30 Ekim 2018 Salı

FATİH BAHA AYDIN




       Medipol Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Görevlisi.
       Şiirleri, öyküleri, yazıları ve söyleşileri vb. gibi dergi, fanzin, gazete ve eklerinde yayımlandı.
      Ödülleri: “Bihaber” ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle Star Gazetesi tarafından verilen Necip Fazıl İlk Eserler Ödülü’ne layık görüldü.
Yapıtları:
       Romanları: 
& Bihaber (2017, Ötüken Neşriyat, İst., 332 s.)
Yazarla Yapılan Söyleşiler:

HÜSEYİN AHMET ÇELİK




(1990, Adana - )


       Ortaöğrenimini Adana Erkek Lisesi’nde tamamladı. Anadolu Üniversitesi’nde Türkçe Öğretmenliği ve Medya-İletişim okudu. Yazıları lise yıllarında Gerçek Hayat’ın Teneffüs sayfasında yayımlandı. Berhava öykü dergisinin yayın yönetmenliğini yaptı. Ayraç ve Siyah Sanat’ın yayın kurulunda bulundu. 2018 yılında yayınlanmaya başlayan Muhayyel dergisinde editörlük yapıyor. İstanbul’da yaşıyor; evli.
      Öyküleri, yazıları ve söyleşileri Aşkar, Ayasofya, Berhava, Bûtimar, Dil ve Edebiyat, Fayrap, İtibar, Muhayyel, Müdahale, Şehrengiz, Yediiklim vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Öykü Kitapları:
& Sevinebilirsin Suâda İşte Yalnızız (2018, İz Yayıncılk, Muhayyele Dizisi, İst., 112 s.) 
Yazarla Yapılan Söyleşiler:

28 Ekim 2018 Pazar

TANER SARITAŞ



(1991, Tokat - )


İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini doğduğu şehirde tamamladı. 19 Mayıs Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü’nden mezun oldu ve hâlen yaşadığı İstanbul’a Türkçe Öğretmeni olarak atandı.
Şiirleri ve yazıları Bûtimar, Dergâh, Hece, İzdiham,  Mahalle Mektebi, Muhayyel, Tahrir vb. gibi dergilerde yayımlandı. Arkadaşlarıyla birlikte Tahrir Dergisi’ni çıkarmaya devam ediyor.
Şiirlerinden Seçmeler:

BİR KIRGINLIĞIN ŞİİRİ OLSUN İSTERDİM

Nerden bilebilirdik Galileo’nun şiirimize bir yerden dâhil olacağını
Çatık kaşlarıyla bize bir şeyler anlatan bir dostun varlığını nerden
Uzun bir yolu yürüdük onunla ve bunları hiç hesaba katmamıştık
Çünkü kadim bir kavrayışla biliyorduk kalbin hesap kaldırmadığını
Biliyorduk ve bazı şeyleri bilmesek de haberdardık bazı şeylerden

Günler uzundu o zamanlar biz gençtik ve heyecanlıydı yaşamak
Kitapların içinden geçerken hayatın püf noktalarını arardık daima
Bir ırmak akardı sağ yanımızdan sol yanımız gürültülü kalabalıklar
Mahcuptuk nasibimizi beklerken ve umursamaz görünürdük oysa
İşte böylece öğrenmiştik her şeyin göründüğü gibi olmadığını da

Akşamları kaldırım kenarlarındaki bahçe duvarlarına siperlenirdik
Babalar evlerine dönerdi ve çocukların ellerinden tutardı anneler
İstirahata çekilirdi güneş ve gün yüzüne çıkardı direşken karanlık
Yoksulluklara çare olmazdı ama yorgunlukları örterdi bir müddet
Dünya bu marşı tekrarlardı durmadan sonrası yalnızca unutkanlık

Unutkanlık ah sahi bazı şeyleri hiç unutmamıştık unutmayacağız
Bir dostluğu anıları yazları kitapları kırgınlıkları ve bütün bunları
Hiç unutmayacağız ömrümüzün sonuna taşıyacağız heybemizde
Son kibrit çöpüne denk düşecek ölüm ve biz vademiz yettiğince
Sağalmayan yaranın tazeleneceğini her fırsatta haykıracağız

Dergâh, Sayı: 301

DÜŞTÜKTEN SONRASI

Ayağım takılınca düştüğüm yerin bir adı yoktur
düşerken neyi kaybetmiştim kaybolması gereken
sonra kapalı kapılar boş avlular ve bir gök serçesiz
yarasını büyüten iki şehir arasında yollar bitmeyen
ben nice istesem de bir masaldan içeri giremem

hiçbir masal kabul etmez beni nice ısrar etsem de
boşa çıkar dualarım belki bir başka duanın hatrına
sonraya sakladığım ne varsa kalmıyor kimseye
her şey tükeniyor iştahla yutuyor her şeyi zaman
ansızın bakakalıyoruz yaşadıklarımızın arkasından

oysa yine de biri var kirli sularımızı dupduru kılan
alnımızı ak yüzümüzü aydınlık hatta dilimizi şen
içimize bir damla ışık düşse biliriz sahibi bellidir
gününü inatla doğudan batıya çekerek yürüyen
yorgundur insan acıya ve sevince emanetçidir

ÖNCE İYİLİĞİN VARDI SENİN

İlkin senin iyiliğinden başlamak gerek anlatmaya
çünkü her şey senin iyiliğinden sonra oldu
taşra birkaç yıl daha taşraydı o zamanlar
döner kapıların nispeten acemisiydik yürüyen merdivenlerin
büyük kentler birkaç yıl daha az kalabalık ve dar

Bir selam hayatın patikasından geçince anıya dönüşür
yazdır mevsimlerden takvimler atını ayaza koşturur
masanın üstünde kitaplar ve yerde gözlerim
çocukluğumda kaybettiğim bir şeyi aranıp durur
oturulur biraz konuşulur ve söz tükenir
her hareket buyruksuz hazırlığıdır bir sonrakinin

Gün devrilir ve sırrı büyütür gürültüsüz
mesafeler kısaldı ve herkes kendi hayatının bilirkişisi
yürüdüm bir güze vardı sürdüğüm bütün izler
yürüdüm çetin kış yürüdüm neşeli bahar
yürüdüm durgun yaz ve yine güz

sır dediğin kül altında köz
İki noktayız yeryüzünü çaprazlamakla meşgul
can bulur beklemenin yeni biçimleri bizimle
bir güzel son için göğe açık ellerimiz
sen bir göl kenarında susmayı öğretirken çiçeklere kuşlara
ben kentin içinde tövbe saçağının altında

İlkin senin iyiliğinden başladık anlatmaya
çünkü ne olduysa senin iyiliğinden sonra oldu
iyiliğin hiç kaybolmayan bir şey gibi orada duruyordu

Hece, Sayı: 228

İBRAHİM YOLALAN



(1969, Nevşehir - )


       Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun Eğitim Fakültesi´nden mezun oldu. Nevşehir’de öğretmenlik yapıyor. 
       Şiirleri Dergâh, Düş Çınarı, Güneysu, Hece, İnsan Saati, İstanbul Bir Nokta, Kırağı,  Kum Yazıları, Palandöken, Sühan, Şiiri Özlüyorum, Türk Dili vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Göç Defteri (2016, Ülke Kitapları, İst., 48 s.)

Şiirlerinden Seçmeler:

GÖÇ DEFTERİ

alımız al morumuz renk değilmiş
bizim değilmiş bu sazlar
felaketin önündeyiz çocuk
koru kendini  

sözlüklere göç edip büyüttük kibrimizi
sesi ahengi ve şiiri bırakıp
kanayan kalbimizi bırakıp
yakılmış türkülerin küllerini savurduk
görmedin mi  

kınaya narh konulan illere eriştik
ağlayabilsek bitecekti seferimiz
dağlara taş taşıyan omuzlarımız aşındı
bize acı derman  ol dizimize çocuk
çıkalım yollara  gerelim göğsümüzü yeniden
yeşil ekine yel düşmüş gibi

MUHACİR

sen şehrin ötesine gidince
kar üstünde nar kırıp
tenhasında kaybolan şairler
izini sürdüler ecnebi şarkılarında
nice ağıtlar derlendi tokmaksız kapılardan
nice eşiklerde üşüdü taşralı çocuklar

sen şehrin ötesine gidince
bereketi tükenip kurudu toprak
göğe yürüdü bütün buhar
tren gözlemekten usanmış kuşlar
sanki bölüşemeyip onca ıssızlığı
sanki göç eylediler yüreklerine
     
sen şehrin ötesine gidince
cenk yorgunu muhal çeriler
mızraklarını kırıp bileyip kılıçlarını
tıraş ettiler ak saçlarını
hani aşk bizden yayılırdı dedi ensar
hani aşk bu şehrin sebiliydi

Türk Dili, Sayı: 721, Ocak 2012

SELMA ŞİPLEME


    
       Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu. 2015 yılında Cizre’de öğretmenlik yapmaya başladı. Arkadaşlarıyla birlikte Konya’da Markut Fanzin’i (şimdilik 4 sayı) çıkardı.
       Şiirleri, Aşkar, Hece vb. gibi dergilerde yayımlandı.

MEHMET DORUK KANDEMİR



(25 Ekim 1994 - )

       2017 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu, Mersin Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde yüksek lisans eğitimine başladı. 2018 yılında Cizre’de öğretmenlik yapmaya başladı.
       Şiirleri ve yazıları Cins,  Hece, Hece Öykü, İtibar, Karabatak, Lacivert, Mahalle Mektebi, Temmuz vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Şiirlerinden Seçmeler:

SU SUSTU

her şey, bir suya bilenmiş gibi.
bir denizde başka hayaller bulmak,
akşamın ağırlaştırdığı sularla gitmek eve,
yağmur alan babaları cepleriyle hatırlamak,
hepsi, bir sudan intikam alır gibi.

sesimi duymaya başladığım günler,
yazılmış, okunmamış ovaların üstünden geçiyor.
bana yüzünüzdeki çizgileri gösterin,
yüzünüze gerdanı kırık bir yol yapan çizgileri.
yüzünüzde ovaları omuzlarında kurutan adamları gördüm,
zaman kuruyunca elleri dökülen adamları.

bir yaranın boyun eğişidir
çiçeğin solması, kan kaybetmesi toprağın.
yarasını şakıyan kuşları susturan
bu sessizlik,
kime bulaşır şimdi
geceyi kısan kırık parmakların karanlığında.

su sustu!
su sustu!
her şey, bir suyun ağzında bilenmiş gibi.

TOPRAĞA AĞIT

Gözleri toprağa bakmıyor gözleri toprak
Sesi değiyor kaç yaprağa gömülü sesime

Yağmurun taklit ettiği bir şeydir ellerin
Islanmadım, yüzüm dağıldı her zerreye

Su toplamış göğü karartan gölgem
Adımını attın kan sıçradı üzerime

Topraktan olma bir evcilik oyunu bu
Güneş anne oluyor, ben gece

FATİH KASVA



(1987, İstanbul - )


       Sağmalcılar Lisesi (2005) ve Dumlupınar Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. 2015 yılından beri öğretmenlik yapıyor.
       Şiirlerini ilk önce “Kardan Gemiler” isimli bir fanzinde topladı. Daha sonra değişen tarzı ile yeni şiirlerini de ekleyerek “Kuzey” isimli bir fanzin çıkardı. En son fanzine de “Gökyüzücük” adını verdi. Bu fanzinde bugüne kadar yazmış olduğu bütün şiirlerini ve Efsa adını verdiği sevgiliye yazdığı mektupları bir araya getirdi.
       Şiirleri ve öyküleri Ayasofya, Çetrefil, Dil ve Edebiyat, Hece, Hece Öykü, Hırka, Hükümsüz, Maharet, Yedi İklim, Yel Değirmeni vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Kaynaklar:

MERYEM GÜLBUDAK



    
Öykü Kitapları:
& Karadeniz Sakla Beni (2016, Kadın Yazarlar Yayınevi, 80 s.)
& Kırkyama (2018, La Kitap, 95 s.) 

27 Ekim 2018 Cumartesi

ZAFER DORUK




(1 Ocak 1956, Bitlis- )


       Şair ve oyuncu Taner Cindoruk ile oyuncu Caner Cindoruk’un babası. Altı yaşında iken ailesiyle Adana’ya yerleşti. Adana Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra (1975) hayata atıldı. İşportacılık yaptı. Adana’da bir özel okulun kütüphanesinde çalıştı. 2002 yılında Hacı Bektaş Öykü Ödülü’nü  kazandı. 2001 yılında Adana Seyhan Belediyesi’nce düzenlenen Orhan Kemal Öykü Yarışmasının Düzenleme Komitesi ve Seçici Kurulunda görev aldı. Üç öyküsü, Adana’da bir televizyon tarafından filme çekildi. Adana Altın Koza Sanat Konseyi'nde Edebiyatçılar Derneği'ni temsil etmektedir. İstanbul’da yaşıyor; evli.
       İlk öyküsü “Lekeli Öğretmen” okul gazetesinde yayımlandı. Dergilerde yayınlanan ilk öyküsü "Kedi" Tını dergisinde yayımlandı. Öyküleri, yazıları ve söyleşileri Adam Öykü, Agora, Bir Bilet Gidiş Dönüş, Çınar (Adana Erkek Anadolu Lisesi okul dergisi), Çini Kitap, Defter, E, Edebiyat Nöbeti, Edebiyat ve Eleştiri, Evrensel Kitap, Evrensel Kültür, İmge Öyküler, Kurşun Kalem, Özgür Edebiyat, Ünlem, Varlık vb. gibi dergi, fanzin, gazete ve eklerinde yayımlandı. Öykünün dışında tiyatro oyunu da yazdı.  “Hayata Dair Falsolu Vuruşlar” adlı oyunu ‘Tiyatro Gerçek’ tarafından sahnelendi.
Ödülleri: 1993 yılında “Kedi” adlı öyküsüyle Seyhan Belediyesi Orhan Kemal Öykü Yarışması’nda mansiyon, 1995 yılında “Bir Uçumluk Kanat Lütfen” adlı dosyasıyla Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nce düzenlenen Orhan Kemal Öykü Yarışması’nda birincilik ödülünü, 2000 yılında Oktay Akbal Başarı Ödülü’nü, 2002 yılında Hacı Bektaş Öykü Ödülü’nü  kazandı.
Yapıtları:

Öykü Kitapları:
& Bir Uçumluk Kanat Lütfen (1995, Öteki Yayınevi)
& Canın Çukurova’ya İstanbul (1996)
& Yalınayak Geceler (1997)
& Çal Dedim Klarnetçi Çocuğa (2002, Bilgi Yayınevi, Ank., 208 s.)
& Aşkgüzar (2004, Bilgi Yayınevi, Ank., 144 s.)
& Soyka (2006, Bilgi Yayınevi, Ank., 136 s.)
& Beyaz Atlı Geceler (2011, Marjinal Kitap, 109 s.)
& Ay Işığının Bilirkişiliği (Seçme Öyküler; 2012, Ava Yayınları, 143 s.)
      Monografi Kitapları:
& Kanalköprü ve Denizli (2015, Heyamola Yayınları, Adana Kitaplığı: 12, İst., 200 s.)
       Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
& Bağzı Şeylere Öyküler: 28 Yazardan Gezi Parkı Öyküleri (Hazırlayan: Kadir Yüksel; 2013, Aylak Adam Yayınları, İst.)
& Emek Öyküleri (Editör: Özcan Karabulut; “Ay Işığının Bilirkişiliği” adlı öyküsüyle, 2014, NotaBene Yayınları, İst.)

MELEK ARSLANBENZER

(1981, İzmir - )

Şair, psikoterapist. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun oldu.
Fayrap dergisine ismini verdi. Psikoterapist olarak çalışıyor. İstanbul’da yaşıyor; şair Hakan Arslanbenzer ile evli.
2001 yılından beri şiir yazıyor. Şiirleri, Atlılar, Fayrap gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları: Şiir: Metroda Cuma Namazı, 2011, Avangard, İst.
Kaynaklar: http://istanbulensissiir.org/speakers/melek-arslanbenzer/
Yazarla Yapılan Söyleşiler:
https://www.dunyabizim.com/portre/melek-arslanbenzere-sorduk-h5417.html


Şiirlerinden Seçmeler:

Ahmet Kaya mp3

vakit tamam herkes sokaklara dökülsün
biliyorum savaş olmayacak
harbe gitmeyecek erkeklerimiz
tweet atmak
kafa atmak
yumruk atmak
sitem etmek yok artık
yok vallah küfretmeyeceğim bu sefer
yavşaklık karşısında bile öyle iyi öyle tarifsiz iyi
kibar bir insan olacağım söz

ama inanmıyorum intikamı alınmayan hiçbir acının dineceğine
Allah var biliyorum Allah var bir de kafa vermiş bize, ağız ve yumruk

yavşaklık karşısında yok vallah küfretmeyeceğim
tokat yiyeceğim tokat yiyeceğim bir yüzüme yiyip öbürünü döneceğime sabredeceğim

şekeri bırakacağım çayı da sigarayı da
ıhlamur içeceğim artık söz
yemin ve tövbe edeceğim oğlumun yanında asla sigara içmeyeceğim
yüreğim yanıyor demeyeceğim asla
yüreğim yansa da bunu söylemeyeceğim söz

yok benim suçum değil diyor mesela kız
sevmiyorum benim hiç suçum yok diyen kızları
tasavvufçu kızları evcil ve utangaç; göz süzen gerdan kıran
ama dokunulmaz kızları temizliğiyle döven kızları sevmiyorum
ama vallah billah küfretmeyeceğim bu sefer
açıp ahmet kaya dinleyeceğim Allah'a dua edeceğim
intikam istiyorum Allah'ım küfür yok bak
ama balyoz var
Allah var problem yok diyorlar ya; o öyle değil
Allah var balyoz var sopa değil balyoz

ekmek kavgası bu sokaklarda erkekleri koşturup duran
ekmek kavgası bu devlet denen yani her neyse artık kafana dayadığı silah
jilet yiyen kız çarpılmışım başım sersem sevdim jilet yiyen kızı
göğsündeki kumrulara değsem gagaları zehirli kırmızı
vallah billah küfür yok jilet yiyen kızın intikamı
dişlerinde elektrik kırmızı kaşlarında bıçak izi kırmızı
birlikte bulacağız belamızı kırmızı

memurken cesur olmak zor biliyorum
öyle illa yakıp yıkan devrimci bir cesaret değil ki sözünü ettiğim
sözünün eri olmaktan söz ediyorum dediydim geçen gün
bu kadar mı zor
fikrim değişti geçen bi kaç günde ikisi de aynı şey çünkü
sözünün eri olmak için yakıp yıkman gerekir
yani öyle basit bi iş değil sözünün eri olmak

erkeksen eğer işin zor bu devirde erkeklik zor hacı
bir kadını korumak zor çakallardan, kendini feda edeceksin önce
erkek dediğin kendini düşünmemeli
erkeklik kendini düşünmekte değil düşünmemekte
bunu bi sok kafana önce sonra projeler sonra bayraklar
sonra zaten ne desen mübah

bak yine küfürler yükseliyor içimden ama vallah billah dedim bir kere
etmeyeceğim hayatta en çok kendini düşünen babama daha önce şiirlerimde
küfretmiştim neyse ki

lan gardaş bu nasıl yara erkekler ne zaman bu kadar korkak oldu
kadınlar ne zaman bu kadar, artık adı her neyse küfretmeyeceğim söz
ama o aklınıza ilk gelen değil burda sözünü ettiğim
yok o değil sizi temin ederim.
temin ederim ama küfretmem öyle mükemmel biriyim.

Bu kadar teminat olduğu için bu kadar korkaklık var ama, bunu da bilirim
Bu kadar çok sosyal sorumluluk bu kadar çok kadına şiddet
Çayı ve sigarayı bırakırsak küfretmeyi ve intikamı
Daha temiz cinayetler işleyebiliriz, zarif ihanetler
Arkadan dolanabiliriz böylece buna vaktimiz olur

Halkı arkana alırsan arkadan dolanmaya gerek kalmaz
Minibüsle giderken bir gün kuzguncuktan geçiyorduk
Bir yalıdan bir araba çıktı camları ayna içeriyi göremiyorsun yani
Cart diye çıktı minibüsün önüne kaza yapıyorduk
Artistlik yaptı bi de üstüne aynalı arabadaki adam
Şöför kapıyı açıp atladı aşağıya arkadan 25 kişi daha
Halksan ve haklıysan üstüne yok
Halksan haklısındır zaten üstüne yok
Çünkü haktır halkı yaratan

Yine mi şiir yazamadık sayın okuyucu
Yine mi sanat yok yine mi halk dedik hay Allah
madem şiir yazamadık o zaman
şimdi hepimizin bildiği bir halk türküsü
söyleyelim mi
odam kireç tutmuyor
söyleyelim mi onu...

Fayrap, Şubat 2012

BİLİNÇ

Mihrimah Sultan’ın sırtından
İstanbul’a bakarken göğsümün
Nasıl genişlediğinin tarifi yok
Merdivende oturan Suriyeli çocuğun
Buraya nasıl geldiğinin olmadığı gibi

Ben de bir iç savaştan kaçtım desem
Pek yalan olmaz
Ama yetmez belki Duma sokaklarından
Nasıl insan kanı aktığını anlatmaya

Diyalog kuralım öyleyse hadi!
Savcı cinayetiyle paralel yapıyı
Tüm yurtta gün boyu süren elektrik kesintisini ve Gezi olaylarını
Birbirine bağlayalım siyasi
Analizler yapalım ki bunu yapabiliriz
Hem aklımız yeter buna hem deneyimlerimiz

99 Marmara Depremi’ni konuşamayız ama
Buna aklımız yetmez
Üzerine spekülasyonlar yapabiliriz
Büyük İstanbul depremi, deprem sigortası falan
Deprem çünkü siyaset değil ekonomi
Değil sözel olarak ifade edemeyiz
Çünkü tartışmasız çünkü gerçek

Demek ki yalana aklı yetiyor insanın
Gerçeğe akıl ermez
Gerçeğe iman edebilirsin
Bu yüzden masumiyetin ispatı yok kanunda
Ancak suçu ispat edebilirsin

İnsan seçtiklerinden ibarettir yazınca
Sevdiklerinden diye değiştirdi klavye
Bunun yarattığı farkındalık zihnimi genişletti
Allah’ın insana bağışladığı irade
Akılla kalbin bütünlüğü klavyenin
Yaptığı düzeltmeyle analitik bir anlama büründü

Şairler kahvesi açmışlar Akaretler’de
Ramazan günü önünden geçtim
Yiyip içiyorlardı Musa’nın kavmini hatırladım
Şuara suresini düşündüm sonra
Biraz daha yukarı çıktığında Nişantaşı’na geliyorsun
Türkiye’de aristokrasi yok burjuva sınıfı da
Kim olduğunu unutmuş insanların arasındayız

Küfre karşı İslam’ı seçince faşist diyorlar ama
Buna ne yapacağımı bilemiyorum

DAĞLARA ÇIKMAK

Varsa bir hakikat senle ben arasında
Ben ordan geçiyorum
Hakikatle, yani yalnızca senin ve benim aramda
Her şekilde oturabiliyorsam karşında böyle hiç durmadan
İşte böyle

Dalgınlığı, dargınlığı hırka gibi üstümde taşıyorsam
Sen ve benim aramda olduğundandır
Ben bunca yıl bir başıma
Taşıdıysam kendimi oralardan buralara
Senin ve benim aramızda bir aşk olduğundandır

Bir aşk çocukluğumdan kalma
Elimden ot yiyen kuzulardan
Dağlara çıktığım, dağlardan indiğim günlerden kalma
Bin altı yüz kilometre mesafeden
Sarı incecik telli saçlarımla
Oralardan buralara taşıdığım bir aşk

Şimdi oğlumun olan ellerimden
Ve senin olan her yerimden kalma
Bir aşk
Böyle bir aşk o incecik saçlarla taşındıysa benim tarafımdan
Şahidim ki Allah vardır

Bir kalbi bir başka kalbe bağlayan
Olmazı olduran, bir yangını durduran
Kalbi bütün kötülüklerden arındıran
Seni bana beni sana örtü kılan
Yaralayan, yaraları onduran bir aşkı olduran
Bütün dünyayı bir an için durduran
Allah vardır senle benim aramda

Sen ve benim aramda
Olanlar saymakla bitmez
Ekonomik kriz var senle benim aramda
Kıbrıs harekatı, seksen ihtilali, Marmara depremi
İkiz kuleler, kurtlar vadisi, beşik kertmesi
Hepsi bir aşk uğruna oldu biliyorum

Yalnızca bir aşk
Seni bana baktıran, yüzümü senle dolduran
Kaşımı kaş yapan
Gözümü göz
Alnımı açık
Gerisi Allah kerim!

*24 Aralık 2019 tarihinde güncellendi.