6 Ağustos 2017 Pazar

RAFHET CANDAN


(18 Temmuz 1964, Midyat / Mardin - )


       Latif Candan’ın oğlu.  İlk ve ortaokulu Midyat’ta bitirdi. Diyarbakır Cumhuriyet Lisesi (1984) mezunu. Bazı özel nedenlerden dolayı öğrenimine uzun bir ara verdi.  2002 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu.  Ticaretle uğraştı. Halen Özel bir Sağlık Kurumunun kadrosunda idareci olarak  çalışmaktadır. 1988 yılından beri İzmir’de yaşıyor; evli ve dört çocuk babasıdır.
       İlk şiiri Harman Dergisinde, (1990 yılında) yayımlandı. Daha sonra şiirleri ve yazıları Ada, Alaz, Aramis, Berfin Bahar, Dem, Hayal, Memleket Edebiyat, Sığınak, Tasfiye, Taşra, Ütopya Sanat, Yazı Kültürü vb. gibi dergi ve bazı gazetelerin sanat sayfasında yayımlandı, yayımlanıyor.             
       Hayal Edebiyat Dergisi’nin kuruluşunda yer aldı. Alaz Edebiyat Dergisi’nin Yayın Kurulunda yer aldı. Sığınak Edebiyat Dergisini Dokuz Eylül Üniversitesi’nden bir grup öğrenciyle 9 sayı çıkardı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Bedensiz Bakışlarında Yaşadım (2000, İskenderiye Kitaplığı İzmir, 88 s.)
& Şafaklar Alaca Değil (2005, Hayal Yayınları, Ank., 144 s.)         
& Hep Aynı (2008, Hayal Yayın            ları, Ank., 96 s.)       
& Aşkın İnsan Halleri - Gergef (2012, Yazı Kültürü Yayınları, İzmir, 128 s.)    
& Aşkın İnsan Halleri - Tırnak (2012, Yazı Kültürü Yayınları, İzmir, 128 s.)
& Aşkın İnsan Halleri – Mesafe (2012, Yazı Kültürü Yayınları, İzmir, 128 s.)   
& Aşkın İnsan Halleri -   Sükûnet (2012, Yazı Kültürü Yayınları, İzmir, 128 s.)

Şiirlerinden Seçmeler:

AŞK YANGINLARA SARAR KENDİNİ

Sar hüzünleri
ölümün kanlı eli soğusun biraz
yoksa kırıntısı kalmaz sokaklarda insanlığın

cumartesi sıradan bir gündü önceleri
annelerin başına toplaya toplaya öfkeleri
şimdi bir Arasat, ölümle kalım arasında

üşüyorum anne, artık vicdanlar kurusıkı
biber gazına sürüyorlar çocukları
gözlerinden güneşi çalıp
dal gibi kırıyorlar toprağa

biliyorum anne
iliklenmiyor kederimizin kopçaları
bir insanın kanı meçhul kaldıkça
direnebilir bir ülkeye
direnebilir haklılığı zırh gibi
üzerinde taşıyan halklar.

HEP AYNI
İçime incinen sular kırılıyor
kayalar içinde kanıyor öfke
yapraklar kız yüreği titriyor ayna
bukalemun tuzağı cin hafifliğinde

sokağıma kovulmuş külkedisi
sunulan deprem belalardan duvar dipleri
kambura yatmadan durmuyor oyuklar
yol yorgunu Samanyolu her gece

durmadan deliren arkası yarına düşen
düşeşe gelmiş insancıklar
kumarbaz aymazlığı cesarete dipçikli uyku
düşmüyor suya düşlerin gemisi bu limanda

ki bakmasam da sevdalanır en bakımsız yanım
daha temiz gösteriyor içimin körfezi
şehrin arka sokaklarına düşüyor adımlarım
her yer sıla, özlem kaynatıyor mülteciler

derisi karaya vurmuş bir Afrika oteller sokağı
dönertaş’ın dinmeyen sancısı kahveler
yedi düvelin tuvalinden çıkmış manzara
toplasan toplanmıyor fasoncu kızların saçları, tırnakları

saklasan deşifre edilmiş toprak bölünür
suya azizleşen kaçak gece kuşları
siren sesleri gözlerine devriliyor Somali’nin
çiçekler çarşı boyunca mahzun

bugüne bir sevda düştüm şarkısı şarap eskisi
sözlere inen tokat bakışlara düş bıçkısı
her yer tiner içinde çantası çat kalbim
güle benziyor hatırası solmuş diken

saplanan balta biçiyor denizi martı kanadına
bilsem ağlamazdım boğulduğuma serin sulara
ne rahat döşektir anası toprak olanın gölgesi
terazisi kaçmış terbiyesiz köşe başları

kinimi kamçılıyorum hızlanacak merhamet
basmane’de bir fahişe dibine düşüyor şişenin
alev dibini gazlıyor gözyaşının
işte agora harabesi işte tarihe düşen hüznü içimin
                 
ne yana baksam deli bir düşünce büyüyor
sağıma düşmeyen kalbim solumu tetikliyor korsan gösterilerde
varmıyor akşama hilemiz
yaşamak hiçbir yerde mağlup değil

SAKIZ AĞACI

Anne ben şimdi sakız atsam
tohum yerine
bahçemizde sakız ağacı biter mi
bir okkaya bir ağaç düşlerimde
her dalında salınarak zümrüt gibi
bire bin verir mi alıntersiz

günün tatlı bir anındayım şu an
güneşin yükseldiği
ne düştür ne düşüştür yaşadığım
denizin maviliği dizlerimde
hayranlığımsa sırtlarda kaldı
     
anne ben şimdi bir öykü diksem
bahçemizde ağaçlaşır mı dallarında
beni anlatan bizi anlatan
tohumu düşer mi soframıza bereketin
kuş konmalarında

düşer mi düşlerimize yağmur ormanlarından
karanfiller rüzgarlarımızla
hani herkes biçare ya
sahiden öylemi
yoksa biz mi hükmüne ferman kıldık
yılgın bakışlarımıza gün ortası

anne ben sakız atsam tohum yerine
ve bir öykü diksem ağaç yerine

her şey güzelleşir mi bir daha

Hiç yorum yok: