SABAH VE BABAM
Neden
bu kadar çok seviyorum sabahı
Haksızlık
mı ediyorum günün öteki saatlerine
Bilmiyorum
kötü bir niyetim yok
Tek
bildiğim babamdan kaldığıdır bana sabah aşkının
Erkenden
kalkardı babam
Ezan
okunmadan
Üstümün
usulca örtülüşünden
Koynuma
girişinden sabah yelinin
Kuşların
ötüşünden
Anlardım
babamın bahçeye indiğini
Bahçesi
babamın
Biricik
şiiri
Üstü
başı toz toprak
Bazen
şapkasında bir yaprak
Bazen
sakalında bir tırtıl
Komik
bir yüzle
Kahvaltı
için kapıda göründüğünde
“Ayakkabılarını
çıkar da öyle gel”
Dediğini
duyardım anamın
Azarla
sevgi karışımı bir sesle
Bir
sarmaşığın elinden kurtulur gibi
Bahçede
ayaklarına dolanan
Eğilip
çıkarırdı çamurlu ayakkabılarını babam
Sarmaşığı
kırmadan
Toprağa
bakar düşünürdü
Ağaca
bakar düşünürdü
Çok
sonra anladım
İnsana
bakınca neden yüz çevirdiğini
Düşünüyorum
da şimdi
Babam
mı şairdi
Yoksa
ben mi
Doğrusu
babam benden iyi şairdi
Her
sabah ben de babam gibi
Giriyorum
şiirin bahçesine
Toprağını
sulamak / budamak için ağaçlarını
Dedim
ya
Babamdan
bana
Bir
sabah kaldı
“Tan Ağrısı” adlı
kitabından
”Tut Elinden Sabahın” adlı
kitabından
A.Kadir Paksoy
***
BABALAR VE OĞULLAR 2
Baykuşu
ezberledim, yarasalar edindim
Bana
örenler gerek, karanlık mağaralar
Gebe
kaldı sessizliğim çığlığı doğuracak
Babalar
ve oğullar! Babalar ve oğullar!
Şiddeti
seçiyorum, uyguladılar çünkü
Soyumuz
içilmedi, ürün vermedi tarlalar
Ruh
depremi enkazından birlikte çıkarıldı
Babalar
ve oğullar! Babalar ve oğullar!
Çelik
zırh siparişi verdim duygularıma
Artık
alıştım buna girdiğim her göl kanar
Kötü
birer çevirmendir iyilikler bahsinde
Babalar
ve oğullar! Babalar ve oğullar!
Bana
kucak, bana eşik, bana öpücük annem
Sende
bile gülümsemeyi yadırgadı dudaklar
Ağrı'yı
yalnızca dağ sanmanın sonucu
Babalar
ve oğullar! Babalar ve oğullar!
Şiir Odası Dergisi, Mayıs 2000
Abdülkadir Budak
***
GİTME BABA
Bozdurduğum
sevinçleri çoktan harcadım
dağıtıp
geçtim arka sokaklarda
Geceyle
söyleştim zencileşti terim
Dizinin
dibinden kalkan gemilerim
vuruldu
menzilinde adım adım
Şaşırdım
kan sağanağı sorularda
Gitme
baba
Sensizsem
bir istasyonda gezinirim
Vagonlar
bekar odaları gibi sürüklenir
İzin
ver kalayım üç numara tıraşımla
Düşlerim
rengarenk olmayabilir
Bil
ki hâlâ reşit değilim acılara
Akşamı
geciktiren oyunlar bul bana
Gitme
baba
Dilersen
bir kenti birlikte yürüyelim
derbeder
gençliğimizle çıkalım yola
Kuyruğunu
uzun tut uçurtmaların
Karanfil
zamanı ilişsin yakamıza
Günleri
çocuk sesleriyle bezeyelim
Duruşun
yakışmıyor bayram sabahına
Gitme
baba
Yağmurum
kirlendi güneşim darda
Artık
kırabilirim içimin camlarını
bir
isyan günlüğüyle yaklaşıp hayata
Çığlık
çığlığa çökse de merdivenlerim
Soyunup
etimden derviş sabrını
örterim
incinmiş yorgunluğuna
Gidersen
baba
Ahmet Günbaş
***
BABA BANA BAĞIRMA
yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...
baba
bana bağırma
bülbülleri
kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın
kapılarını havalara uçurdun
kapılar
baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar
kaçtı ses tellerinden
çevreye
saçıldı yavru diktatörler
seni
ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba
bana bağırma
bayrak
direklerine konan kartalları anlat
uzun
uzadıya
nasıl
da göremediler avcıları
o
keskin gözleriyle vah hah ha
şans
yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara
tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan
halklar taktınız dünyanın boynuna
yalanları
yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu
radyo istasyonu sanan Bakanları
çiğleri,
Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum
sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların
hiç
unutmadım
sakallarını
yüzlerinde
yüzlerini
sakallarında unutan adamları
ve
ısırgan tarlalarındaki parçalarını
Uğur
Mumcu'yu biz yapan bombanın
hiç
unutmadım
uzak
yakın tüm tuzakları baba
yolun
ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir
gam ağacısın
kar
yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı
gerzeklere ödünç verdin
geri
getirmediler
güneşin
başına gelenleri
biz
ilkbaharsız nasıl anlarız baba
baba
bana bağırma
bir
kulağımdan giriyor sözlerin
öbür
kulağımı tıkıyor
Buenos
Aires'te olsaydım diyorum içimden
Eva'nın
peronunda
karanlıktan
kuşlar çalan bir tren
bir
bıçak kaçağı
tangonun
bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama
iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin
bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada,
tam karşında
hapisanelerde
hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde
pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol
alırdı saatler
karılarının
namuslarını dillerinde saklayan
adamlar
vardı bir taraflarda
televizyon
kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne
düşmemek için denize yapışan balıklar
ve
depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
Sovyet
Rusya'da
kafandaki
duvarları
niye
cebine koymuyorsun sen baba
baba
bana bağırma
farkında
değilsin
arkasını
ezilenlerin yaladığı
bir
posta puludur dünya
bir
karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör
boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin
tam sırası
ülkeyi
bu duruma senin oy verdiğin
partiler
getirdi baba
ama
ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir
yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın
tarihimiz için
baba
bana bağırma
bacağından
vurulursa bir şiir
nereye
kadar gidebilir
bana
bağırma baba
kendine
bağır
yoksa
her şey bitebilir
Akgün Akova
***
TEŞEKKÜR EDERİM BABA
teşekkür
ederim baba, kırılgan bir yaz
tozlu
urbalar, gri bulutlar bıraktın bana
taş
duvarlar bıraktın, birkaç metre telörgü
gözaltları
kırışmış mor bir kelebek
bıraktın.
uçmak adına
teşekkür
ederim baba
kapıları
zorluyor karanlık bir gelecek
taşlar
yakıştırıyor başımıza çürük hurma dalından
suçlu
bir peygamber çiçeği gibi uzatıyor boynunu
rengini
kaybeden gece
teşekkür
ederim baba. sevişirken bile
bir
ilkokul sessizliği yerleşiyor tenime
çok
kapalı adamlar, inan ki korkuyorum
giriyorlar
duvardaki yaşlanmış che
posterinden
içeriye
sanki
anlamsız bir savaşın
tarihini
şaşırmışım gibi
tek
ayak üstünde duruyorum caddede
kulağımı
çekiyor sanki bir kaybolmuşluk duygusu
bakıyorum
ormanlar kuruyor, gülüşler çürüyor
saçlarım
dökülüyor aşklarımın üstüne
yenildim.
korkmuyorum bunu söylerken
korkmak
eski bir yalanı yeniden yeşertmektir
hayatın
uçuruma en yakın kıyısında
diğer
kadınlar bilir: aşk uslanmamaktır bir bakıma
hayat
da
teşekkür
ederim baba
Altay Öktem
***
YAZ YAZ BİTMEZ BABAM
.
sevmeye
oturdum bir sabah babamı
sev
sev bitmez adam
çıkını
"meşk"
.
kazmaya
kalktım bir sabah bu madeni
kaz
kaz bitmez adam
kuyusu
"elmas"
.
gezmeye
kalktım bir yaz bu coğrayayı
gez
gez bitmez adam
gölleri
"turna"
.
yazmaya
kalktım bir sabah bu romanı
yaz
yaz bitmez adam
sayfaları
"inci"
.
dermeye
kalktım bir asır bu sözlüğü
der
der bitmez sözleri
gözleri
"derya"
Barış Erdoğan
***
BAZI BABALAR
Bazı
babalar ekmek ağacı diker
Aç
kalmasın asla yer yüzü
Gökkuşağı
gibidir bazı babalar
Yüzü
gün gibi aydınlık sabahlar
Bazı
babalar makina yaparlar
Kan
ve haki renklidir bazı babalar
Elleri
tahta bir silah kabzası
Yüzü
ölüm kadar soğuk bazı babalar
Bazı
babalar sekiz altı vardiyası
İki
somun ekmek sığar kucaklarına
Güneşi
görmese de bazı babalar
Güneş
gibi sıcaktır çocuklara
Bazı
babalar emir komuta zinciri
Meslek
edinmiştir öldürmeyi
Yakarlar
yıkarlar her bir şeyi
Bazı
babalar tüccardır ölüm alıp satar
Elleriyle
hayat kurtarır bazı babalar
Beyaz
bir önlük, yakasında bir gülüş
Pusuda
beklerken ölüm bazı babalar
Çocukları
gecenin efsunu gibi sever
Bazı
babalar kelimelerden müteşekkil
Çocuklara
masal gibidir bazı babalar
Bayram Balcı
***
GECE GİYSİLİ BİR EMEKÇİDİR BABA...
baba bir çocukluk algısıdır
erişilmez kararların ve yeteneklerin
karşısında dev bir aynaya bakmaktır
baba en çok çocukluk günlerindeki
anılarla hatırlanır bunun için
akşam uyuduktan sonra biz mesaiden
geceleyin dönen bir emekçidir baba
asker postallarının her yeri
kararttığı 80 yılının ilk aylarında doğan bir çocuk baba
cebindeki parasını süt ile otobüs
arasındaki tercihlerde sınayandır
uzun günlerin çalışma şartlarında
özlendiği için
pazar günlerinin iple çekildiği bir
oyun arkadaşıdır baba
rızık peşinde koşan Anadolu
erkekleri gibi
çocuklarını az gören tipik bir
ustadır ayrıca baba
gündüz okulda unutulmuş akşam
sofrada beklenen ekmek kokulu gözlerdir baba
durmadan didinip zamanı su gibi
akıtan elleriyle
gece giysili bir emekçidir baba
babalığı baba olduğunda anlarsın
lafının gençlik yıllarındaki özgürlük uyanışlarıdır
sabrının ötesinde
kimi zaman azılı bir cani
kimi zaman vicdansız bir katil
kimi zaman şefkatini ve sevgisini
saklayan bir soğukluk binse de üstüne
evin direği, sofranın mimarı, kiranın
avukatıdır baba
zamanını ve tüm nefesini seferber
edip bizlere
hayata karşı ödün vermenin
abidesidir baba
terzi işi oyuncaklarla akşam yolda
göründüğünde
kucağına bir kuş gibi süzülüp
atlanan fakirlik algısıdır baba
kuru bir sözcüğün ötesinde
alışılmış tebriklerin artık içinin
boşaldığı hızlı sözcük tüketiminde
"ben hayatta en çok babamı
sevdim" mısraının
hastane koridorlarındaki yankısıdır
baba
ömrünü çocuklarıyla azaltan
eşini mutlu etmeye çalışan
sessiz ve içine kapanık bir
volkandır baba
ne zenginlik düşleri ne de bol
paralı gazinolar vardır cebinde
makine başında ekmeğini
kapitalizmden çıkaran bir emekçidir baba
proleter bedenin kapitalist
eklemlere eklemlenmesi sürecidir baba
küçük oyuncakların azlığında büyük
hayallerin nedenidir
ateşlendiğinde geceleyin çocuğu
hayatın ateşini kendisinde dizginleyendir baba
sonsuz mısraların ötesinde
özlenen masal zamanlarıdır baba...
Ertan Alp
***
ESVAB-I YADİGAR
baba,
görseydin
gülerdin mutlaka
ceketin
tam oldu üstüme,
palton,
gömleğin keza.
sadece,
kemerinin
tokasını
iliştirebiliyorum
birkaç
delikten sonra.
kibrit
cebini ise
hiç
kullanmıyorum,
gül
takıyorum
ara
sıra, yakama.
bir
de
azıcık
uzattım paçasını
pantalonunun
ve
teke
indirdim pilesini.
bazen,
sana uyup
İlikliyorum,
inadına
gömleğinin
ilk
düğmesini...
*Yahya Akçiçek (Alucra, 1936 – Ordu,
11 Nisan 1983)
“Patiska” adlı
kitabından
Gökhan Akçiçek
***
BABA VE GEPPETTO
bunu
ağacına dallandıra budaklandıra anlat
gülme
yeri kırık pinokyoyuz koşup babasına ağrıyan
sesin
gölgesinde tanrı çaresiz geppetto biraz da
can
ki yürekte en ağır yüktür tek başına taşıdığımız
sanki
insan ucuz diye hamal kendi kendine
hazır
bütün ölüler hasır altı edilmişken söylemeliyim
sır
toprağın gözden sakındığıdır: camda geçen hikâye
sözün
yeryüzüne en dik geldiği vakittir şiir
üstümüze
düşen gölgenin ayak altında eridiği
insan:
kimin bozuk oyuncağıysa onun ağzıyla susan
sonra
dura dura duvarların yıkık dökük ağzıyla
say
ki bu geçtiğimiz ömür değil şer ve bela şehirdir
leyla
dediğin öyle bir mahalleyle bulunmaz
bunu
her duada burnu uzayan ağaçlara yana yakıla
Akatalpa, Sayı: 134, Şubat 2011
Halil İbrahim Özbay
***
BABAM İÇİN SONE 1921-2013
Her
yaz beni dörtgözle bekleyen babam
Daha
bu yaz gelmeden bir telaş çekip gitti
Gittiği
yazlık yerlerden
Umumi
telefon kulübelerinden
Hummaya
tutulmuş gibi beni bulasıya arayan adam
Belli
ki yorulmuş hayatından
İlk
kez unuttu numaramı
Son
konuşmamızda sesinde özlem
İşitemeyişinde
bir telaş
Kocaman
gözlerinde telefon tellerine kıyasıya vuran
Bir
merak vardı
Babam
ve ben öyle yakındık
Babalar
bu kadar eğilmezdi
Biz
olmasaydık
Kağan Kök
***
BABA
Ömrümün
ilkyazını seninle yaşadım
Günlerin
omzumda kuşları vardı
Uzaklaşan
her yılın ardından
Bende
bir iz kaldı rengi sonbahar
Ilık
rüzgârlardı saçımda elin
Dertlerimi
oyun gibi dağıtan
Sözün,
hırçın kıyılarımda siren
Düşlerim
sen uyutunca uzardı.
Göğsümde
kordur suskun yaşlılığın
Duyabilsem
dinlediğin sesleri
Anıların
karanlık vadisinde
Gözlerin
ışığın eskimiş evi.
Sanki
bir gemisin şimdi baba
Durduğu
yerde ilerleyen gemi
Ne
bir koy, ne iskele var yolunda
Solukların
çekiyor kürekleri.
Mehmet Zaman Saçlıoğlu
***
MİRAS
bana
şiir kaldı baba,
yorgun
ve huzursuz gözlerinden
tedirgin
ellerinden geriye
mahçup
bir çocuk gibi
bungun
şiirin
boyundan büyük sesi kaldı.
şimdi,
sapı kırık bir cezvenin
isli
boşluğunda saklısın,
yüreğimin
hoyrat sarkacı
seni
silmeye yetmiyor,
yarım
bir söz gibi duruyorsun,
orada,
suyun
alıngan boşluğunda.
şiir
insanı aklar mı baba?
2001
Murathan Çarboğa
***
BABADAN MADENCİ OĞULA...
köy
kızı avluda uyuyan avluda uyanan güneş
tahıl
kokar teni acıkmazsın.
tahindir
belleği kan gelir eskiyen beldelerine.
süt
beyazı teni kalsiyum protein tenine.
incedir
yumuşaktır elleri yufka açtığından
sıcaktır
kalbi tandır arkadaşlığından
saçları
at kuyruğu balık sırtı
yazı(yı)
denizi anlatan
altın
kalp madenciyi harlatır! Oğul
kemal
tahir orhan kemal bilmez ama kendini bilir
Mustafa Ergin Kılıç
***
ÇOCUK
Bir
erkek çocuğu için
Anneler
emin bir yerdir,
Babalar
kaygan zemin
Düşülebilir.
Büyüyüp
anneye yetişilmelidir.
Bir
erkek çocuğu için
Anneler
serinliktir,
Babalar
derin
Girilemeyebilir.
Büyüyüp
kuyuya inilmelidir.
Bir
erkek çocuğu için
Anneler
bahardan başka nedir?
Babalar
güvenilmez rüzgâr
Her
an kasırgaya dönüşebilir.
Büyüyüp
meteoroloji öğrenmelidir.
Bir
erkek çocuğu için
Anneler
komşu gezmesidir,
Babalar
eve ekmek getirir.
Hakkı
yenmemelidir.
Orhan Göksel
***
BABAM
bana
dek babasını anlamayan
oğlumdan
sonra anladığım adam
“Şiir Sözlüğü” adlı
kitabından
Ömer Faruk Hatipoğlu
BABAM İÇİN İKİ ŞİİR
I
selçuklu’dan
kalma biri babam
yakın
arkadaşı ibn-i rüşt’ün
hep
bir seccadenin üstünden, yıldızlara bakan
kendi
coğrafyasından biri babam
en
sıkı dostu kendi kendinin
kendi
dağından çağıldayıp kendine akan
kendi
hapishanesinden biri babam
elinde
tespih, mescidinde volta atan
ve
kendine hücre veren gardiyan
II
babamı
büyük okyanus sanırdım küçükken
nehirlerin
dökülmediği bir hazarmış
siz
göl sayın, ben onu okyanusa değişmem
istanbul
dönüşü yaşlı kucağına atlardım
kırkında
bir olgun adammış o zaman
şimdi
ihtiyar diyorlar, ben onu bu yaşıma değişmem
ağrıdan
ulu derdim nemruttan uykusuz
bir
yar’ın en dibinde bakîr bir tepe imiş
ona
tırmanmak için önce inmeliymişiz
çıksak
da çıkmasak da, evereste değişmem
“Sevdim Çocuk Yanımla” adlı
kitabından
Ömer Faruk Hatipoğlu
***
BABAM
Benim babam fotoğraflarda ikamet
ediyor
1950'lerden
beri tekdüze bir yaşam,
eğri
sağ işaret parmağıyla
orta
parmak arasında bitmeyen sigarası,
yakışıklı
ve uzun boylu,
oturuşu
gururlu, onurlu, dikilişi
bir
panterin göğe uzanışı, yani
disiplinli
topçu çavuşu,
bunca
yıla karşın işte
hiç
göstermiyor yaşını...
Yirmi
küsur yıl geçtim bir çalımla onu
yetimyıllar
çileli el yordamıyla
ama
ne zaman yorulurum kim bilir,
otuz
sekizinde bir genç o
geçecek
sanırım hiç tereddütsüz
örtündüğüm
zaman acı toprağı,
bilmem
ki tanır mı orada beni
altı
aylıkken bıraktığı özgen'ini…
Benim
babam hep gurbet ya da sıla,
benim
babam hep muhacir tadında
yolcu,
hasret ve rüya kokusu,
bir
çocuğun babasızlık korkusu,
benim
babam komşuların anlattığı
masal
kahramanım iyi yürekli
bir
deha, yalnız koyup gitmede,
mezarsız
bir baba imgesi
ne
kadar gerçekse, öyle...
Bırakmamış
ki miras olsun diye
şöyle
bir baba sevgisi
yüreğimi
onarıp aktarayım çocuklarıma;
tutulunca
eli hangi duygular yaşanır,
ne
zaman beklenirdi yolu,
nasıldı
ses tonu, bakışı, gülüşü,
kavga
eder miydik baba oğul,
gücü
bana neler katardı acaba?
Zamanı
olmamışsa suç kimde,
bırakmış
dünya kadar soru ve yanıt
yumak
yapmışım onları can evimde…
Özgen Seçkin
"Kâğıt Kesiği"
***
GÜLÜN İLKESİ
Dağa
çizilmiş resimdir
Bir
çocuğun babası olmak
Yakından
bakınca anlaşılmaz
Uzaktan
belli eder kendini.
Taşrada
yalnız yaşamaktır
Bir
çocuğun babası olmak
Atlarla
çarşıya girince köylüler
Upuzun
bir turna katarı
Sonbaharın
altını çizer.
Radyoda
uygun bir istasyon aramak
Aynanın
önünde yılların tortusunu taramak
Hep
aynı dalda açmaktan yorulmak
Başka
nedir, bir çocuğun babası olmak?
Gülün
ilkesidir vaktinde solmak.
Salih Bolat
***
BABA TARAFI
"ben
gençken merada yağmur yağardı saçlarıma,
öyle
ıslanırdım, sırılsıklam hani, koyunlar güler sanırdım."
iki
gün okul görse üçüncü gün hayvanlarla
"azatlı,
kuzucu, abalar, dere tepe dolanırdım."
peki
ya siz, selâhattin hanginiz?
radyodan
türkü tutarlardı. "benim kaderime
'drama'nın
içinde' çıktı. doğru be geldiğimiz
yer
orası." akşamları ay ışığında salınarak
giderlerdi
suya. ay ışığında yatarlardı uykuya.
peki
ya siz, hatice hanginiz?
"ben
başka şey bilmem ana, bu çocuğu
istemem.
yarim başkası benim, beni ona ver."
yaktığı
mumları beğenmedi ki erenler,
annesinin
istediği çocuğa söz kestiler.
peki
ya siz, naciye hanginiz?
orta
boyluydu, saçlarını yandan ayırırdı
tütün
sarardı babasından gizli, rüyaya dalardı
orta
boyluydu, amcamdı, bir ramazan
bayramında
öldü gitti bakmadan ardına.
peki
ya siz, sebahattin hanginiz?
"öküzleri
yemledim ana. düğüne gidicem bu gece.
şu
pusta kalası yağmur bari yağmasa."
yengesinden
dinlediği masaldaki o kılık değiştirmiş
kara
köpek sanmıştı remzi'yi, dili tutuldu.
peki
ya siz, fatma hanginiz?
bağbozumunda
kandiller yaktılar bağlarda.
abladan
bozma bol elbiseler, çimen kokusu.
birbirlerine
sokularak uyurlardı. sabahları
buram
buram tarhana kokusu.
peki
ya siz, sadiye hanginiz?
üç
yaşında tuttuğu abisinin elini, yıllar sonra
fikret'in
eliyle değiştirdi. "günler nasıl geçerdi hala"
diye
sordu k bir gün turgay'la," türkü söylerdik" dedi,
"muhabbet
ederdik" dedi, "yine türkü söylerdik" dedi
peki
ya siz, münevver hanginiz?
amcam,
halam, teyzem, dayım
hayır,
hiçbiri değilsiniz
peki,
neden mi anlattım
belki
birine benzersiniz.
Adam Sanat, Mayıs 2004
Selahattin Yolgiden
FADO
"meu
fadista"
deniz
kıyısında
gidip
de geri dönmeyenler
çizikler
halinde
büyük
çınarda
ah
baba,
o
çizikler içinde bile
belli
yerin
gözlerinden.
Selahattin Yolgiden
***
YENİDEN BABAEVİNDE
I
İttim açılmadı kapı
ittim açılmadı
Çitten atladım
bahçeyi ot bürümüş
çardağın altı boş
Asma kocamış, seyrelmiş salkımları
Elimi uzattım
mosmor güldü
sonra avucuma döküldü taneleri
ılık, buğulu...
...ekşiden çok buruktu
Sis bastı bahçeyi
kapı gıcırdadı
Annem seslendi
Ve yaklaştı
koştukça eteklerinden elmalar
yuvarlanan
kardeşlerimin ayak sesleri
II
Beşi bitirmiştim
Temiz bir elbise giydim
Ölmek istiyordum
Mis kokulu bir çarşaf serdim yatağa
“Okuduğu yeter” demişler
“patlıcan biber kızartmayı öğrensin
biraz da.”
Benim yarınımı konuşmuşlar
komşuları babamla
Hiç patlıcan kızartamadım
sonra
Parmaklarımdan
babama benzer bir damadın
kanı sızar hâlâ
Sennur
Sezer
***
BABAN OLDUM... BABAN ÖLECEĞIM...
peşimde
minik bir melek, kapattığım kapıları zorluyor
benimle
gelecekmiş, ölüme gidiyorum bilmiyor
„işe
gidiyorum, geleceğim‟lerde ağlamak gözlerimin yasası
o
an, bu yollar, ne kadar hızlı yürüsem de kısalmıyor
çoktan
kaybettim ömrümün yarısını sana ekleyemeden
Ģimdi
bende eksilen sen,
beni
sende çoğaltıyor
gidiyorum,
ayrı bir hikâyem var artık, sonu sensiz yazılmış
biri...
şeytan... tırnağımı söküyor seni tutan parmaklarımdan
uzağında
kalsam da kokunun, sızısı uzun sürüyor sarılışımın
sevdiğin
tüm çocuk parklarını kucaklıyorum hırsımdan
boş
salıncaklar, boş çığlıklar, boş kaydıraklar
biri...
seni sadece kendine saklıyor,
koparıp
yaşanacak tarafımdan
bilmem
ki, bir gün anlar mısın
nasıl
da öksüz bırakılıyor babalar..
Akatalpa, Sayı: 186, Haziran 2015
Sezgin Öndersever
***
DÜŞÜNEN ÇOCUKTUR BABA
yıllar
önce bir gece babam
unutup
yorganın altında
gözleri
çakmak çakmak çocuğu
anlattı
anneme tane tane
dünyada
ondan daha güzel başakların olduğunu
ertesi
gün sofrada
annem
bir tuhaf bakarken babama
anladım
onun
anneden
çok bir kadın olduğunu
bir
gün toprakta uyurken
karıncaların
tanrısı kadar sessiz
eğilip
yeryüzünün en güzel yüzüne
dedim
anne
senden
başkasını sevse de bu adam
korkma
ben varım
çünkü
düşünen çocuktur baba
Kum, Sayı: 33,Temmuz-Ağustos 2006
Yasin Erol
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder