1 Temmuz 2008 Salı

METİN ALTIOK


(14 Mart 1941, Bergama / İzmir - 9 Temmuz 1993, Ankara )

Şair, ressam, öğretmen. Melahat Hanım ile matbaa işçisi Süleyman Altıok’un oğlu. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de Alaybey İlkokulu (1953) ve Karşıyaka Lisesi’nde (1963) tamamladı. 1971'de AÜ DTCF Fel­sefe Bölümü’nü bitirdi. 1967'de Ankara Fransız Kültür Merkezi’nde, Orhan Taylan ile birlikte ilk resim sergisini açtı. Daha sonraki yıllarda yine Fransız Kültür Merkezi’nde, Ankara Sinematek Derneği’nde (Orhan Taylan ve Fahir Aksoy’la birlikte), Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde resimlerini sergiledi. 1979'a kadar Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak çalıştı. 1979'da Bingöl Lisesi felsefe öğretmenliğine atandı. Birkaç yıl sonra Bingöl’ün Genç ilçesine sürüldü. 1987-1990 yılları arasında aynı görevi Karaman İmam Hatip Lisesi’nde sürdürdü. 1990 yılı başında emekliye ayrılarak Ankara’ya yerleşti. Felsefeci, yazar Füsun Akatlı ve şair Nebahat Altıok ile evlendi. İlk evliliğinden bir kızı oldu (Zeynep Altıok Akatlı).
Ankara’da Fahir Aksoy’un çıkardığı Köken dergisinin (11 sayı, 1974-1975) yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. 1979’da Türkiye Yazıları dergisinde “İkili Av” adlı tiyatro oyunu yayımlandı. “Su Damlası” adlı çocuk oyunu TRT 2’ de yayımlandı. 1990'da Aydınlık dergisinde “Kara Kutu” adlı köşesinde yazılar yazmaya başladı.
Sivas’ta Pir Sultan Abdal Kültür Şenliği sırasında aşırı dinci grupların şenliğe katılan sanatçıların kaldığı Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993’te çıkarılan yangında ağır yaralandı; Ankara’ya götürülerek GATA Hastanesi’nde tedavi altına alındı, ancak kurtarılamadı ve 9 Temmuz 1993’te yaşamını yitirdi. Ankara’da Karşıyaka Mezarlığı’nda gömülüdür. Anısına Edebiyatçılar Derneği tarafından bir kitap yayımlandı. 2008'den itibaren adına bir şiir ödülü veriliyor. 
Şiir serüveni lise yıllarında başladı. 1974'ten itibaren şiirleri, şiir üzerine yazdığı yazıları ve kendisiyle yapılan söyleşiler Ankara Sanat Rehberi, Aydınlık, Cumhuriyet, Dost, Elele, Gösteri, Halkoyu, Köken, Oluşum, Politika, Promete, Sesimiz, Sombahar, Soyut, Türk Dili, Türkiye Yazıları, Varlık, Yansıma, Yazko Edebiyat, Yeni A, Yusufçuk gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Kuşağının en verimli şairleri arasında gösterildi. Aşk, acı ve yalnızlık üçgeni içinde gezinen dizelerinin en önemli özelliği, hayatın içinden çıkan trajik durumları etkili bir söyleyişle dile getirmesidir. Kendisiyle yapılan bir söyleşide Bingöl ’de geçirdiği yılların yaşamı ve şiiri için önemli bir dönemeç olduğunu belirtir. Şiirlerinde kırgınlık, yoksunluk ve