(1972, Çorum - )
İlk ve ortaöğrenimini Çorum’da tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Üniversite
yıllarında sol düşüncelerle tanıştı. On yıl değişik cezaevlerinde siyasi mahkûm
olarak yaşadı. Mahpusluk yıllarında yeniden üniversiteye girerek Marmara
Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. Cezaevinden çıktıktan sonra bir
süre Cumhuriyet gazetesi Kitap ekinde çalıştı. Mahsus Mahal Dergisi’nin ilk yayın kurulunda yer aldı. Kısa süre
sonra bu dergi ile yollarını ayırdı. Yayına
hazır bir şiir ve bir öykü kitabı bulunmaktadır. Halen Halkı Nabzı gazetesinde
köşe yazarı ve editör olarak çalışıyor.
Şiirleri, öyküleri, deneme ve felsefe yazıları Akatalpa, Akköy, Berfin Bahar, Bilim ve Ütopya, Cumhuriyet Dergi, Cumhuriyet
Kitap, Eski, İsimsiz, Mahsus Mahal, Mavi, Öteki İstanbul, Radikal Kitap, Simurg,
Sincan İstasyonu, Şiir Ülkesi, Şiirden, Uzun Yürüyüş, Yalın Ses, Yaratım vb. gibi dergilerde yayımlandı /
yayımlanıyor.
Ödülleri:
"Görüngüler" adlı dosyasıyla Cemal Süreya anısına
düzenlenen 2002 Hatay Şiir Ödülü’nde mansiyon aldı. Daha sonra dizelerin
yarıştırılamayacağı düşüncesinden hareketle şiir yarışmalarına katılmadı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Çözülüş Demleri (2005, Chiviyazıları Yayınevi, Fidenti
Kitaplığı, İst., 103 s.)
& Yanlış Kuşlar İskelesi (2010, Belge Yayınları,
95 s.)
Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
& Aşık Olmadan
Önce Okunacak Yüz Şiir (Seçki, Hazırlayan: Sabri Kuşkonmaz; Nokta Yayınları)
& Yedi Mavi Renk Şiir Seçkisi (Hazırlayanlar: Sezai
Sarıoğlu-Aytekin Yılmaz; Kanat Yayınları)
& Yeniden
Başlayabilirdim (Öykü Seçkisi, Hazırlayanlar: Behçet Çelik-Aytekin Yılmaz; Kanat
Yayınları)
& Hapishane Dünyası (Deneme Seçkisi, Aytekin Yılmaz; Kanat
Yayınları)
& Hapishaneden Şiirler (Hazırlayanlar: Sezai Sarıoğlu,
Aytekin Yılmaz; 2005, Metis Yayınları, İst., 208 s.)
Hakkında
Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/ “hayat
buluşturucudur. gelecek, omuzların kardeşliğine inanır. işte,ülkede gündem ve
ülkede demokrasi gazetelerinde bu sav sözleri doğrulayan yazılar yazdığım
günlerdi. hapishanelerde yazılan şiirin peşine düşmüş ve bu girişimimin
duyurusunu... yapmıştım. kısa bir süre sonra her ay 600 kadar mektup almaya
başlamıştım ve binlerce şiir...
aralık 2000… önder birol bıyık…
mahpusluğunun bilmem kaçıncı yılı. gönderdiği şiirler bana da umut olmuştu.
içeriden gönderilen şiirlerin en yetkiniydi onunkiler. üçünü; severek,
sevinerek yayımlamıştım hemen. adı 'güvercin coşkusu' olanı birlikte okuyalım
isterim: “tepede bir kutu gökyüzü / dört yanım suratsız duvar... / içimde deli
bir rüzgar / coşmak istiyor / koşmak istiyor/ şu duvarı bu duvarı aşmak
istiyor... / sonra bir firari dalış /beyazıt meydanına... / üniversiteli
kızların eteklerinde tozmak, / hoop ulu çınarın tepesine / güvercin güvercin /
uçmak istiyor.”
önder birol bıyık şiiri bulmuş, şiirle
buluşmuştu. gerek ilk kitabı 'çözülüş demleri'nde (2005), gerekse elinizdeki
'yanlış kuşlar iskelesi'de önder birol bıyık; her sözcüğü çivilercesine
yerleştiriyor şiirlerine. her şiirinde türkçeyi sevindiren bir dil özeni var.
yapısı, biçemi, biçimi, kurgusu sağlam şiirler. şiirlerin her biri insanı,
doğayı ve bunların geleceğini gözeten bir içerik üzerine kurulmuş; amaçlanan
tema etkileyici kılınmış.
şiirlerinde içkin olan politik tutum,
onun şu dizeleriyle özetlenebilir: “göğün fermuarını çekip /çamaşırlarını
güneşte kurutan zozan / tarihe düştür şiir / ihmal edilmiş sözcüklerle
yazılır…”
öyle, önder birol bıyık ihmal edilmiş
sözcüklerle yazıyor şiirleri.”
Veysel
Çolak
Şiirlerinden
Seçmeler:
ÇEKİMSİZ YILDIZLI GECE
Pulbiber Mahallesi’nin süpürge saçlı
prensesine, Didem Madak’a…
bu film yeni
başlar/ bir kez daha gül incinir, koyulaşır karanlık
çekimsiz
yıldızlarda gece/ solgun yağmurla karşılanır.
giderken bir kentin
kedileri/ kayıp gecelerinden
sonrası tufan olur
bu yalnızlığın
çivili yataklarda
uzar / pulbiber mahallesi’nin yolları
sahraya uğramaya bu
yol/ kendini yer bitirir kum ve karanlık
kehribar yaradır
yüzüne dökülen maskeler
çocuksu alınganlık
çağından yakınlara/ düşer içinin tortulu taşları
rüzgar tohumlarını
serper kış sahillerine
denizi hep buz
kalır
grapon kağıt’tan
evlerin çatısı uçuk şimdi/ kayıt tutmaz
bir yazgı
nerede duracağını
bilemez/ asar kendini “ah”lar ağacı’na
yorgun kuş
gözlerinde/ saklanır çocuk şefkati, anne hatırası
sığıntı akşamlarda
hercai gölge gibi
ellerinin
kıvrımlarında kör bir akıntı dolaşır
öpülürüz en sarı,
en sonsuz yerimizden
zaman brandasını
çekince kalp derinliğinden
ufkun kararan
yerinde bir acı rüzgar kalır
ÇİÇEK PASAJI
ritmini yitirmiş
klarnet sesi... kibar papyonlu garsonlar...
boş tabaklarda
kılçıklar...kılçıklı baylar...
hatunlar şuh
kahkaha
adres: çiçek pasajı
günlerden salı
takvimlere bilek
sallıyor kadehlere dolan gece
ne utanmazmışsınız
ne o çıplaklık öyle
bir soytarınız
eksikti ben geldim
garson bir dilim
kavun bir bardak rakı
şehir titriyor,
titriyor kadın
kimse bilmiyor bu
gecenin
kaç yalnızlık
olduğunu
“Yanlış Kuşlar İskelesi” adlı kitabından
KAN VE ŞARAP
soğuk bir elin
anlatamadıklarıydı
dili dönse konuşacaktı… olmadı
hayat biraz puşt
biraz fahişe
sarkıtmıştı
bacaklarını caddelere
bulanık sular
taşardı küfrüne gecenin
bir travestinin
tarlabaşı’nda büyüttüğü
zambak boyunca
yalnızdı
karanlığa çentik
atan
gece kasılmaları
günahlarımızı yedik
boş tabaklarda
şaklabanlar
tiyatrosunun
biletsiz
koltuğuyduk
pardon! siz mi
oturacaktınız,
biz öylesine
kurulmuştuk
gölgeden olma
hiçlikten doğma
çoktuk… işte’ydik … yoktuk
kalbimin ayaz
kentlerinde
ölgün kaktüsler
gırnatası
bir gülü ezdim…
ölümüme laf edin ki
yanlışlıkla
içimde kıyametler
ıslanıyordu
bir tinerci
odasının loş ışıklarında
şehvet kanları
oysa üç çocuklu
sarışın bir yosmanın
aile saadetinde
duraklamıştım
ah! bu anahtar sizin olmalı…
kapıyı ben açmıştım
bu cinayet şimdi
unutulmalı
mahkeme
tutanaklarına düşmemeli
soysuz adı
o kayboluş
tangosunun
kahır ve
yenilmişliğin
uygun adım
merasimiydi hayat
durma ak… aklıma
sızan şarap
“Yanlış Kuşlar İskelesi” adlı kitabından
KENT VE MAHCUBİYET
yokluğun batıyor
gözlerime
avare adımlarla
kentleşiyorum
özlem ve yalnızlık
tınısında rüzgâr
ben susuyorum…
kuzeyin yolcu
bulutları ağladı
yağmur kokan
asfaltlara indi genç sevgililer
bisikletli çocuklar
çekirge sürüleri gibi
yayıldı sokaklara
zambak tenli bir
kadında sana rastladım
kederlerine
dalmıştı
tınmadı…
akşam vakti
lüküsleri yandı
caddelerin
balıkçı kahvelerinde
çaylar tazelendi
bir sinemanın
önünde oyalandım bir zaman
patlamış mısır
atıştırdım
açık saçık afişlere
baktım
sokak çetelerinin
satırlı kavgalarını seyrettim
efendi kılığımla
alay etti tinerci çocuklar
aylaklığımla alay
ettim
şenlendim…
ağır bavuluyla bir
adam geçti yanımdan
kuşkulu adımlarla
istasyona uzaklaştı
bir gangsterin
ürkekliği vardı telaşında
kimbilir belki bu
kentte bitirmişti işini
başka kentlerde
yeni cinayetler arayacaktı
vaziyet biraz da
Kafka’ydı
hüzünlendim…
dar sokaklarda
sürükledim hüznümü
hangi tarihin
bekçisi bilinmez
asık suratlı ahşap
evleri yürüdüm
cumbada süt bilekli
genç kızlar çiçek suluyorlardı
pek aç ve utangaç
baktılar
isteksizce kapandı
pencere
benzemiyorlardı
sana
mutaassıp aile
kızları
ihmâl edilmiş bir
aşkın
özrü nasıl olur,
bilemiyorum
bu kent bir
mahcubun kapatır mı yarasını
sade kural değildir
hayat
her yol yeniden
yürünür adım adım
ve bitmemiş
şeylerin
yeni bir başlangıcı
her zaman vardır
ben bu kent
akşamında
bıçaklanmış
cesaretimi aradım
“Çözülüş Demleri
Kitabı” adlı
kitabından
MASALINI KAYBEDEN ŞEHİR
çoğul yalnızlıklar
akıyor akşam kaldırımlarından
plazalarda yorgun
insan birikintileri
herkes biraz
buralı... yabancı biraz
bakmayın post
modern işvelerine
istanbul bir öksüz şehir...
nicedir uçmaz oldu
uçurtmalar haliç’te
martılar limanları
terk etti bir bir
yakamozlar batıyor
boğaz’ın sularında
gecenin rıhtımında
rengi solmuş balıklar
istanbul suretini
kaybetmiş şehir...
ışıklı şose
boylarının avaresiyim
otobanlarda köpek ölüleri
ve gölgem
taşıt dizileri
küçülüyor gözbebeklerimde
dudağımda buselik
bir takıntı,
kumkapı
seferlerinden tanırdım.
ihtiyar bir
fahişenin şarkısı...
kasabalı aşklar
kurarım
düş
kırıklarından... avuntuya say
oysa aşk masalları
çoktan sürüldü
romanlardan
istanbul masalını
da kaybetti...
suskunun kabulüne
sığındım
etimde döner
yılların çok dilli bıçağı
çığlıklar havalanır
çocukluğumdan apansız
bir sonraya kapanır
paslı kapılar
yakarım zamanın
matruşkasını
bayım, çocukluğumun
metrosu
hangi istasyondan
kalkar
...............?!
istanbul yine
aldattı bizi
biraz da bu yüzden
kederlidir
“Çözülüş Demleri Kitabı” adlı kitabından
PİYERLOTİ
HATIRASI
ölülerin saçlarını taradı
iğdeler … taşlı yollarda
tavşan kanı çayımızda
ihtimaldik biz bize
ellerinizi çölleştirmeyin dedi
tabutta yatan kadın
vakit henüz yalnızlığa çok erken
gözlerinden ayetler indirdim
rahman ve rahim olan aşkın adıyla..
Akatalpa,
Sayı: 124, Nisan 2010
SENFONİK KİTAP ŞÖLENİ
‘şiire can veren şiirbazlara…”
sisler bulvarında
bakışsız bir kedi kara
rüzgar dolu
konaklar kurulur
bir denizin
çekildiği bütün kıyılara
gerçeğin öte
yakasında
insan aşklarının
külüdür çokça
yaz geçer… remler
redler hadler başlar
suda sekip durur
hayat
yarınsız bir
kederin pusulasıdır
yağmurlu deniz
feneri
yalnızlık, gece
müziği… çocuklar gemisi…
düş kuyusu… dip
sevgi…
pulbiber mahallesi…
tek şekerli çınar
altı…
hurra horozdan
korkan oğlan…
biraz da otuz beş
yaşım
sokak prensesi gibi
dolaşır direkler arasında
fahriye abla
sormayın hiç, ruhi
bey nasıldır
garip elleri vardır
özgürlüğün
bende ve biraz
ötemde… ufkun dışında
kara bakır dolar,
kaligari geri döner
yuvarlağın köşesine
kurulunca zaman haritası
gecenin neresinde
kaldığı unutulur
günaydın gül
yaprağının
bu bir temmuz
bildirisidir
öyle kimsesiz gelip
geçer
memleketimden insan
manzaraları
nice kaygılardan
sonra başlar bir uzak fırtınada
görünmez olur sebil
ve güvercinler
kaza süsü verilmiş
ölü bir yaz
hançer ya da lirik,
bir ömür böyle geçer
nereye uçar gökyüzü
kimse bilemez
soğuk otların
altındayız
az kaldı kışa
susmasa da sevda
sözleri
vakit yoktur
hüzünlenmeye
birazdan gidecektir
hüznün dalgın kuşları
incecik değer
yüzüne yağmur taşları
rahatı kaçan ağaç
ölür
erken sözler susar
çoktan
aziz bir istanbul
hatırası gibi tutar elinden
bir çocuk, bir de
allah
suya düşer ahşap
anahtar… su çürür
saat sekizi geç
vurur sen uyanmazsan
uzun sürer kül,
rüzgar saati geldiğinde
her şey olsun da
sen yüzünü düşürme
hasretinden
prangalar eskitirken şairler
uzak değildir ateş
dansının başlaması
dünya çarpıyor
yüzüme
büyük saat susar,
aşkın la sesi susar
ansızın güz
bastırır
geçtiği her şeyi
öper zaman
* Abdülkadir
Budak Ahşap Anahtar, Adnan Özer Zaman
Haritası, Ahmet Ada Vakit Yok
Hüzünlenmeye, Ahmet Arif Hasretinden Prangalar Eskittim, Ahmet Günbaş Gecenin Neresindesin, Ahmet
Oktay Az Kaldı Kışa, Ahmet Telli Su Çürüdü,
Arif Damar Saat Sekizi Geç Vurdu, Attila İlhan Sisler Bulvarı, Bedri Rahmi
Eyüpoğlu Dol Kara Bakır Dol, Behçet Aysan Deniz Feneri, Bejan Matur Rüzgar Dolu
Konaklar, Cahit Külebi Yeşeren Otlar,
Cahit Sıtkı Tarancı Otuz Beş Yaş, Cemal Süreya Sevda Sözleri, Ceyhun Atıf Kansu
Çocuklar Gemisi, Didem Madak Pulbiberi Mahallesi, Ece Ayhan Bakışsız Bir Kedi
Kara, Edip Cansever Ben Ruhi Bey Nasılım, Enver Ercan Geçtiği Her Şeyi Öpüyor
Zaman, Faruk Nafiz Çamlıbel Bir Ömür Böyle Geçti, Fazıl Hüsnü Dağlarca Çocuk Ve Allah, Fikret Demirağ
Yalnızlık Gece Müziği, Gülten Akın Rüzgar Saati, Gültekin Emre Düş Kuyusu,
Hasan Hüseyin Temmuz Bildirisi, Haydar Ergülen Sokak Prensesi, Hidayet Karakuş
Günaydın Gül Yaprağı, Hulki Aktunç İnsan Aşklarının Külüdür, Hüseyin Avni Dede
Tek Şekerli Çınar Altı, İlhan Berk Deniz Eskisi, Kemal Özer, Ölü Bir Yaz, Lale
Müldür Uzak Fırtına, Mehmet Taner Bir Denizin Çekildiği Bütün Kıyılar, Melih
Cevdet Anday Rahatı Kaçan Ağaç, Metin Altıok
Gerçeğin Öte Yakası, Metin Eloğlu Horozdan Korkan Oğlan, Murathan Mungan
Yaz Geçer, Nazım Hikmet Memleketimden İnsan Manzaraları, Necati Cumalı Yağmurlu
Deniz, Necip Fazıl Ben Ve Ötesi, Nevzat Çelik
Suda Seken Hayat, Orhan Alkaya
Erken Sözler, Orhan Veli Garip, Oktay Rıfat Elleri Var Özgürlüğün,
Özdemir Asaf Yuvarlağın Köşeleri, Özdemir İnce Yağmur Taşı, Özkan Mert Dünya Çarpıyor Yüzüme, Ramazan
Macit Remler Redler Hadler, Refik Durbaş Nereye Uçar Gökyüzü, Rıfat Ilgaz Uzak
Değil, Ruşen Hakkı Hüznün Dalgın Kuşları, Sezai Karakoç Ateş Dansı, Sunay
Akın Kaza Süsü, Süreya Berfe Ufkun Dışında, Şükran Kurdakul Nice
Kaygılardan Sonra, Şükrü Erbaş Kül Uzun Sürer, Turgay Fişekçi, Dip Sevgi,
Turgut Uyar Büyük Saat, Ülkü Tamer Soğuk
Otların Altında, Veysel Çolak Aşkın La
Sesi, Yahya Kemal Aziz İstanbul, Ziya Osman Saba Sebil Ve Güvercin…
SON ŞEHİR
I /
gece yarısı çığlıkları sesleniyor cama
karanlığa yapışmış
kuş kanatları
ben susarsam öyle
konuşuyor cinnet
kayıp ömrün suç
yaftası gözleri
renksiz şekilsiz
balmumu izler
gizlere gizlenen
çıplaklıktı
gülen maskeler
II /
ölü yüzler
koleksiyonu topladım
kovulduğum
şehirlerden
uzaklarda şavkıyan
çocukluğumun sokak
lambası
sonbahar istilâsı
bütün güzergahlar
yalnızlığı makyajlı
kadınlar gördüm
biraz fahişe
III /
tenimdeyken ellerin
tenim ürperirdi
yalnızlıktan
aşk uslanmaz bir
çocuktu oysa
yaralarıyla büyüyen
ne zaman son
şehirden gitsen
akşama yağmurlar
yağardı
bulvarlar… loş
antikacılar… at arabacıları…
öyle olurdu işte
...
senden kalan yaşam
tutamakları
imlasız mor dizeler
“Çözülüş Demleri Kitabı” adlı kitabından
YALNIZLIĞA LİBRETTO
bu yalnızlığa şimdi
bir yerlerden başlamalı
yolunu kestirmek
zor şarap sessizliğinin
hiçbir şeyin yenisi
sayılmayız aslında
kasaba lokantaları,
bilyeci çocuklar
yıkık çatılar,
kuzey rüzgarlarından önce
birturgut uyar’ımız
vardı bizim bir de geyikli gece
her hikayeye bir
isim konduruyorlar sonuçta
bizim de sağlam
nedenlerimiz olsun değil mi…
yirmi üç nisan’ın
kara önlüklü hevesinden kitapsız duvarlara
kendi tarihimizin
bir isim babası olmalı
tıpkı ‘kısa türkiye
tarihi’ gibi…
ne de olsa ‘insan
yaşadığı yere benziyor’
öyle değil mi ahmet
abi
şimdi o ölü
çocukları çerçeveleyip taşıyorlar ya sokaklarda
şöyle bi deli
kuvvet gelse diyorum
marmara’ya
doldursam bütün kaskları tomaları
sonra anayasayı,
ankara’yı
sonra meclis
caddesi’ni, sonra resmi gazeteyi…
sonra can baba
düşse aklıma
çiçek pasajı’na
oturup gecenin dibini bulsam
icabında ayyaşlık şairin
-dan hali
kalan yerlerimi
toplasa garsonlar masalardan
kitapta durduğu
gibi durmuyor bazı şeyler öyle
onlara sorarsan
münasip bir yazar bulunur nasılsa
döne döne mona
rosa’yı okuyorum akşamları
önümde yine şarap…
elim gözüm parmaklık
kuştepe tarafları
sisli gecekondular
bazı şairler
şiirine yakışmıyor nedense
zamanla daha mı
hızlı soluyor güller
bu sene 1 mayıs’a
uğramadık mesela
cihangir tayfasıyla
biber gazı yemedik
daha nadir
gülüyoruz devrimci haytalıklarımıza
akşamları daha çok eve
kapanıyor, daha az konuşuyoruz
müziğin sesini
kısıp daha derin dalıyoruz gölün sessizliğine
bazen yalnızlık da
ağır geliyor kendine... yaşlanıyoruz galiba
YALNIZLIK BENZEMEZ BAŞKA ŞEYE
gül kurusu kasım
akşamında
bir yaprak düşer
hüznün deprem saatlerine
şehrin astıma
tutulmuş bulvarlarından
yılların bezgin
seyyahları geçer
yetişmezler hiçbir
yere
şu kenar mahalle
mezarlığının
buhur kokulu
sıcağında
hep annem gelir
aklıma
yolunu kaybetmiş
özlemdir
çocukluğumun elma
şekerli sokaklarına düşer
hep derdi
ablam aklım sarmazdı
acıya bir tutam
gülümseme kat hüzün olur...
geçkin sokak
fahişeleri hala anlayamadı
ıslak kirpikler
gizlenmez rimelle
idrak çağlarından
geçtim de bildim
yalnızlık kendi
soyundandır
benzemez başka şeye
“Yanlış Kuşlar İskelesi” adlı kitabından
*Şiirler,
Önder Birol Bıyık’ın izniyle yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder