6 Mart 2010 Cumartesi

ENGİN ÖZMEN


ENGİN ÖZMEN
(1983, Burdur - )

İlk ve orta öğrenimini Burdur’da, üniversite eğitimini Selçuk Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nde tamamladı. Halen Burdur’da yaşamaktadır.
Şiirleri Akbük, Bireylikler, BirGün Kitap, Eliz Edebiyat, Lacivert, Sincan istasyonu, Sonra Edebiyat, Taflan vb. gibi dergilerde yayınlandı.




UÇARLAF

Otobüs camlarına aklınız esince yaslanmayın
Ankara şiirde durduğu gibi durmaz iki çukur nasıl durmuyorsa yastıkta
Biri bana desin ama çiçekçi kızların elinde neden bu ateşli silahlar
Kızılay önleri teneffüs, aşk ilkokul renginde bir pıtrak
Ben evvelce söylemiştim cebinizde parmak hesabıyla kalp taşımayın

Sokullu Yokuşu’nda bir kadın sanki kendi halinden bir yasemen
Süt taşırmış da uzamış saçları, solmasın diye sabah güneşine konmuş çocuklar
N’olur çiçekçi kızları şu bıçkın şoförlere versinler
Yazlar uzundu, utangaçlıktan bardakları öperken yakalandığımız ince hastalıklar
Ben evvelce söylemiştim bozuk bir saatle anılara seyahat etmeyin

Sokullu Yokuşu’nda bir adam, söz bir tabancadır karşı tarafı vurduğunda
Ceketinin kollarında hep aynı şarkı Zuhal Olcay’dan Akdeniz’e doğru patlayan
Bu akşamlık çiçekçi kızlar ile Mardinli piyangocular sırt sırta konsunlar, ne çıkar
Sokağa naftalin dökerim artık hatıra sayılır, göz nurundan kapanır ceviz sandık
Ben evvelce söylemiştim uykusuz bir adamı kapı eşiklerinde yatırmayın

Sizi de uyarırım kimse sabahleyin perdeleri bir hevesle açmasın
Ankara ile bir kadın ağzı yan yana durmaz
Yine de şu çiçekçi kızlar ile Samatya’da masalar bir kerecik diz dize otursunlar
Bir gece benim de penceremi kırdılar, çoktan ölmüştüm kime sorsan
Yetişemeyip şiirin haydutları tekrar kaldırmasaydı beni ayağa



Engin ÖZMEN


BİZ DİYELİM Kİ BURDUR



Biz diyelim ki oyuncağını göle düşüren bir çocuktur Burdur
Az maaşla şoförlükten emekli bir mezar bekçisidir kimine göre
Yine de içine çabuk düşülen bir yerdir burası kaç kere bakarsanız bakın
Suya açılanın kendisiyle döneceği bir yer yok, diye söylenirdi çünkü ninem
Derede akrep ile yelkovanı şalvar gibi yıkayıp asarken

Mesela ben Burdur’a girince, cami imamları sözcüklerimi kovar
Genç kızları ayartıp şiire sokarım, misafir salonu çünkü Anadolu’da kızlar
Hamarattırlar ve kanaviçe işlerler hüzünden kara boncuklar
Ondan fistanının altında er mektubu gizlenir üç gece okunmadan

Bütün saatler öğledir burada, insanın gözleri karabatak
Keçi güder çocuklar ve okul yolları hiç eskimemiştir basılmaktan
Şehre inmek büyük panayır sayılır onlara, gece fersiz ışık yürüyen tabut
Topaç çevirmeyi durağanlıkla savaşmaktan öğrenir çocuklar

Kadınlar yirmi beş saat makinedir, nedense hep çamaşır yıkarlar
Belki de en son düğünlerinde yarım yamalak öpüldüklerinden
Yine de pesbeyaz bir çarşaf gibi sandıkta katlı durur ağızları
Pencereye çakılı gözlerinde her gün en az bir türkü ölür

Yaşı geçkinler kahvede hep bir şeylerden dertli
Yüzleri beş karıştır uzağa bakmaktan, av boruları sustu diye sevinçli
Olmadık hüzünlüdürler, cesetlerini dört kollu bir karasaban sürer geçer
Oysa çoktan asılmışlardır erik dallarına bir çaput gibi

Burdur’u şiire sokmak zordur, öyledir, her yiğidin harcı değildir
Üç kirkara mahalle ile bir neon meydandan destan yaratmak
Zordur sek sek oynarken dişleri sökülmüş bir istasyondan
Türkçe bir trenle bir de birkaç çocuktan iyi söz duymak

Biz yine de diyelim ki, Burdur diye bir yer hem var hem yok
Biri desin, ben hiç görmedim, o da olur!


Engin ÖZMEN



YÜZERLİK


Annemi sorsanız bir çiçektir
Yıllardır küçük bir saksıda asılı kalmış elleri
Ayakları rüzgârda paramparça aksak
Boynu bağlanıp bir pencereden sarkıtılan
Ağlayangillerden bu yana bir çiçek

At başlarında kanlı yazmadır belki de
Gelin konvoyuna yanlışlıkla bindirilmiş bir göçebe
Alnı kara bir seccade, bakışları ince yazmasından
Her gece kendi içine kapanan bir ceviz sandık
İlk kaçan gelinlik düğününden

Kim bilir esmer bir fotoğraftır annem
Halı dokurken kalbine ağıt işleyen
Ölmeyi çabuk öğrenen yaz kış kalbini iplikle dikerken
Siyah beyaz fotoğraflar ve yazlık sinemalar
Atlayın hadi birbirinizin üstünden

Bekir söyle şu kuşlara, sabahleyin anneme dokunmasınlar

BirGün Kitap Eki, Ocak 2010, Sayı: 69
Sincan istasyonu, Mart 2010, Sayı: 31; Mustafa Köz tarafından hazırlanan “Dergistan” köşesinde yayınlandı.

Engin ÖZMEN

2 yorum:

Adsız dedi ki...

herşeyin en güzelini hak ettin hep.. ödülün güzel şanslar getirsin sana

gel ütopya dedi ki...

ne olur
bir şey söylesin şu kelimeler
durmasın öyle pis kokan kareleri gibi bir heykelin

ipi kuyuya ermeyen
laflar kalmış kalabalıkta
neden anlatan yok

anlam düşe düşmüş sanki
kibrit
en güçlü ihtimalle
ışıksız

bekleyin yine geçecek zaman
tarih yine unutturacak
kalabalığın olmayan
anlamları