yabancılaşma temalarını işlerken kendine özgü, incelikli bir şiir dili oluşturduğu kabul edildi. Halk şiirinden kaynaklanan şiirlerinin yanı sıra divan edebiyatı formlarını da başarıyla kullandı; özellikle gazelleriyle dikkat çekti. Şiirleri hakkında Ahmet Oktay “duygu selini bir yerde frenlemek için formlarla şiir yazıyor” dedi. Sağlığında yayımlamayı düşündüğü toplu şiirlerinin bulunduğu deftere “Bir Acıya Kiracı” adını vermişti; ölümünden sonra bütün şiirleri bu başlık altında toplanarak sırasıyla YKY ve Kırmızı Yayınları tarafından yayımlandı, son olarak Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlanmaya başladı.
Ödül: “Kendinin Avcısı” adlı kitabıyla 1980 Ömer  Faruk Toprak Şiir Ödülü’nü (Ödülü Ahmet Telli’nin “Hüznün İsyan Olur” adlı kitabıyla paylaştı), “İpek ve Kılabtan” adlı kitabıyla 1989 Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü (Ödülü Veysel Çolak’la paylaştı); “Gerçeğin Öte Yakası” adlı kitabıyla 1991 Cemal Süreya Şiir Ödülü’ne değer görüldü.
Yapıtları: Şiir: Gezgin, Dost, Ank.: 1976; Yerleşik Yabancı, Yeni Ankara, Ank.: 1978; Kendinin Avcısı, Türkiye Yazıları, Ank.: 1979; Küçük Tragedyalar, Tan, Ank.: 1982; İpek ve Kılabtan, Kerem, Ank.: 1987; Gerçeğin Öte Yakası, Türkiye Yazıları, Ank.: 1990; Dörtlükler ve Desenler, Elyazıları, Ank.: 1990; Süveyda, Korsan, İst.: 1991; Alaturka Şiirler, Varlık, İst.: 1992; Hesap İşi Şiirler, Promete, Ank.: 1993; Yel ve Gül (Gezgin, Yerleşik Yabancı, Kendinin Avcısı, Kü­çük Tragedyalar, İpek ve Kılabtan, Gerçeğin Öte Yakası ve Süveyda adlı kitapların­dan kendi seçtiği şiirler) Can, İst.: 1993; Soneler, Korsan, İst.: 1994; Bir Acıya Kiracı, Bütün şiirleri, YKY, İst.: 1998.
Deneme: Şiirin İlk Atlası, Promete, Ank.: 1992, genişletilmiş 2. bas. YKY, İst.: 2003.
Mektup: Metin Altıok’tan Zeynep’e Mektuplar, Kırmızı Kedi, İst.: 2013.
Armağan Kitap: Gölgesi Yıldız Dolu, Dünya, İst.: 2003.
Kaynaklar: Kurdakul, Sözlük, 69-70; Necatigil, İsimler, 43; Odabaşı, Antoloji, 1.bas. 37-42/3 bas. 41-47; TBEA, c. I, 1. bas. 2001, 83-84/3.bas. 2010; Enver Ercan, “Ben Bu Dünyada Garip Bir Lekeyim, söyleşi, Sombahar, S. 2, Kasım- Aralık 1990; Orhan Kahyaoğlu, “Metin Altıok’un ‘Küçük Tragedyalar’ı”, Sombahar, S. 2, Kasım-Aralık 1990; Metin Altıok Kitabı, Edebiyatçılar Derneği, Ank.: 1993; Gültekin Emre, "Sıvas Acısı ve Üç Kitap", Cumhuriyet Kitap, S. 207, 10 Şubat 1994, 6; Ali Günvar, XXIII. Sone...,  Kitap Zamanı, S. 5, 3 Temmuz 1998, 11; Kaya Özsezgin, Türk Plastik Sanatçıları, İst.: 1999, 51; “Gölgesi Yıldız Dolu”, Haz. Zeynep Altıok, Dünya, İst.: 2003, Ahmet Say, "Metin Altıok", Evrensel, 17 Temmuz 2018; Yapı Kredi Yayınları internet sitesi, erişim tarihi: 11 Mart 2020.

Şiirlerinden Seçmeler:

AŞK DA ÇEVREYE UYAR

Sevgilim aşk da çevreye uyar,
Susuzluk kaktüsü dikenle kaplar.

Bak bazı kadınlar kaçmaz çorapların
Uzun bacakları olmuşlar.

Ve bazı giysiler içinde çalımla
Merdivenden iniyor adamlar.

Çocukların gül dudağında
Zift gibi yapışkan kara sakızlar.

Öyle yalnızız ki bu panayırda
Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.

Sevgilim aşk da uyar çevreye
Ve kendine parlak bir yalan arar.

“Kendinin Avcısı” adlı kitabından

BOZLAK KEDİ VE ÖLÜM

Kaç zamandır inatla bir sevdayı sürerim,
Bilinmedik yüzünde balkıyan sis peçesi.
Yolları ezberden ben hep ona giderim,
İçimde düğüm düğüm bir bozlak cerbezesi.

Sahi o bozlağı ben ilk nerde duymuştum?

Ben ki çağ dışı bir uyumsuzluk delisi,
Kendi ipimi belki kendim çekerim.
Gölgeme dadanmış bir tuhaf güz kedisi,
Her yere peşimden onu da sürüklerim.

Sahi o kediyi ben ilk nerde görmüştüm?

Durmadan garlara garajlara düşerim,
Gayri bilmem ne olur size kalmış gerisi.
Adıma arasıra törenle mum dikerimi
Ölümüne gönülden bir merhaba yenisi.

Sahi o ölümden ben ilk nerde ölmüştüm?

“Süveydâ” adlı kitabından

EVDE YOKLAR

Durmadan avuçlarım terliyor,
İnildiyor ardımdan
Girdiğim çıktığım kapılar.
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun,
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.

Dolanıp duruyorum ortalıkta.
Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim,
Rakım bir türlü beyazlaşmıyor.
Anahtarım güç dönüyor kilidinde,
Nemli aldığım sigaralar.
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar.

Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam.
Kimi zaman gardayım
Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.

Bekliyorum bir kapının önünde,
Cebimde yazılmamış bir mektupla.
Bana karşı ben vardım
Çaldığım kapıların ardında,
Ben açtım, ben girdim
Selamlaştık ilk defa.

“Kendinin Avcısı” adlı kitabından

GERİYE KALAN

Bir anahtar verdindi bana,
Kabaran yüreğimi bilerek.
Kullanıp durdum onu gönlümce,
Aşkıma kenar süsü diyerek;
Aşındırdım dişlerini zamanla.

Geriye ben kaldım işte.

Yalan olur sevmedim dersem;
Ama yolcu yolunda gerek.
Ey ömrümün uğuldayan durağı;
Yanlış hesaptan dönerek,
Benli günlerini sil istersen.

Geriye sen kaldın işte.

“Süveydâ” adlı kitabından

İZİN VERİN DE

Benim bu dünyada bir yerim olmadı,
Kuytu gövdemi saymazsak eğer.
Gövdem ki varla yok arası,
Hem varlığa, hem yokluğa değer.
Ama yüreğim hiç solmadı.

Bir gül koklayayım izin verin de.

Ben yaşama da, ölüme de inandım;
Tamamlarlar sanırdım eksiklerimi.
Çarşıları hep birlikte gezerdik;
Biri dostumsa, sevgilimdi öteki.
İkisinin adını yanyana andım.

Bir soluk alayım izin verin de.

“Süveydâ” adlı kitabından

KUŞLU GAZEL

Koyup zarfın içine, üstünü acıyla pulladım
Sana bir sevinçlik menevişli kuş yolladım

Son kuşlarımdı bunlar, dedim telef olmasın
Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım

Esti rüzgâr bozuk bozuk, örselendi yüreğim
Eksik gedik nem varsa ezberden tamamladım

Bende sönen şavkıması sürsün diye yaşamın
Bu kuşları senin için gözlerimde sakladım

Kim sürmüş Altıok Metin dünyanın sefasını
Kirletilmiş bir zamanı yürürken adım adım

“Süveydâ” adlı kitabından

SONELER

VII

Başımda siyah şapka, elimde çiçek;
Bekliyordum ikide bir saatıma bakarak.
Yüreğim dalından düştü düşecek,
Çıplak bir ağaçta sanki tek yaprak.
Derken sen geldin bir sis içinden;
Serildi dürülüm, dolaşığım çözüldü.
Bir mavilik yayıldı etrafa gözlerinden,
Yalnızlığım çaresiz bir kenara büzüldü.
Ne ben bekledim oysa, ne de sen geldin;
Gerçekleşmedi henüz söz ettiğim buluşma.
Çünkü sen benim hak edilmiş ecelimsin,
Nasibim olacak ömrümün sonunda.
          Herkes kendince göçer bu yeryüzünden;
          Kimse pay çıkarmasın başkasının ölümünden.

“Soneler” adlı kitabından

XXII

Kendine yöneliktir sevda dediğin,
Sevgili onu varetmeye yarar ancak.
Açılır üstünde tensel isteğin,
Kılıfında bunalan bu tinsel sancak.
Sense ta derinden bütün benliğinle,
Hazırsındır birine adamaya ömrünü.
Sevdayla buğulanmış gözlerinle,
Görmezsin aynaların sana güldüğünü.
Ama diner zamanla içindeki fırtına,
Toz duman dağılır durulur ortalık.
Bakamazsın bile artık suratına,
Bir hiçtir sevgilim sandığın alık.
          Gönlümdeki sevda seli taştan taşa atladı;
          Ne kadınlar sevdim de haberleri bile olmadı.

“Soneler” adlı kitabından

XXIII

Birdenbire olur, beklenmedik zamanda;
İçinde belirsiz bir şey sezersin.
Yüreğinin yankılanan tınısında,
Bir şeydir de ne olduğunu bilmezsin.
Ne hüzündür, ne kederdir, ne acı;
Yalnızca kendisidir, kendine benzer.
Şöyle bir yoklamaktır sanki amacı,
Karıştırıp aklını geldiği gibi gider.
Ama ben inatla tetik durup bekledim;
Biraz daha bildim ki her seferinde,
İçimde bir taraz gibi sezinlediğim,
Hiçlikti özümün duygusal çeperinde.
          İşte ben yıllar yılı yarı ölü yarı diri,
          O hiçliğe yazdım bunca harlı şiiri.

“Soneler” adlı kitabından

SONLUDUR AŞK DA

Güzel anılar biriktirdim senden,
Dudağıma solgun gülücükler getiren.
Özenle sakladım belleğimde,
Bir yığın oldu daha şimdiden.
Nasıl olsa bir sonu olacaktı bu aşkın
Bir gün apansız gerçekleşiveren.

Bir terazinin durgun pirinç kefesine
Pat diye inince kara kiloluk,
Nasıl kalkar havaya birdenbire
Boş kalan zavallı kefe.
Nasıl titreşir terazi uzun süre,
Denge sağlanıncaya kadar başka şeylerle.

Anılarla bozdum o dengeyi ben önce,
İkimiz için de yaptım bunu.
Yaşadığımız günlerden biriktirdim sessizce,
Bir kefede sana hiç sezdiremeden.
Koyabilirsin kara kiloyu artık,
Bak terazi nasıl kolay gelecek dengeye.

Mutluydum ben yine de kendimce.
Senin girdilerin, çıktılarım benim
Doğrusu uygundu birbirine,
Yan yana gelince bir resmi tamamlayan.
Vazgeçilmezdi ellerin sonra,
Yangınımdan yorgan döşek kaçıran.

Ama inan sonludur aşk da,
Kovalar sonunu kendi kendinin.
Bana bir uçurum gerek şimdilerde,
Yeterince dik ve derin.
Bir çavlan istiyorum çünkü,
Kırmak için kristalini hayatın ve şiirin.

Kendinin Avcısı” adlı kitabından

YÜZÜN

Eskimiş bir konsolun
Çatlak aynasında durmadan,
Bir buluttur mehtabı inatla kovalayan.
Bir hüznü yansıtan alnının ortasında,
Yüzün müdür acaba yolumu dolaştıran?
Acının bu solgun haritasında,
Kendime yeni duraklar bulduğum.
Ulaştığım ıssız dağ doruklarında
Yüzün müdür hep sorular sorduğum,
Bakışının titrek aydınlığında?

Aslında ne bulunur bir gezginin yanında
Kendi yüzünden başka,
Hüzünle bileyen direncini.
Bir suyun ürpermiş aynasında
Apansız gözgöze geldiğim.
Ayakları ayaklarıma bitişik
Kımıltısız bir gövdeyle rüzgârın sildiği.
Bir bulup bir kaybettiğim
Yani bir gezginin hep gittiği,
Senin yüzün benim yüzüm değil mi?

“Gezgin”  adlı kitabından

*11 Mart 2020 tarihinde güncellendi.

Hiç yorum yok: