(8 Ocak 1957,
Kayseri - )
İlk ve orta öğrenimini Adana Kız
Lisesi’nde tamamladı. İnsancıl dergisinin ve atölyesinin kurucusudur. Atölyede
edebiyat üzerine seminerler vermektedir. “İnsana
Gecikmeden” adlı ilk şiir kitabını 1992 yılında yayımlayan şair, şiir ve
denemelerini içeren pek çok kitaba imza atmıştır. 2002’de yaşamına son veren kızı Pelin İstanbulluoğlu’nun yazı ve şiirlerini
2007’de “Bir Çift Martı Görmüştü Çocuk”
adlı kitapta topladı. Kendisi de bu olayın ardından yaşadıklarını konu edinen Peluşko’yu yayımladı. İstanbul’da
yaşıyor.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& İnsana Gecikmeden (1992, 2017, İnsancıl Yayınları, İst.,
66 s.)
& İnsanın Ayak Sesleri (1994, 2017, İnsancıl Yayınları, İst.,
64 s.)
& Bir Kenti Ağlıyorum (1996, İnsancıl Yayınları, İst., 58
s.)
& Karanfil Alevleri (2003, İnsancıl Yayınları, İst., 72
s.)
& Cehennem Şiirleri (2005, İnsancıl Yayınları, İst., 80
s.)
& Peluşko (2007, İnsancıl Yayınları, İst., 40 s.)
& Gelecek Ağacı (2008, İnsancıl Yayınları, İst., 48 s.)
& Zamanın Hırçın Soluğu (2010, İnsancıl
Yayınları, İst., 39 s.)
& Fırtına (2010, İnsancıl Yayınları, İst., 64 s.)
& Değerler Kitabı - Güzele Şarkı (2011,
İnsancıl Yayınları, İst., 40 s.)
& Akşam Yalnızlığı (2014, İnsancıl Yayınları, İst., 64
s.)
& Çavuşkuşunun Türküsü (2018, İnsancıl Yayınları, İst., 64
s.)
Deneme Kitapları:
& Aşk… Yeni İnsanın Dili (1997, İnsancıl
Yayınları, İst., 64 s.)
& Işığa Doğrulum (1996, İnsancıl Yayınları, İst., 108 s.)
& Şiir Nedir? Şair Kimdir? (2016, İnsancıl
Yayınları, İst., 179 s.)
Yayına Hazırladığı Kitaplar:
& Pelin İstanbulluoğlu, Bir Çift Martı Görmüştü Çocuk (Şiirleri, yazıları
ve günlükleri; 2007, İnsancıl Yayınları, İst., 448 s.)
& Kaç İnsanı Yaşadım… (Editör: Berrin Taş, Cengiz Gündoğdu’nun
75. Yaşına armağan, 2018, İnsancıl Yayınları, İst., 416 s.)
Şiirlerinden
Seçmeler:
BİR
KENTİ AĞLIYORUM
Dün gece uyuyamadım
bir kenti ağlıyorum
gözlerimden kaçgun görüntüleri dökülüyor
dilini yitiren kent
söyle
bir yaşamı güzellemeyi
sana kim yasakladı
şiirlerden yaşama taşınmış insanı arıyordum
sen insanı tıkanan yollara...
akmayan sulara gizledin
bir çocuk babasını öldürdü
bir kadın bedenini
bir adam böbreğini sattı
söyle... kocamış kent
düşlerimi nereye bıraktın
Sevgilim...
bu kent beni hırpalıyor
bir gün...
söyle...
dilini yitiren kent
sana konuşmayı öğretirsem
düşlerimi kapatan örtüyü kaldıracak mısın
insana gülecek misin.
“Bir Kenti Ağlıyorum” adlı
kitabından
CEHENNEM
ŞİİRLERİ
18 Aralık 2000
Akşamüstü...
Hayata dönüş operasyonundan bir gün önce...
Sanatçıların ölüm orucundaki direnişçilerle
görüşme
istekleri kabul edildi.
Sanatçılar, yetkili ağızlardan söz aldılar.
Sabah, erken saatlerde koğuşlara
girebileceklerdi.
unutuşun kitlediği ağızlar
geleceğe yalan söylediler.
Nicedir
uyuyordu sanat
uçuşan sözcüklerle
bulanık resimler arasında
silinmişti insan yüzü
şiirler konuşmuyordu
kapandı şair
yoksunluğun karanlık mağarasına
söz erteledi gücünü
sanatçı
kırılmış bir dal
yitik bir düş
kuşatılmış zakkum çiçeği
unuttu
düşlerin efendisi
ağzının mühürlendiğini
unuttu konuşamadığını
seslendi
boğulmuş mırıltılarla
ölmek
bir daha uyanmamak değildir
yitirmektir günbatımını
ERİK
AĞACININ ALTINDA
Bir kent neyi anlatır
kanat çırpışlarıyla gelir
bilmediğin bir yaşama doğarsın
kuytularda
kimsesizliğin tarihi yazılır
kimbilir
hangi sancının kıyısında
çağırır seni toprak
kimi kentler meyveleri anımsatır
Malatya denince
yemeye hazır
bir tabak kayısı.
İsmet'in muzip gülüşüyle canlanır
Kayseri
çocukluk anılarımla gelir
üzüm bağları
kayısı ağaçları
mayhoş elmalar arasında
dedemin sevecen yüzü
Antakya
arkadaşlığın kalesidir
Müslüm Cuma Zübeyde
yağmurlu akşamlarla gelir
Ankara'da bir kadın
kardeşim
gelinliğini kıracak
tırnaklarını ekmek parasına batırdı
kimi kentler
depremlerle kazınır evrene...
yer sarsılıyor
tutunacak ne bir dal
ne kaçacak
bir başka gezegen
uyandı
dağ taş uyandı
ayağını bastığın toprak
konuşuyor dalgalarla
çığlıklar sustu
sessizlik
derin
ağır
sessizlik korkunç
sessizlik gebe
Ulucanlar...
hapisaneler örter kimi kentleri
Gebze...
gökyüzü demir halkalarla
güneşi parçalar
Ümraniye...
ağır ağır kanar
bulutlarda yağmur damlası
kepçelerle
tarihin belleğine çizilen
bir fotoğrafa dönüştü Burdur
kepçelerle avlandı bir kol
gövdesinden ayrıldı
Isparta'da
bir köpeğin ağzında
koparılmış bir kol
donar bilinçte
çatlak kafatası
çivilenmiş dizler
morarmış gövdelerle
bir sancı
güneşe
aya
toprağa yayılmış
Sivas'tan Burdur'a
ağıt yakar analar
söyleyin
nasıl dayanmalı bu acıya
biz bu kentlerde doğduk
inildemelerle
bir başka gökyüzüne
oğullar
kızlar doğurduk
aşkı yitirdik
yağmurun alnında
yas türküleri söyleniyor
damla damla yaşama biriken
ezgilerle avunuyorum
yitirdik
yitirdik aşkı
sessizliğin dili yok
beklemek
umarsız bir çığlığın
susmasını dilemektir
dileyişlerin
sokağa açılan penceresi yok
üzünçlerimi biriktirdim
yas tutacağım
türkülerle
şiirlerle
bedenimle yas tutacağım
ötelerde
bir başka gökyüzü
bereketli yağmurlara gebe
İNSANIN
AYAK SESLERİ
Bir büyük yürüyüşün ayak seslerini duyuyorum
Geliyor insan
Dokunduğu ne varsa kutsayarak
Bir kaplan gibi çevik yırtarak dikenli
telleri
Ne bulursam içine giriyorum
Anlamını değiştiriyorum alışılmış
sevmelerin
Sözcükleri alıyorum daraltılmış yerlerinden
Boşluğa bırakıyorum.
İnandıklarınızı sarsıyorum güvenli
kuytulardan
Anlamlarını bozuyorum bildik yaşamların
Zamanın kıyısından sıkışan köşelerinden
Genişletiyorum dünyanızı
ŞAİR
Sen şair
sözcüklerin büyüsüne inandın
kimbilir kaç kez yutkundun
bir şiire varmadan önce
sesin kaç kez boğuldu
isyanın çelik ateşinde
kendini unuttun
sen şair
kalkış
zamanıdır ateşe gül dikmenin
UYANMAK
Sığar mı güne beşinci mevsim
uzatsan ellerini bahar gelecek
kaldırım kenarındaki çiçek
caddelere yürüyecek
tohumlar serperek peşinsıra
Biriken özlemlerin yanardağ
uzatsan ellerini...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder