15 Haziran 2015 Pazartesi

BİLAL KAYABAY

(7 Eylül 1947, Şar Köyü,  Tufanbeyli /Adana - )


       Çerkes kökenli olan ailesi Kafkasya'dan 1864'da Türkiye'ye göç etmiş, değişik illerde yaşadıktan sonra Adana'ya yerleşmiştir. Artvin muhaciri bir babayla 1864 Kafkasya sürgünü Çerkes bir ananın dokuz çocuğunun altıncısı olarak; Adana'nın Tufanbeyli İlçesi'nin Şar Köyü'nde doğmuştur. İlkokulu Şar Köyü  İlkokulu'nda, orta okulu Saimbeyli-Feke Ortaokullarında okudu. Ankara Atatürk Akşam Lisesi'nden sonra Gazi Eğitim Enstitüsü ve Anadolu Üniversitesi'nde öğrenim gördü. Öğrencilik yıllarında değişik işlerde ve Milli Eğitim Bakanlığı'nda çalıştı. 2 Ocak 1980'de silahlı saldırıya uğradı, ağır yaralandı. Türkçe-Edebiyat öğretmenliğinden emekli oldu.
       Kendi söyleyişiyle ilk şiirini dört yaşında uydurdu, ilk şiirini l960 yılında yazdı, ilk şiirini l987 yılında yayımladı, ilk kitabını l993  yılında yayımladı.
       Beşi yayımlanmış, ikisi yayına hazır dosya, yedi şiir kitabı vardır. Ayrıca yayımlanmaya hazır biri yazılar, biri de çocuk öyküleri olmak üzere iki dosyası daha bulunmaktadır.
      Şiirleri ve yazıları çeşitli dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Adanmış Türkülerim (1993)
& Bir Hüzzam Şarkı (1993)
& Gülüşüne Bereket (1994)
& Bahar Kal (1996)
& Öfkenin Yedi Rengi (2000)

Hakkında Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/   
/  “Bilal Kayabay, dürüstlüğün, dobradobralığın ve aydınlığa doludizgin koşabilmenin şairidir. Güneşi elle tutabilir, gökkuşağını çantasına doldurabilir, bir çağlayanın sesini, ülkesinin sesi yapabilirse mutludur.”
Özgen Seçkin, Damar Dergisi Mayıs 1995
/  "Bir Göçmen Kuştur" Bilal Kayabay. hamuru, Doğu Karadeniz'in çağıldayan, hırçın sularıyla yoğrulmuş. Hareketli, canlı oluşu bundan. Kayabay, bu yanını Karacaoğlan'ın sevgi dolu yüreği ile Dadaloğlu'nun kavgasıyla birleştiriyor.                                                                                                      Nuri Aksakal, Damar Dergisi Mayıs 1995
/  “Şimdiye kadar yarattıklarından, onun, birikimlerinin iyi değerlendirdiği somucuna varırız. Bilal Kayabay'ıj şiiri, kendi yatağında ve çizgisnde kendi renginin koruyarak, güzelliklere sevdalı bir yaşamın can damarlarıyla akan farklı bir ırmaktır.”
                                                                               Tacim Çiçek,Damar Dergisi, Mayıs 1995
Bilal Kayabay'ın şiiri dimdik ayaktadır.
/  O, dizelerini hep yoğun anlam yükü bulunan sözcüklerle kurmaktadır. Kayabay'ın şiirini hep arayacak, okudukça daha bir coşacak ve onu daha çok seveceğiz.”
                                                                             Muhsin Şener, Uğraş Dergisi, Nisan 1996
/  “Bilal Kayabay’ın şiirindeki geniş soluk, uçukluk, haksızlığa başkaldırı, yiğitleme ve “çok kültürlülük” ün kaynağı hiç kuşkusuz, Kafkaslar’dan, Toroslar’dan, Çukurova ve Anadolu güzellemelerinden beslenen ince ve yüce gelenektir.”                                                                                                    Dursun Özden, Bizim Gazete, 21.11.1996
                                                                         
Şiirlerinden Seçmeler:

BİLAL KAYABAY SÖYLENCESİ

artvin’in ğhod köyünden
-şimdilerde aşağımaden-
ozan kabakçıoğlu'nun
biricik oğlu ziver
babasını topraklayıp atayurdunda
seferberlik sürgünlüğünü yaşar
beş yaşında bir çocukken
anasının sırtında

tay bir çerkes kızıdır
tûmalar’ın mekedîne

adana’nın binboğa’ya komşusu
toroslar’da unutulmuş iki köy

kayapınar kızın küçük kafkas’ı
oğlanın çoruh’u şar

adana’ya beş at günü
kayseri’yle maraş’a da
o kadar

mecburiyetten eşkıya
bu dağlarda insanlar
dostlukları su götürmez
kimisi kürt kimi afşar

ardıçlar kör saytaş dilsiz
yollar sıtma nöbetlerinde
atlar inadına huysuz
gece inadına sağır
kurt  kuş haram uykularda

sahnelenen
çerkes’ten kız kaçırma

nal sesleri meşeliklerde yiter
mavzer ıslıkları dağ başlarında
ağlar teke deresi

yarısı “doksan üç” erzurum
yarısı “seferberlik” artvin
dağlara yoldaş bir köy:
yüreğinde “yağmalanan tarih” acısı
kabardey mekedine
saygın gelin bacısı

kara kara sıva damlar
çerkes’le beyazı tanır
değişir köylünün rengi
evlerin yüzü ağarır

gelin bacı dokuz yürek anası
“âsi çocuk” altıncısı
bulgurlar kaynarken doğmuş
yedi eylül bin dokuz yüz kırk yedi

ağalıktan ırgatlığa
çobanlıktan maden ocaklarına
avukat yamaklığından öğretmenliğe
onuruyla omuzlarken yaşamı
iki ocak bin dokuz yüz seksen’de
kurşunlar sıkılır düşüncesine
ölümlere gider gelir bedeni
sağ tutar direncini

ölmelerde babaya can diye doğan oğul
dikili tek ağacı
otuz günün sonunda koklaşır babasıyla
sevinir can dostları
sönmeyecek ocağı

sorgularla sürgünlerle ödenir
karanlığa dikilen bütün aydınlar gibi
insanca yaşamayı savunmanın bedeli
hiçbir şeyden çekmedi
dilinden çektiğini

mayam çoruh’tan köpürür
kafkaslar’dan taşar sütüm
güneş binboğa’dan gülümser bana
toroslar’a düşen renkli tohumum

damarlarımda çoruh
yüreğimde kafkasya
binboğa çıplak öfkem
toroslar dadallığım

dağım ben dağlıyım ben
gemlenmez bir suyum ben
çoruh’un kafkaslar’ın
binboğa’nın toroslar’ın
seven çocuğuyum ben

ERKEN BİR YAŞAM

benimkisi erken bir yaşam çünkü
dalga boyum kalakaldı dalında
çöllerde tuba dalının

kısas-ı enbiya çıkmazındayım
ses... ses... ses...
söz!..
zinhaar!

kentlere taşınmış çoban aldatan
bunca mahlukat içinde
bir tek benim dilimi anlamadı
süleyman

örümcekli ağılar katıktır ekmeğime
azığımın ortağı bukalemunlar

tur dağında şavkımadı ilk ateş
ne altın buzağısı oldu ineklerin
ne de altın yumurtladı yalvaçlar
marangoz, meryem'in korusundayken
tabutçular baltaladı vahamı
yongalarım alev oldu roma'ya

lat, menat, uzza, hubel'e inat
ilk şeytanla seviştim
âyetleri söylenmemişti daha
âdem'den önce de varım sonra da

YÜREĞİNİ DÖRT AÇ SEVDAM

beni sevmek
en çok sana yakıştı

sırtlan sinsiliğinde sokulur
sevgilere korkular
yüreğini dört aç sevdam

gönlümün tan vaktidir
gözlerindeki yangın

üç sesli bir kuş
konar kirpiklerine
gizil sevdaları diller

yer altı sularına benziyor
aşkın

soluğun soluğumda
baharlar
soluğun
toroslar’dan esen poyraz
dağlı çiçekleri taşır
içime

seni sevmek
en çok
bana yakışır

yüreğini dört aç

sevdam

Hiç yorum yok: