9 Haziran 2008 Pazartesi

Betül Tarıman'dan Yazılar

PENGUEN 1 PENGUEN 2 ŞİİRLERİ DOLAYIMINDA BEDENİN YOKSULLAŞMASI VE BİRHAN KESKİN ŞİİRİNİ ANLAMA ÇABASI

"Yaralarımdan başka bir şey sergilemedim”
J.Cocteau

İnsanoğlunun trajedisi ve doğa

Son dönem şiirimizin, kendini susarak dinleyen, şairi Birhan Keskin. Birhan Keskin’in, Y’ol adlı kitabından bir önceki kitabı “ Ba ”. Keskin, “Ba” adlı kitabında, diğer kitaplarında olduğu gibi kendini adeta okura sunuyor. Bu sunumdan da şikâyetçi değil. Pelin Özer’in, Cumhuriyet Kitap Eki’inde ( 30 Nisan 2002 ) kendisi ile yaptığı söyleşide konu ile ilintili olarak şunları söylüyor. “ Malraux, ‘ Her roman otobiyografiktir’ diyor, şiir de baştan sona otobiyografik. İlk şiirim yayınlandığı gün çok utanmıştım. Mahremiyet duygusundandı. Ama bu noktadan sonra utanamam. Benim okurlarım da benim mahrem alanlarımı görebilir. Değil mi ki, yazmakla yetinmiyor ve yayınlıyorum, okurun hakkı olan bazı durumlar da giriyor işin içine.” Bu nedenle de o, okurla arasına mesafe koymuyor, yazıyor ve yazdıklarını da okuruyla paylaşıyor. Kendi sessizliği içinde, yeryüzünde bir nokta olarak yaşayan kendini ve insanı, insanoğlunun trajedisini anlatıyor. Bir yandan da tüm acıtıcılığına rağmen, yeryüzü hallerinden geçiyor, her şiirde kendini ve insanlığı sorguluyor, sorgularken de “ insan olan yerlerim çok ağrıyor” diyor. İnsanın ölümlülüğü karşısında, doğanın o güzelim sonsuzluğu onu ürpertiyor. Elbette ki insanoğlunun evreni bozma konusunda hızla attığı adımlar da. Çünkü yeryüzünün muhteşemliği, nefes kesen güzelliği, öyle bir an geliyor ki, insanın karşısında da yer alabiliyor, ondan öcünü alabilmek için de, insanoğlunu karşısına alabiliyor. Dağların, ağaçların, kuşların, bitkilerin karşısında, daha doğrusu o muhteşemlik karşısında dili tutulan insanoğlu, bir zaman sonra onun karşısında aciz duruma düşebiliyor. Bu nedenle de, belki, daha çok şiirlerinde doğaya, doğaya ilişkin şeylere yöneliyor. Doğanın ve dünyanın sisli perdesini kaldırarak, kendini ve insanlığı anlamaya çalışıyor. Burada belki de en çok doğa karşısında, insan olmanın acziyeti göze çarpıyor. İnsanın diğer canlılara göre farklı olması, bilinciyle hareket etmesi, onu ötekilerden ayırıyor. Bu nedenle de, Cumhuriyet Kitap Eki’nde Pelin Özer’in kendisi ile yaptığı söyleşide: ( 30 Nisan 2002) “ Öleceğimizi biliyoruz ve bu müthiş bir keder. Ama dağ bunu bilmiyor, karınca bilmiyor. Bilmeden yaşıyorlar ve bu çok neşeli bir durum. İnsan bilincinin olmadığı bir hal hakikaten çok neşeli olmalı.” Şiirse onun kendini anlama biçimi. Bu nedenle de kimi kez kendisi ile yapılan bir söyleşide olduğu gibi, “ Benim şiirden başka sarınacak bir örtüm yoktur” diyor ve “ Maksadım şiire giderken kendimi de oldurmak idi bir yandan” diye de ekliyor. Fakat hep bir susma hali. Günümüz şairleri gibi ortada görünme, onaylanma telaşı yok. Çünkü bir gün, belki de anı bile olamayacağının farkına varmış. Bunu da Pelin Özer ile yaptığı söyleşide şöyle ifade ediyor: “Ciltler dolusu kitap yayınlasam ne olur, yılın her günü benden söz edilse ne fark eder? Ben Shakpeare bile olsam, bana fayda etmez. Günün birinde bir anı, sonra sonra anı bile olamayacağımın bilinci beni bir şekilde hırsların uzağında tutmuştur” diyor.

Kadınlık durumları ve bedene yönelme

Başından beri şiirlerini “ şimdiki zaman kipiyle kuran” Keskin, yaşadığı, yaşadığımız dünyanın onda yarattığı tahribatları, hayatın onun önüne koyduklarını birebir yaşayan, yaşadıkları ile acıyan ama bir o kadar da kendini anlamlandıran, kendini bir bakıma iyileştiren şiirini yazıyor. Çünkü yaşarken geçtiği yolda, değişik insan ve ruh manzaraları var. İlgi daha çok bu şiirlerde, çevresine, kendi ruh haline yöneliyor. Fakat “ Ba”da farklı bir durum söz konusu. Keskin önceki şiirlerinde, çevresine, kendi ruh haline yönelirken, bu kez kendi bedenini odak noktası haline getiriyor. İşte ben tamda bu nokta da, sözü buraya yani onun bedenine yönelme isteğinden, söz etmeye getirmek istiyorum. Bunu da daha çok onun “ Penguen 1” ve “ Penguen 2” adlı şiirlerinden yola çıkarak yapmaya çalışacağım. Ama daha önce, şunları söyleyerek: Keskin’in Y’ol dan bir önceki kitabı “ Ba ”, üç bölümden oluşmuş: Monopoz, Monogram, Monolog. Kitabının adı babasının ölümünden sonra “ Ba ” olmuş ve kitap ona ithaf edilmiş. Bunu şu şekilde açıklıyor: “ Kitabın adı aslında “ Ba ” değildi. Ben dosyayı hazırlarken adı monoton’du. Ama sonra bunun bir şiir kitabı için çok itici olduğuna karar verdim. Ama bölüm başlıklarını değiştirmedim. Kitabın adı, babamın ölümüyle birlikte ‘Ba ’ oldu. Başka yan anlamlarına ve göndermelerine rağmen kitabın adı aslında babanın ‘ ba ’sından geliyor. Kitap bütünlüğünde tasarlanmış kitaba sonradan eklenmiş tek bir şiir var, o da ‘ She Left Home ’. Tam da burada onun bu kitap ile bir dönemi daha doğrusu dönemini kapatıp bir başka ruh haline geçmiş olduğu akla geliyor. Y’ol nasıl farklı bir ruh halinin kitabıysa “ Ba ” da farklı bir ruh halinin, yaşandığı dönemin şiirlerinin oluşturduğu bir kitap olarak göze çarpıyor. Fakat bu durum burada daha çok onun bedenine yönelmesi anlamında kendini gösteriyor. Birhan Keskin, bu kitabıyla, bir ilki gerçekleştirmiş, bedenine yönelmiştir. Veysi Erdoğan’ın demesiyle; “ Ba ” kitabı, Türk şiirinde kadınsılığın biyolojik doğasını yansıtması açısından bir ilk kitap özelliği taşır.” der. Çünkü şimdiye kadar yazılmış olan şiirler gövdeye değil de, ruha, kadın sorunsalına, kadının özgürleşmesine, ya da az da olsa erotizme yönelmiş, feminist öğeler de şiirde yer almıştır. “ Ba ” adlı kitaba bakıldığında, Keskin’in, kırklı yaşlarının izlerini sürdüğünü görmek mümkündür. Daha da açacak olursak, kitapta, bir kadının vücudundaki değişimlere tanık olunduğu da. Buna yılların ve kırklı yaşların vücutta ki ve ruhtaki tahribatı da eklenebilir. Hormonların dengesinin bozulması, kadının bedenindeki değişikliklerin kadının huzursuzluğuna neden olması, bir bakıma menopoz hali anlatılmıştır bu kitapta. Bu nedenle bu kitap için insanı huzursuz eden bir kitap da denilebilir. Dünyada bir şekilde var olan bir şeyin, bir şekilde bozulma evresine girmesi ve insanın bu değişimin farkına varması, buna tanık olması anlatılmaktadır Ba’da. Doğa da yaşayan canlılar, ölümlü olduklarını bile bilmezlerken insanoğlunun, kendinin ölümlü ve değişeceğini biliyor olması, belki de onun en büyük talihsizliğidir. O da bu büyük talihsizliğe tanık olur. Kitabını, monopoz, monogram kavramları çerçevesinde yani tekil bir söylem geliştirerek kurar. Hüzün, kabullenmemişlik, farkındalığın getirdiği hüznün, bu kavramlar içine yerleştirilir. Her ne kadar günümüzde, zamanla yitip giden östrojen hormonunun yerine yenisi koyulsa da, bu çoğunluk kabul edilemez bir durum olarak ortaya çıkar. Hormon eksikliğinin farkına varmışlık bile her ne kadar hormon yerine koyulsa da, kadın ruhunda tahribata neden olur. Bu nedenledir ki, onun biyolojik olarak kadın gerçekliğinden uzaklaşması, ona ‘estradıol 5. 8 adlı şiiri yazdırmıştır. Nerdeyse travmanın etkisiyle yazılmış şiir de Keskin;

“ Eksildim ben, azaldı içimdeki su
Yeşermiyor cümlem. Oysa
Ben senin bir kimsenim, sensin esin.
Buna inandım uyudum, Uyandım bununla durdum.
Narın içinde canım niye kanıyor?”

der. Şiir ben’inin özelde kendini anlattığı estradiol 5. 8 adlı şiir, genelde tüm kadınları kapsar. Her ne kadar menopoz kadın hayatının doğal bir parçası olmasına rağmen yirmi yıl süren değişikliklerin tam ortasındaki dönemdir. Dişiliği koruyan östrojen hormonunun menopozda üretilmemesi, kadının stres uyarıcılarına karşı daha desteksiz olduğunu göstermektedir. Karamsarlık, uykusuzluk, panik bozukluk, şeklinde görülen bu hal kimi kez kontrol edilemez hal alır. Fakat buradaki umutsuzluk, karamsarlık durumu ( menopoz) gerçekten Veysi Erdoğan’ın dediği gibi bedenin kendisini mutsuz hissetmesi, yaratım sürecini olumsuz yönde etkileyecek bir değişim midir? Çünkü “ bazı ruhsal durum ya da bozukluklarda yaratıcı sürecin hızlandığı” bilinmektedir. Bununla birlikte vücuttaki değişimin, onu karamsarlığın eşiğine getirdiği de bir gerçektir. Bu karamsarlık eşliğinde Birhan Keskin ya da “ Ba ” adlı kitabın şairi, doğaya dönmek, ona eklemlenmek ister. Zaten onun diğer şiirlerine de bakıldığında, bu açık bir şekilde görülür. Belki de vücutta meydana gelen deformasyonlar, ona bir gün doğaya döneceğini de hatırlatır. Ama belki de daha çok da kendini doğa ile tanımlamak, insanı anlama çabası bunda etkin rol oynar. Bir anlamda, bedeninde meydana gelen değişimi, menopoz durumunun kendinde yarattığı olumsuz durumu, doğa ile kapatmaya çalışır. Doğanın, insanı dinginleştiren özelliği ona yardımcı olacaktır. Kendini doğa ile içselleştirmeye çalışır, onun gibi üretken olmak için çaba verir. Burada, doğa onun yardımcısıdır. Tam da bu noktada, doğanın bir parçası olan canlılar akla gelebilir. Zaten benim asıl anlatmak ya da söylemek istediğimde burada budur. Şimdi ben, daha çok da, onun şiirini anlamaya çalışırken, “ Penguen 1” ve “ Penguen 2” şiirlerinden yararlanmaya, bu şiirler üzerinden, bir şeyler söylemeye, çalışacağım. Penguenler doğaya karşı mücadeleci tavırları ile bilinen hayvanlardır. Ağır kış şartlarına rağmen, mücadelelerini sürdürürler. Yana yalpa yaparak yürümeleri, onların enerji tasarrufu yapmalarına neden olur. Yumurtlayan dişi Penguen’in yiyecek depolamak için çıktığı dört aylık uzun seyahat esnasında, erkek Penguen’de zorlu bir süreç içine girer. Ayaklarının üzerinde yumurtayı düşürmeden, dört ay boyunca tutması, yiyecek yememesi ve doğan yavruya erkek Penguen’in az da olsa, salgılamış olduğu sütle beslemesi, onun diğer canlılardan ne kadar farklı olduğunu bizlere gösterir. Bununla birlikte, insana yakın olan bu hayvanın, erkeklerinin dişilerine çakıl taşları hediye etmesi de bir o kadar ilginçtir. Daha sonra dişi penguen, karlar eridikçe bu taşlarla yuvasının seviyesini yükseltecektir. ( Burada paylaşım ve dişi penguenin korumacılık duygusu akla gelebilir.) Buradan hareketle, yeniden Birhan Keskin’in, 20 Lak Tablet adlı kitabındaki “ Penguen 1” adlı şiirine dönecek olursak, onun kendini penguen ile özdeşleştirmiş olduğuna da tanık olabiliriz. Keskin’in, kendini doğa ile anlama çabası burada da devam etmektedir. İnsanın, doğanın ve hayat karşısındaki sabrı burada penguen ile ilişkilendirilmiştir.

“ Penguen / bana sırtını dönme.
biliyorum, sana benziyorum
ve içinde saklı tuttuğun yele.”

Ve şiir şöyle devam eder;

“ Penguen
benim de içimde saklı tuttuğum
buzlu kıyılar, çığlık hatıraları
ben de senin kadar kaçkınım ve yaralı.”

Burada da, Penguen’in doğa karşısında, çetin doğa koşullarına karşı tutunması, kendi ile daha doğrusu insan ile kurduğu bağ anlatılmaktadır. Doğa ile kendini anlama çabasına giren Keskin, kimi kez her canlı gibi doğa karşısında aciz de kalmıştır, kalacaktır. Şiire devamla, özellikle şu dizeler göze çarpar:

“ Kim bağışlayacak beni, penguen
çizdim senin beyaz ve narin yerini.”

Burada da, onun yeniden doğmak için doğaya dönmek isteğinden söz edilebilir. Veysi Erdoğan’ın demesiyle “ Çünkü kan da doğa gibi, doğurganlığa dair bir aradalığı pekiştirir. Doğanın kendini yenilemesi, üretmesi, yaratması ve iyileştirmesi karşısında kan da aynı değere sahiptir.” Şiir şu dizelerle devam eder:

“ Bir yanım bembeyaz ışık
kör ediyor, bir yanım zehir gece.
parktaki salıncağa binmeyi
beceremedim bugün ben de.
Penguen bana sırtını dönme.”

Hayat karşısında tutunamamışlık, yalnızlık duygusu ifade edilmiştir daha çok bu dizelerle. Kendi ile arasında bağ kurduğu penguenden, onu yalnız bırakmaması istenmiştir. Ve şiir şu dizelerle son bulur: …

“ Penguen,
kim bağışlayacak beni? Çizdim senin beyaz ve narin yerini
elimde tuttuğum ince metalle.”

Bu dizelerde de, Keskin’in içinde bulunduğu durum ama daha çok da ahşaptan metale geçişin, işaret ettiği de anlaşılabilir. Çünkü penguen’in beyaz göğsünü ince bir buz parçası ile de çizmiş olabilirdi ama o, ince bir metal parçasını özellikle tercih etmiştir . Keskin’in “ Ba ” adlı kitabında yer alan penguen şiirine baktığımızda ki bu şiir de “ Penguen 2” şeklinde adlandırılmıştır. Bu şiir de, yukarıda söylediklerimden yola çıkarak, Birhan Keskin’in içinde bulunduğu durum ( menopoz ) daha açık bir şekilde anlaşılabilir. 20 Lak Tablet’te yer alan “ Penguen 1” şiirinde Keskin, kendini penguen ile özdeşleştirmiş kendi sabrı ile Penguen’in sabrı arasında bağ kurmuş, fakat henüz kırklı yaşların eşiğine gelmemiştir. “ Ba ” adlı kitabı oluşturduğunda ise Keskin, artık kırklı yaşlardadır. İçindeki yalnızlık duygusu, kendini doğa ile anlama çabası sürmektedir. Keskin, sıkıntılı ruh halini yansıttığı kitabında, bu kez bedenine yönelmiş, yeniden kendini, penguen ile anlamaya çalışmıştır.

“ O büyük ve muazzam zamanda unuttum
Kanatlarım çok oldu üşüyor benim
Bu beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor
Bu yüzden eğik boynum.”

Burada menopoz durumu ve menopoz durumunda kadının vücudunda meydana gelen titremeler ile penguenlerin ısınmak için boyunlarını eğmeleri, birbirleri ile özdeşleştirilmiş, zamanın yıkıcı özelliğinden de söz edilmiştir. Şiir şu şekilde devam eder:

“ Bir kuşun anısı kalmış bende, saklı
Bundan gözlerimdeki kayalık, içimdeki serseri buzullar”

Bu dizelerde de, insanın bin yıllardır içinde barındırdığı acı, bedenin yoksullaşmasının şairde ya da insanda meydana getirdiği yıkım ifade edilmektedir. Şiir,

“ Dürtme içimdeki narı
Üstümde beyaz gömlek var.”

dizeleri ile son bulur.


Keskin’in, diğer şiirlerinde yer alan incir nasıl bolluk ve doğurganlığın sembolü ise “ Penguen 2 ” şiirinde yer alan nar da, sonsuz bir hayatın, doğumun sembolü olarak işaret edilmiştir. Özellikle, kırklı yaşlarını sürdüğünü bildiğimiz şairin, “ Ba ” adlı kitabında yer alan, “ Penguen 2” adlı şiirinde, nar onun menopoz durumundan kurtulmak, bunu da, nar aracılığı ile daha doğrusu doğaya yönelme isteği ile gerçekleştirme isteği, özellikle gözden kaçırılmaması gereken bir nokta olarak belirmektedir. Bu da ancak doğaya dönmek, doğadan güç almak, kendini doğa ile ilişkilendirmek ile mümkün olacaktır. Üzerindeki beyaz gömlek de saflığı temsil etmektedir. Yine penguen şiirinden hareketle, akla farklı şeyler de gelebilir. O da, Keskin’in evlilik kurumunu penguenler aracılığı ile sorguladığıdır. Birhan Keskin, Pelin Özer ile yaptığı söyleşide ( Kitap- lık Temmuz – Ağustos 2006) şunları söyler: “Ama şunu biliyoruz, bütün evler bir süre sonra kirleniyor, içine hava girmez hale geliyor, rutubetleniyor, o “yuva” denen naneyi kurmak içindir bütün savaşımız ama boşuna. “ Taş Parçaları”nda da bu var, hep o yuvayı ararız ama ne zaman ki bulur ve yerleşiriz oraya, her şey paslanmaya, küflenmeye, eskimeye başlar. O kir bir süre sonra bizi rahatsız eder çünkü biz bir yandan da havalanmak, temizlenmek, arınmak isteriz. İşte ondan sonra da bizzat kendi ellerimizle kurduğumuz yuvayı yıkarız” Burada da, penguenin erkek ve dişi, birlikte kuluçkaya yattığı, birlikte yavruyu korumaya ve beslemeye çalıştıkları akla gelebilir. Özlenen, paylaşımın gerçekleştiği bir yuvadır bu. Penguen ailesinin yaşantısı ile insanoğlunun kurduğu yuva içten içe karşılaştırılır. Fakat özlenen yuva kurulamaz ya da kurulduktan sonra kurulanların elleri ile yıkılır. Yeniden Keskin’in “Ba” adlı kitabında yer alan “ Penguen 2” şiirine dönecek olursak, Keskin burada, önceki kitaplarından farklı olarak, yöneldiği bedeninde meydana gelen tahribatı, menopoz durumunu anlatmış, içine de hayata ilişkin özlemlerini de ilmeklemiştir. Gerek “ Ba” adlı kitabı, gerekse kitaplarında yer alan, Penguen 1 ve 2 şiirleri Keskin’in, içindeki yalnızlıktan ve hapsolmuşluktan kurtulma şiirleridir denilebilir. Ayrıca bu şiirlerle evlilik kurumunu da sorgulamış, işaret etmiştir. Çünkü Keskin, kendini doğa ile ilişkilendirerek bir anlamda içinde bulunduğu karmaşadan kurtulacağına inanmaktadır. Fakat yakınma bitecek midir? Buna da en iyi cevabı zaman verecektir.

BETÜL TARIMAN

* Bu yazı, Betül Tarıman'ın izniyle yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: