İlk
ve ortaöğrenimini Batman’da tamamladı. 2002 yılında Marmara Üniversitesi Türkçe
Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nde “Eski Türk Edebiyatı” dalında yüksek lisans programına devam
etti. Halen İstanbul’da öğretmenlik yapıyor.
Şiirleri ve yazıları Çün, Derkenar,
Düşparantezi, E, Kırklar, Kırknar, Lamure, Okuntu, Öteki-siz, Varlık, Yedi
İklim, Yeniyazı gibi dergilerde yayımlandı.
Ödülleri: “Yedi Tepe Gece Gündüz İstanbul” adlı şiiriyle 2005 yılında Ümraniye Belediyesi tarafından düzenlenen İstanbul Şiirleri Yarışması’nda Birincilik Ödülü’nü kazandı. 2008 yılında “Seninle İlgili Olabilir” adlı şiir dosyası Varlık Dergisi “Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri” yarışmasında dikkate değer görüldü.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Belki Babam da Gelir Bu Düğüne (2006, Lamure Yayınları, İst., 88 s.)
& Çingene Sabahı (2012, Yeniyazı Yayınları, İst., 80 s.; 2. Baskı: 2014, İzdiham Yayınları)
Şiirlerinden
Seçmeler:
AH
sana hangi dilden seslensem mührün
açılır
ikimize başlamak için
ah’a, ah’ın içindeki zehre, kalubela’ya
evet demeye hazırım,
ikimizin göğüne bismillah
sana keldanice seslendim
yaralı dilimde
aşk yükü
ikimize başladım
sözün ve tenin hüküm sürdüğü
yerden
birden üç yüzün göründü
mülke can verdin
ve toprağın bereketine
ve suların cezbesine
kalbimden kalbine uzandı mesafe
AKÇABURGAZLI
YEKTA VE GÜLBEYAZ VE SİNAN HAKKINDA VERDİĞİM
KARARDIR
nedense akçaburgazlı yekta beyaz donlu
gülbeyaz beni kızdırır
serin minderlerde bakışmaları beni
kızdırır. karanlık sularda ululukları
ben akçaburgazlı yektaya hep kızarım
gülbeyaz’a kızarım
kızdıkça şiir yazarım, durumlarını alır
gözümün önüne getiririm şiir yazarım
sinan'ı haklı bulurum ovalarındaki
yalnızlığını, kovmadığı her günahı
ben sinan'ı haklı bulurum sinan insandır
içi kanar
içi gülbayaz kanar içi yekta kanar içi
mahkemelerde kanar
ben sinan'ın gözlerinde düşmüş bir ay
görürüm aşağılarda
toprağa bulanmış bir ay görürüm toz
duman görürüm ben sinan'da sinmiş
limonlar görürüm soğanlar görürüm
sokaktayken evden korkmalar görürüm
doğrusu bu benim ahdimdir ben sinan’ı
haklı bulurum
yekta bir yerdendir biliyorum sinan bir
yerden onları buluşturan zaman
onların ortasında alev vardır artık
soğuk ve serin şerbetler alevi söndürmez
ben yektayı haklı bulurum ben gülbeyaz’a
kızarım doğrusu
gülbeyaz büyük bir nimete doğru
kızmıştır ben gülbeyaz’a kızarım
sinan oradadır ben gülbeyaz’a kızarım,
dilimin altında dolanır
doğrusu ben bunu pek hoş bulurum.
“Belki
Babam da Gelir Bu Düğüne” adlı kitabından
AŞAĞIDAKİLERDEN
HANGİSİ KIL HASANIN SÖYLEDİĞİDİR
a-belki bir topal koşuyordur ateşin orda
b-bir şey bir şeyin içine hapsedilmiştir
c-canım mısra yakalamak istiyor sevgilim
d-acıyı dolduruyor ustalar mermer
sütunlara
e-gözlerim acıyor sana baktığımda
f- mecnun çölünü ararken buluyor
leyla'yı
“Belki
Babam da Gelir Bu Düğüne” adlı kitabından
AŞAĞIDAKİLERDEN
HANGİSİ KIL HASAN’IN MİNAREDEN
ATLADIĞINA DELİLDİR
a-bereketli tohumları istiyor ateşli
topraklar
b-Roma’yı sevmeden gömün beni
c-yerli bir mızrakla vurulacağım
d- göğsümde bir şahmaran dörde bölünmüş
e- çocukluğum sevgili ömrüm
f- gizli bir yokuş çözüyor ayaklarımı
“Belki
Babam da Gelir Bu Düğüne” adlı kitabından
AŞAĞIDAKİLERDEN
HANGİSİ KIL HASAN’IN AĞLAYIŞINA SEBEPTİR
a- çocuk düşerse balkon ölür çünkü Sezai
şi’rin piridir
b- sabunluyken ağlar şiir /Cemal önceden
kestirmiştir
c- galata kimden sorulur derse kız
kulesi, İlhan intihar edecektir
d- sınıfın arkasına kurulmuş 128, çünkü
en çok ece orada oturmuştur
e- ruhi bey ölümle randevuda, çünkü
fazla şiirden ölmüştür Edip
f- Nilgün Nilgün Nilgün! ‘Kuş koysunlar
yoluna’
“Belki
Babam da Gelir Bu Düğüne” adlı kitabından
AŞAĞIDAKİLERDEN
HANGİSİ KIL HASANIN YAŞADIĞINA ŞAHİTTİR
a- Belli ki güz gelmiş İstanbul’a,
gözlerine kar yağmış
b- kapımdan gözükür mavisi gözlerinin-
gökyüzü mü gelmiş...
c- Düzlükte tökezleyen bir atın
baldırıyız- gözlerin şahit
d- Burada ilkin güldüm, sonra ağladım,
sonra hep ağladım
e- Şakaklarından tutuyoruz bir
güvercini, bembeyaz oluyor gök
f- Köpeğe benziyoruz, maaş kuyruklarında
“Belki
Babam da Gelir Bu Düğüne” adlı kitabından
BELKİ
BABAM DA GELİR BU DÜĞÜNE
Yazamadığım zamanlar için süzülüyorum içeri, damla damla veremle
korkunun kollarına atlıyorum birdenbire
öksürerek
Atıyorum bu geçimsiz nesneleri içine
dünlerin, bu her şeyleri, kitapları
ve yakmak eylemi Yeni bir hal alıyor
sancılı kaldığım her dönemeçte,
şimdi sen ey kuş olacak güzel
yaktığım kitapların hangi sayfasında
kaldın
dosdoğru gidilen bir yola sapıyor bu
savaş, bu dermansız soluklar
Uzayan bir şey için uzayan bir ömür,
sevişmek kalkıyor aramızdan
aramıza bir cumhuriyet giriyor,
leylakları soruyoruz biz o zaman
biz o zaman Cummings okuyoruz sonra
ansızın biraz da şaşırtarak
bir mısranın derinliklerinde Cumnings,
Kafka oluveriyor iyi mi?
artık Kalk bize gidelim, bir çay
kesinlikle iyi gelir bir sigara daha iyi
Durulanıyor zaman aşkın kollarında biz
duruyoruz bak şekiller elips
şakaklarım iyiden iyiye çöküyor mor
şarkılar gözlerimin siperi
her şeyi bırak, biz biz olalım şu
zamanın yakımında
derdime babam geldiği zaman anlaşılır
dinlediğimiz şarkılar
Hayatın dışında bir yerdeyim, gişelerde
arabalar ve yollar dolanıyor birbirine
Ben bu özlemekleri anlamıyorum, bu
hayatları bu kullanım ücretlerini son sürat
Bir araba çarpsın diyorum, yüzümü parça
parça etsin o köpek
Ve birden ortaya atlıyor bir nergis, dur
atlama boğulur gidersin
Dur ne olur atlama, bildiğinin ötesinde
her şey, sen ey kuş olacak güzel
Buralarda kızlar hemen kaybolur, şimdi
kimi sevsem
Böyle ağlamaklı bir aşk gibi
Düğünsüz bir ev nasıl kursam,
yapmacıksız bir gülümsemedir buradan oraya evlenmem
Şimdi geçmişlere özeniyorum yalnızlık
burgaçlarında, dördü bende beş big beng…
Artık her mısrada bir dağ, alıp beni senden
uzaklara
Kötü ve korkak bir şey oluyorum şu
karanlığın en küskün noktasında
Mesela sen adımını atınca yüreğim
titriyor ve şarkılarda çılgın bir Bon Jovi hey
Yazamamak bir daha giriyor devreye, bir
kuş kanat çırpıyor kenarlarına doğmanın
Babam geliyor başköşesine bu düğünün,
ben oldukça şaşkın ve kediler
Mermerlere yanaşıyor, ölmek bağrını
açıyor toprağa, sevişmek kalkıyor aramızdan
Nasıl kalkıyorsa, işte bir dert
toparlanıyor içimde, bir avuntu darmadağın
Bir kötü şair oluyorum, yırtıyorum
şiirlerimi bir bir, Bak! Bu Yak devrede
‘Ben korkağın tekiyim’ bunu bildikçe
içimde kanatlanıyor mutluluk atı
‘Sen korkağın tekisin’ bunu bildikçe
içim o nergise benziyor
Durma at kendini ortaya durma boğulup
git içimde
“Belki
Babam da Gelir Bu Düğüne” adlı kitabından
BİR KADININ KALBİNDEN ÇIKTIĞINDA ARTIK GİT
Treni kaçırdım ve bir
kez daha kaçırayım istiyorum
Yollar anlamadan dolanayım
çevremde , dün gibi aklımda
İETT’lerde kadınlara arkadan yaslanan
ayyaşlar
Randevu
evleri, tezgahlar, mafyalar
Biz bir film gibiyiz,
tam bitecekken kırılır bir tarafı
imzamızın
Maviye kesmiş evlerde büyümedik, kil
içinde tebeşir kokuları
Kireçli evler öpüyor bizi
kısrağımızdan
ve sabaha yaslanan
tavanda resimler kurgulayarak
Akrep gibi kıvrılarak on çocuklu
bir aile sofrasına
Şiir işimiz değil derdi bir kadın
ekmeği tandıra verirken
Dağ bilir bizi on
kez yontsalar dilimizdeki hançerde Kürtçe
on birinci için
sıraya girer erkek bakışlı evimiz
Ve ovalarda durmaz dizlerimiz kanamaktan
Sonra kısa donfanila, çelikçomak
Hile yapan yüzü kızarır
çocukların
Yalandan
kimse ölmedi, ölmeyecek
çünkü hakim karar verirken
kırılmış her kalem için
Yanmaya odun
topluyor, ateş topluyor avukatlar
Söyledim o şarkıdaki agora değil
olsa olsa bir oda
Ve penceresi asfalta bakıyor
kimi geceler ağır aksak
Dedim
kimse inanmadı, gözle görülür bir şey
şu itiş kakış
Hadi itişi atlayıverdim, varsayalım
ki böyle
Şiir işimiz değil
dostum, domates satma hastalığı
Ve eve ekmek getirmek için
telaşlı cümlelerde ünlem
sabaha kalkmaya gidiyor
adam
uykuyu bulmaya saat tam
dokuzda
Bir şey
daha var, Romanlar gül satar hikayelere
Gecenin katedrali gibi uzun
ve uzak
Yanmadan ataşı aşkta nasıl
anlarız rengini
Hem yakından sevecek kadar
yaklaşmamışken bir kadına
Ve kokusu baş alan
fahişeler mahallemizde
Bıyıklı babalarımızı baştan çıkarırken
vav çizen göğüsleriyle
Bir şey biliyorduk en doğru
gecelerde yıldız olarak
bir kitabı bir çırpıda okuyor gibi
devletten alınma sancılarla
dönme dolaplarda dönen
mısralar
coşkusunu içiyordu melodilerin
melodileri atla adamım
bu şehir öleli çok oldu
biz yine seninle uçurum
dansı yaparız
Gözlerimiz yabani bir
virgül, cümlenin ortasına
Bir kez ölmüştüm annemin
gözyaşlarında / çok oldu
her seferinde karşıya geçmeye çalışırken
takıldığım nokta
ve çamur dizlerimin yarasını kapatırken
çok oldu
onunla bir randevum vardı
fakat kadar şaşkın
kafeteryada
Samuel Beckett, Textê
Reş, Tarantino, Esmeralda
durmadan dilime doladığım bir
yitim
ve güzeldi annem, bir aşkın
bitimi
bir aşkın bitimi 200 bin defa
kızartarak uykuyu bekleyen
gözlerimi
/ yollarda pankartlar
açıp
parçalarken kırmızı bir laleyi
yahut üç kovboy iki kurşun ederken
hayatın karşısında
iyiydi cesedim
rengi beyaza
kesmiş solumalarla
Bir kadını erkenden bırakmak için ev
denilen sultaya
kalbinden geçen yolları deniyor
sekiz on kez
halbuki her şey
kaburgadan, böyle biliyor Cincır
bir kadını bölüyor üç ediyor
nedense
bir kadını bir
kez daha bölüyor yine üç
kendi içinde iki
yeniden inşa yok kadında,
elma’sını çürütmüşsen
yahut bir kez çıktın mı kalbinden
artık git
“Belki
Babam da Gelir Bu Düğüne” adlı kitabından
KUYUDAKİ
YUSUF
kuyuya düşmekten başka bir şey değilim
hiçbir şeye dokunamayanım bildim bunu
bildim ayrıkotlarının arasında serilmiş
ceset
belki yakılıp geri verilecek toprağa
ben kuyuya düşmekten başka bir şey
değilim
kendi ateşimle ısıtıyorum üşüyen tenimi
kendi ateşiyle yakup nerede üşüyorsa
öyle
ateşler için odun toplamıyorum
ah ben yusuf, başka bir şey değilim.
kestirip atıyorum içimden dokunamadığım
gülleri
parçalarım yahya oluyor bir bir yıkanan
babamı özlesem yeridir
babamın eskimiş bakışında tortu ve biraz
tesbih,
sevdiklerini hacca gönderen bir kalp
gibi
kaybettim
budur kalbim, ben yusuf kuyudaki
başka bir şey değilim.
YEDİ
TEPE -GECE GÜNDÜZ- İSTANBUL
I
Şimdi buradan atlar giderim boydan boya
İstiklal
Atar giderim gerdanına kollarımı
Sel'ine yürür, içime girer yalnızlığın
bakışsız çığlığı
Ben yürürüm, kimse görmez kendini
ayaklarımın ucunda
Bir dilencinin sonsuz gözlerinde
‘Merhaba’lar, ‘İyi akşamlar’
takılırım cevherine sultanlığın- nereden
baksam Yıldız’dır
gözlerimin kamaştığı
artık gülcüler mi gelir Kızkulesi’ne,
güllabiciler mi
artık bu şehir kısaltır mı uykularımı,
ve durmadan
çekerim içime kubbelerin sessizliğini,
temize çekilmiş mahyalarda
bir martı simit bekler, ben alıp yerim;
kıskanç, habis
bin martı peşime düşer...
Gökyüzü rengini solumuş
kanatların
yağarken görüntüsü kar, yağarken
görüntüsü beyaz
gerginliği ucundan ilerler bulutlara ve
vapurlar Sirkeci’ye
herkes bilir tramvay yolunun dilinde
dünün kırmızı şarkısı
Beyazıt bir eski zaman, süt dişi beyaz
oruçlarında günlerin
Ayasofya’dan bir kuş Sultanahmet’e...
Üç turistin sırtını sıvazlamaktadır
bakarak yeryüzüne
Kızların sevgilisi, Gri batısı düşlerin
Kimse korkuyu bırakmaz Galata Efendiye
Her şey dizinde bitiyor çünkü o
çingenenin.
Deniz dizinde bitiyor ve İstiklal
Beş gül dizinde bitiyor ve İstiklal
Eminönü’nden vapur kalktığı gibi dizinde
bitiyor...
Ve İstiklal
Biz sana çok alıştık, tam beş kişiydik
trafikte sıkışmış
Birimiz ikinciden içeri ateş bırakıyordu
Kuyruklarda bekletilmiş bir zamanda
Düşlerden denizin mavisi- eski bir nisan
Ve suların en bahtsızı Boğaz’dan kaçan
Bir adamın otuz iki dişiyle güldüğü- en
kalabalık
Üçüncüsü tutup ortaya atıyordu bütün
caddeleri
Abide-i Hürriyet, Bab-ı Ali ve Eski
Meşrutiyet
Bahariyeli bir çalgıcının parmaklarıyla
gösterdiği
Dördüncü ateşe veriyordu Sokaklarını
yaşanmamışlığın
Yani ki yaşamasak da buradayız diyen
anaların
Dudullu’da kara emzirilmiş çocukları
Alemdağ’ın bir sokağında
uzaktan bir maviyi büyüttükleri
resimlerde
Toplamışlardı Düşlerinden bir denizi,
Ve sahici bir küskünlükte
nerdeyse bütün Ümraniye ağlıyordu,
denizin uzaklığı kadar ağlıyordu
Nerede yazmıştı tam bilmiyorum
hangi gazetede, tam bilmiyorum
Bir kadının Fatih’teki duasını alır gibi
Bir adamın Eyüp’teki namazında
Beşincisi tepelerde cambaz
alıp hepimizi tek tek alıştırdığı bir
İstanbul
Ey ki senin
Bir yanında minareler bir yanında
sarhoşluklar
Trafikte sıkışmış bir gül’ü gördüğümüz
Çok gördük kendimizi, seni çok gördük
ey ki sana -uzun zamanların ustası-
alışık selamlar gönderdik
Bağlarbaşı’ndan
Sen ki dağınık bakışlarında rüzgar
biliyorum böylesi esrik
merhaba ve iyi martılar...
Daha dün güzel gördüm, ortada fokur
fokur
Üsküdarlı bir güneş dans ediyordu
Zeytinburnu’nda
Gözümle gördüm dans ediyordu,
hayal meyal çizilmiş bir tuvalin
göğsündeki utangaç kızıl
Tam dört karanfil etrafında
Çınaraltı’nın
Alıp şehrayin kuruyordu beynimdeki lâl
Tam dört kez gördüm dans ediyordu
II
Özleyen bir bakıştayım her mevsim
dünyanın en uzak ucundan fısıldıyorum
Allah’ım ne güzeldi İstanbul
bir başka sayfasına uzanıp bir daha
görmek istediğim
sayısız yakamozları gecedeki boğazın
sayısız ve binlerce defa kamaştıran
gözlerimi
bir balıkçı teknesinin yüz kez öptüğü
masmavi, simsiyah
yakasını açmış; bakımlı, alagöz
İstanbul’um
seni bir çınarın altından seyreden
güvercinlerle
saatler çabucak akar tik-taksız bir
zamanda
biliyorsun böylesi hoş
ve deniz her mevsim sevinçten lâl
her mevsim bambaşka
en başka
çok başka...
Tanrım yitmesin...
“Belki
Babam da Gelir Bu Düğüne” adlı kitabından
“Yedi Tepe Gece Gündüz İstanbul”,
2005, Ümraniye Belediyesi Yayınları,, s. 7-9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder