(1893, Kağızman / Kars
- )
Kağızman ilçesinin Toprakkale Mahallesinde 1893 yılının Rumi Recep
ayında dünyaya geldiği için, adını Recep koymuşlar. Babasının adı Ağadede,
dedesini adı ise, Yakup Bey olarak veriyor kaynaklar.
Annesi aynı mahallede oturan mütevazı bir ailenin kızı Sona hanımdır.
Hıfzı, babası Ağadede’yi 1922 yılında, annesini ise, iki yıl sonra yanı 1924
yılında yitirir.
Z. Mahir Baranseli, M.Fahrettin Kırzıoğlu’nun yazılarına ve Mustafa
Turan’ın amcaoğlu Kerim Başar’a dayanarak verdiği bilgilere göre Recep “Hıfzı”
4 yaşında medreseye okumak için verilir. Yaşı küçük olmasına karşın arkadaşları
arasında Kuran’ı en önce ezberlediği için kendisine Hıfzı adı hocaları
tarafından verilir. Hıfzı hafızlık yaparken bir yandan da sanatla uğraşmaya
başlamış. Yazın dünyasına girmiş. Bir yandan evini okul olarak mahallenin
çocuklarına açmış, diğer yandan da kendini geliştirmek için şiirler yazmaya
çalışmıştır.
Yöremizde yaşamış ozanlardan Şenlik, Urfani, Sümmani, Zülali ve Mudami
gibi Recep Hıfzı’nın da aşk badesi içtiğine inanılır. Bu olayı çevresindekiler
şöyle aktarırlar: “1912 yılında akşamüstü bahçesini sularken, komşu bahçeye
gökten bir ışığın indiğini fark eder. Işığın içinde gördüğü güzele aşık olur.
Recep Hıfzı ışığa doğru ilerlese de ışık kaybolur. Gördüğü olayların ektisinde
kalarak o an orda bayılır. Gece boyunca bayıldığı yerde kalan Recep Hıfzı’yı
ertesi gün eve getirirler. İşte o günden sonra Recep Hıfzı kendisini aşıklar
arasında bulur. 1911 yılında kendi mahallesinde oturan Celloların kızı Sona ile
evlendirilir. Ancak Recep Hıfzı ışığın içinde gördüğü kızın Sona’nın küçük
bacısı Ayşe olduğunu söyler. Ayşe o zaman 12 yaşındadır. Ablası olan Sona’ya
göre de çirkin bir kızdır. Aradığı aşkı Ayşe'de bulduğunu söyleyen Recep
Hıfzı’ya yakınları karşı çıkar. Ağabeyleri tarafından da dövüldüğü verilen bilgiler
içindedir. Recep Hıfzı duygularını korkmadan söyler ve çatışma dayanılmayacak
düzeye gelince Recep Hıfzı köyünü terk eder. Yolda giderken kendisini yakalayan
Dursun Hoca tarafından dövülür. Daha sonra kaleme aldığı bir şiirinde bunu
anlatır
Beddua (1)
Beni
sevdiğimden eden
Sevdiğinden
ayrılsınn
Can
canandan ayrılır mı
İki
gözden kör olasın
Bizi
bilmez idi eller
Çürüsün
o diyen diller
Nazlı
yara vuran eller
Bileklerinden
kırılsın
Yaralı
yorgun maralım
Allah'a
ayandır halım
Bana
zulum eden zalım
Yüreğinden
vurulasın
Kurşunların
kuşa değe
Ettikleri
başa değe
Ayakların
taşa değe
Topraklara
sarılasın
Mazlum
Hıfzı baktı fala
Çifte
yarin eller ala
Cemdeğin
kuşlara kala
İki
kıçtan kırılasın
Dört kardeşini köyde bırakır gurbete çıkar. Dindar biri olması nedeniyle
kendini tarikatların içine atar. Önceleri Nakşibendi tarikatına girer. Küfrevi
ile Halidi kollarında küçük yaşta görev yapar. Daha sonra Kadirilik tarikatına
geçer. Çünkü kadiri tarikatında çalgı »Bağlama« çalmak yasak değildir. Bu
tarikatın içinde sazını ve sözünü geliştiren Hıfzı Mevleviliği benimseyip
Mevlevi tarikatına geçer. Bu arada köy imamlığı da yapan Hıfzı Ayşe'nin aşkını
da içinden atamamış. Her türküsünde ona, yani sevgilisi Ayşe’ye, turnalarla,
esen yellere, akan sularla selam göndermiş. Yine verilen bilgilere göre imamlık
yaptığı köyün adı Şaban köyüdür derler.
1918 yılında yedi yıllık karısı Sona ölünce, geride Telli 4, Haşim 2 ve
sekiz aylık Hüsniye adlı çocukları yetim kalır. Aynı yıl Türk Rus savaşı
vardır. Kağızman işgal altındadır. Ermeni çeteleri ve Rus çeteleri halka
zulmetmektedir. Bu arada Ayastafenos Antlaşmasına göre Ruslar Kars ve çevresi
bölgelere Ermenilerin yerleşmesine izin veriyor Bu yerleşimin hızlanması için
gelen göçmenlere yerleşim yeri açmak amacıyla. Türk köylerinin göçe zorlandığı
da verilen bilgiler arasındadır.
Kağızman dolaylarında içinde Hıfzı’nın da bulunduğu 105 kişi
hapsediliyor. Bu dönem Kazım Karabekir Komutasında ki ordu da bölgeyi ele geçirmek
için harekete geçmiştir. Türk ordusunun gelişini haber alan çeteler ellerinde
bulundurduğu 105 kişiyi Gizlice bıçakla ve kamayla öldürürler. Bu saldırı
anında Hıfzı'da ağır yaralanır, şehre yaralı yaralı inen Hıfzı şehirde daha
hastaneye gitmeden ölür. Öldüğünde 25 yaşında olduğunu söylüyorlar.
Yazdığı şiirlerin içinde en önemlisi “Sefil Baykuş” adıyla bilinen
ağıttır. Şiir dizelerinin İçinde ölüm sözcüğü geçmeyen ve ilk sözcükten son
sözcüğe kadar da ölümü anlatan örnek ağıtlardan birdir.
Tüm araştırmacılar yazılan bu ağıdın hikayesini aktarıyorlar. Aktarmada,
verilen bilgiler benim bildiğim bilgilerle çelişiyor. Bu çelişkileri anlatmak
için ve benim bildiklerimi gün yüzüne çıkartmak için bu yazıyı hazırladım.
Okuduğum hikayeler, Hıfzı'nın, Sefil Baykuş adlı ağıdı emmisinin kızı
olan, Sona adlı sevgilisi için, yazdığını verseler de benim Ferman Baba’dan
dinlediğim ve bildiğim kadarıyla, söz konusu bu ağıt Hıfzı’nın aynı zamanda
öğrencisi olan amcası kızı Ziyade için yazdığıdır. Ziyade on beş yaşındadır ve
ağıt da on beş dörtlük olarak düzenlenmiştir.
Ancak Hıfzı’nın karısı için yazdığı bir başka ağıtla karıştırılmıştır.
Her iki ağıtta isimler başka başkadır. Benim kayıtlarımda. Karısı için yazdığı
ağıt Sefil Baykuş amcası Kızı Ziyade için yazdığı ağıt ise, Şeyda Bülbül adını
taşıyor.
Amcası kızı Ziyade on beş yaşında ölür... Hem öğrencisi hem de amcası
kız olan Ziyade için, amcasının isteği üzerine bu ağıt yazılır. Yazıldığı andan
itibaren tüm yörede Türkmen havası olarak tek makam üstüne söylenilir. Bu ağıt
yöremizde ne zaman okunursa okunsun, Türkmen havası olarak tanımlanır.
Bendeki kayıtlarda ise, bir başka önemli not vardır. Bu ağıdın adı
yukarıda da değindiğim gibi Sefil Baykuş değil, Şeyda Bülbüldür. Hıfzı burada
Şeyda Bülbül diye seslendiği amcası kızı Ziyade'dir. Ziyade çok güzel sesli bir
kızmış, Kuran’ı çok güzel okuduğu için Recep Hıfzı amcası kızı Ziyade'yi Şeyda
Bülbül, yani Kuran bülbülü diye çağırırmış. Burada aşk yok, sevgili yok, On beş
yaşında ki bir kızın hikayesi var... Hıfzı Amcası kızı Ziyade için üç ağıt
yazdığını kaynaklar veriyor.” Şeyda Bülbül”, “Çiçekler” ve “Turnalar” adlı
ağıtlardır.
Belki de ağıtın içinde geçen bir dizeden yola çıkılarak “Sefil Baykuş”
adı verilmiştir. Hıfzı ozanlıktan öte iyi bir imamdır. Yaşamı boyunca imamlık
yapmıştır. Yukarıda da değindim, Şaban köyünde imamlık yaptığını
yazmıştım... “16 Mayıs 2007”
Şeyda
Bülbül Ağıdı
Şeyda
bülbül ne yatarsın bu yerde
Yok
mudur vatanın illerin hani
Küskün
müsün selamımı almadın
Kur’an
okur şirin dillerin hani
Bir
kuzu sürüden ayrı ki durdu
Yemez
mi dağların kuş ile kurdu
Katardan
ayrıldın şahan mı vurdu
Durnam
teleklerin tellerin hani
Yaz
baharda sefil baykuş öter mi
Kara
yerde mor menekşe biter mi
Bahçeye
alışan yerde yatar mı
Uyan
şeyda bülbül güllerin hani
Orda
yorgan döşek yastık var mıdır
Dalın
tahta duvar önün yar mıdır
Bu
geniş dünyada yerin dar mıdır
Senin
kapın, bacan, yolların hani
Körpe
maral idin dağlarımızda
Dolanırdın
sol-u sağlarımızda
Taze
fidan idin bağlarımızda
Felek
mi budadı dalların hani
Soldu
m’ola ağ ellerin kınası
Çözülmedi
ala gözün manası
Kocaldın
mı on beş yılın Sonası
Çiğdem
çiçek açan çillerin hani
Düğününde
acı şerbet içildi
Gelinlik
esvabın dar mı biçildi
İlikle
düğmeni göğsün açıldı
N’oldu
kemer besti bellerin hani
Emim
kızı aç kapıyı gireyim
Hasta
mısın hal hatırın sorayım
Susuz
değil misin bir su veriyim
Çaylarda
çalkanan sellerin hani
Yatarsın
gaflette gamsız kaygusuz
Nenni
balam nenni kalma uykusuz
Hem
garip, hem çıplak, hem aç hem susuz
Ömür
fukarası malların hani
Her
gelip geçtikçe selam veriyim
Nişangah
taşına yüzüm süreyim
Kaldır
nikabını yüzün göreyim
Ne
çok sararmışsın alların hani
Felek
de canana böyle kıyar mı
Hasta
başın taş yastığa koyar mı
Ergen
kıza beyaz donlar uyar mı
Al
giy allı balam şalların hani
Daha
seyrangaha çıkamaz mısın
Çıkıp
da bağlara bakamaz mısın
Kaldırsam
ayağa kalkamaz mısın
Yok
mudur takatin halların hani
Odan
ne karanlık yok mu ataşın
Aç
mısın nerdedir ekmeğin aşın
Haniya
güveyin haniya eşin
Yeşil
başlı sonam göllerin hani
Ecel
tuzağını açamaz mısın
Açıp
ta içinden kaçamaz mısın
Azad
eyleseler uçamaz mısın
Kırık
mı kanadın kolların hani
Sende
Hıfzı gibi tezden uyandın
Uyandın
da taş yastığa dayandın
Aslı
Hanım gibi kavruldun yandın
Yeller
mi savurdu küllerin hani
Yoktur (2) (Sefil
Baykuş Ağıt) (3)
Sefil
baykuş merak eder dilimi
Ölüm
lâl eyledi dillerim yoktur
Eğdi
kametimi büktü belimi
Kalkamam
ayağa hallerim yoktur
Ben
gelende bizim yerler yaz idi
Ettiğimiz
cilve idi naz idi
Çeyiz
düzemedim ömrüm az idi
Göçtüm
gömlek ile şallarım yoktur
Gelinlik
elimin kınası solmuş
Kara
gözlerime topraklar dolmuş
Sararmış
gül benzim zağfiran olmuş
Solmuş
al yanağım hallarım yoktur
Haber
edin kuşlar çeksin yasımı
Yuva
yapsın püskülümü fesimi
Koymadılar
ben dolduram tasımı
Deryadan
ayrıldım sellerim yoktur
Ecel
beni bir kuş etti uçurdu
Kağızman'ın
bağlarından göçürdü
Kahpe
felek beni çarktan geçirdi
Yaslıyım
yeşilim allarım yoktur
Haber
edin ishak kuşu göçende
Selam
söylen her turnalar geçende
Ağ
kırmızı sarı güller açanda
Gül
gönderin bana güllerim yoktur
Yaren
yoldaş beni düşlerde görsün
Görenler
de halim hatırım sorsun
Yoldan
gelip geçen Fatiha versin
Felek
dilencisi mallarım yoktur
Hıfzı'ya
emanet dört yavru koydum
Çeşmim
yaşı ile yıkandım yuydum
Bu
fani dünyanın tadına doydum
Arısız
kovanda ballarım yoktur
Yoktur (4)
Emmizade
küsmemişem ben senden (5)
Ölüm
lâl eyledi dillerim yoktur
Eğdi
kametimi büktü belimi
Kalkamam
ayağa hallarım yoktur
Ben
gelende bizim yerler yaz idi
Ettiğimiz
cilve idi naz idi
Cehiz
düzemedim ömrüm az idi
Göçtüm
gömlek ile şallarım yoktur
Ala
kaşlarımın kınası solmuş
Ala
gözlerime topraklar dolmuş
Sararmış
gül benzim zağfiran olmuş
Solmuş
al yanağım hallarım yoktur
Haber
edin kuşlar çeksin yasımı
Yuva
yapsın püskülümü fesimi
Koymadılar
doldurayım tasımı
Havuzdan
ayrıldım sellerim yoktur
Anam
beni bir kuş etti uçurdu
Durma
dedi bağlarından göçürdü
Kahpe
felek beni çarhtan geçirdi
Yaslıyım
yeşilim allarım yoktur
Haber
edin ishak kuşlar göçende
Selam
söylen her turnalar geçende
Ak
kırmızı sarı güller açanda
Yollayın
bana da güllerim yoktur
Yaren
yoldaş beni düşlerde görsün
Görenler
de halim hatırım sorsun
Yoldan
gelip geçen bir Fatiha versin
Felek
dilencisi mallarım yoktur
Ben
de Hıfzı gibi tezden uyandım
Uyandım
da taş yastığa dayandım
Aslı
Hanım gibi kavruldum yandım
Sam
yeli savurdu küllerim yoktur
Orhan
Bahçıvan
Not: Sefil Baykuş ağıdı okunduğu ezgi
yörede Türkmen havası olarak bilinen yerel makamlardan biridir. Hıfzı adıyla
tanınır ve bilinir. Hiç kimsenin bestesi falan da değildir.
(1)
Yolda yakalanınca Dursun Usta tarafından dövülürler.
(2)
Bu şiirin bir başka çeşitlemesi daha var. “Emmi zade Küsmemişem Ben Senden”
diye başlıyor. Benim yayınladığım bu çeşitleme Ferman Baba kaynaklıdır.
(3)
Karısı Sona için yazdığı ağıt..
(4)
Bu şiirin bir başka çeşitlemesi Ferman Baba kaynaklı olarak yayınlanmıştır.
(5)
Emmizade Küsmemişem Ben Senden, bu şiiri Ziyade'nin babasına yazdığı biliniyor.
Kaynaklar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder