20 Eylül 2016 Salı

İSHAK ALTUNDAĞ



       Şiirleri, Akatalpa, Ayna İnsan, vb. gibi dergilerde yayımlandı.

Şiirlerinden Seçmeler:


ÇİNGENE EZGİSİ

neşter vurulmuş gül irini
bir yara, kış soğuklarımın erken sabah uyanması
üstüne aldığın kutsuz siyahlık bu kara ten
çizgiler yakışıyor yüzüne, saçlarının kâkülüne
efrasyap bozması bir alplık şimdi kadınlığının üstüne
kurulmuş kaşınıyor yurtsuzluk
hadi bu kadar namus öykünen etine
bir isim bulalım şimdi gülmek yakışırken tenine
sana bir şeyler vermeli
bir şişe cin
şemsiyesiz bir yağmur
biraz kül, biraz nur…
köpeklik bende, arabalarını taşıyan atların indiği bu sokaktan
sana iniyorum
adınla kirli
küçük kara taşlara sesleniyorum
ömrüm kızıl saçlı hüzünler gömüyor dudaklarıma
kale boynunda söylediğim şu çingene ezgisi…

Akatalpa, Sayı: 134, Şubat 2011

KEHANETSİZ SÖZLER

ağaçlar dikerek, taşlar yontarak
ve doyurmak için evlatlarını
dualayarak sözlerini ok atan bir neslin sülbündendik biz
ki o neslin gözleri tanırdı bir diğerini

oysa şimdilerde keskin bir imgeyle ölçüyoruz zamanı
o kadar gürültünün ve rengin bağırmasıyla
her dilin seslerine,
kelimelerin çok ötesine koşsa da atlarımız
kimsesiz kalıyoruz.
adsız, atasız...

ki kalbimiz hala sümer demiri
antik ve taşla işlenmiş...

o sülbün sülblerinden olan biz
ayağın kablarından tanır olduk diğerimizi
bu da utanç olarak yeter bize
yani ne istersek kötülük adına
o da olarak yeter bize..

Ayna İnsan, Sayı: 16

YORGUN BAKIŞLI TAYLAR

Yorgun bakışlı taylar geçer alnımızdan derviş
Kırgın hüzünlü ceylanlar dolar uykularımıza
Ayaklarını seccadesinde eskiten can bazlar
Senin olduğun oyunu sorarlar bana
Bilmezler ne zaman seni görse gözler,
Ben orda değilim ki…
Cesetli bir toprak gibi aşk yüzlüyüz seninle
Bir goncanın suyuna zift katıyoruz el ele
Kaderin buğday alınlarımıza çizilmiş halini
Bıçkılıyoruz tufanımızdan
İhanet, balçıkken özümüze karılan kadim sözse
Tufanımıza bir ihanet gerek…
Sana benzettiğim kelimeleri dilimle tadıyorum
Yanlış bir denize koyulurken ayakların
Bindiğin geminin nilüfer tayfaları ölü
Biz durmadan yalnızız, biz durmadan deli
Ömrümüz bu, çalıları sulayan, dölünü yiyen ömrümüz
Akatalpa, Sayı: 138, Haziran 2011

ZAMANIMIN VE KADINIMIN ACILARI ÜSTÜNE

kahve gözlerinde, sarmaşık kakülünde çok ağlamış zaman ve aşk var
ve bir kuyu telmihi, bir göç umudu
belki de aşkın yakubi hali
senden geçerken bilinmeyen o uzaklık hali
yaranın henüz şerha olmadan ve yüzün ölümün
müjdesine koşmadan en önceki hali...

kırk yıllık kırık kadınım
ben öylece güne baktım bir zeytin ağacının serinliğinde
zamanı bir karıncanın taşıdığı sudan bildim
ömrümce yanlış bir imlayla, yanlış kadınlarla hâlleştim
acem bir köylünün satraplık hayali gibi durdum seni düşündüm
durmadım seni…

nergisin, nilüferin, zambağın zamanından geçen bir yalnızlık bu
yoran ve kanıksayan göğün her adını
bilmem nasıl olacak zaman denen bu yorgunlukla kavgam
ama bilirim yorulmaz iyi şairler sevdiklerini yazmaktan ve ben de
o yorulmayan şairlerden değilim hiç
yazıp yazıp seni, uzağında kalmaktan öyle yorgunum ki…

dışımızda akan zamanın da dışında, birbirimiziz
her parçamızdan birazız, varız, yalnızız
öyle bilinen herkes gibi sevmedik
öyle herkes gibi öleceğiz…


Ayna İnsan, Sayı: 15

Hiç yorum yok: