4 Kasım 2007 Pazar

Nurettin Durman'dan Üç Şiir

Sevgili Nurettin Durman,

Gönderdiğiniz şiirler ve bloguma gösterdiğiniz ilgi için teşekkürler...


YEŞİL DENİZ MAVİ GÖK

Bencileyin bir şehzadebaşı akşamında
lirik söylemlerden demetler arzederek
yıldızlara ramak kalmışken kırılmıştım
intihar girememiştir hayatıma hiçbir zaman
sevda ah sevda yüreğin vazgeçilmez korkusu
inanınız sarsılmıştım.

Sevgilinin adı ilahi bir fiilden alınmış olabilir
deniz çağırabilir olurolmaz bir fırtınadan sonra
aklı ve yüreği ortaya koyarak
müthiş acıları da taşıyarak hayatına
zincire vurulmuş bir mahkûm gibi
kendinin ekseninde
muzdarip ve uçkun
yaşamak

Güneş iki gökdelenin arasından batıyor
deniz çekiyorken aksini derinliklerine
pol ve virjin hicran yarası olarak
gecenin içinden kapkara bir gemidir karadenize açılıyor
karşı tepelerde ayrı dünyaların ışıkları parıldamaktadır
acıyla şekillenen yüz hatlarından cesaret alarak
intiharı kabul etmiyorum.

Aşk var mıydı karasevda var mıydı
romantizm nerede kalmıştı
diyelim ki bilgi çağında yaşamaktayız
denize dökülmüyor gözyaşları
gök yarılmıyor
öyleyse kalbini tut ve kendini bırak
yıldızlara merhametle bak
karıncalara derinlikler sun
serçe kuşuna acı
zeytini tefekkür et
aşkın azgın dalgalarıyla savaşa gir
bütün serinlikleri kuşan
ölüm orada kalsın.

Doğu gizemli olan saltanatını sürdürüyor halâ
aşk dağlardan koparak gelen rüzgârlarla
alıp götürüyor leylayı oralarda
yani vuslat her halükârda derin izler bırakarak
acılar sunarak oluşmaktadır
hırkası olmayan derviş nefsini öldüren kahraman
erotizmi yok olmak fiilinin başına koyarak
biten bir günün son kızıllığında
batışından sonra yani güneşin
acıyla şekillenen yüz hatlarının
yiten eksilen yok olan aslında
ad ve semud; ibretler kitabından bir sayfadır
denize birlikte baktığımızda daha net olarak
intiharı kabul etmiyorum.

30 Haziran 1994

Nurettin Durman




ÖZLEDİĞİMİ BİLİYORSUN

Seni, bilseydim
açılmamış bir gülün ağzı gibi
öper geçerdim yolumun sapağından
Ama olmadı, kalbime bir giryan
saplanıverdi aniden

Halbuki ne kadar fırtına varsa
içinde kaynayan ne kadar acı
uzatılmamış bir dost eli
ve uzak bir sabahın içinden
geleyim dedim

Ne yapsam
bir araya gelmiyor kâinat
bu kırılmış bir vazo değil
diyorum lâkin
kimse anlamıyor
var mıyım yok muyum
dünyanın keyfi nasıl
kim kimi öldürmüyor
ne var ne yok
gönül defterinizde

Geç kalma emi
bekleme kıyameti
gözlerim yolda
bu dar boğazda
bu sessiz kapı aralığında
bu canı çekilmiş yol ağzında

13 Mart 2007 – 14:08 – Salı

Nurettin Durman




ALACAĞIN OLSUN

Sana bir yalnızlık borcum olsun
Kuvvetini sınadığın coğrafya
Oğullarıma kalacaktı
Eğer dönmüş olmasaydı
Talihim.

Bir yaz yağmuru gibi
Gelip geçiyor tarih
O kadar kısa bir kıssa kadar
O kadar nazlı ve incinmiş olarak
Kaç günah çukuru çıkarsa önüme
Önüme başka bir yol çıkıyor

Ben seni biliyorum
Öcü alınmamış olanların
Pencerelerine sinen korkudan
Göğüslerine vuran acıdan
Biliyorum kaç yumruk bir adam eder
Kaç kurşun kalbini çıkarır insanın.

Kendimi bıraksam kıyamet gibi bir şey
Yapışacak yakama bu üzüntülü günümde
Beni bir bıçak yerine koymandan
Beni bir kandıracak yosma yüzünden
Ölüp gidiyorsun yanımdan
Burası sana uzak bilmiyorsun
Burada ölüm gülücükler dağıtıyor,

Sana olan borcumu öderim birgün
Hiç merak etme sözüm söz olsun
Ateşle yıkadığın yüzünü kendine sakla
Yakışan bir şeydir aslında
Benim olanın bende kalması
Yüzüne yüzünü döndüğün ayna.

17 Mayıs 2007 - 00:04 – Perşembe

Nurettin Durman

Hiç yorum yok: