7 Ocak 2016 Perşembe

NÖBETÇİ ÖLÜM / CEM UZUNGÜNEŞ



                                        Hakkı E. Giderer’e

Buzlu gece mavisi... Doğum kliniği...
Ankara garından çığlıksı sesler işittik.
Ölüm cam kuvözde nabız yokladı durdu.
Birbirimizin gözlerine, bakmadık.

(Camdan aylı geceye, bakmadık.)
Camda bakışlarımız karşılaşmasın!
Bakışlarımız, bir sokak lâmbasının altında
nöbet tutan ölümle karşılaşmasın!

Rahimde erken bir boşluk duygusu
ruhumuzun çeperlerini tekmeledi durdu.
Başlamamış bir hayatın telâşı sardı
ışıklı koridorların çiğ sessizliğini.

Opera’da bir hayâlet baba, kezzaplı yüzüne
ay maskesi taktı. Susup, ölümün
hükmünü bekledik. Nöbetçi ölümün.
Sıhhiye’de Hitit Güneşi öylece durdu.

Ay öylece durdu; hiçbir şeyi imlemeden.
Hastane camlarında hemşireler aysardı.
Hava ilâç kokuyordu. Buz mavisi E.K.G. monitörleri,
bebeğin yaşamak şehvetini sınadı durdu.

Hemşireler, endîşenin şefkatli kız kardeşleri,
ölüme kayıtsızdılar ama, ölümün gizli emriyle
işaret parmaklarını şehvetsiz dudaklarına öptürüp
bizi bir ay sessizliğine davet ediyorlardı.

Cam kuvözdeki bebek, katılmış ağlamasıyla
hızla merdivenlerden inen pelerinli bir babayı
çağırdı durdu; nöbetçi eczanenin endîşeli (turuncu)
ışığına doğru, dolunayla mayalanmış bir dehşete doğru...

“Korkuluk” adlı kitabından

Cem Uzungüneş

Hiç yorum yok: