(25 Nisan 1986,
Karşıyaka / İzmir - )
Sevda Hanım ile Ramazan Derviş’in kızı. İzmir Karşıyaka Lisesi ve Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları
Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı’nı bitirdi (2010). İstanbul’da yaşıyor.
“Farklı Desenler” (2010), “Ana Yüreği” ( 2011 ) ve “Hızır Ekip ( 2012 ) adlı
televizyon dizileri ile “Yabancı” (2011) adlı sinema filminde rol aldı. Temren
dergisinin yayın kurulunda yer aldı.
İlk şiiri Denizsuyukasesi dergisinde
yayımlandı. Şiirleri, yazıları ve söyleşileri Akatalpa, Akköy, Denizsuyukasesi, Dize, Eliz Edebiyat, Hayâl, Karakalem,
Kurşun Kalem, Mühür, Özgür Edebiyat, Papirüs, Sincan İstasyonu, Şiiri
Özlüyorum, Şiirsaati, Temren, Varlık, Yazılıkaya vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Ödülleri:
Mordoğan
Belediyesi tarafından düzenlenen “Denize
Dizeler” şiir yarışmasında “İç İçe
Binlerce Deniz” adlı şiiriyle birincilik ödülünü aldı (Ödülü Muzaffer
Kale’nin “Denizleme” adlı şiiriyle paylaştı). “Yalnızlık Manifestosu” adlı dosyasıyla 2010 Homeros Şiir Yarışması Kemal Özer Şiir Ödülü’nde birincilik
ödülünü aldı (ödülü Seyyidhan Kömürcü ile paylaştı). Aynı dosya 2010 Memet Fuat Genç Şiir Ödülü’nde
övgüye değer bulundu. “Kabuk” adlı
dosyasıyla 2011 Arkadaş Z. Özger Şiir
Ödülü’nde Jüri Özel Ödülü’nü
Murat Çakır’ın “oto’turkiye” adlı dosyası ile paylaştı. 2013 yılında Homeros
Edebiyat Ödülleri / Bir Şiiri İnceleme yarışmasında “Tristram: Politik, Poetik, Estetik ve Etik Bir Şiir Tasarımı” adlı
çalışmasıyla birinci oldu.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Kabuk (2012, Mayıs Yayınları, İzmir, 72 s.)
Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
& Bir Şiirin İçi (İnceleme,
Aslıhan Tüylüoğlu, Nilüfer Altunkaynak ve Nuran Kekeç ile birlikte; 2013, Karşıyaka
Belediyesi Kültür Yayını, İzmir)
Şiirlerinden
Seçmeler:
AÇILIMSIZ
HAYAT
terletiyorlardı akşamı
yalana meydan okurken kuş sürüleri
unutulmuş bir ottuk
solardık bir kayanın kuytusunda
sarılıp pembe açmazlara
beterin beterinde volta atardık
bulanık suydu insan, etçil bir çiçek
iğne ucuna dönüşürdü öfke
silah sesleri devşirirken arka sokakları
cinayet tasarılarıyla parlardı gözler
oysa Kürtçe bir türkünün büyüdüğü bir dağda
ihtilal hevesiydi sahipsizlik
Kürtçe bir şiirin okunmayan dizeleriydik,
hep
açılımsızdık hayata
davulun sesi uzaktan da kanırtırdı
çığlığımızı
lirik bir şeyler vardı sanki hâlâ
babaannelerin mavzerle soğutulmuş
hiç öpülmemiş koynunda
Akatalpa,
Sayı: 121, Ocak 2010
ÇİVİLİ
FIÇI
İzinsiz sarartıyım kağıtların orta yerinde
sandık kokulu yazmalarda şeytan çişiyim
ne zaman gelseniz
namlusuna saklanırım öfkeden bir gerillanın
korku olurum
imla hatası gibi bakarsınız yüzüme
ağzına bok çalınmış çocuk edasıyla
bakarsınız
iklimin kostüm değiştirmesine, şiir
söyleyen yağmura
ve bakırlığından utanç duyan gökyüzüne
yok olun hadi
gecenin tombul yanaklarını çekiştiririm
masaj yaparım yorgunluğuna
kaldırımın koynuna kıvrılıp sabaha çıkarım
zifiri karanlık bir bilmecenin ip ucuyla
astım kendimi
baharı yaka paça kovup yüzümden
çivili fıçıya kapandım
kabus gibi bir çocuktu ellerim, sulara
aksındı
yine de biçtim dilimin arık otlarını
cep saatinin gizlenme telaşı çoğalırken
zaman fırlamaydı, soğuk şakalar yapardı
gözlerim büyürdü kocaman
kara bir dul şimdi erkeğini yese
aşktan bir açıklama olurdu ölüm
su fobisi olan balığın tek seçimi
intiharken
çok çocuğu elma şekerine bomba düşürüldü
senin halkın da hep böyle miydi anne?
çolak uykularına birkaç sapan ve kuş sürüsü
bıraksaydın keşke
Temren,
Sayı: 2, Mart-Nisan 2011
KABUK
VE YARA
uçuşuyor devletin naylondan etekleri
gelinlikle sarmalanan ceset çocuk şimdi
doğu
şakağında tüten korkunun terini avuturken
azınlık duygularım seriliyor alanlara
tehlikeli bir dille gelsene
bir hediye paketiyle
kınanmış kusurların doluşsun içine
doğuştan güzelmiş kafam, olsun
kanım susmasın, hiç olmadı rengiyle
dalaşsın
bilincim aksın, deniz koşsun ayaklarımın
altında
cinsiyetimi ezdim suyunu çıkardım
kadın oldum, erkek oldum, çocuk oldum
ters yüz edip dünyayı
insanla buluştum
açılıyorum, az soyunsam içim görünecek
hemence sarılacak yarasına kabuk
KARA
SARI MUTLULUK
içi geçmiş bir bahar yürüyor üstümüze
zulada ne var:
bitimsiz boşluk, katledilmiş çocuk bakışı
grotesk bir tanrının şuh kahkahası
uçmayı unutmuş balonun sönerkenki son sözü
kurşun soğukluğuna bürünmeden önceydi
savaşın gri bulantısı daha ağrıtmazkendi
anıları
ters yüz edilen, dalı doğuştan kırık bir
papatyanın
son arzusu kokmak ve ince boynunu
salındırmak değilkendi zaman
dişleri sökülmemişti insanlığın henüz
mutluluk çimen yeşiline çalıyordu
(susku)
ansızın çaresizleşti akrep ateşin
karşısında
gökyüzü devrederken mavisini
şöyle boylu boyunca kendi dilini kesti
dünya
bak, anılarını anlatıp anlatıp böbürleniyor
tanklar
utançsızca havasını atıyor kuşlara savaşkan
uçaklar
uzun hava bir acının cılk yarasına
geçirmiştik tırnaklarımızı
yeni yeni söküyorduk yosun tutmayı
göğüs kafesimizde tiz sesli tragedyalar
ağaçlar gölgesini toplarken tepemizden
bir yaprağın solgunluğuyla titreşirdik
karşılıklı
(uzun susku)
az ötede canıyla cebelleşiyor umut
mutluluk; kara sarı!
KARŞI
kutsal nehirde harmanlanan kül
iç ceplerinde gizler sıkıntının koyusunu
vuruşursunuz ezilen bir halkın halayıyla
o an yasaklı bir dil sökülür kumaşından
bebekler ninnisiz büyütülür
eskiciye verilme korkusu olur çocukluk
hep ağıttır
inattır, dağların saklısında yeşerir
direniş çiçeği
irin dolu bir yazdan silkinirim
sökülmemiş tek tırnağım kalır cesur
direngen bir amazonun attığı oktur
ağzınız çürük konuşur, uykunuz çürük
dünyalı olmanın kılavuzu gibi dolaşırım
meydanlarda
sakıncalı bir bildiriyim karalanmış
daha kucaklamadan yaşamı şöylece ağız
dolusu
taşlanmış bir köyüm mağarasında sancılar
ya az sonra ölecekmiş gibi yaparsa zaman
ah! gökyüzü ya reddederse bizi evlatlıktan
paranoya tırmalar durur duvarları
dağınık kaldım yüzünüzden, şahlanan
ellerinizden
hiç anlamı olsun diye sade
ayakkabısız çıktım yola
arafla hoşlaşmadık pek
kanım fokurdamadı metalden aşklarınıza
bozuk duygularınızın tadına baktım en fazla
anlamı olsun diye yırttım yazın
şımarıklığını
kahkahasını paranın dümdüz ettim
çakma sarışınlarınızı kışkışladım ovamdan
oğlanlarınızın çiki çiki saçlarına, ah!
kullanım tarihi geçmiş girinti
çıkıntılarınızla
yuvarlanıp duruyorsunuz öylece
sıkıldıkça deri değiştiriyorsunuz
dibiniz, çalınız ne hoş
kan kaybediyor güneşiniz sallamıyorsunuz
sizi gidi rakı masasında balıklar!
bu sırrı al yastık altında sakla:
yoktunuz aslında
düzende dikiş tutturmadım
göğsünüze işlenmedim rengarenk, ne iyi
YABANCILAŞMA
yok sayıyor gök gürültüsünü kimse bilmedi
birden kovuluyoruz dünyadan
dip dibeyiz, ama uzaktayız insana
cilalı korkular büyütüyoruz
toplu katliamların göbek taşında
herkeste bir travmadır gidiyor
afyon kokuyor odalar
gizli bir özne daha çekiliyor yaşamdan
ulak, öldürüyor sözü yol kenarında
daha dağınık kaldırımlar, akarsu susmuş
celladın tırnak aralarında çokça ölü
her masal biçiyor gövdemizi
içeriden bakıyoruz evrenin karanlığına
tanrı epeydir yatalak
beklemek ne kalabalık
kapkara bir yırtılma şimdi yalnızlık
sonra: saçma
* Şiirler sevgili Gökben Derviş’in izniyle yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder