17 Şubat 2014 Pazartesi

CEM ÖZAYDIN’DAN ŞİİRLER


BİLEMEDİĞİMDİR

kuyular hep derin midir
gökyüzü hep güzel
kim bilecek nedenini  gitmelerin
ben mi yetemiyorum hayata
hayat mı bu kadar derin

örselenmiş yürekler güçlü müdür
yaşanamayanlar hep güzel
sahi kim veriyor kararları
gidenlerde mi kabahat
ben mi yaşatamıyorum aşkları

gidişler sancılı mıdır
kalışlar hep güzel
söylenmemiş sözler sokağı sakiniyim
bir ben miyim ortasında sokağın tek başına
zamanın aynasına yansıyan başka biri mi

ölümler hep yalnız mıdır
doğumlar hep güzel
kök salmış toprağa acılarım
kuruyan yapraklarım dallarım var zamanla
kurtuluşu imkansız asırlık çınar mıyım

DALDAKİ NAR YALNIZLIĞI
 

                                                                                  -Şükrü Erbaş'a-
buğday esmerliği giyindiğin
daldaki nar yalnızlığı
yorgun bir değirmendir ufuk çizgisi
tırpan yemiş yoncanın kokusuntdk almışsın
dokunmuşsun insan fukaralığının boğuntusuna
uzağın uzağını görmüşsün
bu yüzden kirpiklerine tutunmuş hayat

kimin rahminden geliyorsun
kuş uçmaz kervan geçmez yalnızlığın
mızrabın sızlattığı bozkırın marifetidir
içindeki boşluk
dolduramazsın

uzak yakın coğrafyaların kardeş acısı
sudan,topraktan azade ağaçtır yunus'u bilmen,
erasmus'u,
şiirin sarnıcına taşıdığın sudan değil mi
türkülere ağlaman
bağırır bir çocuk var şiirinde
kral çıplak kral çıplak

biliyorsun şarabın meşeye yatışını
beklemek sızıdır biliyorsun
mecbursun inanmaya,
insana aç
bu diyar tüm dicle kıyısı
lakin kör, sağır
ve dilsizdir halifen
kendi göbeğini kesmedin mi sen
üç günlük açlık ne ki
bir ömür açlığı giyinmişken

tutar bir şiir yazarsın
gölgesi hakkari'ye düşer
titrek bir sestir yansıyan
gecenin kör vakti
hesapsız, insana aç, kekeleyen
düğüm düğümdür dilin
susar,konuşamazsın

köylülüğe inat  bir yaşamak bu
kirpiğine tutunup çocuğun
sağaltır toprağın yarasını
alçaklara inat

daldaki nar yalnızlığı senin payın

ELİFBA

elifbanın bir ucu sen bir ucu ben.
arafta eski bir sandal
titrek bir alev
kırık merdiven
yalnızlıkla mayalanmış bir hayat
çoğul türküler söyleyen

elifbanın bir ucu sen bir ucu ben
arafta feleğin çarkı
ezberiyle devinen
sözün sandukasından çıkmış
kekeme bir kalem
masal cümlesi gibi damıtarak zamandan
seni dilimin ucuna getiren

FARK

kenarları yırtılmış yaşamların
biriktirdiği ne varsa artık
arkaik zamanlardan kalmış,
ez cümle boş inançların
ürkütücü efsunuyla yoğurup
yeniliği müphem bir hayat kurmaktı seninki
bense hep sevdim
içimdeki don kişot'u
uykularımı kaçıran huzursuzluk
ağır misafir,ses etme
romantik bir yenilgi say istersen
her devrimci gibi
tırnak içre halimi,
gerçeği değiştiren bir düş benimki

SUS ARTIK

içimde ağlayan bir erkek
ellerimle engellemeye çalışıyorum
sus artık
avuçlarımda kan kıvamı bir lacivert
fazlasıyla mürekkep kokuyorum
hokkasından sürülmüş divitim
tepeden tırnağa et ve kemik oluyorum ansızın
aşk  ölü bebek gibi kucağımda
vazgeçmek en uzak sözcük
dağarcığımın kapılarını kilitliyorum
sonra göğsünü gözlüyorum
yaşamla dansını
bu film fotoğraf kokuyor fazladan
kadrajımda hep aynı kadın
intihar notumu yazıyorken
şiir dökülüyor zamana lacivert
radyoda kaybedenler kulübü
postacı kapıyı iki kere çalar
her gidişim
güçlü bir dönüş için
gerçeğe masal mayalamak
ki iyi sonla biterlerdi her zaman
size düşen biraz inanmak
fazlasıyla mürekkep kokuyorum
sürgünüm üstelik
üstelik kucağımda ölü bir aşk
dilimde  italik bir avuntu
sus artık
hiç fena değil  bir cesetle yaşamak

ZEYTİN

düşerken bir zeytin tanesi yere
uzamın sessizliğini yırtarak derinden
soran gözlerle bakar iki yanına
çocukların tetik göz yaşları gibi

esrik şamanlara öykünerek
yalnızlık damlarken yorgun tinimden
hınzır bir tebessüm dudaklarında
sebepsiz aşkların türediği

düşerken bir zeytin tanesi yere
şarkını söyler inceden
gözlerindir kıskandığı ne fayda
ıssızlığın rengine boyar yüreğimi

seyretmek ah o dört saniyeyi
kırk yılmış gibi soluksuz
gözlerin gözlerime tutsak
ademoğlunun bilmediği

Varlık dergisi

Cem Özaydın


*Şiirler Cem Özaydın’ın izniyle yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: