15 Eylül 2016 Perşembe

ORESAY ÖZGÜR DOĞAN


Ankara’da yaşıyor.
       Şiirleri, yazıları ve söyleşileri Akatalpa, Berfin Bahar, Bireylikler, Her Şeye Karşın, Koridor, Lacivert, Şiiri Özlüyorum vb. gibi dergilerde yayımlandı.

Şiirlerinden Seçmeler:

a

hep aynı ağırlık, köşe bucak
zamanın omuzlarında, vahşi ışıltı
ilgi çukurları, lirik yaslanmalar
beyaz duvarlar…

konuşmayı seviyor katrana bulanmış keder

işte menekşeler, kadife çiçekleri
o vicdan güvercinleri, kendine yürüyen
aynasında ruhunu okşayan carpe diem
yün eğiren kan mavi hazlar

susuyor keskinin ucunda taş, sürgün

yakındayız ve uzakta, ölüler ırmağını
boyuyoruz, yüreğimizi taşıyarak

Akatalpa, Sayı: 128, Ağustos 2010

AYARTMA ODALARINDA

"Hadi uç git minik kuş, kanatların kırılmadan."

Her şey çığırından çıktı, hızla: Manzarası güzel kayıtsızlık.
Teyellenmiş sözcükler, sokaklar ve pencereler…
Ve şair şairin dilini yıkadı ve büyüdü ayrık otları.
“Kara Hiyerarşi” işte. Tahrif için kibir alfabesi.
Sonra, şiire sevgili bir saygı duyduğunu haykırdı,
Badem Gözlerini Bırakacak Olan.
Yer çekimine şiir gıdığı işte. Araya hiç işte.
Paralı edebiyat istiyoruz, diye seslendi Entelektüel Arı,
süsünü deşen temiz ve berrak kalabalığa.
Tellallar çıkardı meydana az gelişmiş hazzı çağıran estet.
Kalbi soldu büyülü bekleyişler çatan gecenin.
Çelişkiler gürültüye indi kamaşan arzularıyla.
Müthiş bir aylaktı çaresi yüzüne yazgılı çılgın.

[Şarkısını okşuyor, uzamını işgal eden kıvılcım:
Orada kasvetin içinde benzerini arayan alay.]

[Sen yaz onlar anlatır. Ateş üfler dalında yeminli alaca.
Küçük yağmurdan ve masumiyetten notlar alır algılanan
ilginç ve mahrem delilik için dörtnala gider soğukkanlı
utanç ki o ürpermiş boynun lirik ipidir.]

Daha bir sürü şey oldu: Suyun çatlağından fışkıran,
kendine çöl sırlayan, kendiyle iyi geçinen
kavrama dalgınlıkla harf ekleyen, körkütük akla yama.
Alkışlı Yokoluş Şenliği.

Diyor ki: Bir miktar sanrı fırtınası bu hassas görü.
/İşte gramofon iğnesiydi hayatın eteklerini açtığı...

Şimdi çıkıp yürü dinlemek için güncelleştirilmiş
sessizliği. Geç özlemle kalıcı yenilginin içinden.
Sen, ölü bir “Elmanın pembe beyaz teni”sin.
Bir şiir inciri uzansın düşünceler sedirine uykusuz
bir kızıl güzün içine. Çınlasın olmalar nehrine yolculuk
tutkuyu eylemle yaşatan.

Şiiri Özlüyorum, Sayı: 67

BARİYER

üç beş don kişot büyütüyorum, doğrunun yamalı düşüne
elimde asimetrik bir değnek: huysuz ve söz dinlemeyen
kimden miras bu serpuşlu us armaları, yaşam havarileri
görünüp kayboluyorlar, çabuk adımlarla, ağır kasvet
hâlâ kendimize benziyoruz, vizesiz düşüncelerin koynunda
sen kemik kuyularından kum çekiyorsun
dünya süzülüyor: naaşsız merasimler, jurnal ve ip
göz ucunda öldüğümüz yerler, an dağılımı
birazdan yağmur yağmaz, yalnızca rüzgâr ve kapanan gök
ve kampana

-bizi bağışlamasın-

üç beş don kişot diyorum, kumu öpüyorsun
diyorum ki terk edilmiş aşk gibi şeytana uyalım
ceberut tümceler üzerine

de ki
bir karanfil kokusuna ölmektir yaşamak…

Akatalpa, Sayı: 124, Nisan 2010

BİÇİM KORİDORU

Giz ve Nimet

1. Yol yağız yapılanma yürek pankartı usumda
Hızla geçiyorum yüzünüzün kovuklarından

Külfet

1. Oradasınız hepiniz kaygılar kütüphanesinde
Bir dinginlik meleği arıyorsunuz bağımlı
korkuyla konuşan kimsenin göremediği

Park

1. Kör bir bahçıvan hevesle açtı kepenkleri

2. Düş yenilgiler getirdi cinsiyetli kamyonlar
gümüş yeleli yalvaçlarla güncellenmiş kalabalık
-tanrının ayağı kesilmiş uzun ve kara bir alçı dünya-

Kısa Cümleler Çürüğü ve Kabuk

1. Bileniyor ağır testeresi marifetli dengenin
öfkesini dolanmış sözcüklerle.

2. Dilinize ışıyan bir bellek var
bir garip devrim göz ucuna yontulan

3. Belki sizi üzen şeyler var alçı menekşeler

Eski Ateşler Soluğu

1. Aynıdan çözüldü kıvam. Kök salıyor iç deniz
çekip çıkarmak için suskuyu sarnıçlardan

ÇAY EVİ

alışkanlık

sımsıcak burgaç yüzü ay çanağı
soyunmuş çürüme
bilgi ve hayat arasında çaresiz liman
fısıltılar asıyor keyifler manzarasına
burada ve orada konuşunca
sardunyalar üzerine
yol gösteren kasketli kuşlar havalanıyor
melankolinin karıncalanan göğsünden

oysa yılkı değil
penceresiz yazın ince ağzında
o şarkı ve ilke

kaygı

kuşkulara çember çeviriyor
aklını yutan papirüs
saf bir bulutun peşinde mırıldanmış gövde
olmuş bitmiş her şeyin rahlesinde
düşürmüş kelimelerini
dokunup kaçıyor nervürlü soylu çığlıklar
eklektik bir tangonun çıplak teninde
paradigmanın dudaklarına tırmanıyor
ağırbaşlı iyinin süsü

im

tutku sabrı
ölüler yazını üzerine sararmış makale
nefesini tutmuş kalebent düşüncenin
öncülleri koynu longoz koynu aşk

Akatalpa, Sayı: 129, Eylül 2010

HAVUZ

-kim büyümüş ki yaşama
yaramaz bir mavidir
içimizde ateş çiçeği, gülümseraceleci   

ve korkak ağdalı zaman
yüzünde kan kırmızı mum, eriyor
eriyor, soğuyor, bozuk gen yangını

sonra uyumsuzluk yumağı
kafesinde aç fosil

ölüsünü yakasına asıyor karanfil
gönderilmemiş bir mektup gibi
çıplak, acının kalabalık kentinde
küçük odalarca aynada hüzün

bu yasalar, saydam ruh…
ürküye boncuk yaşlı umut…
ve kir…

varlığına harf arıyor, aklın duygusu
onca yükün altında güzelgünler
sularını boşaltıyor incinerek…

Akatalpa, Sayı: 117, Eylül 2009

KALP PARAGRAFLARI

tutam ve kukuleta
alışıyorum acıya bukağısı paslı kök
ve incili dalın gölgesinde, söylemlerle sinsi
çullanıyorum içimin uzağına… göçük
hep yolun başına dönüyor içimde lal kandil
biçimini değiştirerek… bir düelloyu bekliyorum
sıcağın gövdesine işli saf bir aşkın ürküsüyle
halkalanmış akıl ağrıları suyu kıskanan

sembol ve itibar
gebe köprüler var haz çölünün çok yüzlü
atlasında kenetlenmiş tembihli düşler
avunuyor yakın anlamların mahmur ıslığı
içi bulanmış bir ayın penceresinde

sığınak ve tat
senin belleğinde delişmen öyküler var
eşsiz mevsimlerin yolculukları sarmaş dolaş
bir kusur gibi öpüyor çığırtkan yaralar
paniklemiş umudun sabırlı karanlığını
senin dudaklarında dünya var hevesli müptela
alaylar ve dualar kitabı kabında devinen siren

bilinç ve boyut
şu esintiler var ya ele avuca sığmayan batık…
tavına ışıldamış utançkâr hançer, kumpaslar
yazıyor gülümseyerek sürgün edilmiş kınında

Akatalpa, Sayı: 133, Ocak 2011

KÜR

ikili anlaşma:
kurgulanmış ırmakta kirleniyor su
birbiriyle ilgisiz parçalar, sonra kaos
dalgaları, yumuşak bir itaatin koynuna
sığındı kıvancın yokluğu

vizyon:
üç kuruşluk hayatın döngüsü
sardunya saksısında kış hazırlığı
sıcağa gülümseyen usul ve zerre

imgesel ara:
anlam ikiye bölüyor insanı
çamur taşıyor kuşlar işgal edilmiş üslerine
incecik ve sıcak acıları yazıyor
kentin nitelikli gövdesinde sinsi günce
çağrışımsal bir kuşatmanın ortasında
olgunluğunu yeşertiyor eyer ve at

duygunluk:
olmanın kimlikli basmaklarında
kaprisli bir telaş, dili aşındıran
işaret ateşleri yakılıyor yakına
rüzgârını yüzüne asmış sıra düzeni

welcome:
susmak kolaydır ve gelecekten konuşmak
kalenin burcunda biçimli konak, yorumlar
birikiyor tarihin berkitilmiş kanaviçesine

über alles:
kavramış dizginleri çekiyor düşlerini
sanki yeniden kurar gibi her şeyi
camlara apoletlerini yansıtan yalınç bir hüzün
ve semazenler ve aktörler
taşlarını parlatan köprü, burada mıydık
budala ve ağrılı konuştuk içimizdeki ülkede
sürdük eskimiş yüzümüze
biçim karıncalarının büyüleyici salgısını
mavi bir anjelik süsledi beyaz geceyi
dişleyip ağacımızın kurtlanmış elmasını

marifet:
gözlüyoruz keyifler koridorunu
sevecen karanfilli kapıda aşk
okşuyor güneşin patlamış dudağını

Akatalpa, Sayı: 136, Nisan 2011

MİHNET EVİ

yüzüne sürülen düşzaman duyarlı bir bölünmedir
ölümlü kasnağın kalbinde kurudukça aynasında
sevecen ökse, fısıldar düşünce böcekleri, beklersin
ketum alışkanlıklar doğuran avangart gölgenin
kucağında; çırılçıplak su yaprakları…

bu kör kapı ilanı yel, yaşam irini terk edilmişlik de
iki dilli ormandır: ateş hücresi, incinir içindeki eşkıya
irkilerek, ayyar zamanın bencil postuna
akşamın serinliğinde meşum bir yaratık gibi
tutku düşkünü uzak bıçak, seni kendine benzetir
yavaşça, panzehir yokluğuna kapanır anlam…

ama yağmurlanır yollar, hükmün narsist düğümlerine
dillenir, renklerinin inatçısı ölgün pencere
benliğe mühürlü sevinç; sökülür, deli divane
bekleyişin cümbüşünden perçinlenmiş o zemheri
parçanın özgürlüğünde demlenir su
aşk gevrek gülüşler içer teninde…

beyaz cüppeli bir yargıçsın şimdi ve hüznün yalvacı
büyüyorsun duvarların ardına, kara bulutlardan geçerek
ısıtmak için genç ömrünü, gerçeğin şiirine…

Akatalpa, Sayı: 126, Haziran 2010

MÜZE

uslu düşleri soluyan alışkanlık değil umudun güncel ağrısı
geçip gitmiyor tanrısı sağır hazan burada ölüm var
fermanı yıkanmış zifir ve söz

zapt edilmiş meydandayız… uzak misaller üzerinde
antik bir fener asıyoruz bıçağı suya arındırmış
nesneyle sevişmeyen allı kuşatmanın çengeline
güneşin doğmasını bekliyoruz…

rüzgârı çağırıyor yatağı değiştirilmiş yazgı
isyan ederek çığlık dilini aşındırmış yasal kabartmalarla
yaşlı ağaçlar bizi süzüyor çıplak ruhunu demlemiş
su ve anlam kıyımın çatlak damarlarına
saklanmak istiyoruz yumuşak ağızlı bir cennetin kalbine
yorgun kentlerden kovulmuş anıların üzgün aşkıyla

açılıyor yadsınmış kapılar
arkamızda yelkenli tekneler ve bir şaşkın delice…

Akatalpa, Sayı: 131, Kasım 2010

YAMA DEVRİMİ

küçücük memenizde mayalanıyor
günlerin meymenetsiz gururu
ağacı anlatıyorsunuz sürükleyerek sesleri
gölgenin biçimini tarif ediyorsunuz içlenerek
duvarlarınızda ödüllü milenyum öyküleri
köpük ve av

I
yaprağın damarından çekiliyor ışık
alaycı bilgeliğiyle

II
güdüleme odalarına yuvalanmış
varlığı taşlayan yalvaçlar
kırmızı mızraklar saplanmış takvimlere

II
düğmelerini çözüyor kent fırtınaları
aceleci kapılar talan ve nasip sımsıkı
birbirine sarılıyor farklı sancılar
karınlarını doyuruyor teamül çocukları
aynı geçmişin sayfalarını çevirmiş
günahları sırtlayan tütsülü boyutlar

I
ılık bir yazı dokuyor
ölüler evinin derinliklerinde
yok sayılmış safran sarılı özgürlük
mavi bir imbiğin sevinciyle
ah eteklerinizde hevesli bir akşamüzeri
ilkelerini okşayan duygusal bir olgunluk
ay çıkıyor kağıtların arasından
hüzünleniyor öksüz bir belleğe
soğuyorsunuz alabildiğine


Akatalpa, Sayı: 134, Şubat 2011


Hiç yorum yok: