28 Ağustos 2010 Cumartesi

HİLAL KARAHAN











(4 Ocak 1977, Gaziantep - )


       Tam adı Hilal Karahan Beyhan. Öğretmen bir ailenin çocuğu olarak Gaziantep, Kütahya-Tavşanlı, Balıkesir, Ankara’da yaşadı. 1988'de Tavşanlı İstiklal İlkokulu’nu, 1995'te Balıkesir Sırrı Yırcalı Anadolu Lisesi’ni, 2001'de Hacettepe İngilizce Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 2006'da Başkent Üniversitesi Kadın Hastalığı ve Doğum Anabilim Dalı'ndan uzmanlığını aldı. Görevi gereği farklı dönemlerde Ankara, Adana, Konya, Alanya ve Zonguldak Alaplı, Zonguldak Karadeniz Ereğli’de çalıştı.
       Mustafa Beyhan ile evlidir (2002). Duru Beyhan'ın (2004) ve Ali Bilgin Beyhan'ın (2008) annesidir. Ailesiyle birlikte İstanbul’da yaşamakta ve doktorluk yapmaktadır.
       Dünya Şiir Festivali (WFP) ve Yazarlar Sermayesi Vakfı (WCP) Türkiye direktörü, Dünya Barış Enstitüsü (WIP),  Uluslararası Diplomasi ve Adalet Konseyi (ICDJ), Türkiye P.E.N. Yazarlar Derneği, ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.
       1999 yılında Hacettepe Şiir Kulübü’nü yeniden aktif hale getirerek, bu kulüp bünyesinde şiir atölye çalışmaları, şiir okumaları yapılması; edebiyat kuramları, şiir türleri ve akımları hakkında eğitim, seminer verilmesi ve şiir dinletileri düzenlenmesi gibi bir dizi faaliyette rol aldı. 2000-2002 yılları arasında kulüp arkadaşlarıyla Çamçak kültür ve edebiyat dergisinin, 2003-2004 yılları arasında da Alanyalı şairlerle Etken şiir dergisinin yayımlanmasına destek verdi ve yayın kurulunda yer aldı. Şiirleri İngilizce, Arapça ve Çinceye çevrildi. Birçok kolektif kitap, iki dilli şiir almanaklarına katıldı ve uluslararası şiir festivallerinin organizasyon komitesinde bulundu.
       2000 yılından bu yana şiirleri, öyküleri, denemeleri, çevirileri ve söyleşileri Absent, Akbük, Akköy, Aşkın e-Hali, Ayna, Ayraç, Bahçe, Bilinçaltından Notlar, Cumhuriyet Kitap, Çini Kitap, Dize, Düşe-Yazma, Edebiyat, Ortamı, Eliz Edebiyat, Etken, Hâr, Hayal, Heves, Hürriyet Gösteri, Islık, Kum, Kurşun Kalem, Kuzey Yıldızı, Kül, Kül-Öykü, Le Poéte Travaille, Mavi Ada, Mor Taka, Mühür, Özgür Edebiyat, Papirüs, Patika, Plumb (Romanya), Şiirsaati, Şiiri Özlüyorum, Türk Dili, Ücra, Üç Nokta, Varlık, Yasakmeyve,  vb. çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlandı / yayımlanıyor. 2017 yılından bu yana, Absent ve Rosetta Word Literatura (uluslararası iki dilli şiir dergisi) dergilerinin yayın kurulu üyesi.
       Ödülleri: “Giz ve Sis” adlı dosyası 2004 Yaşar Nabi Nayır şiir yarışmasında dikkate değer bulundu. “Gecikmiş Mumya” ile 2010 Cemal Süreya Şiir Yarışması’nda kitap dalında başarı ödülü, “Ateşi Bölen Gece” ile 2013'te Burhan Günel Özel Ödülü’nü aldı. “Exduhul / Ölüm Girişi” adlı şiiri 2017 Verbumlandi-art “Citta del Galateo” Uluslararası Şiir Ödülleri'nde, İngilizce Şiir dalında birincilik ödülü aldı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& İç Sözlük – Bir Günün Özeti (2003, Kül Yayınları, Ank.)
& Tepenin Önünde (2003, Kül Yayınları, Ank., 146 s.; İç Sözlük-Bir Günün Özeti kitabı, bu kitabın son bölümü olarak yeniden basılmıştır.)
& Giz ve Sis (2004, Kül Yayınları, Ank.)
& Gecikmiş Mumya (2010, Mühür Kitaplığı, İst.)
& Ateşi Bölen Gece (2012, Mühür Kitaplığı, İst.)
& La Rue Qui Cherche La Mer - Denizi Arayan Sokak / Seçme Şiirler 1995-2012 (Türkçe-Fransızca; Çeviri: Mustafa Balel, 2016, Artshop Yayıncılık, Artshop Dünya Edebiyatı Platformu Şiir Dizisi: 001, İst., 192 s.)
& Between Night and Fire – Gece ve Ateş Arasında (Seçme şiirler, İngilizceye Çeviren: Hilal Karahan; 2016, Artshop Yayıncılık, Artshop Dünya Edebiyatı Platformu Şiir Dizisi: 002, İst.)
& Kırk Yama Kırk Yara (2017, Komşu Yayınları, Yasakmeyve Şiir Dizisi, İst.)
       Deneme Kitapları:
& Şiir ve Kuantum (2012,  Mühür Kitaplığı, İst., 86 s.)
& Dip Köşe Şiir Notları (2014, Yasakmeyve Yayınları, İst., 152 s.)
       Yabancı Dilde Yayınlanan Kitapları:
& Strada Care Cauta Marea - Denizi Arayan Sokak (Seçme şiirler, Çeviren: Niculina Oprea, Bucuresti; 2014, Romanya)
& Gölgeler İçin Şiirler - قصائد للظلال (Seçme şiirler, Çeviren: Fethi Sassi, 2017, Battana Yayınevi, Kahire)
       Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
& Kızlar ve Babaları
& Güneşi Öpmek İçin
& Fahriye Abla’dan Çanakkaleli Melahat’a
& Konuşmalar Kitabı/ Şairler Arasında Kadın Olmak
& Şairin Şems’iyesi
& Malak S. Soufi, Salt Boundaries (“Tuzun Sınırları” isimli mülteci şiirleri antolojisinde, "Ege Denizi'nde Ölüm" şiiriyle yer aldı.; 2017)
& Oir Ese Rio, Nehir Şiirleri Antolojisi (2017, Bogota)
      Yayına Hazırladığı Kitaplar:

& Milenyumda Şiir / 2000’ler Şiiri, Akademi-Şiir İlişkisi, Kuşak ve Antoloji Tartışmaları (Emel Koşar ve Okan Yılmaz ile birlikte; 2018, Artshop Yayıncılık, İst.)
Şiirlerinden Seçmeler:

BURNU BÜYÜK ERGUVANLAR BALADI

1/
uzun zaman oldu görüşmüyoruz erguvanlar ve soluğunuz
uzun zamandır sesinizi gökyüzünden tanıyoruz.

2/
ıtır kokusu, yasemin çayı, öğle vakti biliriz;
sade ve güneşli günleri seversiniz
kapı önlerinde sessiz güler buluruz sizi
----------“gece gölge değildir
----------hırs, ihtar edilmiş hareket”
koridorlarda yürürsünüz, pencere aralarında,
duvar diplerinde, eşiklerde
yeni uyanmış kırışıkları kuşlara yedirerek
korktuğumuz yollardan döner sıkıntılı sesiniz:
----------“bellek tehlikeli bir düzmece”

3/
üçgen bir kalabalıkta anımsarız sizi dalgın
iç açıları ağrıyan bir dal erguvan
çağın sertleşme sorununa teğet,
ayak fetişizmine dik bakan;
----------“bilinçaltı çöplüğünde durmadan kurulan
----------ve dağılan kabarık insan”
hiç anlamayız ama akla aldırmayız: aşıkken
kim tanıyabilir birbirini? yeni giysilere alışır
gibi alışılır yeni aşka: biraz daha açık, biraz daha kısa.

4/
gürültüyle anımsarız balkona oturunca gün üşümüş
burnunuz ve kırmızı kravatınız: kocaman burnunuz
ve sümüklü susarız salonun ortasında:
----------“görülmenin anlamı yok”
saçınıza dokunuruz usulca birbirine devrilir iki tren
yine elimizi yıkamadan, üzerimizi soyunmadan yine
yüzümüz cam.

5/
uzak bir limandan dönüyor olmalı bu kuşlar

"Gecikmiş Mumya" adlı kitabından

KOKULAR VE KORKULAR

iz uzun sürer
gözlerini eğince gece:

(kokular karanlıkta yerini almıştı: çürük
bir aşk için tüm zaaflar hazırdı. yeni yıkanmış
tanrılar gibiydik: gülebilirdik ve her an ölebilirdik.
öylesine yakındı korku ve tutku
kipleri ve kekreydi öylesine,)

(dikkatliydi, tedirgin bekliyordu irisinde
gergin bir sürüngenin ve devrik dinliyordu, itinayla.
konuşan kimdi? sarışın mı kim bu ağız, seğiriyordu.
kokular kibar kızlar gibi gülüşüyor, sürekliliğin gerçeklik
olmadığını fısıldıyordu korkulara. yorulunca uğultusundan
pencereyi açtı,)

(usul usul soyundu. korkuyla kokunun aralığında
gidip geliyordu. ürkek bir solucan
gerindi alt dudağında: hiç var olmazdın
sevilmeye ihtiyaç duymasam,
gövdemi görmezdim dokunmasan
:kendimi bulduğumda aradım,)

(gecede kesilmiş bu çim kokusu nereden
geliyordu? taşikardik rüzgâr göğsüne yaşlı
bir kasımı yaslıyordu. çıldırabilirdik
yolda olmasak! ölümsüz öpüşlere alışkın
bir arp sesi arabayı sarsıyordu sakin,)

(uzaktı,
çözemedi yarasını hâlâ sıcaktı,
her ağızda öptüğüm
aynı kördüğüm)

:dalı kadar uzar kök

"Giz ve Sis" adlı kitabından

BEKLEYİŞ

hep sizi konuşuyoruz,

--çayını soğuk seven bardak, kayserili
ve çıplağından utanmayan konsol ve soluyan
soğuk bir ahize, kirli:--

geceyi odaya dolayan yer.

kapıyı örten öfke
kendine döner,

--isteseniz, bir göğü tutup kulağından
neredeyse getirebilir bu ada çayı
buğusu ve ıslanmış deniz ve--

beklemiş kan pıhtılaşmaz.

"Giz ve Sis" adlı kitabından

YÜRÜYÜŞ

neredeyse geceydi, yürüdü yüzünü yaşlı ev. gücünü
küçümsemişti yorgunluktan, yolun kuytusunda kudurmuş
otlar. her şehre aynı sokaktan girerdi yabancılar. henüz
saçını sarıyorken deniz, bu hırlayan, hıncahınç gökyüzü müydü
ayın damarlarını suya sallayan? yüzeyde bırakıp yağlı algıları,
boz-bulanık, zamanın ve mekanın bu eriyiğinden sapsız
bir acıydı dibe çöken, yapayalnız... hala vakit vardı,
hiç kimseye duyurmadan, usulca ve çok saklı yürüdü
şakaklarına, pervazda sallanan acaba kim bir anlam.

kum saati unutuyordu incelikle seni seviyordum anlarını
:yeni yıkanmış bir sabah, gitme daha erken bir akşam.
kocası şehre gelmiş kadınların soluğu itinayla soğuyordu
tabakta yarım bırakılmış ön sevişme, oksitlenmiş dudak izleri,
ıslak, ağrılı giyilmiş bol kazak, ilginin üzerinde söndürülmüş
salem light, saygıyla öpülmüş parmak uçları, kaçak
bakışları saklamış saksıdaki çatlak: bir aileye ait olmanın,
kirpiğin altına yerleştirdiği güvenli, sorumlu boşluktan,
fark edildikçe gizlenmiş tutku,
naftalinleyip ellerini çekmecelere sermiş.

cama dokundu mu kırık bu rüzgar?
koridorda kan lekeleri.

"Giz ve Sis" adlı kitabından

YAZ YAĞMURU

“yo, sen benim gibi değilsin, ey deli,
çünkü ruhun yedi kat giysiyle örtülüdür
ve sen yüreğini elinde tutamazsın.” halil cibran

dönebileceği bir yer arıyordu
hangi şehre gitse yabancı
trende unutulmuş şemsiye
yan koltuktakiyle iki kelime
bilmiyordu ki nereye gitse
kendini de yanında taşıyordu

fena küsmüştü limanlar
gözlerini yakıyordu ateşiyle
kavrulduğu masallar
dönebileceği bir yer arıyordu
dönüşlerdi gerçek yolculuklar
bilmiyordu ki aramak
ve gitmekti yükümlü olduğu
sınırlarından taşıyordu

çabuk toplamalıydı ellerini
zaman kımıldanıyordu
bir illüzyondu, dökülüyordu bedeni
anlamı gizliyordu
biliyordu ki anlaşılmak
en büyük tehlikeydi
yüreğini elinde tutuyordu

"Tepenin Önünde" adlı kitabından

SUYUN KÖŞELERİ

“kül uzun sürer” şükrü erbaş

henüz kapıdan çıkmadan özledim sizi
oysa kibar bir hükümdü yokluğunuz
şakaklarımdan taşlar kırılıyordu
gün balkon ipinde sallanıyordu
düştü düşecekti ağır bir anlam cayır
cayır arıyordum ellerinizi

sizi tanıdığım akşamdı sevdiğim ilk
ip cambazının zarafetiyle oturuyorduk
suskunluğunuz, sarhoşluğum ve sürüdüğümüz gölgeler
yalnızlığa meyilli satranç tahtasından
durup durup gül kırıyordunuz
yüzünüzle teniniz arasında
sıkışmış bir liman

yazılsa nesneye ve mekana dönüşebilirdi
sizi sevdiğim zamanlar
susmak keskin bir ifade biçimiydi
ibadet eder gibi büyüttüm
mezar toprağında ulu bir çınar
acıyla terbiye olmaktı acının tek erdemi

ölü denizatları biriktirdim suyun köşelerinde

"Tepenin Önünde" adlı kitabından

TEPENİN ÖNÜNDE

1/

hızla alıştı zeka
uyumu tanıyorken tohum
surlarından düştü duyarlılık

2/

“duydum” dedi kırılırken dal
“insan sadece kendine dönüşür
cama üfleyen ayna
insandır, en ağır insana”

gerindi köy yolu, tedirgin
gülüştü birkaç kurumuş ağaç

durup gidene baktılar
güçlüydü tepenin önünde düzlük

"Tepenin Önünde" adlı kitabından

BİR GÜNÜN ÖZETİ

sabah

en güzelini uyandırır binlerce benden
testosteron kokun, çay-cıgara bulaşığı

serin avlular kadar serin
bir sabah ayağımda kımıldanır

gümbür gümbür kısraklar kalkar
kuzguni şafaktan

gücümü görürüm gözlerinin bakırında

öğle

öğrenilmiş bir alışkanlık öğle vakti

uzun koltuklar oturur
köpek dişinin yerinde kör bir hançer

birer kahır çekince cıgara paketinden
yakılır tarihi sözleşmeler

herkes yüzünü ateşinden tanır

ikindi

ikindi vefalıdır, anımsar eski sevgiliyi
ağır bir söz gibidir anımsamak, dargın

sahtedir zaman
kimi öpsem, öptüğüm ilk

elinden tutunca ikindi
zamanın ne hükmü kalır

akşam

akşam apansız aramızda doğrulan

iki yabancıyız
her akşam yeniden tanışan

yağmurda kalmış kayalık
ağzımızı dayadığımız akşam

yaşam, ölüme bir adım
saklandığımız arasında akşamın

gece

ansızın alıştık siyaha
nasıl alışılırsa ansızın bir siyaha

çay demledik güldük üşüdük
güçlüydük insan kadar güçlüydük

geceyi gördük
avucunda sıkıyordu açık çakısını

gövdesini kazıdı sabaha kadar
--her leke kendisiyle çıkar*--

gün yürürken geceye
kendinden dönüyordu gece
kendi kendine

(*ALINTI: “her leke kendisiyle çıkar” özdemir asaf

"İç Sözlük - Bir Günün Özeti" adlı kitabından

*Şiirler, Hilal Karahan'ın izniyle yayınlanmıştır.

"http://www.hilalkarahan.blogspot.com/"

Hiç yorum yok: