6 Aralık 2016 Salı

SÜREYYA AYLİN ANTMEN



 (22 Haziran 1981, İstanbul - )


       Anadolu Üniversitesi AÖF Sosyoloji ve Felsefe Bölümlerinde okudu.
       İlk şiiri Patika Dergisi’nde yayımlandı. Şiirleri, yazıları ve söyleşileri Birgün, Cumhuriyet Kitap, Diri Ozanlar Derneği, NO Edebiyat, Öteki-siz, Özgür Edebiyat, Patika, Şiir’den, Şiir Ülkesi, Varlık, gibi pek çok dergide yayımlandı. Uluslararası şiir festivallerinde yer aldı.
       2006 yılında, Aykut Osman Antmen’in şiirlerini onun anısına kitaplaştırdı.
       Yalnızca geleceğin değil, geçmişin sonsuzluğunun bir parçası da olan şiirle, rûyaların ve ıstırapların kubbesi altında ölümüne tanıklık etmeyi sürdürüyor.
      Ödülleri: “Sonsuzluğa Kiracı” adlı şiir dosyasıyla, 2008 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde ‘dikkate değer’ görüldü.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Sonsuzluğa Kiracı (2011, Şiirden Digraf Yayınları, İst.)
& Geceyle Bir (2016, Ve Yayınevi, İst., 72 s.)
       Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
&  Şairler Arasında Kadın Olmak: Konuşmalar Kitabı (2013, Paradoks Yayınları)
& Kadınların Şehirleri (2016, Sakarya Büyükşehir Belediyesi Yayınları)
Kaynaklar:
A  http://www.sureyyaantmen.com/
Yazarla Yapılan Söyleşiler:
J  Süreyya Aylin Antmen ile söyleşi: “Yeryüzünü Dinliyorum”, Diri Ozanlar Derneği, Sayı: 3, Kasım / Aralık 2016, s. 42-43

Şiirlerinden Seçmeler:

ANNEM

sessiz bir koruluk
koynunda soğutur batan güneşi,
anbean kararan bir sıcaklığı taşır
kendinden kopardığı toprağa;
yaldızlanan, hep tetikte bekleyen,
alevlerin çarpıntısına.

sandım ki söz ağzında bir varlık oluverir
uçarı bir imkân gerçeğe yaklaşamaz ama yerleşir
eksile eksile süren iki fark arasında her an
sandım keder düşünceler arasında bir cürettir.

bir gün zamanın kıymıkları arasında
buldum onu, tâ içerde, usulca taşlaşmış,

çok değil, her şeyi yitirmeden önce, oydu
annem sessiz bir koruluktu.

DİK YAMAÇLAR

gecenin derin uykusu
sessizliğin üzerine çöktüğünde,
apaçık zincirimizdir, sürülen evler,
köklerini yitiren ağaçlar gibi
umut kırıcı bir kavrayışla anlatılan bize.

sonsuz ve dik yamaçların,
yukarıların sahibi, sesi çevreledi
ve bir sonu olmadığını duyurdu düşüşün.
doğrulmanın yıkıcı gülünü deriyor şimdi
çok uzak bahçelere.

içimin tanımadığı suları göklerde buldum
artık temizim. yaşarken ve bir parçası
değilken yaşamanın. temizim.
bunu söyledim kendime.

içe akan bir doruktur tohumlar gecede,
yalnız gecede, ölümle ışıldar.
bunu gördüm kendimde.




OĞULUN YAKTIĞI ATEŞLE

düşlerinde, ölülerin yaktığı ateşi harlar
kadınlar, ve acı üfler günün borazanlarına.
böyle sabahlar, otlar nasıl titrer ve sular
nasıl konuşur sonsuzluktan kurtarılmış olanlarla.
görmelisin.

görmelisin saklı ve açık yaralarıyla
ormanlar nasıl gürler hafif iniltilere.
birkaç yaprak yitirirken bile
nasıl diriltir, güneşsiz kalan dünyayı.

dolup boşalmanın kaynağı elleri
yerin yedi kat altında bulur sevinci,
yine de ürkütür onları, incitmenin
ve ayrıklığın bilinci.

bir gün kırdılar sıcak kabuklarını
olabildiğince birleşmiş şekilde
oğulun yaktığı ateşle.

SESSİZLİĞİN MİRACI

tatmadığım bir esin kalmadı kanayan gökte
ne hoyrat rüzgârı ne yağmurları unutabildim
sonu yok ikrarı yoktu yitip giden dalgaların
ne uzaklardaki yaşlı budağı ne de genç
ve başı dik yaprakları avutabildim

esintinin katmanlarından
ağrısı olduğum bir deniz getirdim
bu ben ki teni dirilik ve istek tohumlarıyla dolu
yemyeşil, engin bozkıra içlenen
göklerdeki yangınım

sense hep tanrı gibi düşledin denizi
huşuyla kıvrılan incecik bir filiz gibi
itikadın yükseğeydi

işte yeniden yükseliyorsun
yitirmeksizin iyileşmenin cesaretini
göğsümde kırılan eski bir umut taşı gibi
toprakla birleşiyor ve yükseliyorsun
hep daha ötesini arzuladığım
kavranılamaz karanlıkla kalıyorum
oysa ben
sık sık çağıran bir sesin koynunda geceler geçiren
ağrısına yükseldikçe bir yaprak yitiren
erişilmez sessizliklerin miracıyım

TATLI MEZAR

içimden taşıdım seni
sanma ki boş bir ev gibi kederle açılır
heybetli kapıları göğsümün

istersen defnet bu kalbe soğuğun şiddetini
onun diri yaraları eşliğinde söylenen şarkıyı duyur
ben hep şafağın acısından bileceğim
günün zerrinliğini

yitirdik kurduğumuz göğü ve değişti sesler
mukaddes kılmak için yaranın derinliğini

ağzımda kısacık bir ânın serinliği
nekahetli korunu taşıyarak
sarmaşıklar taşırdım gecenin parıltılı kadehinden
o gece bilmem hangi meyve acıydı kalbimizden

istencin sularında tek bir nefes için
ada olmayı istedi kanatlar

kandan çok önce söze açılan bir mezar
fısıldadı dinmiş olmanın tatlı zevkini

içimden taşıdım seni
artık heyecanın bilinmeyen ayetleriyle ben
ötekiyi gömdüğün bir mezarım
ağrılarımı duy dağılıyor sonunda harflerim
ağrılarımı duy ey tatlı mezar
yüreğim acı bir yemiştir senin için


1 yorum: