21 Kasım 2017 Salı

DURSUN GÜZEL




       Şiirleri ve yazıları  Karabatak vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Bakılmış Su (2013, Şule Yayınları, Merdiven Kitapları, İst., 62 s.)
& Kış Günleri ve Kilitler (2017, Şule Yayınları, İst., 72 s.)
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

BİR EL YALNIZLIK

Bozulmuş bir denge için ellerime bakıyorum
ellerim sessiz çirkin güneşten erken
söylenmiş yüzler değişmiyor sesimde
-bir ismin yüze verilmesi ne tuhaf-
bu beyaz binalar yol kokusu ayak seslerimin geçidi
bozuluyor ellerimin dengesi
ellerine baktığım için

ellerim mi işte böyle sağlıklı temiz merhaba
ellerim mi bir sokağı tüm kedilere iyi niyetle gösterir
geceyi yumdu avucuna bembeyaz serin usulca
sigara içti yuh dedi kitapları düzeltti
ellerimi koysam
kimse yok kalabalıkta

tutulmayan bir el nasıl hatırlanır
kimdedir bu sancılı denizin mayası
gözlerim soğuk uzakta buldular, kışı çocuklardan tanıyıp
yalnızlık her evde bulunurdu beni kaç harften doğurdular

bugün var mı yok mu yarını beklesem kim gelir
yarını bekleyeyim mi Allah’ım çünkü ne kadar ölüyüm

denge bozuldu artık dünyaya bakıyorum
-gökyüzünde dünyayı görmek ne tuhaf-
sıramı savdım ıslık çalıyorum yönüm ters
yürüdükçe anlıyorum kaç kişi olduğumu
yürüdükçe bütün sokakları aynı anda
mendil satan çocuklar
dükkân önündeki esnaflar
duraklarda uzağa bakanlar
ha gayret!
yalnızlığın bize ihtiyacı var

EVİMİZDE İŞLENEN SUÇLAR

pencereler kımıldamıyor anne
beni tekrar çağır
keman sesleri ipince ayın yapraklara dökülüşü
suya dokundu mu rüzgar
belki balıkları getirir
belki getirir anne bir telefon aç
benimle konuşmuyor babam

hepsini kapatıyoruz
-bütün gün saydım-
evimizde kaç kapı var
kül tablaları boş bardaklar
kuşların töreni küçücük bir sabah
ellerimi hep söyledim yanmayan bir gök onarsam
söyledim bozulmadı bak avucumda hiçbir harf
ön balkona gölgemi as anne
şu tarafa akşamlar
serin bir uyku göçü bu
bir odadan diğerine
üşüdü herkes kıpkırmızı geçerken

beni tekrar çağır evde kim yok
yazmadan ölebilir miyim tanrım
bir şair olarak
ters kapı kolları kötü verilmiş pozlar
henüz gencim
bu yalnızlık daha
soğuyacak
ben çocuklarla kaybolsam
bir bahçeden kim bulunur
bu kışı beraber dinleyelim olur mu anne
-olur

büyüdü hekimler mühendisler başbakanlar
sana yalan söyledim anne
bana tekrar bağır

HÂKİSİYAH

boyunlara asılır mum ışıkları
çocuk parmağına kirpiklere asılır
taşları fırlatmadan bulunmayan göller
ve resimler, aynalara tuttukça değişen
asılır uzak yüzlere dalgınlıkla beraber

önce terlibıyıklı iriesmer sessiz adamlar
sonra kadınlar durutemiz incebeyaz konuşkan
akıp giden sarkıp duran dağılmış kollarla
öyle tozlu öyle siyah, parmak ucuna basarak
geçerler kaskatı, sahipli ve unutkan

şimdi bu yivli, cesedi çıplak kör dilim
kuruduğunu söylüyor dar bulutlardan
saraylar ey Dağlı! teraziler ıslak mumlar
hangi kefeye koysan havada kalıyor elin
elle kırılmıyor artık, göz kamaştıran putlar

yürümek kavî ama söyleyince değil
söylemek! kalın sular ıslatan gençliğim
kaç resim var Dağlı yırtıldıkça öpülen
çivilerle var çekiçlerle ve gözlerim…
soraydım duvarlar mum ışıyınca mı erir

kapılar hep yağışlı, geçiyorlar ölüdizgin
defterleri üst üste, bahçeleri ve dağları
boğazları kördüğüm, halkalarla geçiyorlar
zırhların bıraktığı ha diş izi ha kemik
sen bu kara çukuru inip gölgenle değiş

SIKINTILAR

kimseyi getirmiyor sırtımdaki uzaklık
beklemekten bildiğim yol kimseyi
sokakların mahremi olunca kalabalık
konuşmadan çıkıyorum dudaklarımdan

balkonların altında ıslanıyor gökyüzü
balığın tuzlu sesi ne uzun bir hatıra
her tabela bir isim gerisi yalnızca toz
rüzgâra inanmak bazen uzun sürüyor

bazen uzun sürüyor sıkıntılar ve baş dönmesi
uykunun en dokunaklı yerinde dönüyor güneş
bir tuz sağanağından gözlerimiz
dönüyor simsiyah kahverengi yeşil

ah yüzünüzü unutuyor kime dokunsanız
kim dokunsun omzunuza yüzünüz değişsin
evimizin gölgesi artık güneşe benziyor
bir bahçemiz olsa herkes hatırlanacak

SÖZ VE YEŞİL

güz bitti sevgilim bomboş ağaç dipleri
dağ uyudu sırtında mağraları seslendim
dışarda çocuklar kar üstüne yağarken
dışarda kalırken çatısız girilmeyen evler
beklemeyi bilirsin kış içerde sevgilim

çözülcek neyi varsa bu serin gömleklerin
anneler buzlukta saklıyor kızlar saçlarında
bu topraksız ayaklar bu şair hüneri giydiğim
karşıya geçiremez yamadığım nehirler.
adresini unutanlar evlerine dönmekte

ve yağış beklentisi çökmek üzere akşam
bir ağaç ki baş eğip gölgesiyle yeşerdi
güz bitti sevgilim kar yağarken üstelik
Allah’ın dağları var kimsesi yok evlerin

su ucunda boğulmak su ucunda sevgilim
kar yağarken o balık yine senin omzunda
aynalar taşıyamam nasıl çirkin ellerim
gün solar gül değil gizleyemem ağzımda
su ucunda yapraklar su ucunda çok derin
güz bitti sevgilim bu ağaca nasıl söylenir

SÜR ELİNİ

Suat Karagöz için

      yürüyorum ıskalanmış gövdelerden çıkarak
parmakların denediği bir yıldızla
ölülerle yaşıt
sönünce mumlar gece birden yoruldu
çekildi yankısı kuyulardan taş atan çocukların
-şşş! sessiz ol
ne güzeldir bir dostla oturup susmak

bir mısradan sessizlik edelim dünya var mı
gelmediler ellerin ne ağır mektuplarda
bulanık ağaçlar uğuldayan kollarım kıvranan yol
yelesinde soluk izleri sımsıcak
bu atı sen mi sürdün

çok uzun baktım gömleğimden sezildi
ne yana baş çevirsem kırmızı dutlar
ellerimle büyüdüm ağaç döndü
okunur mu üzeri bir duvarın uyandırılmadan

ah dostum!
gökyüzü yakın oraya
sür elini
güvercine ıslık çal
penceremde ekmek kırıntıları


Hiç yorum yok: