24 Nisan 2013 Çarşamba

TÜRKER ÖZŞEKERLİ

(1975, İskenderun / Hatay - )


      İlk, orta, lise ve üniversite öğrenimini İzmir’de tamamladı. Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’nden mezun oldu. İzmir’de yaşıyor ve eğitimci olarak çalışıyor.
       Şiirleri 2000’li yılların başından bu yana, Akatalpa, Anadolu Sevdası, Anafilya (E-Dergi), Berfin Bahar, Dize, Eliz Edebiyat, Hayal, Hece, Koridor, Lacivert, Onaltıkırkbeş, Patika, Papirüs, Şiiri Özlüyorum, Şiirsaati, Varlık, Zemheri Edebiyat vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Ödülleri: “Mutsuzluğun Daniskası” adlı dosyası ile 2010 Homeros – Kemal Özer Şiir Ödülleri’nde ikincilik ödülünü paylaştı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Kauçuk Yalanlar (2005, Etki Yayıncılık, İzmir)
& Mutsuzluğun Daniskası (2010, Hayal Yayınları, Ank., 80 s.)
& Sen Cici Ben Cüce (2013, Artshop Yayınları, İst.)

Şiirlerinden Seçmeler:

Ç’OĞUL

II

ikimizi de ağzımızın kenarından öpecek tanrı,
söküp attığımız düğmelerin yuvarlaklığıyla
eğer nefesinin doğduğu yere taşırsan
dişlerinle ısırıp, yarım bıraktığın gövdemi
ikinci adımı söylerim, aşkı vaadettiğin oğulu
olmadı işte tek gözlü, tek sözlü, tek kollu yaşadım
uzaktım, biliyorum yolunu tutamadım kirpiklerimle
mutlu öleceğiz dedim, bırak melek sansınlar bizi
susmak için bekleyen bir tarafım vardı
onu biriktirdim dilimin kirli sepetinde,
avladığım her istiridyeyi dibine kadar kazıyıp
hediye ederken gülüşündeki acemiliğe
tetiği çektiler ansızın yarama
anne denedim ç’oğul olmayı

Akatalpa, Sayı: 171, Mart 2014

EV VE / SIRASIYLA KAYBETTİĞİM

koyup çantama kimsesizliğin oyulmuş asfaltını,
çekip gidebilir miyim yoksulluğumu bilenlerden.
hiç sanmam sanmadım da zaten. annemi arayıp sordum,
çuvallayıp sokağın sırtını,
şimdi gelebilir miyim kokumu da alıp yanına.
ağzını narlayıp dedi ki: “gel oğlum gel”

sırasıyla kaybettiğim şeyleri indim bugün.
kırmızı aksaklığın yalınayak poyrazında.
yükümüzü taşıyanları unuttum yersiz.
tanrım kaybettiğimi buldur bana, yalvarıyorum sana
eskiyen rüzgârın uçuşuna kondur çikletimi.
yerimdeyim senin olmadığın üşümede
bölüşürken açlığımı, bir,i sevdim birinde olan birini
nefsimin teline dolandı nefesin, tuzsuz
kupkuru ege’nin suskunluğunu avuçladım
ortalıksız tünelinde, karanlık ellerimle

mezarlıklar dört mevsim de güzel.
gerisi boşluk, gerisi eflatun, gerisi eften püften.
söylememiş olsam hadi neyse!
unutmaktır asıl işe yarayan incir ağacı.
kaybediyorum cevabımı, çiçekTEN alnımı ödünç verince buğdaya.
eşitliğimiz, gençliğimiz, yitikliğimiz, suda balıklığımız hepsi aslında
sırasıyla kaybettiğim şeyler: evim, sırçam, dilberim.
kaç kere indik, kaç kere çıktık
bu kunduz yavruları gibi ıslak kaderi.
şimdi hüznü denesem yeridir. benim evim alt komşunun annesi.

 Mayıs 2010

Akatalpa, Sayı: 127, Temmuz 2010

HÜCUM EDİNCE SEVİŞİYORUZ

falımıza baktım
yeşil ve mor kalpler gördüm
onları oradan
almaya çalışan bir çift el
kiremitten bir oyuncak
gibi dolandı boynumuza
yalanım varsa
çatlasın sahici duvarlarım
sipere yatmışız
ayaklarımız fosfor filan
hücum edince sevişiyoruz
tek silahımız bu

RENK İDİM / YEŞİL

bir şehri düşününce en güzel taklalarını atar güvercinler
yeniden alevlenir dar merdivenlerin çıkışı
olmamışı çağırır terastan kürt çocuklarının ıslıkları
kaçma gördüm seni güzelliğinden
yığıntılarını ve ağzının yalnızlığını ver onlara

şehri düşününce bir bir silinir bunlar
en yoksul en yokuş en soluyan yerleri
ılıklaşır sonbahar gelişi bükülür kışın
birkaç salkım bakışın gülüşmesi ile biter gün
çaydanlığın altı kısık ateş kısık ateşin üstü anne

hayatı eritir bahçıvan arabaları mahallenin orta yerinde
bir şehri düşününce ondan habersiz
günahlarını sevaplarından çıkarır komşular
kabuk bağlayan renklere sığınır  güneş
sessiz sessiz ilerler güzelliğin  hizasından

boşluğunu saklayarak geçer vakit arıların evlerinde
uykulu gözlerinden ayıkla kadınlarını birer birer
dur seslenme uyusun da büyüsün kuytularımda
kaç gecedir bakışlarımı gezdiriyorum  pilleri erimiş
yudum yudum ölüyor ölüyorum  yok sularında

kuzguncuk uç bu gece serçe parmağımın ortasına
tekkesinde ters dönünce taklacı güvercinler
bir kere bir kere daha kaybolup kaldırımlarda
seni bana getiriyorlar kaç git kaç git işte durma
tanrım ellerim parmaklarım dirseklerim neredeler

renklere değdim küstüler
oysa ben de bir renk idim

bu yeşil

“Mutsuzluğun Daniskası” adlı kitabından

RENK İDİM / TURUNCU

yine aynı şeyi yaptım
telaşsız bir avuntu aradım düşkünlüğüme

bu dilin kiremitleridir seni bana getiren
inşaat atıkları ve undan bakirelerle
yalanım büyük çok büyük yalan biliyorum

büzüştürüp attığında hallerimi turuncuya
dudağımı büküp alıkoyduğun aşkım gelir
karakalem sevişmemizin ecdadıyla birlikte

sorma bunu bana Allah aşkına Çin yolculuğum
bu sesler kimin bu koro kimin korosu
zaman okçuların zamanı mı ben de bilmiyorum

yetmez mi sana varlığımdaki
bu ufacık kara filler ordusu
kaç kere söyledim zıplama ayakların incinir
maskara olmuş çiçeklerin gölünde
perçemime tutunup inerken yosma kirpikler
çekip bırakamazsın menekşelerini geriye

renklere değdim küstüler
oysa ben de bir renk idim

bu turuncu

“Mutsuzluğun Daniskası” adlı kitabından

SIRASIYLA KAYBETTİĞİM / EVİM

anlatmak olanları en kestirme yoldan.
dur başlamadım daha gerisini getirebilirim.
denemeye yeltendim başından beri,
soyundum en ince dudaklarımı ziyadesiyle.
sesim fışkırıyordu aceleden ve başka bir yerim.
evim, sırçam, dilberim.
sırasıyla kaybettiğim şeylerin işsizleri.

 “evim” kaybettiğim dilberim.

Mayıs 2010

Akatalpa, Sayı: 129, Eylül 2010


Hiç yorum yok: