15 Haziran 2015 Pazartesi

Aziz Kemâl Hızıroğlu'ndan Dört Şiir

AŞK

öyle güzeldi ki
acılarım kadar sahici
derman aradıkça yenildim durdum

öyle başkaydı ki
ışığından kaçmaya çalıştıkça
karanlık sapaklarda hıçkırık oldum

öyle yaralıydı ki
ne zaman sabaha uyandırsam
umarsız yüzünde som gece buldum

öyle ıslaktı ki
antik şairle savruk çocuk arasında
ırmaklar geçtim bir şebnemde boğuldum

öyle çabuk gitti ki
ömür gibi düş gibi rüzgar gibi
göğsümdeki tarlada harman savurdum

öyle çok bekledim ki
bir kuşlukta geldi, yanında yeniyetme bir zaman
yaşlıydım tanımadım korktum, ikisini de kovdum

AŞK KİMSEYE...

süslemişim yaşadığım kenti sil baştan
süslemişim kapısı açık kilidi kırık günleri
yeniden okunsun diye bilici sabır…
yaşamın ev içini büyüttükçe
ev dışını küçültmüşüm pencerenin önünden
yapayalnız geçti geçiyor gördüm... yorgun ağaçlar
orman sevincini unutuş kargolarına yüklemiş
dinamit gövdeleriyle... gövdeler ki fitilleri dal ucunda
yüzyılın sonunda atalara çekilecek
suç ve utanç... çirkinlikten ve herkesten
çok önce güzeli şakıyan bebeklerin
komşu sesleri... gecedir ve hazırlanmışlar
sabaha düş istifleyen bir umutla ivedi

dolamışım yaşadığım kenti ebemkuşağına
dolamışım yaz odalarını yağmur fısıltısına
suyun yarasını sağaltan bahçeler için
yaşamın mangalını büyütüp kül savurmuşum
aşk menzilinde uzayan bir mırıltı yüzünden
bilinir elbet... söz rotasını bulsa isli mendil
yoğunluğunda mahzunluk... yalan aramaktan
yaşlanmış ve tedavülden çekilmiş bir yürekte
buruşturulmuş müsvedde kıpırtılar
kendini genişletirken kargışlanan sevda için
mahzenlerinde ölüm orucu besleyen ışıksız odalarda
sürtünme sesleri... gecedir ve bulanmışım
yeniden yola çıkmayı engelleyen tereddütlere

anlamışım yaşadığım kentin aynalarını
anlamışım içindekilerin oyayla tanış olmadıklarını
çağa savaş kanadı diken yaşlı zaman terzilerinde
destursuz süs kalır salya ve kanlı giyotin motifleri
defterlerim binlerce yıldır çocuk terziye hasret
göz nurundan yama dökerken barış söküklerine

hâlâ şairim bu yaralı ülkede hâlâ çocuk terziye hasret
yoksulum yaralıyım saklıyım uzaktayım
inadına bereket... hâlâ bereket defterlerime

aşk mı... ne yazık... artık kimseye...

GÖLGE

Gece yarısı geldiler göründüğün çiçeğe
kökünden asıldılar olmadı kestiler
ağaçlar otlar şaşkın o var içinde dedim
dinlemediler. Hepsi güzellik düşmanı.

Öldürme emri vardı ellerinde katildiler
barındığın bahçeye baştan sona infaz
kazdılar altüst ettiler yoruldukça
özgürleşti zift. Hepsi zincirini kopardı.

Kan yağmaya başladı gözlerimden
onlar ıslanmadılar alı sevmiyordu kara
kırık dikenlere takılmış kolun kaldı öylece
leylak parçası. Hepsi gördü uzattı bıçağını.

Duvara sıçradı gölgen lilâ ve uykulu
irinli ter ve küfür boşaltıldı toprağa
sabah oldu yoruldu kara tamam dedi
                       öldü çiçek. Hepsi çekildi gölgen uyandı.

HÜZZAM ODA

çatlamış çıta yalnızlığındaydı kapı
açılış seslerini unuttukça
bir tenhalık
bir geç kalış
aşk...

aşk mı?
hiç söz edilmezdi ondan
kim düşürdü bu güzelim
duvar dostlukları arasına?

işte hüzzam oda, mahrem masa
eklem yerlerinden ayrılmış bir yüzde
segâh perdeli gülüş düşü
taşra takvimli güzellik: potkalını arayan deniz
ters bir kitapta Bektaşi kavuğu derinliği
bedenleri duvar dibine toplayan kurşunlu anı
açtığı yaraya baktıkça döküyordu kendini

uçurumlardan birinin kıyısına
sabrını yanaştırdı hüzzam oda
sabrını ve kalemlerini
mahremi yazmaya heveslendi yara
kabuğunu usulca terk etti


 Aziz Kemâl Hızıroğlu

* Şiirler, Aziz Kemâl Hızıroğlu'nun izniyle yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: