6 Temmuz 2014 Pazar

AYDAN YALÇIN




(1964, Silifke / Mersin - )


    İlk ve Orta öğrenimini Silifke’de, lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Yükseköğrenimini Ankara Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü’nde yaptı. Tarım Bakanlığına bağlı bir kurumda Müdür yardımcısı olarak görev yapmaktayken 2005 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Çağdaş Şair ve Yazarlar Derneği’nin (ÇAĞŞAD) kurucu üyesidir. Ankara’da yaşıyor; bir kız annesi.
    Şiirleri ve yazıları; Ada, Akatalpa, Eliz, Hayâl, Karşın, Kurşunkalem,  Mortaka, Mühür, Patika, Sincan İstasyonu, Varlık, Yasakmeyve vb. gibi şiir ve edebiyat dergilerinde yayımlandı.
       Bir dönem Karşın adlı edebiyat, sanat ve düşün dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı.
Şiir Kitapları:
& Aşkençe (2007, Kül Sanat Yayınları, Ank.)
& Ay Konuşsun (2010, Hayâl Yayınları, Ank.)
& Gül Makası (2013, Yazılı Kâğıt Yayınları, Ank., 75 s.)

& Kırbaç Düğümü (2017, Komşu Yayınları, Yasakmeyve Şiir Dizisi, İst., 88 s.)

Şiirlerinden Seçmeler:

DAĞ KURUSU

bu dağı ben diktim
sonra tutup sakladım ellerimi

sular büyütsün
saçları bir tutam kar olsundu
bütün çabam

harfler diktim
aydınlık bir masaya döküldüm sonra
esrik bir cümle oldum
okudum kendimi baştan sona

gözlerim kayısı kurusuydu
uzayıp giden Malatya
ama hiçbir işe yaramadı turunç
reçel olmaktan başka

sesim sesine değdi
ıslaklığımı bağışla

en çok balkon üzümlerini sevdim ben
o şeytani
o en koruk hallerini

güneşe davetlerini bir de
yeter ki barışık olsundu
bir şarap şişesiyle

şimdi bacasına küsmüş
kendine tütüyor ev
renkli oylumlara uzayamıyor gece

soba başı mırıltısı değil
gözlerimdeki uyku

ellerim dilsiz bir at
ellerim dağ kurusu

en ağrılı çatlaklarımdan sızıp
ürküttükçe birikiyor sesimde

“Gül Makası”  adlı kitabından

DAR UYKU

çatısız eve dökülüyor yıldızlar
sabırsızlanıyor incir ağacında erkenci horozum
yorgan dikmiş gökyüzünden ay ninem
örtüyor üstüme
aman dağılmasın uykum

okyanus eteğini açmış bekliyor
kırılıyor dev bir akvaryum

ürkek bir çocuğun boyalı kalemleriyle çizdiği
bir bulut giyiniyorum
dağlarını açıyor ışığına güneş
yağmur kuşları yuvalanıyor
saçlarında bulutun

bir sokak ağırlığı akşamın eteğinde
kendime rastlıyorum

bir sabahçı kahvesindeyim
sokağımda yoksul sabah sesleri
okşuyor bir çocuğun yırtık pabuçlarını
güneşin hüzünlü eli

sahibini kaybetmiş ayak sesiyim
sürterek gidiyorum kaldırımları

çift kişilik düşler görüyorum nicedir
yaşamın tek kişilik odasında
korku, acınası bir sis gibi yayılıyor
bir gölün ağırlaşan yalnızlığında

yırtılıyor yüzümün göğü

yuvadan düşen
bu kaçıncı kuş ayaklarıma

yabancı rüzgâr eli saçlarımda gezinen
göğsümde oğul’a durmuş binlerce arı
istasyonda uyuşuk
dalga renkli bir tren
an: yine hüznün o sarışın vedası

oysa açılsındı susam, aşk girsindi içeri
sayfam bitti
yarım kalmış bir şiire ağlıyorum şimdi

“Ay Konuşsun” adlı kitabından

DAVET

söz gizim tüm kuşları saldığımda bir sabah
gelip konacak en dilbazı omuz başına
yorgun bir aşk usulca uzatacak boynunu
salatalık sütü süreceğim morarmış gözaltına

kuruyacak yavaşça içimdeki bataklık
yalnızlığın tek dostu ben olmayacağım artık
parlayınca bir sabah göğsümde suskun ayna
ışıklı pervaneler dolacak sokağıma

toprak kıpırtısına açacak kendini leylak
yatağımda geceden kalma terli bir at
bir aldanış olmayacak sesimde yankılanan
koltuk değneklerini fırlatıp atıverince zaman

sayfalarca çok beyaz akacağım ömrüne
yazacak karakalem, düş gezgini bir yaprak
kaçarı yok bir çocuk yeşerecek usuldan
safran yüzlü bir kadın ateş gözler takacak

topla gel yüzgeçlerini dokun bana sevgilim
parlayalım altın dişinde bir huysuz çingenenin


“Gül Makası” adlı kitabından

Hiç yorum yok: