22 Mart 2013 Cuma

SERAP ASLI ARAKLI'DAN ŞİİRLER



ASILI ASLI

                     alıverin feracemi anneciğim diksin
                     o gıymatlı İsmail’e kendisi gitsin
                                            (bir türküden)

bana Aslı’mı önce babam sonra Kerem söyledi
çöz çöz bitmeyen bu düğmeler aşk ve kül sözü logos
Sappho’dan Gülten Akın’a her şair tenime bir şiir işledi
:İlhan Berk’te bulduğum tüm dünya şairlerim Asılı Eros

bana içimi önce annem sonra Kerem söyledi
yere bakıp kalpyokuş göğü susmanın anlamı tanrı sevabı
tanrı demişken şiir diye boşluğa üflediğim hiçbir ses ölmedi
:Rilke’de unuttuğum tüm ülke şairlerim Dua Saatleri Kitabı

:annem fe babam ra cem-i lav bir giysi içimde feracem!


Çamlıca, 27 Mayıs 2010


ÇOCUK VE ALLAH

                         Herkes ölürken son anda
                         Bir çocuk hatırlayacak

                                                                   (F. H. Dağlarca)

içimdeki istekleri kimselere anlatamam
kendi rüzgârına kapılan elbette ki gençtir
gitmek baba kalmak annedir belki de
içimi aramaya çıktığımdan beri
şiirimin bir kopyası daima sokaklarda
ev ve sürez Allah’la aramda

böyle müzik böyle şiir böyle acemi Türkçe   
büyümeyen bir yerim kalmasa diyorum
— anne bak, üç kırık yerim kaldı sadece! 
tenhası kalbi olanın flörtü tenidir amenna
aynadaki yüzüm nasıl da amentü
oda ve sürez Allah’la aramda

müzik ve şiir hem gerekli hem ukde
şiir mi müzik mi beni biriniz anlayın lütfen!
Amerika şık ben öğrenci az memur annem babam
ah, kolyesini koynuna saçmış biri dökülmüşlüktür 
odamın tavanı ömürsüz kelebek arafı her akşam
boşluk ve sürez Allah’la aramda

içimdeki istekler ne yapsam anlatmaz beni
ey dünyaya acemi ece, pardon serap!
kelâm ol geç kalemden
kırk ayna tut bana otuz üçü kırılsın hemen
ben ve sürez Allah’la aramda!

                                         
                                           Aydın, 21 haziran 2008

Akatalpa, Temmuz 2009
  


BARIŞ BALKONU


I

Hiç dinlemiyor beni annem
evimizin terası gündüzlü hangar  
balkona asıyor çamaşırları bana inat
ipe her mandal takışında
ayaklarını incitiyor her birinin
adını barış ve özgürlük koyduğum
güvercinlerimin

II

Bin basamak merdivenmiş gökyüzü
trapez vahiy kuşlar her yere konarmış
bir güzel suç anneme sorsan
bir zarf iki bohça üç hayal
peltek vahiy babama kanmış
o gün bugündür kaderi kalbine dayak
hâlâ bilmiyor ki her tanrı bir tuzak

III

Böyle bir inat şiir benimki de
yan duvarını kırıp odamın
içimi tümden kuşlara açacağım
varsın çeyiz sandığımı kitaplarımı
sokağa döksün annem
barış balkonu koyacağım
balkonumun adını

IV

Ah, annem benim
hüzünkâr ilk şiirim!

                               Çamlıca, 27 aralık 2007

Akatalpa, Haziran 2009


DAĞLAR YÜZÜME KÜSTÜ

                                                           hüsn’e

bu kadar çok yalanı nasıl mı söyledim
şiire döküldüm bak tekrarlıyorum kendimi
içimdeki nehir nerede başladı nerede bitti bilemedim
içimdeki nehir nerede başladı nerede bitti
içimdeki nehir nerede başladı nerede
içimdeki nehir nerede başladı
içimdeki nehir nerede
içimdeki nehir
beni bu şiir anlatmaz ki!

üzgünüm ben seni çoğul iklim saydım
her defasına iki el gezindi yalnızlıklarıma
kime büyütüldü bu masallar
ben kimlerle aynı tanrıya inandım

insanlar karmaşık ikinci el yalanlar
baba bana inan beni anla
evde duruyor çözümleyemediğim insanlar
kızma serabımı arıyorum cevapsız telefonlar

bırak artık masumiyete ateş etmeyi
öğrettiğin neydi nerede o lisanlar
içimde her dakika meçhule yolculuk var
hayatıma iddiaya girelim yüksek oranlar

anlamı anla beni çöz baba
bu aşktan içimde ikinci derece yanıklar var


                                                      Aydın, 13 Mayıs 2009

Akatalpa, Eylül 2009
 

GİTMEK

Dersim dört dağ içinde,
gülü, bardağ içinde!
ben herkesin kızıydım bir zamanlar
pointimi pergel yapıp boşluklara daireler çizerdim
kalbimi annem ellerimi babam yapıp kendime yakalanırdım
her kız siyahın ve kesiklerinin göçüdür sonra anladım
şimdi bütün defterlerim paranoya ise lütfen beni kırmayın
ben dağların anahtarını bir tek anneme bırakacağım
annem ki korkunç dağ bilgisi kalbi ve anahtarı elinde
kendi evinin kapısını bile zorlamaya utanır

ben herkesin kızıydım bir zamanlar
annem hep evde durmamı istedi, sevaba ev derdi
babam kırmızı kedileri olan kitabevlerine götürürdü beni
babam şiir ve sinemalardan yapılmış bir günahtı hep
Allaha Metin Erksan allahsızlığa İlhan Berk derdi
geceleri istiklâl caddesi’ne çırpılmış cennet diye çıkardı
şimdi bütün defterlerim panik atak ise lütfen beni anlayın
ben bozlak rengi bu şehri bir tek babama bırakacağım
babam ki, beline doladığı kırk anahtarlı bir kuşakla dolaşır
kırk insan kırk bir yarasa öldürse de sabaha silahından utanır

ben herkesin kızıydım bir zamanlar şimdi kendim bile değilim
aşk beni öylesine sapladı ki kendine bıçağa ne derim
parmağımdaki yüzüğün altı nakış nakış Dersim
ah, kanaviçemi geceye düşürdüm anmeme söylemeyin
ah, babam düğünümde Mayakovski okusun Neşetçe sussun
Ahmed Arifçe küfretsin isterse, yeter ki ağlamasın!

Ben herkesin kızıydım bir zamanlar, k’ân ve zaman…


Beyoğlu, 27 Mayıs 2012

Zalifre Yazıları, Haziran/Temuz 2012, sayı:15


SİYAH  ALYANS


gömleğiniçıkarmayılankardeşyaralarıngörünür!
                                            -Süreya Filiz

çocukluğum yedi ara Beyoğlu'nun dar sokakları
güzel defterlere kötü yazılar oralarda biriktirdim
ilk kitabımın rengi gri olsun kimse kusura bakmasın
o hayat öyle yaşanmıyor beyler

uzuvlarım anatomik yaralı morfolojim şairi aratmıyor
insanın evlenirken ölümü düşünmesi ne ayıp
beni çarpanlara ayıralım çözüm kümesi bulalım
o evde öyle yatılmıyor beyler

kadın güz geldi mi yaprakları dökülmeyen ağaçtır
yazık ki acı da erkek de hep aynı sesle çıkıyor
benim abc yanlış sen kendine büyük sözlük bul
o hayat öyle okunmuyor beyler

her şeyi bırakıp rahat rahat şiir yazmalı
sükûnetini koru burada seni tanıyan yok
terk etmenin sanatı ayrılığın teminatı olmalı
o kapı öyle çarpılmıyor beyler

bu aşktan oraya kaç kulaçta yüzülür
beyim sizi nasıl sevdiğimi söylemiş miydik
neşteri aşk olan cerrahın yalandır tüm ameliyatları
o hayat öyle bitmiyor beyler

haritada bir nokta serap nehri kapalı havzası
kolları kimseye değmiyor denize açılamıyor aslı
bendeki memur aşkı hep muhtelif saatlere denk geliyor
o hayat öyle yazılmıyor beyler

denizli yerlere götür beni buralar çok karanlık
ben karadenizliyim serindir benim sularım
ölüm denizi bana benzer ne siyah ne beyaz
o tabut öyle taşınmıyor beyler

baktığın her yer cennetim bedenim mescidindir
aşk dininin nebisi sen ümmeti benim sevgili
kalbin rütbesi bakışın aşkın rütbesi alyansındır
o yüzük öyle acıtmıyor beyler!

Çamlıca.9 Aralık 2012
Akatalpa, Sayı: 157, Ocak 2013

Serap Aslı Araklı

* Şiirler, şairinin izniyle yayınlanmıştır.



Hiç yorum yok: