11 Haziran 2016 Cumartesi

NAİME ERLAÇİN


(1946, Adana - )


     Lise öğrenimini 1963 yılında Adana Kız Lisesi’nde tamamladıktan sonra, çocukluğundan beri yürüttüğü şiir ve resim çalışmalarını öğrenim için gittiği ABD’de de sürdürdü. Türkiye’ye döndükten sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi, Sosyoloji Bölümü’nü 1968 yılında bitirdi. Lisansüstü tezini  Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde tamamladı. Hayal Yayınları’nda ilk okuma editörlüğü yaptı. Ankara’da yaşıyor; evli.
       Şiirleri ve yazıları Ada, Deliler Teknesi, Hayal, Her Şeye Karşın, Kedi, Kıyı, Mor Taka, Onaltıkırkbeş, S’imge, Sonra Edebiyat, Taka, Varlık, Yasakmeyve, Yeni Adana, Yeni Düşün vb. gibi dergi ve gazeteleri ile Borges Defteri Kültür-Sanat portalında yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& 6. Dekad (2008, Hayal Yayınları, Ank., 96 s.)
& Zerenze (Likurga Susları) (2009, Hayal Yayınları, Ank., 88 s.)
& Şikâyetname (2010, Hayal Yayınları, Ank., 88 s.)
      Deneme Kitapları:
& Galileo – Hayal Yazıları (2009, Hayal Yayınları, Ank.)
       
Şiirlerinden Seçmeler:

"AY DEĞİRMİ BİR BIÇAK"*

başıbozuk bir imgenin sığınmacısıyım
yabancısı eğreti karmaşıkların
kış odasında
kâh şimşeğiyle çarpışan
kâh bir ebemkuşağı
mavisi erguvanına dargın

dündü daha
kestim dilimi anlamadınız
sesimi çıkardım surlarımdan
öylece baktınız

herkesin yüreği değmiyor göğe
ne de yeterince uzun ağıtlı
çalımlı bir ikindi güneşi
tanımaz elbet
gölgesiyle güreşen kalem ustasını

ne çok kördünüz
ne çok sağır!

korunağım
açmaya kıyamadığım gelin bohçası
uzaklar anladığında uzaklığını
yaprak bilirdi bir tek
rüzgârla selam yolladığımı

kundakta boğazlanan
gökçeyazın erlerine
şaire eşkâlini unutan
sıra dışı bir masal anlatmalısınız şimdi!

sormalısınız:

gözyaşının savsaklandığı yerde
bir ölü sıyrılır mı kefeninden

bir aslan çığlık atar mı
"ay değirmi bir bıçak!"
diye haykırır mı hücresinde?

11 Haziran 2009  
(*) Emirhan Oğuz “kalem ustası”

Şikâyetname” adlı kitabından


DAĞ YOLU

                             Emin Akdamar’a

saklısına geldik suyun
geçmişin karasına
söz delik
şiir askıda

ben dağa gidip geleyim yine
kuluncumu sıvazlasın ağrıdığı yerden
şiirle halleşen toprağı bilir
ağaçtır çünkü tek alacaklısı

sorguda nasıl durur uçurum 
ya da sonsuzluk yakışır mı acıya
biliyor muyuz bunu?

şiire soralım ustam!

siz
ayrılığı anlatın yas keçesine
ben
en iyisi dağa yine

tek cümlelik bir ağıt yakar gibi
balın çürüdüğü yere

“6. Dekad” adlı kitabından

       GÜL VE KÜL

dil yağarken kırbaçlar
-çoksesli ırmak-
güneş bilir de güneşliğini
iç’e açar

doğurganlığa düşer kül

sarışın renkler
unutulur Likurga ülkesinde
siyah
kıskanç bir gardiyan
ayaz göçüdür kırmızı
alevden dile
örste soğuyan

hangi ocağın isine değse
çöker avurtları harfle sevişenin
tamama ermek içindir yokuşlar
umut ışıkta tutuşan

ve doruğun kuyudan farkı
bir uçurum kadar

kül
güle böyle ah!
gül
küle kaçar

       “Zerenze (Likurga Susları)” adlı kitabından

       ÖLDÜRÜCÜ HİKÂYELER

dölümüz uluyor
en çok da beşiğimiz
hangi yangında telef oldu kuşlar
sorduk mu hiç

eşkıyaya nasıl direnilir bilmem
pusuyu jurnallediğinde yıkıntı
öfkelenir mi içimiz?

hayvanımızı
nasıl terbiye ettiğimizle ilintili her şey
:
bu yüzden öldürücüdür hikâyeler
bu yüzden
ihbarsız vurgunlar yedik hepimiz

dinmiyor beşik sesi
en değerli mülkümüz bir darağacı hâlen
ve hamuruna misilleme herkes

acıya soyunacağız şimdi
bir adak sunar gibi kendiliğimize
ağıtın anlamını öğrenecek ejderimiz

“6. Dekad” adlı kitabından


Hiç yorum yok: