22 Kasım 2017 Çarşamba

ZEYNEP SATİ YALÇIN



       Amasyalı. İlk ve orta öğrenimini Amasya’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra özel ve resmi kurumlarda öğretmenlik yaptı. Ankara’da görevine devam etmektedir.
Hedef Radyo’da “Edebiyat Günlüğü” programını hazırlayıp sundu.
       Şiirleri, öyküleri ve denemeleri Abbara, Ay Vakti, Değirmen, Edep, Esin Sanat, Dil ve Edebiyat, Hece, Hece Öykü, İlesam, İnsanca, Keşke, Külliye, Sivas Kültür, Türk Dili, Üslup, Yedi İklim, Yitik Düşler vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Öykü Kitapları:
& Çölden Sonraki İlk Kuyu (2011, Sokak Kitapları Yayınevi, 160 s.)
& Beklerken (2014, İz Yayıncılık, İst., 192 s.)
& Şeker Kırığı (2017, İz Yayıncılık, İst., 144 s.) 
& Adım Adım (2017, Eşik Yayınevi, İst., 144 s.)
Kaynaklar:
Şiirlerinden Seçmeler:

SEYYAHENİN GÜNLÜĞÜ
                 
“Tüm yollar kalbimize varır…” .
Nereye gitsem sensin heybemdeki eksik azık
Mataramda bayatlayan acı suyun kokusu
Koltuğumda okunmaktan yıpranan kitabın dibacesi
Kolumda durmuş saat sensin Zülkarneyn.
.
Ben kaçarken unutulmuşluğun hikayesinden
Her sessizlik harfinde duyduğum senin adın
Terk ederken yaşanmışlıkları ve şiirleri sonra şehirleri
Düşmüşken yollara çelebice doğmak için yeniden
Öfkeleniyorum sana ellerine ve gitmelerine.
.
Yeni yollar yürürken memleketimde
Ve bol güneşli sınır illerinde terlerken ruhum
Sen bırakmamışsın benim düşlerimi
Çözmemişsin simsiyah keder iplerini.
Sana rastlıyorum her taşın altında
Her yol kıvrımında çıkıyorsun karşıma.
.
Umutsuzluğun intiharında yorgunken
Dayandığım ağaç sana dönüşüyor
Adını da yazmışsın okuduğum her kitaba
Tarihi camilerde duada gördüm kaç kez
Kaç kez bir meydan heykelinde el çizgilerini
Türbelere takılan bezlerde gömleğinin parçası
Selçuklu medreselerinde öğrencilerden biriydin.
.
Denizden korkardın soluğu sahilde aldım
Velice dualarım kumlar ve ben nihayet yalnızım
Beyaz bir yelkenli yanaştı el salladı ışıktan yüzüyle.
Sensin… Neden rahat bırakmıyorsun beni

Zülkarneyn ben senden kaçıyorum Zülkarneyn.

21 Kasım 2017 Salı

KARANGU FANZİN


Karangu Fanzin, Haziran 2016 ve Aralık 2016 tarihlerinde olmak üzere bugüne kadar iki  sayı yayımlanmıştır.

İlk sayının sunuş yaz

ısı

HADİ BAKALIM
2000’lerden itibaren, öyle anlaşılıyor ki, bazı şeyler yerli yerine oturdu. Bazı ölmüş şairler oturdu, bazı ölmemiş şairler oturdu, bazı gençler çıktı, kimsenin göstermediği yerlere oturdu, bazı dergiler ve özellikle bazı fanzinler çıktı ve her şeyi yerli yerine oturttu. 2000 sonrasının şairi, kim ne derse desin, şiire dönerek yaptı bunu. Vasat şiirin bilindik bütün kalelerini köhneleştirerek, bir bozkır topluluğu gibi, bir şenlik obası kurdu. 2000 sonrasının yeni tip şairi bunu bir kez daha kitleye ve kanona kendini karıştırmayarak becerdi. Bunu yaparken, tıpkı seksen sonrasında olduğu gibi birtakım güncellemeler de yaptı; hatta bu güncellemelerin bir kısmı seksen sonrasındaki güncellemelerle örtüştü. İkinci Yeniyi yerli yerine oturttu bu kuşak, salt varoluşçu referanslarla okumaktan vazgeçti örneğin, bildiğimiz kaba toplumculuğun dayattığı perspektifi reddedip ordaki güçlü politik damarı da keşfetti. Tam burada, örneğin Turgut Uyar’ı iyiden iyiye çiçeklendirdi; Gezi gelip de hepimizin içinde yeni şeyler kıpırdamaya başladığı anda şarkı da söylemeye başladı Turgut Uyar ve başkaları da tabii.
Merkezdeki dergilerin katı kuralcılıkları, kadroculukları karşısında bu yeni tip şairler bilindik yöntemlerle bir savaşım içerisine girmedi. İki şey yaptılar; bunları eşzamanlı yaptılar. Birincisi, ironiyi keşfettiler. Şiir tarihimizde ilk kez bir kuşak şiirinin belirleyici öğelerinden biri oldu ironi; ama aynı zamanda ironi, bu yeni kuşak şairlerin eski anlayışları alt üst etmesinin en önemli araçlarından biri de oldu. Yaptıkları ikinci şey, tam anlamıyla bir yok saymaydı. Ne merkez dergilere itibar ettiler, o dergilerde görünme çabasına girdiler ne de birtakım forslu şairlerden onay beklediler, onların birilerini şair ilan edişlerine itibar ettiler. Antolojileri, yıllıkları da itibar kaybına uğrattılar. Kısır “ben niye yokum, o niye var” tartışmalarının ötesinde itibarsızlaştırdılar. Bugün, örneğin yıllıkçılık, 90’lı yıllardaki cazibesini yitirdi, bir iki vasat şairin inadı olarak kaldı.  
İşte bu yok sayıcılık tavrının gelişmesi en çok fanzinle oldu. Yasal bağlayıcılıklardan, yüksek maliyetten uzak bir yayıncılık türü olarak fanzinler iyiden iyiye öne çıktı, nitelik kazandı, kuşağı belirledi. Kendi çıkardığı fanzinle var etti genç şair kendini. Yaşlı şair, bir baktı ki bir kuşak yetişmiş, kendi eşi dostu, arkadaşı, kuşaktaşı birçok şairin şiiri çoktan çaptan düşmüş, ıskartaya çıkmış. Sonradan gördü bunu. Eski kötü şair bu yeni cazibe alanına asla sızamadı, orda minder gösteren olmadı ona. Eski iyi şair, bu yepyeni mecraya kayıtsız kalamadı, bu gençlerle bir araya geldi, etkileşim içerisine girdi, şiirini dönüştürdü, nefes aldı.
90’lı yıllarda yazmaya başladım. Kuşağımı sevemedim. Bir elin parmakları kadar iyi şair çıktığını düşünürüm 90’larda. Dergilerde kötü şiirler okumaktan yıldım o yıllar. Dergi izlemez oldum, şiir okumaz oldum. Şiirle olan ilişkim pamuk ipliğine bağlı hale geldi. Bir iki dostum dışında görüştüğüm kimse olmadı. 2000’lerle birlikte belirmeye başlayan, 2010’lu yıllardan itibaren de etkinliğini artıran yeni kuşakla birlikte şiirle olan bağım yeniden güçlendi.
Yedi sayılık Karangu yolculuğuyla bu yüzden selam vermek istedim bu gençlere. Karangu’da ağırlığı onlar oluşturacak. Ürün gönderimine KAPALI olacak Karangu; şairin kapısını kendisi çalacak. Şairin emeğini yüceltme adına bu tavrı geliştirecek. Eski kuşaktan adlar da yer alacak tabii; ama daha az. İyi ile kötünün ayrıştığı bir mecra olma iddiası taşıyacak. Alternatife dikkat kesilecek. Şiirin çok eski tarihinden pek bilinmeyen birtakım adları çekip göz hizasına getirecek, dünya şiirinin bilinmedik adlarını öne çıkarmaya çalışacak. Bir de tabii, demini bulduğunda çıkacak Karangu. Bir de tabii müzik eşliğinde. Bu sayı örneğin, bir Nick Cave sayısıdır.
Ha, Karangu, karanlık demek; eski Türkçe.
Hadi bakalım;
“Çocuğ hop!”

CEMİLE SÜMEYRA



(1978 - Nisan 2017, Konya)

      Yazar Hüseyin Su'nun kızı. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Konya’da yaşadı. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı, Öğretim Üyesi Prof. Dr. Köksal Alver ile evli.  
      Yazıları Hece ve Hece Öykü vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
      Deneme, İnceleme Kitapları:
& Kendi Kalemini Kıranlar - Türk Edebiyatında İntihar (2007, Şule Yayınları, İst.)
& Hayatı Kurgulamak (2013, Şule Yayınları, İst., 182 s.)
& Seyahat ve Edebiyat (2017, Şule Yayınları, İst., 272 s.)
Hakkında Yazılan Yazılar:

DURSUN GÜZEL




       Şiirleri ve yazıları  Karabatak vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Bakılmış Su (2013, Şule Yayınları, Merdiven Kitapları, İst., 62 s.)
& Kış Günleri ve Kilitler (2017, Şule Yayınları, İst., 72 s.)
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

BİR EL YALNIZLIK

Bozulmuş bir denge için ellerime bakıyorum
ellerim sessiz çirkin güneşten erken
söylenmiş yüzler değişmiyor sesimde
-bir ismin yüze verilmesi ne tuhaf-
bu beyaz binalar yol kokusu ayak seslerimin geçidi
bozuluyor ellerimin dengesi
ellerine baktığım için

ellerim mi işte böyle sağlıklı temiz merhaba
ellerim mi bir sokağı tüm kedilere iyi niyetle gösterir
geceyi yumdu avucuna bembeyaz serin usulca
sigara içti yuh dedi kitapları düzeltti
ellerimi koysam
kimse yok kalabalıkta

tutulmayan bir el nasıl hatırlanır
kimdedir bu sancılı denizin mayası
gözlerim soğuk uzakta buldular, kışı çocuklardan tanıyıp
yalnızlık her evde bulunurdu beni kaç harften doğurdular

bugün var mı yok mu yarını beklesem kim gelir
yarını bekleyeyim mi Allah’ım çünkü ne kadar ölüyüm

denge bozuldu artık dünyaya bakıyorum
-gökyüzünde dünyayı görmek ne tuhaf-
sıramı savdım ıslık çalıyorum yönüm ters
yürüdükçe anlıyorum kaç kişi olduğumu
yürüdükçe bütün sokakları aynı anda
mendil satan çocuklar
dükkân önündeki esnaflar
duraklarda uzağa bakanlar
ha gayret!
yalnızlığın bize ihtiyacı var

EVİMİZDE İŞLENEN SUÇLAR

pencereler kımıldamıyor anne
beni tekrar çağır
keman sesleri ipince ayın yapraklara dökülüşü
suya dokundu mu rüzgar
belki balıkları getirir
belki getirir anne bir telefon aç
benimle konuşmuyor babam

hepsini kapatıyoruz
-bütün gün saydım-
evimizde kaç kapı var
kül tablaları boş bardaklar
kuşların töreni küçücük bir sabah
ellerimi hep söyledim yanmayan bir gök onarsam
söyledim bozulmadı bak avucumda hiçbir harf
ön balkona gölgemi as anne
şu tarafa akşamlar
serin bir uyku göçü bu
bir odadan diğerine
üşüdü herkes kıpkırmızı geçerken

beni tekrar çağır evde kim yok
yazmadan ölebilir miyim tanrım
bir şair olarak
ters kapı kolları kötü verilmiş pozlar
henüz gencim
bu yalnızlık daha
soğuyacak
ben çocuklarla kaybolsam
bir bahçeden kim bulunur
bu kışı beraber dinleyelim olur mu anne
-olur

büyüdü hekimler mühendisler başbakanlar
sana yalan söyledim anne
bana tekrar bağır

HÂKİSİYAH

boyunlara asılır mum ışıkları
çocuk parmağına kirpiklere asılır
taşları fırlatmadan bulunmayan göller
ve resimler, aynalara tuttukça değişen
asılır uzak yüzlere dalgınlıkla beraber

önce terlibıyıklı iriesmer sessiz adamlar
sonra kadınlar durutemiz incebeyaz konuşkan
akıp giden sarkıp duran dağılmış kollarla
öyle tozlu öyle siyah, parmak ucuna basarak
geçerler kaskatı, sahipli ve unutkan

şimdi bu yivli, cesedi çıplak kör dilim
kuruduğunu söylüyor dar bulutlardan
saraylar ey Dağlı! teraziler ıslak mumlar
hangi kefeye koysan havada kalıyor elin
elle kırılmıyor artık, göz kamaştıran putlar

yürümek kavî ama söyleyince değil
söylemek! kalın sular ıslatan gençliğim
kaç resim var Dağlı yırtıldıkça öpülen
çivilerle var çekiçlerle ve gözlerim…
soraydım duvarlar mum ışıyınca mı erir

kapılar hep yağışlı, geçiyorlar ölüdizgin
defterleri üst üste, bahçeleri ve dağları
boğazları kördüğüm, halkalarla geçiyorlar
zırhların bıraktığı ha diş izi ha kemik
sen bu kara çukuru inip gölgenle değiş

SIKINTILAR

kimseyi getirmiyor sırtımdaki uzaklık
beklemekten bildiğim yol kimseyi
sokakların mahremi olunca kalabalık
konuşmadan çıkıyorum dudaklarımdan

balkonların altında ıslanıyor gökyüzü
balığın tuzlu sesi ne uzun bir hatıra
her tabela bir isim gerisi yalnızca toz
rüzgâra inanmak bazen uzun sürüyor

bazen uzun sürüyor sıkıntılar ve baş dönmesi
uykunun en dokunaklı yerinde dönüyor güneş
bir tuz sağanağından gözlerimiz
dönüyor simsiyah kahverengi yeşil

ah yüzünüzü unutuyor kime dokunsanız
kim dokunsun omzunuza yüzünüz değişsin
evimizin gölgesi artık güneşe benziyor
bir bahçemiz olsa herkes hatırlanacak

SÖZ VE YEŞİL

güz bitti sevgilim bomboş ağaç dipleri
dağ uyudu sırtında mağraları seslendim
dışarda çocuklar kar üstüne yağarken
dışarda kalırken çatısız girilmeyen evler
beklemeyi bilirsin kış içerde sevgilim

çözülcek neyi varsa bu serin gömleklerin
anneler buzlukta saklıyor kızlar saçlarında
bu topraksız ayaklar bu şair hüneri giydiğim
karşıya geçiremez yamadığım nehirler.
adresini unutanlar evlerine dönmekte

ve yağış beklentisi çökmek üzere akşam
bir ağaç ki baş eğip gölgesiyle yeşerdi
güz bitti sevgilim kar yağarken üstelik
Allah’ın dağları var kimsesi yok evlerin

su ucunda boğulmak su ucunda sevgilim
kar yağarken o balık yine senin omzunda
aynalar taşıyamam nasıl çirkin ellerim
gün solar gül değil gizleyemem ağzımda
su ucunda yapraklar su ucunda çok derin
güz bitti sevgilim bu ağaca nasıl söylenir

SÜR ELİNİ

Suat Karagöz için

      yürüyorum ıskalanmış gövdelerden çıkarak
parmakların denediği bir yıldızla
ölülerle yaşıt
sönünce mumlar gece birden yoruldu
çekildi yankısı kuyulardan taş atan çocukların
-şşş! sessiz ol
ne güzeldir bir dostla oturup susmak

bir mısradan sessizlik edelim dünya var mı
gelmediler ellerin ne ağır mektuplarda
bulanık ağaçlar uğuldayan kollarım kıvranan yol
yelesinde soluk izleri sımsıcak
bu atı sen mi sürdün

çok uzun baktım gömleğimden sezildi
ne yana baş çevirsem kırmızı dutlar
ellerimle büyüdüm ağaç döndü
okunur mu üzeri bir duvarın uyandırılmadan

ah dostum!
gökyüzü yakın oraya
sür elini
güvercine ıslık çal
penceremde ekmek kırıntıları


KÂMİL YEŞİL



(1963, Çine / Aydın - )


       İlk ve orta öğrenimini Çine'de; yüksek öğrenimini A. Ü. Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı (1987). Rize, Çorum ve Manisa'da çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. Halen Ankara Atatürk Lisesi'nde öğretmenliğe devam etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
       ”Anlatılarda Hoca Tipleri” adlı incelemesi Tarih ve Düşünce dergisinde tefrika edildi. Ali Kemal'den “Paris Musahabeleri”ni İSİS Yayınları için yayına hazırladı.
       Öyküleri, deneme, makale ve incelemeleri Ayane, Bilgi ve Hikmet, Dergâh Hece, İkindiyazıları, İlim ve Sanat, İzlenim, Kaşgar, Kayıtlar, Kırklar, Panel, Tarih ve Düşünce, Yönelişler vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Öykü Kitapları:
& Ankebût (1998, Kaknüs Yayınları, İst., 136 s.)
& Balın Tuzu Eksik (2001, Birey Yayıncılık, İst.) 
& Balın Tuzu Eksik (2003, Birun Yayınları, İst.)
& Tamir Görmüş Aşk (2004, İz Yayıncılık, İst.)
& Özet Yaşamaklar (2007, Ebabil Yayıncılık, İst., 183 s.)
& Yankısının Peşinde (2010, 2013, Profil Yayıncılık, İst., 176 s.)
      Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları:
& Yol Durumu (2013, Profil Yayıncılık, İst., 306 s.)
& Kalemin Gölgesinde (2016, Büyüyen Ay Yayınları, İst., 240 s.)
& Öykü Dersleri / Metin-Teknik-Teori (2017, Şule Yayınları, İst.,
       Eğitim Kitapları:
& Türk Edebiyatı Öğretmen El Kitabı (2007, Elips Kitapları, İst., 608 s.)
       Yayına Hazırladığı Kitaplar:

& Prof. Dr. Lothrop Stoddard, I. Cihan Harbi Sonrası İslam Alemi (2002, Kaknüs Yayınları, İst.)