25 Aralık 2015 Cuma

ÖNDER BİROL BIYIK







(1972, Çorum - )


       İlk ve ortaöğrenimini Çorum’da tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Üniversite yıllarında sol düşüncelerle tanıştı. On yıl değişik cezaevlerinde siyasi mahkûm olarak yaşadı. Mahpusluk yıllarında yeniden üniversiteye girerek Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. Cezaevinden çıktıktan sonra bir süre Cumhuriyet gazetesi Kitap ekinde çalıştı. Mahsus Mahal Dergisi’nin ilk yayın kurulunda yer aldı. Kısa süre sonra bu dergi ile yollarını ayırdı.  Yayına hazır bir şiir ve bir öykü kitabı bulunmaktadır. Halen Halkı Nabzı gazetesinde köşe yazarı ve editör olarak çalışıyor.
       Şiirleri, öyküleri, deneme ve felsefe yazıları Akatalpa, Akköy, Berfin Bahar, Bilim ve Ütopya, Cumhuriyet Dergi, Cumhuriyet Kitap, Eski, İsimsiz, Mahsus Mahal, Mavi, Öteki İstanbul, Radikal Kitap, Simurg, Sincan İstasyonu, Şiir Ülkesi, Şiirden, Uzun Yürüyüş, Yalın Ses, Yaratım vb. gibi dergilerde yayımlandı / yayımlanıyor.
Ödülleri: "Görüngüler" adlı dosyasıyla Cemal Süreya anısına düzenlenen 2002 Hatay Şiir Ödülü’nde mansiyon aldı. Daha sonra dizelerin yarıştırılamayacağı düşüncesinden hareketle şiir yarışmalarına katılmadı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Çözülüş Demleri (2005, Chiviyazıları Yayınevi, Fidenti Kitaplığı, İst., 103 s.)
& Yanlış Kuşlar İskelesi (2010, Belge Yayınları, 95 s.)
       Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
&  Aşık Olmadan Önce Okunacak Yüz Şiir (Seçki, Hazırlayan: Sabri Kuşkonmaz; Nokta Yayınları)
& Yedi Mavi Renk Şiir Seçkisi (Hazırlayanlar: Sezai Sarıoğlu-Aytekin Yılmaz; Kanat Yayınları)
&  Yeniden Başlayabilirdim (Öykü Seçkisi, Hazırlayanlar: Behçet Çelik-Aytekin Yılmaz; Kanat Yayınları)
& Hapishane Dünyası (Deneme Seçkisi, Aytekin Yılmaz; Kanat Yayınları)
& Hapishaneden Şiirler (Hazırlayanlar: Sezai Sarıoğlu, Aytekin Yılmaz; 2005, Metis Yayınları, İst., 208 s.)
Hakkında Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/  “hayat buluşturucudur. gelecek, omuzların kardeşliğine inanır. işte,ülkede gündem ve ülkede demokrasi gazetelerinde bu sav sözleri doğrulayan yazılar yazdığım günlerdi. hapishanelerde yazılan şiirin peşine düşmüş ve bu girişimimin duyurusunu... yapmıştım. kısa bir süre sonra her ay 600 kadar mektup almaya başlamıştım ve binlerce şiir...
       aralık 2000… önder birol bıyık… mahpusluğunun bilmem kaçıncı yılı. gönderdiği şiirler bana da umut olmuştu. içeriden gönderilen şiirlerin en yetkiniydi onunkiler. üçünü; severek, sevinerek yayımlamıştım hemen. adı 'güvercin coşkusu' olanı birlikte okuyalım isterim: “tepede bir kutu gökyüzü / dört yanım suratsız duvar... / içimde deli bir rüzgar / coşmak istiyor / koşmak istiyor/ şu duvarı bu duvarı aşmak istiyor... / sonra bir firari dalış /beyazıt meydanına... / üniversiteli kızların eteklerinde tozmak, / hoop ulu çınarın tepesine / güvercin güvercin / uçmak istiyor.”
       önder birol bıyık şiiri bulmuş, şiirle buluşmuştu. gerek ilk kitabı 'çözülüş demleri'nde (2005), gerekse elinizdeki 'yanlış kuşlar iskelesi'de önder birol bıyık; her sözcüğü çivilercesine yerleştiriyor şiirlerine. her şiirinde türkçeyi sevindiren bir dil özeni var. yapısı, biçemi, biçimi, kurgusu sağlam şiirler. şiirlerin her biri insanı, doğayı ve bunların geleceğini gözeten bir içerik üzerine kurulmuş; amaçlanan tema etkileyici kılınmış.
       şiirlerinde içkin olan politik tutum, onun şu dizeleriyle özetlenebilir: “göğün fermuarını çekip /çamaşırlarını güneşte kurutan zozan / tarihe düştür şiir / ihmal edilmiş sözcüklerle yazılır…”
       öyle, önder birol bıyık ihmal edilmiş sözcüklerle yazıyor şiirleri.”
Veysel Çolak

Şiirlerinden Seçmeler:


ÇEKİMSİZ YILDIZLI GECE 

                                                         Pulbiber Mahallesi’nin süpürge saçlı
                                                         prensesine, Didem Madak’a…

bu film yeni başlar/ bir kez daha gül incinir, koyulaşır karanlık
çekimsiz yıldızlarda gece/ solgun yağmurla karşılanır.
giderken bir kentin kedileri/ kayıp gecelerinden
sonrası tufan olur bu yalnızlığın
çivili yataklarda uzar / pulbiber mahallesi’nin yolları

sahraya uğramaya bu yol/ kendini yer bitirir kum ve karanlık
kehribar yaradır yüzüne dökülen maskeler
çocuksu alınganlık çağından yakınlara/ düşer içinin tortulu taşları
rüzgar tohumlarını serper kış sahillerine
denizi hep buz kalır

grapon kağıt’tan evlerin çatısı uçuk şimdi/  kayıt tutmaz bir yazgı
nerede duracağını bilemez/ asar kendini “ah”lar ağacı’na
yorgun kuş gözlerinde/ saklanır çocuk şefkati, anne hatırası

sığıntı akşamlarda hercai gölge gibi
ellerinin kıvrımlarında kör bir akıntı dolaşır
öpülürüz en sarı, en sonsuz yerimizden
zaman brandasını çekince kalp derinliğinden

ufkun kararan yerinde bir acı rüzgar kalır

ÇİÇEK PASAJI 

ritmini yitirmiş klarnet sesi... kibar papyonlu garsonlar...
boş tabaklarda kılçıklar...kılçıklı baylar...
hatunlar şuh kahkaha
adres: çiçek pasajı
günlerden salı

takvimlere bilek sallıyor kadehlere dolan gece
ne utanmazmışsınız ne o çıplaklık öyle
bir soytarınız eksikti ben geldim
garson bir dilim kavun bir bardak rakı

şehir titriyor, titriyor kadın
kimse bilmiyor bu gecenin
kaç yalnızlık olduğunu

“Yanlış Kuşlar İskelesi” adlı kitabından

KAN VE ŞARAP 

soğuk bir elin anlatamadıklarıydı
dili  dönse konuşacaktı… olmadı
hayat biraz puşt biraz fahişe
sarkıtmıştı bacaklarını caddelere

bulanık sular taşardı küfrüne gecenin
bir travestinin tarlabaşı’nda büyüttüğü
zambak boyunca yalnızdı
karanlığa çentik atan
gece kasılmaları

günahlarımızı yedik boş tabaklarda
şaklabanlar tiyatrosunun
biletsiz koltuğuyduk
pardon! siz mi oturacaktınız,
biz öylesine kurulmuştuk
gölgeden olma hiçlikten doğma
çoktuk…  işte’ydik … yoktuk

kalbimin ayaz kentlerinde
ölgün kaktüsler gırnatası
bir gülü ezdim…
ölümüme laf edin ki yanlışlıkla
içimde kıyametler ıslanıyordu
bir tinerci odasının loş ışıklarında
şehvet kanları

oysa üç çocuklu sarışın bir yosmanın
aile saadetinde duraklamıştım
ah! bu  anahtar sizin olmalı…
kapıyı ben açmıştım

bu cinayet şimdi unutulmalı
mahkeme tutanaklarına düşmemeli
soysuz adı
o kayboluş tangosunun

kahır ve yenilmişliğin
uygun adım merasimiydi hayat 
durma ak… aklıma sızan şarap

“Yanlış Kuşlar İskelesi” adlı kitabından

KENT VE MAHCUBİYET

yokluğun batıyor gözlerime
avare adımlarla kentleşiyorum
özlem ve yalnızlık tınısında rüzgâr
ben susuyorum…

kuzeyin yolcu bulutları ağladı
yağmur kokan asfaltlara indi genç sevgililer
bisikletli çocuklar çekirge sürüleri gibi
yayıldı sokaklara
zambak tenli bir kadında sana rastladım
kederlerine dalmıştı
tınmadı…

akşam vakti
lüküsleri yandı caddelerin
balıkçı kahvelerinde çaylar tazelendi
bir sinemanın önünde oyalandım bir zaman
patlamış mısır atıştırdım
açık saçık afişlere baktım
sokak çetelerinin satırlı kavgalarını seyrettim
efendi kılığımla alay etti tinerci çocuklar
aylaklığımla alay ettim
şenlendim…

ağır bavuluyla bir adam geçti yanımdan
kuşkulu adımlarla istasyona uzaklaştı
bir gangsterin ürkekliği vardı telaşında
kimbilir belki bu kentte bitirmişti işini
başka kentlerde yeni cinayetler arayacaktı
vaziyet biraz da Kafka’ydı
hüzünlendim…

dar sokaklarda sürükledim hüznümü
hangi tarihin bekçisi bilinmez
asık suratlı ahşap evleri yürüdüm
cumbada süt bilekli genç kızlar çiçek suluyorlardı
pek aç ve utangaç baktılar
isteksizce kapandı pencere
benzemiyorlardı sana 
mutaassıp aile kızları

ihmâl edilmiş bir aşkın
özrü nasıl olur, bilemiyorum
bu kent bir mahcubun kapatır mı yarasını
sade kural değildir hayat
her yol yeniden yürünür adım adım
ve bitmemiş şeylerin
yeni bir başlangıcı
her zaman vardır

ben bu kent akşamında
bıçaklanmış cesaretimi aradım

 “Çözülüş Demleri Kitabı” adlı kitabından

MASALINI KAYBEDEN ŞEHİR

çoğul yalnızlıklar akıyor akşam kaldırımlarından
plazalarda yorgun insan birikintileri
herkes biraz buralı... yabancı biraz
bakmayın post modern işvelerine
istanbul bir öksüz şehir...

nicedir uçmaz oldu uçurtmalar haliç’te
martılar limanları terk etti bir bir
yakamozlar batıyor boğaz’ın sularında
gecenin rıhtımında rengi solmuş balıklar
istanbul suretini kaybetmiş şehir...

ışıklı şose boylarının avaresiyim
otobanlarda köpek ölüleri ve gölgem
taşıt dizileri küçülüyor gözbebeklerimde
dudağımda buselik bir takıntı,
kumkapı seferlerinden tanırdım.
ihtiyar bir fahişenin şarkısı...
kasabalı aşklar kurarım
düş kırıklarından... avuntuya say
oysa aşk masalları
çoktan sürüldü romanlardan
istanbul masalını da kaybetti...

suskunun kabulüne sığındım
etimde döner yılların çok dilli bıçağı
çığlıklar havalanır çocukluğumdan apansız
bir sonraya kapanır paslı kapılar
yakarım zamanın matruşkasını
bayım, çocukluğumun metrosu
hangi istasyondan kalkar
             ...............?!

istanbul yine aldattı bizi
biraz da bu yüzden kederlidir

“Çözülüş Demleri Kitabı” adlı kitabından

PİYERLOTİ HATIRASI 

ölülerin saçlarını taradı
iğdeler … taşlı yollarda
tavşan kanı çayımızda
ihtimaldik biz bize
ellerinizi çölleştirmeyin dedi
tabutta yatan kadın

vakit henüz yalnızlığa çok erken

gözlerinden ayetler indirdim
rahman ve rahim olan aşkın adıyla..

Akatalpa, Sayı: 124, Nisan 2010

SENFONİK KİTAP ŞÖLENİ  

                                             ‘şiire can veren şiirbazlara…”

sisler bulvarında bakışsız bir kedi kara
rüzgar dolu konaklar kurulur
bir denizin çekildiği bütün kıyılara
gerçeğin öte yakasında
insan aşklarının külüdür çokça

yaz geçer… remler redler hadler başlar
suda sekip durur hayat
yarınsız bir kederin pusulasıdır
yağmurlu deniz feneri

yalnızlık, gece müziği… çocuklar gemisi…
düş kuyusu… dip sevgi…
pulbiber mahallesi…
tek şekerli çınar altı…
hurra horozdan korkan oğlan…
biraz da otuz beş yaşım
sokak prensesi gibi dolaşır direkler arasında
fahriye abla
sormayın hiç, ruhi bey nasıldır

garip elleri vardır özgürlüğün
bende ve biraz ötemde… ufkun dışında
kara bakır dolar, kaligari geri döner
yuvarlağın köşesine kurulunca zaman haritası
gecenin neresinde kaldığı unutulur
günaydın gül yaprağının

bu bir temmuz bildirisidir
öyle kimsesiz gelip geçer
memleketimden insan manzaraları 

nice kaygılardan sonra başlar bir uzak fırtınada
görünmez olur sebil ve güvercinler
kaza süsü verilmiş ölü bir yaz
hançer ya da lirik, bir ömür böyle geçer
nereye uçar gökyüzü kimse bilemez
soğuk otların altındayız
az kaldı kışa

susmasa da sevda sözleri
vakit yoktur hüzünlenmeye
birazdan gidecektir hüznün dalgın kuşları
incecik değer yüzüne yağmur taşları
rahatı kaçan ağaç ölür
erken sözler susar çoktan
aziz bir istanbul hatırası gibi tutar elinden 
bir çocuk, bir de allah

suya düşer ahşap anahtar… su çürür
saat sekizi geç vurur sen uyanmazsan
uzun sürer kül, rüzgar saati geldiğinde

her şey olsun da sen yüzünü düşürme
hasretinden prangalar eskitirken şairler
uzak değildir ateş dansının başlaması

dünya çarpıyor yüzüme
büyük saat susar, aşkın la sesi susar
ansızın güz bastırır
geçtiği her şeyi öper zaman

                                                    

* Abdülkadir Budak  Ahşap Anahtar, Adnan Özer Zaman Haritası,  Ahmet Ada Vakit Yok Hüzünlenmeye, Ahmet Arif Hasretinden Prangalar Eskittim,  Ahmet Günbaş Gecenin Neresindesin, Ahmet Oktay Az Kaldı  Kışa, Ahmet Telli Su Çürüdü, Arif Damar Saat Sekizi Geç Vurdu, Attila İlhan Sisler Bulvarı, Bedri Rahmi Eyüpoğlu Dol Kara Bakır Dol, Behçet Aysan Deniz Feneri, Bejan Matur Rüzgar Dolu Konaklar,  Cahit Külebi Yeşeren Otlar, Cahit Sıtkı Tarancı Otuz Beş Yaş, Cemal Süreya Sevda Sözleri, Ceyhun Atıf Kansu Çocuklar Gemisi, Didem Madak Pulbiberi Mahallesi, Ece Ayhan Bakışsız Bir Kedi Kara, Edip Cansever Ben Ruhi Bey Nasılım, Enver Ercan Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman, Faruk Nafiz Çamlıbel Bir Ömür Böyle Geçti, Fazıl Hüsnü  Dağlarca Çocuk Ve Allah, Fikret Demirağ Yalnızlık Gece Müziği, Gülten Akın Rüzgar Saati, Gültekin Emre Düş Kuyusu, Hasan Hüseyin Temmuz Bildirisi, Haydar Ergülen Sokak Prensesi, Hidayet Karakuş Günaydın Gül Yaprağı, Hulki Aktunç İnsan Aşklarının Külüdür, Hüseyin Avni Dede Tek Şekerli Çınar Altı, İlhan Berk Deniz Eskisi, Kemal Özer, Ölü Bir Yaz, Lale Müldür Uzak Fırtına, Mehmet Taner Bir Denizin Çekildiği Bütün Kıyılar, Melih Cevdet Anday Rahatı Kaçan Ağaç, Metin Altıok  Gerçeğin Öte Yakası, Metin Eloğlu Horozdan Korkan Oğlan, Murathan Mungan Yaz Geçer, Nazım Hikmet Memleketimden İnsan Manzaraları, Necati Cumalı Yağmurlu Deniz, Necip Fazıl Ben Ve Ötesi, Nevzat Çelik  Suda Seken Hayat, Orhan Alkaya  Erken Sözler, Orhan Veli Garip, Oktay Rıfat Elleri Var Özgürlüğün, Özdemir Asaf Yuvarlağın Köşeleri, Özdemir İnce Yağmur Taşı,  Özkan Mert Dünya Çarpıyor Yüzüme, Ramazan Macit Remler Redler Hadler, Refik Durbaş Nereye Uçar Gökyüzü, Rıfat Ilgaz Uzak Değil, Ruşen Hakkı Hüznün Dalgın Kuşları, Sezai Karakoç Ateş Dansı, Sunay Akın  Kaza Süsü, Süreya Berfe  Ufkun Dışında, Şükran Kurdakul Nice Kaygılardan Sonra, Şükrü Erbaş Kül Uzun Sürer, Turgay Fişekçi, Dip Sevgi, Turgut Uyar  Büyük Saat, Ülkü Tamer Soğuk Otların Altında, Veysel Çolak  Aşkın La Sesi, Yahya Kemal Aziz İstanbul, Ziya Osman Saba Sebil Ve Güvercin…

SON ŞEHİR  




I /
 gece yarısı çığlıkları sesleniyor cama
karanlığa yapışmış kuş kanatları
ben susarsam öyle konuşuyor cinnet
kayıp ömrün suç yaftası gözleri
renksiz şekilsiz balmumu izler
gizlere gizlenen çıplaklıktı
gülen maskeler

II /
ölü yüzler koleksiyonu topladım
kovulduğum şehirlerden
uzaklarda şavkıyan
çocukluğumun sokak lambası
sonbahar istilâsı bütün güzergahlar
yalnızlığı makyajlı kadınlar gördüm
biraz fahişe

  III /
 tenimdeyken ellerin
tenim ürperirdi yalnızlıktan
aşk uslanmaz bir çocuktu oysa
yaralarıyla büyüyen
ne zaman son şehirden gitsen
akşama yağmurlar yağardı
bulvarlar… loş antikacılar… at arabacıları…
öyle olurdu işte
         ...
senden kalan yaşam tutamakları
imlasız mor dizeler

“Çözülüş Demleri Kitabı” adlı kitabından

YALNIZLIĞA LİBRETTO             

bu yalnızlığa şimdi bir yerlerden başlamalı 
yolunu kestirmek zor şarap sessizliğinin
hiçbir şeyin yenisi sayılmayız aslında
kasaba lokantaları, bilyeci çocuklar
yıkık çatılar, kuzey rüzgarlarından önce
birturgut uyar’ımız vardı bizim bir de geyikli gece

her hikayeye bir isim konduruyorlar sonuçta
bizim de sağlam nedenlerimiz olsun değil mi…
yirmi üç nisan’ın kara önlüklü hevesinden kitapsız duvarlara
kendi tarihimizin bir isim babası olmalı
tıpkı ‘kısa türkiye tarihi’ gibi…
ne de olsa ‘insan yaşadığı yere benziyor’
öyle değil mi ahmet abi

şimdi o ölü çocukları çerçeveleyip taşıyorlar ya sokaklarda
şöyle bi deli kuvvet gelse diyorum
marmara’ya doldursam bütün kaskları tomaları
sonra anayasayı, ankara’yı
sonra meclis caddesi’ni, sonra resmi gazeteyi…
sonra can baba düşse aklıma
çiçek pasajı’na oturup gecenin dibini bulsam
icabında ayyaşlık şairin -dan hali
kalan yerlerimi toplasa garsonlar masalardan

kitapta durduğu gibi durmuyor bazı şeyler öyle
onlara sorarsan münasip bir yazar bulunur nasılsa
döne döne mona rosa’yı okuyorum akşamları
önümde yine şarap… elim gözüm parmaklık
kuştepe tarafları sisli gecekondular
bazı şairler şiirine yakışmıyor nedense

zamanla daha mı hızlı soluyor güller
bu sene 1 mayıs’a uğramadık mesela
cihangir tayfasıyla biber gazı yemedik
daha nadir gülüyoruz devrimci haytalıklarımıza
akşamları daha çok eve kapanıyor, daha az konuşuyoruz
müziğin sesini kısıp daha derin dalıyoruz gölün sessizliğine
bazen yalnızlık da ağır geliyor kendine... yaşlanıyoruz galiba

YALNIZLIK BENZEMEZ BAŞKA ŞEYE

gül kurusu kasım akşamında
bir yaprak düşer hüznün deprem saatlerine
şehrin astıma tutulmuş bulvarlarından
yılların bezgin seyyahları geçer
yetişmezler hiçbir yere

şu kenar mahalle mezarlığının
buhur kokulu sıcağında
hep annem gelir aklıma
yolunu kaybetmiş özlemdir
çocukluğumun elma şekerli sokaklarına düşer

hep derdi ablam  aklım sarmazdı
acıya bir tutam gülümseme kat hüzün olur...
geçkin sokak fahişeleri hala anlayamadı
ıslak kirpikler gizlenmez  rimelle

idrak çağlarından geçtim de bildim
yalnızlık kendi soyundandır
benzemez başka şeye

“Yanlış Kuşlar İskelesi” adlı kitabından

*Şiirler, Önder Birol Bıyık’ın izniyle yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: