(1958, Cihanbeyli /
Konya - )
Halen Cihanbeyli’de yaşıyor.
Şiirleri Acemi, Adam Sanat, Araf, Berfin Bahar, Çağrı, Çalı, Damar, Deliler
Teknesi, Edebiyat ve Eleştiri, Esmer, Evrensel Kültür, İnsan, Karşı Edebiyat, Kıyı,
Koridor, Kum, Kuzey Yıldızı, Ortanca, Papirüs, Pencere, Şehir, Şiir-lik, Türk
Dili, Yaklaşım, Yazın, Yom Sanat vb.
gibi dergilerde yayımlandı /yayımlanıyor.
Ödülleri:
1998 yılında İbrahim Yıldız Şiir
Ödülü’nde İnce adlı yapıtıyla övgüye
değer bulundu.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
&
Düş Değil (1995, Memleket Yayınevi)
&
İnce (1997, Memleket Yayınevi)
&
Sevdim Çocuk Yanımla (2000, Hera Şiir Kitaplığı, İst., 80
s.)
&
Ateşi Utandıran Yangın (2005, Yom Yayınları)
&
Şiir Sözlüğü (Sözcüklük) (2009, Edebiyat ve Eleştiri
Kitaplığı)
&
Siz Hiç İsmail Oldunuz mu? (2012, Kanguru Yayınları, Ank., 96
s.)
&
Parçalanmış Yalnızlık (2015, Sınırsız Yayıncılık, Ank., 96
s.)
Kaynaklar:
Şiirlerinden
Seçmeler:
AĞLAYINCA
ağlayınca
gözlerimden kalkar gider dünya
canıma geniş açılan pencerenin
buğulu camını siler
tuz gölümden iki damla
düşer taşlarım beynimin kasığından
ağlayınca
ateşim iyice yükseldiği zaman
serin yaz yağmuru iner kemiklerime
ağlamak iliklerime geri çekilir
temizliğin titrek kokusunu solurum
ben bir hoş olurum
annem görse kahrolur
göz kapaklarım söndürür ışıklarımı
içimde güvenlik tamam
yeni bir dünya kurarım zor değil
göz var gönül var
gözyaşı yok
A
Y N A
ömrün kırık aynasında
kanayan kesik suretim
gelen geçen günler gibi
gelemez bir araya
paramparçadır beden
içim un ufak öğünür
yüzüm ömrün ırmağında
içim rüzgârında dağılır
zaman evren uydurması
ömür gündelik yalan
kelebekten kuşa kadar
biteviye yinelenen
...
kim kanayan suretini
kandan jiletle dünyanın
dünyanın önüne kazır
ölüm silemez adını
zamanın aynasından
“Sevdim Çocuk Yanımla” adlı kitabından
BAHAR
KIZIN GİYSİSİ
örteceğine üstündeki basma gömlek
civir civir çıkartmış memelerini
ankara'nın orta yerine rengârenk
ayaklarını öpsün diye saldığın etek
çiçek çiçek açmış seni bahar kız
söylemesi ayıp kalçalarına dek
niye ezersin ayakkaplarını çıplak-
ayak dolaşırken gözlerimde boşuna
yalnızca yeşiline baktığımı bilerek
çadırVAN
çadırdan
soğuksun muktedir
çadırdan daha çürük
yakıcısın yanmaz için
için demir
pürmüz tutulsa yanmazsın
çadırdan soba borusu çıkmış
çaputtan kapı, çaputta
mevsim öyle zehir zemberek
yer altına geçmiş kış
don var bulutta
bu çaput çocuğa evdir ıslakken
bu çadır yanarken çocuğa kefen
kar yağıyor çocukların tenine
şahım şiir değil söylediğim
bir çadır çatılmış gözlere zehir
bir çadır içine kahır
kar diyorum hani kışın yağar
geceleri ayaz olan mevsimde
mevsim o mevsim
uyku dışarıda kalmış
uyunur mu, uyusan rüya donar
pencerden uzanan el
sarkıttır
üç çocuktan hangisinedir bağır
hangisini alır bir koyun
ateşi üşüten nasıl ısıtır
ellerini üç çocuğun
girsen sığmazsın ey şah
çadırın eni adımın kadar
bir çadıra beş nüfus bir de kar
bir de ayaz, yatak yorgan
nasıl sığar
donun çadırdan kalın
ve kiremite alışkın kar
yağar çadırın üstüne
dayar mı şahım
palton yorgandan sıcak
çift muflonlu potinin
bak çadırda zemin toprak
yere basıyor çocuk
ıslak ayak, çıplak ayak
daha kalını yüreğindeki nasır
ve kafatasındır
yanında incecik kalır
kırka katlasan çadır
çadırdan soba borusu uzanmış
ama kar tutuyor bu boru
mevsim vallahi kış
kurtlar uluyor
belki bir kovuk bulmuştur kuş
yok insanlık ortalıkta
çün şahından kuluna donmuş
evinde ocağında donmuş
nefes yok insanlıkta
hava soğuk çadır soğuk eller soğuk
havadan mı insandan mı üşür çocuk
Kıyı
Dergisi, Kasım-Aralık 2013
DERVİŞ
hu ismail güneşin
beşiğinde
huu
zindanla ıslah edilecekken güya
karanlığı
ıslah eden ismail hu
bu yürek bu boya
kül edilmişte mi sığmış
karınca yaratılışlı
bu yürek
kaç tanrı birlikte yarattı seni
vakt erişende seninle
kendi mi dövüşecek
azrail ordusu yerine
hu derviş
nasıl da yaramış
sana karanlık
nasıl da yaramış
biraz daha kalsan
yalvacı olacaksın tevazuun
ve özgürlüğüne
kavuşacak özgürlük
ve tanrım beni bağışla diyecek
sana karanlık
tanrım bağışla... hu...
öfh
“Siz Hiç İsmail
Oldunuz mu?” adlı kitabından
GELEN
YILLAR
I
gelen yıllar gelen yıllar
gelin ama ben nerdeyim
yüz yıldır yalan oyalar
yalan olmak üzereyim
gelen yıllar gelen yıllar
kirli yangın bir yerdeyim
kire kora yağmurun var
talan olmak üzereyim
alnacımdan gülen yıllar
yüzüme bakma kirdeyim
arkamızdan yılan yıllar
sokma boşa zehirdeyim
dağı haksıza han yıllar
haklıya dağı kan yıllar
arsızlara artan yıllar
hangi zamana göreyim
II
şaşkın şaşkın gelen yıllar
güzel havalarla gelsin
yağmur yunsun yer tutsun kar
ne yaz soğuk ne kış serin
elsiz kolsuz gelen yıllar
parsel parsel toprak neden
havayı satmadan tüccar
parayı sil yeryüzünden
kurşun kurşun gelen yıllar
toprak doydu sınırlar aç
iç beynin ülkesi çok dar
kalbe yollar damarlar aç
yalan yanlış gelen yıllar
ne kemâl ne evrim mutlu
umudum var elimde nar
elinizde çatlar yolu
yıllar yıllar şiir yıllar
gel insana çıksın yollar
sevgi büyür nefret yılar
yolundan çıkmazsa sular
“Siz
Hiç İsmail Oldunuz mu?” adlı kitabından
GEN
kuşların çıtası bulutlarda
benimki bileğimin alçısında kırık
ben başımı bir anlık sokamam da
bir ömür geçirir sularda balık
mezar bir sürüngene oturma odası
bana mezarlık gibidir alaca karanlık
ama bu aciz beynimde
bir deniz var bir yer altı bir de
gök
ve orda bir insanla kucak kucağadır
bir akbaba bir köpek balığı
ve bir engerek
İP
hüzün ustamdır benim, acının çırağıyım
sağlam bir ip ver dedim yaşamın
ustasına
çürük bir yumak verdi, çektikçe
kopuyordu
koptukça damarıma kör düğüm atıyordu
çiçekten bir ip dedim baharın ustasına
yağlı bir urgan verdi boynumun
ölçüsünde
hüznün kuru dalında müebbet asılmaya
ipek ip ver dedim kanat dokuyucusuna
yerden uzaklaşmaya, serçe
yeğniliğinde
rüzgâra tırnak oldum, uçurum kazımaya
KAPILAR
KIRILMALI
ne desem açılmıyor kilit
açıl desem diz çöksem
omuzlasam olmuyor
kapılar kırılmalı
bunu gökyüzü diyor
kırılmalı kapılar
demiri,körü,karası
sınır kapısı
ve kafatasımızda
anahtarı belleğin uçurumundaki
artık kırılmalı kapılar
ayaklarımız uzun adımlar atmalı
kanatlı adımlar
ciğerlerin içindeki dağlar ip atıyor
tutulmalı
ve uçurumlar açmalı ardımızda kalan
kapılar atılmalı içine
kilitler anahtarlar fırlatılmalı
yağmur bunu istiyor
damlayı yaprağına bekleyen çiçek
duvarların üstünü yeğleyen çocuk
göğsüme pencere isteyen yürek
pencere bunu gözlüyor
ne desem açılmıyor kapılar
açıl desem diz çöksem dil döksem
omuzlasam olmuyor
kırılmalı kapılar
sabırsız yeryüzü bunu bekliyor
Yom
Sanat, Mayıs-Haziran 2002
R
E S İ M
geniş geniş gülüyorsun ya bu resimde
uzun ağlatıyor beni yüzündekiler
-zaten hep ağlattı bu fena dünya-
olsun dünya gülüşünün içinde
içinde bir yer
üstünü örtüyor gün gibi
yüzün üstünü kederin
her kimse şu karanlığın sahibi
kederler içindedir şimdi
ışıldadıkça dişlerin
gülüyorsun ya saçların da gülüyor
bak nasıl da rahatlamış tel tel
tel tel huzur
bir çeşme başında
taranmış huzur
dünya mı küçük gözün mü büyük
gözüne gelmiş dünya
olmuş göz bebeğin
ama okyanusunda yıkanmış da
ekvatorunda kurunmuş
göz kapağın kapanamaz kahkahasından
bilmem kaç milyar bebeğin
sonra gülmeyi yaratan ağzın
dudak sınırlı ağzın
yani sınırsız
güler ve dillendirir
güler ve susturur
susar şiir
sustum ağzında sustum
tam dudağında bir andı
iki dize daha konuşsam; hamiş
bu resimde gülmüşsün ya geniş
bütün negatiflerim yıkandı
“Siz
Hiç İsmail Oldunuz mu?” adlı
kitabından
SEVDİM
ÇOCUK YANIMLA
bu çocuğu bir abinin
çatık kaşıyla sevdim
ablamın derdime düşen
uykusuz başıyla
çocuktu, beyaz güvercinler
gözündeki saçaklardan
küren küren kalkıyordu
sonra bir annenin
yüzünde çizgiyle sevdim
babamın dışkapıda direk
oyuksuz gözüyle
çocuktu kitap sayfalarından
uçuşan harflerin kanadında
tümce tümce özgürlüğe
sonra bir dostun
kucaklar tokasıyla sevdim
yoldaşımın yitik yolda
şaşmaz pusulasıyla
çocuktu darasız terazisiz
dünyayı çıplak gözüyle
gram gram tartıyordu
ve sonra bir sevgili gibi sevdim
benliğimi salıverdim göğüne
terzi bildim acemi aşkını
ustaca parçalanmış yüreğime
sevdim en çocuk yanımla
bir çocuk bir çocuğu
nasıl severse öyle
Ş
İ İ R
şiir dostlar
konuşmak değildir havadan sudan
şiir suyu konuşturmak
havada buharlaştırmadan
şiir, yazmak değildir çala kalem
kalemi yüreğin suyuna batırmak
ve aşktan bir nehri başlatmak
uyandırıp uykudan
şiir, okumak değildir dostlar
maniye anlam verip okumak değil
duygudan anlam derip
tam kıyısından dönmek maninin
şiir dostlar incinir alkışlardan
o bir sestir yüreği aklından büyük
ve ürker iri yarı seslerden
emeksiz aşklardan korkar
Türk Dili
Tersine
canımda ne kadar çoksan
o kadar azsın tenimde
düşümde ne kadar varsan
gerçekte o kadar yoksun
yüzümde ne kadar gizliysen
özümde o kadar açık açığa
ne kadar özlem olup taşıyorsan
o kadar uzaklarda akıyorsun
geceme ne kadar ışıksan
o kadar gündüzüme kısık
ne kadar ağrımda çığlıksan
ilacımda o kadar susuk
herkesle ne kadar yalnızsam
seninle o kadar kalabalık
ne kadar bende var oluyorsan
o kadar yok oluyorum sende
ÜLKEMLE BEN
I
biz hem bir elin parmağıyız
hem hiç benzemez parmak izimiz
üç yanı deniz bir yanı kara ülkemin
benim dört sınırım kara bir yanım
yar
iç sınırlarımız uç sınırlarımız var
bizim
sinirlerimiz kadar sınırdan
oturulacak toprak kalmamış
bir de göklere buluttan denize sudan
insana geçmişten sınır çizeriz
biz hem bir elin parmağıyız
hem başka kollarda bileğimiz
ben geçmişi görmedim o önünü görmez
tepesinde alıcı kara bulutlar
çevreninde talaz
bense bulutların üstündeyim, ülkemin
altında biraz
kayan yıldızları tutmak isterim o
yutar durmadan-
altımızdan kayıp giderken her
şeyimiz
say ki bu kokmuş et ortasında bir
şey kalır gibidir
kemik halk ve içinde ilik tiranlarımız
biz hem bir elin parmağıyız
hem bir elde kırk yumruk gibiyiz
II
yüreğim de benzer ülkeme
dört mevsim beş iklimi bir güne sığdırırız
don keser çiçeği,kanar meyvemiz
onu şeytanî şeyler sallarmış,
göğsümü insanî haller
okunmayan kitaplar,köyler yakılır
birinde
birinde yaşanmamış aşklar
bir gün karanlık sonsuzluğun
eşiğinde erken durur yüreğim
ülkem de yanı uçurum bu yolda
gecikmez yüreğime benzer
YALNIZLIK
remzi inanç’a
nicedir sandalyeyim
oturanım yok
nicedir masa gibiyim
üstümde gereksiz eşyalar
nicedir masa sandalyeyim
el ayak çekildiğinde
birbirine çatılmış
YÜZLERCE
YIL YEŞİL
yüzlerce yıl yeşil gözlerine baksam
kırpmadan yaşartmadan
uyumak beynimin inilmez kuyusundan
çekilse kirpiklerinle
alınsa taze badem kabuğu gibi
gözlerimden
ne büyük bir yitim gözlerin varken
gözlerimi yummak
büyütülse büyütülse günün doğuşu
gibi
çevren'den çevren'e gök kubbe yeşil
gözlerin
sarı saçların çiçek yaprak rüzgârı
göğsün bahar
uzansam yağmur kokun çalsa
çevren'den çevren'e gök kubbe yeşil
gözlerin
günün batışı yok
yüzlerce yıl yeşil gözlerine baksam
yüzlerce yıl yeşil
ölür müyüm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder