(1991, Malatya - )
2014 yılında Hacettepe Üniversitesi İktisat (İngilizce) Bölümünden mezun
oldu. Bir kamu kurumunda çalışıyor.
Şiirleri, yazıları ve söyleşileri Hece, İtibar, Melâmet, Temmuz vb. gibi
dergilerde yayımlandı.
Kaynaklar:
Şiirlerinden
Seçmeler:
BİR
GÜLLE ASLA
Sen bütün hüzünlerle bir olabilirsin
Bir gülle asla
Sen vasat gülüşlerin, yarım öpüşlerin adamı
İçindeki değil dışındaki suçu seç
Bu bıçaklar senin değil bu bıçaklar senin
cezan değil
Sen inanılmazsın, seni bütün yakın yazlar
üzebilir
Bir çağa kanıyorsun bilek damarların boyuna
kısalıyor
Sen sağır odaların, muhteşem ihtimallerin
adamı
Gidip gidip gelme tereddütlerinden
Bu gidişler senin değil bu gelişler senin
değil
Sen yapayalnızsın siyahın ortasında
beyazsın
Bu çağ makineleri övüyor dişlileri,
aksamları ve verimli rakamları
Sen yüce kirazların etlerini övemezsin
Çağdan sürgünsün, üzümden uzaksın sazdan
bahçeden
Kelimelerini iyi seç bir yüzyıl daha
savaşırsın
Vazgeç artık yenilmek sürekli kan
yetiştirir
Sen boş kuyuların, çelik kapıların, kilitli
odaların adamısın
Gerekli güllerin yoksunu adam
Adını ezberlemiş bütün elem aşıları
Şöyle bir insansın: Adını çınlatırsın
ceylanların içine
Palyaçolar ciddi çocuklardan çekilecek
Ne sanıyorsun bunca elemi?
Adamcağızım, bitti bütün erlik oyunları
Yakın yazlar yok artık
Bir kışla veda et etlerine
Bir gülle asla
Edemezsin
İtibar
Dergisi, Sayı: 42
EVE
DÖNENLER
1.
En çok yazları sevdik
Hiç varmadık ama huzruna
Birileri derdi şekeri ve tuzu hazır etmeli
dudaklara
Teraslara dizmeli kemikleri, yağları
kurumalı
Sıcak oval karınlar üzerinde
Ey sevmek, vaktin bütün yataklarda yaşandı
Kardeşin yorgunluk bizi kucağına çağırırdı
Sadece yorgunluk çağırırdı- devrilmiş
sütunlara, ölü köpüklere
Güneşin, dünyanın göğsüne çöktüğü
vakitlerde
Soğuk limonataların, ıslak şezlongların,
yumuşak gölgelerin
Bir dünya uzağında kuru köşeler dibinde
Hiç varmadık varılmayacakmış her şeyin
gülüne
2.
Hey işte! Kış geldi derken…
Bize biraz hafifti, biraz yumuşaktı taşları
Halkımızın övülen beyazları-nın
Her şey ne kadar da “günaydındı, iyi
akşamlardı”
Güle tutumlu bir köleydi, siyaha kaçmayan
Bir ışık tutkunuydu, bir güneş görendi
Efendisi rahat yaşamak
Lüks semtlerde özgür bir tanrıydı
Dolaşıyordu utanmaz sarısıyla
Odalara ha bire telaş, ha bire pahalı
pansumanlar
Ha bire madeni bir gelecek bırakıyordu
Tüm günahları toplu, tüm günahları beyazdı
Beraber binilirdi ölüşlere
Oturarak ölenler vardı, Ayakta ölenler
vardı
Olmasın karanlık ve yalnızlık çarşaflıydı
Görünme törenlerinde yoktuk biz
Sanki bir hünermişçesine siyahları seçerdik
Yirmi beş yaşında bir şair öldüğünde, hüznü
Onun büyük kamburunu seçerdik
Neşeyi karartan bir-sürü kelime, bir iç
siyah
Akar da akardı
Annesi şiir ve hikâye kara yazılırdı
Bir lunaparkta en hüzünlü çocuğu buluyorduk
Onu yazıyorduk, onun koyu karasını yazıyorduk
İyi geliyordu bize o sahipsiz siyahlar…
Ne yazılanlar kalırdı ne yazılmayanlar
bizimle
Biraz uğultumuz vardı birkaç uzak şehirden
gelir gibi
Biraz da, susuyorduk öyle kaçılırcasına
Kış hep atkısı boynumuzda
Şuruplar kaynatıldı kar yanığından top saçıldı
Odaların kara köşelerine uğradı kalbimiz
Annelerimizi çelik yeleklere, bakır
penyelere çağıran ilk ilmek atıldı
Sevinci tutmuş. Parklarıyla kış
Masal sabahlar fısıldamadı fısıldamamış
gecelerimize.
3.
Sonbahar gelirdi, son gelirdi
Rüzgârlarını gökten çağırıp,
Meleklere söyleyip:
“Hüznü dolaplarından çıkarın”
“Ve gezdirin kuru göğüslere ter binene dek”
Yapraklarını hele kopartışı bağrımızdan
Dal dal bizi tutan yaprak yaprak acıymış
Gürleşip duran zarları
Sadece bize: 1
Bir oyun mu aşinaydı bize: 1
Yoksa konuşulmuş muydu
Bütün resimlerde bizden bir renk çalınacağı
Bütün şarkılarda bizden bir ses çalınacağı
Biz sarıydık
Ve ah’lar ederdik
Ve en çok eylülün dikişleri patlardı
Karnımız değil, değil kasıklarımız,
alınlarımız hiç değil
En çok kalbimiz iğnelere yatardı
Melekleri koşuşturan, nefes nefese bırakan
Bir yazgı bulunuyordu
Aşk yorganını açsın diye, gezsin dolaşsın
diye
Biraz fazla yalnız kalırdık, biraz daha
ruhla
Kimsesi yoktu o büyük ağlarımızın
Bir gülü değil, bir kucağı değil
Kanı akan bir şaşkınlığı istiyordu
ağlarımız
Zaman saatlerini durdurmuş dolardı içine
4.
Bahar ilk geldiğinde…
Toprağın teri mis,
Haydi diyor başmelek: İndirelim yeşili
yeniden
Balkonlara çıksın evler, iki sandalye bir
masa çıksın
Bir paket sigara, ölüme kadar yaşamak çıksın
Cephesinde yeşil sabahların mayınlı geceler
Durmadan o çiğ korkulara basıyorduk
Ellerimizde aynalarımız aya tutuyorduk
Bitmezdi gecenin açtığı karanlık
-orada: yaban geyikleri, oğul veren arılar,
peygamber atları
Aşkın kumanyaları yetmiyordu kalbimizi
kurtarmaya
Acı büsbüyük bir tanktı, kaba ve ağır ve
ateşli
Belki inanmamıştık
Belki terlememişti ruhumuz küçük
odalarımıza
Çekemedik tüyünü kelimelerin
Belki telaşımız yetmemişti büyük sözlere
Hikâyelere, şiirlere…
4+
Biz bir şeyler söyledik
Örtüler atıldı üstüne, odunlar kırıldı
Birileri çıktı asit döktü, tuşlar tıklandı
Bazıları yumurta kırdı, kabukları sıvadı
Ateş kaynatıldı şeytan kâselerinde
…diye diye…
O genç ruh, oluklarını açıyor diye
İtibar
Dergisi, Mart 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder