Karangu Fanzin, Haziran
2016 ve Aralık 2016 tarihlerinde olmak üzere bugüne kadar iki sayı yayımlanmıştır.
İlk sayının sunuş yaz
ısı
HADİ BAKALIM
2000’lerden
itibaren, öyle anlaşılıyor ki, bazı şeyler yerli yerine oturdu. Bazı ölmüş
şairler oturdu, bazı ölmemiş şairler oturdu, bazı gençler çıktı, kimsenin
göstermediği yerlere oturdu, bazı dergiler ve özellikle bazı fanzinler çıktı ve
her şeyi yerli yerine oturttu. 2000 sonrasının şairi, kim ne derse desin, şiire
dönerek yaptı bunu. Vasat şiirin bilindik bütün kalelerini köhneleştirerek, bir
bozkır topluluğu gibi, bir şenlik obası kurdu. 2000 sonrasının yeni tip şairi bunu
bir kez daha kitleye ve kanona kendini karıştırmayarak becerdi. Bunu yaparken,
tıpkı seksen sonrasında olduğu gibi birtakım güncellemeler de yaptı; hatta bu
güncellemelerin bir kısmı seksen sonrasındaki güncellemelerle örtüştü. İkinci
Yeniyi yerli yerine oturttu bu kuşak, salt varoluşçu referanslarla okumaktan
vazgeçti örneğin, bildiğimiz kaba toplumculuğun dayattığı perspektifi reddedip
ordaki güçlü politik damarı da keşfetti. Tam burada, örneğin Turgut Uyar’ı
iyiden iyiye çiçeklendirdi; Gezi gelip de hepimizin içinde yeni şeyler
kıpırdamaya başladığı anda şarkı da söylemeye başladı Turgut Uyar ve başkaları
da tabii.
Merkezdeki
dergilerin katı kuralcılıkları, kadroculukları karşısında bu yeni tip şairler
bilindik yöntemlerle bir savaşım içerisine girmedi. İki şey yaptılar; bunları
eşzamanlı yaptılar. Birincisi, ironiyi keşfettiler. Şiir tarihimizde ilk kez
bir kuşak şiirinin belirleyici öğelerinden biri oldu ironi; ama aynı zamanda ironi,
bu yeni kuşak şairlerin eski anlayışları alt üst etmesinin en önemli
araçlarından biri de oldu. Yaptıkları ikinci şey, tam anlamıyla bir yok
saymaydı. Ne merkez dergilere itibar ettiler, o dergilerde görünme çabasına
girdiler ne de birtakım forslu şairlerden onay beklediler, onların birilerini şair
ilan edişlerine itibar ettiler. Antolojileri, yıllıkları da itibar kaybına
uğrattılar. Kısır “ben niye yokum, o niye var” tartışmalarının ötesinde
itibarsızlaştırdılar. Bugün, örneğin yıllıkçılık, 90’lı yıllardaki cazibesini
yitirdi, bir iki vasat şairin inadı olarak kaldı.
İşte bu yok
sayıcılık tavrının gelişmesi en çok fanzinle oldu. Yasal bağlayıcılıklardan,
yüksek maliyetten uzak bir yayıncılık türü olarak fanzinler iyiden iyiye öne
çıktı, nitelik kazandı, kuşağı belirledi. Kendi çıkardığı fanzinle var etti
genç şair kendini. Yaşlı şair, bir baktı ki bir kuşak yetişmiş, kendi eşi
dostu, arkadaşı, kuşaktaşı birçok şairin şiiri çoktan çaptan düşmüş, ıskartaya
çıkmış. Sonradan gördü bunu. Eski kötü şair bu yeni cazibe alanına asla
sızamadı, orda minder gösteren olmadı ona. Eski iyi şair, bu yepyeni mecraya
kayıtsız kalamadı, bu gençlerle bir araya geldi, etkileşim içerisine girdi,
şiirini dönüştürdü, nefes aldı.
90’lı yıllarda
yazmaya başladım. Kuşağımı sevemedim. Bir elin parmakları kadar iyi şair
çıktığını düşünürüm 90’larda. Dergilerde kötü şiirler okumaktan yıldım o yıllar.
Dergi izlemez oldum, şiir okumaz oldum. Şiirle olan ilişkim pamuk ipliğine
bağlı hale geldi. Bir iki dostum dışında görüştüğüm kimse olmadı. 2000’lerle
birlikte belirmeye başlayan, 2010’lu yıllardan itibaren de etkinliğini artıran
yeni kuşakla birlikte şiirle olan bağım yeniden güçlendi.
Yedi sayılık Karangu yolculuğuyla bu yüzden selam
vermek istedim bu gençlere. Karangu’da
ağırlığı onlar oluşturacak. Ürün gönderimine KAPALI olacak Karangu; şairin kapısını kendisi çalacak. Şairin emeğini yüceltme
adına bu tavrı geliştirecek. Eski kuşaktan adlar da yer alacak tabii; ama daha
az. İyi ile kötünün ayrıştığı bir mecra olma iddiası taşıyacak. Alternatife
dikkat kesilecek. Şiirin çok eski tarihinden pek bilinmeyen birtakım adları
çekip göz hizasına getirecek, dünya şiirinin bilinmedik adlarını öne çıkarmaya
çalışacak. Bir de tabii, demini bulduğunda çıkacak Karangu. Bir de tabii müzik eşliğinde. Bu sayı örneğin, bir Nick
Cave sayısıdır.
Ha, Karangu, karanlık demek; eski Türkçe.
Hadi bakalım;
“Çocuğ hop!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder