş bir ev gibi kederle açılır
heybetli kapıları göğsümün
istersen defnet bu kalbe soğuğun şiddetini
onun diri yaraları eşliğinde söylenen
şarkıyı duyur
ben hep şafağın acısından bileceğim
günün zerrinliğini
yitirdik kurduğumuz göğü ve değişti sesler
mukaddes kılmak için yaranın derinliğini
ağzımda kısacık bir ânın serinliği
nekahetli korunu taşıyarak
sarmaşıklar taşırdım gecenin parıltılı
kadehinden
o gece bilmem hangi meyve acıydı
kalbimizden
istencin sularında tek bir nefes için
ada olmayı istedi kanatlar
kandan çok önce söze açılan bir mezar
fısıldadı dinmiş olmanın tatlı zevkini
içimden taşıdım seni
artık heyecanın bilinmeyen ayetleriyle ben
ötekiyi gömdüğün bir mezarım
ağrılarımı duy dağılıyor sonunda harflerim
ağrılarımı duy ey tatlı mezar
yüreğim acı bir yemiştir senin için
annem çok güzel bir şiir bence
YanıtlaSil