29 Eylül 2010 Çarşamba

HERKES EN ACI KENDİNE BAĞIRIR EMİN! / HÜSEYİN ALEMDAR



HERKES EN ACI KENDİNE BAĞIRIR EMİN!

Kardeşim Emin,

2002'de "İçuzak" bir sesle, Yeşilçam'a bile adım atmadan sadece kendine bağırarak
aramızdan ayrılan sevgili Mehmet Emin Toprak'a yazdığım bir dizeyi, biraz dönüştürerek senin için söyledim. Benim "Hüseyin" ve "Yusuf" adlı abi ve kardeşlerimin sayısı belki ondur ama Emin adlı kardeşlerim sen dâhil iki, bilmeni isterim. Senle kardeşliğimiz hâlâ gündüzünü göremediğim bir puslu şehir olan Kayseri'de, senin girişimlerinle çıkan Eşik dergisi ile başlar. O zamanlar Halim Şafak var mıydı bilmiyorum, ama sonradan gelse de Kayseri şehrinin Abdülkadir Budak dâhil en vefalı kalbi o çıktı. Bir Egeli olarak, Kayseri şehri vef'ân Bireylikler futbol takımı anarşizminde fazla değil mi Halim!? Kasabalı Lorca'ların en "içli"si Ahmet Ada da şehrini özlemiştir hem!

Sevgili Emin, Halim Şafak'ın incelikli yanından daktilo yazısıyla hazırlanan ve Hüseyin Peker'imin yol zahmetiyle bana ulaşan üçüncü şiir kitabın "Yarın Unutturma Bana" masamın üstünde. Birkaç gün kitabını elime alamamam çok özel nedenlerden ötürüydü Emin. Senin haklı isyanların geldi önce usuma; şiirinin ve kitaplarının hakkı yendi. "Ağustos Yazdan Sayılmaz" ne güzel kitaptır öyle; ya "Rehgüzâr", böyle bir retorik yok hâlâ! Bir de tabii çok özel nedenlerle seni hatırlama jestim var: Ben o zamanlar yine şair ve şiir sevicilerin olduğu bir reklam ajansında çalışıyordum, sense beyaz eşyacı olarak büyük oynamak istiyordun; tıpkı Hüseyin Ferhad gibi. Taksim'in meydanını işgâl eden reklam ajansımıza "catkapı" bile gelirdin. Kısa zamanda başta Yelda Karataş olmak üzere herkesle dost olmuştun. Büyük bir reklam yazarı olma düşün o günlere aittir. Benim Yeşilçam ve genelev tutkumu bir Erol Taş şiiri yazaraktan ve bana ithafen yazdığın bir şiirde Matild Manukyan'a gönderme yapman o yılın jestiydi. Şimdi ismini veremeyeceğim bir ajans ablamı üç şiir tadında kendine kaçırmana o günlerde kızmıştım belki ama şiir için aşk ve cinayet dâhil her şey yapılabilirmiş! Son şiirlerinden birinde "Hayat: Hiç işte!" diyorsun ya, sadece hiç mi kocaman bir bok tankeri! İyi ki de yaşadın yine. İyi ki de Halim Şafak Şanlıdağ gibi bir dağın olmuş. Her dağ bir sevap değildir belki, senin birkaç dağının da sevap olması güzel bir şey. Kendine iyi bak. Hayat "hiç" ve "bok" dedik ya, belki pisliğe bile tuz ekilebilir. İzninle senin "Tuz Sonra" şiirini buraya alıyorum.


TUZ SONRA / Emin Akdamar

eniyisi kabul etmek: aşk biter
başedilmez bir yalnızlığa düşersin birden
hatırındadır ilk karşılaştığınız an
hani biraz önce yoktu ya şimdi de öyle
dağılıp gidersin
göğsünden başlayan bir karanlıkta
açıkça yaparsın bunu
sakladığın sevgindir hep

insan kendi ömrünü çevirir kör bir bıçakla
kavuşmanın anlamı bir ölümledir belki
dağlar yolvermez dağlar ki caziptir
çağırmıştır birkez
ayaklanır durursun ama seni kim bastırır
artık haydutluktur yaşamak

bir düşsün kendiliğinden yeşerip kuruyan
ne bileceksin
bir rüyaya benzese de herşey
ham bir acıdır neye değse ağzın
aldanışlarınla bir olup durmadan
yeniden bulursun aşkı bir çıkmazda
hazırsın kendine
yanıbaşında bulutlar

denizine yabancı bir su aklına gelen
tuz sonra değer tene!


HÜSEYİN ALEMDAR

Hiç yorum yok: