30 Aralık 2015 Çarşamba

VOLKAN HACIOĞLU



(26 Eylül 1977, İstanbul - )


Öğretmen Fazilet Arıcan  ile şair Muammer Hacıoğlu’nun  oğludur. İÜ İktisat Fak. İngilizce İktisat Bölümü’nü bitirdi (2000). 2003’te aynı bölümde "Welfare-reducing Effect of Destabilizing Speculation: A Negative Informational Externality Case - İstikrarsızlaştırıcı Spekülasyonun Refah Azaltıcı Etkisi: Negatif Bir Enformasyonel Dışsallık Durumu" başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamladı. 2006’da New York Eyalet Üniversitesi, Sanatlar ve Bilimler Koleji, Ekonomi Bölümü’nde burslu olarak doktora programına başladı. 2010’da “Money Illusion as a Cause of Nominal Inertia - Nominal Ataletin Bir Nedeni Olarak Para Yanılsaması” başlıklı teziyle doktorasını tamamlayarak “iktisat doktoru” unvanını aldı. Nâzım Hikmet Akademisi’nde Estetik dersleri verdi. Kısa bir süre Türk Hava Kuvvetleri’nde görev yaptı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, İngilizce İktisat Bölümü, İktisat Politikası Anabilim Dalı'nda Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır.
1997’den bu yana şiir, yazı, çeviri ve söyleşileri Absent, Akatalpa, Akbük, Akköy, Amanos Edebiyat, Aydınlık, Aydınlık Kitap, Berfin Bahar, Bireylikler, BirGün, Borges Defteri, Caz Kedisi, Cumhuriyet Kitap, Çağdaş Türk Dili, Ç.N., Çini Kitap, Edebiyat Nöbeti, Edebiyatist, Ekin Sanat, Eleştirel Kültür, Eliz Edebiyat, Evrensel, Forum Edebiyat, Güzel Yazılar, Ihlamur, İnsancıl, Kaçak Yayın, Kanon 2010, Karakalem, Karşın Edebiyat, Keşke, Kirpi Şiir, Kurşun Kalem, Kuşak Edebiyat, Kuzey Yıldızı, Mavi Dünya, Mavi Liman, Mavi Melek Edebiyat, Miletus, Muaf, Mühür, Nif Sanat, Öküz, Öteki-siz, Patika, Poetza, Prosopisia, Radikal Kitap, Revista Neuma, Revista Ramuri, Roman Kahramanları, Romania Literara, Sanat Cephesi, Sincan İstasyonu, Sonhaber, Şiir Ülkesi, Şiirden, Şiirsaati, Sanat Cephesi, O Derece, Taflan, Temrin, Üvercinka, Varlık, Yaba Edebiyat, Yasakmeyve /Karakalem, Yeniyazı, Yıldız Tozu, Yokuş, Yurt Kültür Kitap, Dergi@Net, Şiir Akademisi, H@vuz dergi, gazete ve ekleri ile internet sitelerinde yayımlandı. İngilizce şiirleri World Literatura’da yayımlandı. Ralph Waldo Emerson, Percy Bysshe Shelley, Leigh Hunt, Lord Byron, Lord Alfred Tennyson, Ben Jonson, Thomas Chatterton, Ralph Hodgson, Dante Gabriel Rossetti gibi dünya şairlerinin şiirlerini Türkçeye uyarladı. 2015’de Fransa’nın Sète kasabasında düzenlenen Akdeniz’in Akdeniz’de Yaşayan Sesleri (Voix Vives de Méditerranée en Méditerranée) adlı uluslararası şiir festivaline konuk oldu. Şiirleri birçok yabancı dile çevrildi ve antolojilerde yayımlandı. Birçok dergide editörlük yaptı. Rosetta World Literatura adlı uluslararası karşılaştırmalı edebiyat dergisinin ve kültür sanat dergisi Absent’in genel yayın yönetmenidir. Üvercinka dergisinde ‘Genç Üvercinka’ adlı şiir köşesinin editörlüğünü yaptı. MESAM ve Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği üyesidir. İstanbul’da yaşıyor.
Ödül: 2017'de İtalya’da, direktörlüğünü Regina Resta'nın yaptığı “Verbumlandi Art” festivali kapsamında beşincisi düzenlenen Galateo Kenti Ulusal ve Uluslararası Nesir ve Şiir Yarışması’nda (Premio Nazionale ed Internazionale di Poesia e Prosa Città Del Galateo) ‘Uluslararası’ kategoride "Time Does Elapse" ("İlerliyor Vakit") adlı İngilizce şiiri ile birincilik ödülüne değer görüldü. 2018 yılında İtalya’da beşincisi düzenlenen "Nuovi Occhi sul Mugello" Uluslararası Edebiyat ve Sanat Ödülleri'nin Yabancı Dilde Şiir Kategorisi'nde "Zerdüşt ve Kırlangıç" adlı şiiri ile onur ödülünün sahibi oldu. Aynı yıl İtalya’da on üçüncüsü düzenlenen "Premio Vitruvio" Uluslararası Şiir Yarışması'nın "Barışın Silâhları" başlıklı Tematik Şiir Kategorisi'nde yine “Zerdüşt ve Kırlangıç” adlı şiir ile ikincilik ödülünü aldı.
Yapıtları: Şiir: Duvarlarda Gözlerim Üşüyor, 2006, Dönence, İst.; Dansa Kaldırılmayan Kadın, 2010, Şiirden, İst.; Ahenk Kapısı, 2013, Artshop, İst.; Budapeşte Radyosu, 2016, Artshop, İst.; Şehri Terk Eden Hayalet, 2016, Artshop, İst.; Doğu Hindistan Kumpanyası - Bir Sömürge Tarihinden Poetik Fragmanlar, 2017, Artshop, İst.; Zerdüşt ve Kırlangıç, 2018, Artshop, İst.; Unutulmuş Aryalar, 2019, Artshop, İst.
Yabancı Dilde Yayımlanan Kitapları: Sessiz Ezgi /Mélodie Silencieuse, Türkçeden Fransızcaya çev. Alesssandro Pannut, 2017, Artshop, İst.
Deneme, İnceleme, Eleştiri: Köşeli Parantez (Sanat ve Edebiyat Yazıları), 2016, Artshop, İst.; Poetik Meditasyonlar, 2018, Artshop, İst.
Çevirileri: Percy Bysshe Shelley, Anarşi’nin Maskesi, 2010, Şiirden, İst.; Ralph Waldo Emerson, “Şair,” Denemeler: İkinci Seri, 2011, Artshop, İst.; Para Yanılsaması ve İktisadi Uygulamaları, 2011; Ben Agger, Sanal Benlik: Çağdaş Bir Sosyoloji, 2011; Daniel Bell, İdeolojinin Sonu, 2013, Sentez; Behruz Kia, Neşideler, 2013, Şiirden, İst.; Ralph Waldo Emerson, Aşk, 2013, Şiirden, İst.; George Santayana, Şiirin Öğeleri ve İşlevleri, 2014, Ve, İst.; Ralph Waldo Emerson, Seçilmiş Şiirler, 2016, Artshop, İst.; Ralph Hodgson, Şiirler, 2016, Artshop, İst.; Marta Markoska, İçimizdeki Kara Delikler, 2016, Artshop, İst.; Mirjana Stakić, Ay Dansı, 2017, Artshop, İst.; Dante Gabriel Rossetti, Yeryüzüne İndirilmiş Gölgeleri, Haz. Simge Özer Pınarbaşı ve Pelin Batu ile, 2018, Artshop, İst.; Ljubinko Jelić, Aşk Mektupları, 2018, Artshop, İst.; Claudia Piccinno, Karaya Çıkma Hayali, 2018, Artshop, İst.
Yayına Hazırladığı Kitaplar: P.K. 690 Beyoğlu: Muammer Hacıoğlu (Bütün Şiirleri), İdris Atmaca ile birlikte; 2006; Seçilmiş Şiirler, Muammer Hacıoğlu, 2017.

Katkıda Bulunduğu Kitaplar: Pati Öyküleri, Der. Leyla Tün; 2017, Edebiyatist, İst.

Hakkında Yazılan Yazılar:

‘Ahenk Kapısı’ndan ‘Budapeşte Radyosu’na

Şiirde teknik yenilik adına her türlü çalışma yapıldı, bu durum günümüze ‘çok biçimlilik’ olarak yansıdı. Fakat biçimsel çalışmalar yapılırken süreç hep içerik sınırlamalarıyla yürüdü. Doğal ki şiirde içerik görece bir kavram; konuya dayalı şiir, durum şiiri, olgu şiiri… gibi çeşitlilik gösteriyor. Bir şiiri içeriğine göre etiketlemek yanlısı değilim, ancak bir şiire baktığım zaman daha çok şiirdeki yoğunluk benim ilgimi çekiyor. ‘yoğunlaştırılmış içerik’ olarak nitelendirdiğim bu kavram, biraz da ‘bana göre’lik bir yaklaşım. Şöyle açımlayabilirim: şairin entelektüel birikimine ve bakış açısına bağlı olarak şiire yansıyan poetik anlayış, şiirde açılan düşünce kapıları, tarihe, felsefeye vb. yaptığı göndermeler… gibi şiir içinde kendi orantısını, tartısını oluşturan bir yaklaşım.

Volkan Hacıoğlu’nun peş peşe iki şiir kitabı elime geçti. “Ahenk Kapısı” (Artshop Yayıncılık, 2013) ve “Budapeşte Radyosu” (Artshop Yayıncılık, 2016). “Ahenk Kapısı”nda şiirin temel sorunlarını çözdüğü, çok yönlü okumalar eşliğinde kendi şiirini kurduğu izlenimi ortaya çıkıyor. Kitaba “Giriş” bölümüyle yazdığı ilk şiirde kendi poetikasını da şiirsel saptamalar eşliğinde yansıtır. Şiir içinde altını-üstünü doldurduğu saptamalar şunlar:

“Şiir bir panama şapkasıdır”
“Uzun lafın kısasıdır şiir”
“Şiir şimdinin arşividir”
“Schrödinger’İn Kedisi’dir şiir”
“Şiir, harfitariftir”

Üzerinde konuşup tartışabileceğimiz bu sorular, onun öznelinden çıkıp genelleşmeye doğru bir eğilim de taşıyor. “Şiir, şimdinin arşividir” saptaması çok sayıda yazılan şiirlerin gittiği, gideceği yeri belirlerken yine aynı bölümde Mallerme’nin “şiir bir zar atımıdır” sözüne zarın ‘hileli’ olduğunu belirtmesi günümüz şiir ortamını yansıtan, üzerinde tartışılabilecek bir durumu işaret ediyor:

“Şiir, şimdinin arşividir/ Varlık değil, Yokluk makamında/ Aslında hiç olmamak/ Hiçbir zaman atılmamış/ Ve asla atılmayacak/ Hileli bir çift zar/ Kaderin avuçlarında/ Sımsıkı duran”

Kitaptaki şiirler, düşünce olarak bu saptamalarla buluşmalar eşliğinde ilerler. Dünya edebiyatına mal olmuş sanatçılarla kurduğu metinler arası ilişki kurgusal boyutuyla kitabın geneline yansır. Sanatsal göstergelerle geçmişi şimdiye çağırır. Simonides, La Bruye’re, Dante, Geotte vb. isimler dizeleriyle, roman karakteriyle Volkan Hacıoğlu’nun kendi söylemiyle buluşur.

“Budapeşte Radyosu”, “ Ahenk Kapısı” ile yöntem olarak paralellik gösterir, birbirinin devamı niteliktedir. Kitap, “Açılış”, “Şiir Saati”, “Devrim Şarkıları”, “Radyo Tiyatrosu”, “Akşam Kuşağı”, “Kapanış Suları” gibi ara başlıklarla ilerler.

“Lodos” adlı şiirde Volkan Hacıoğlu, nasıl bir şiir istediğinin, ne yapmasını gerektiğinin işaretlerini verir:

“Başka dünyalardan,/ Öteki hayatlardan, uzak zamanlardan/ Çıkagelen fikirler ve insanlar,/ Ya da İdea’lar ve Kendinde Şey’ler/ Kokularıyla, renkleriyle, sesleriyle sarar etrafımızı”

Bu verilerden yola çıkarsak Hacıoğlu’nun, dünya edebiyatına mal olmuş edebiyatçılar ve düşünce adamlarından oluşan kültürel bir atmosfer içinden kendi şiirini çıkarmaya çalıştığını görürüz. Kolaj şiir diyebileceğimiz bir çalışma yapmış. Alıntılama yaptığı özlü bir sözün, dizelerin çağrışımıyla şiire başlar. Aynı konu ve düşünceyle buluşturduğu başka şairlerin dizelerinden alıntı yapmaktan çekinmez. Genişleyen duygu, düşünce birliği son sözü kendisinin söylediği sona doğru akar.

Kitap, “Açılış” bölümüyle, “Bir Rüya Operası” şiiriyle başlar. ‘Rüya’ olarak öteki hayatlardan, uzak diyarlardan ‘şimdi’ye getirilen yerler Viyana, Macaristan gibi Osmanlı izlerinin de yansıdığı Orta Avrupa’dır. Aziz Stephan Kilisesi’nin bulunduğu meydan görsel bir dille şiirleştirilir. Kamera gözüyle bütün meydanların ortak özelliğini yansıtır: yem yiyen güvercinler, müzisyenler, Çingeneler… Nietzche’yi ağlatan atlar… şiire görsel bir tat katar. Kaybolan hayaller, hatıralar; bütün yaşanmışlıklar bir rüyayla başlar ve bu sisli atmosfer uyanışla sona erer.

“Devrim Şarkıları”nda tarih içi bir bakışla Chagall, Kandinsky, Lorka, Franco, Turan Emeksiz, Deniz gibi anmalık isimlerle bir perspektif oluşturur.

“Ruhi Bey ile Diyaloglar”a özel bir yer açmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Şiir, Edip Cansever’in “Ben Ruhi Bey Nasılım” adlı şiirine nazire niteliğinde. Nazire, bilindiği gibi divan edebiyatında yazılmış bir şiirin aynı konu ve temayla yeniden ele alınışıdır. Ben daha iyisini yazarım, mantığıyla bir meydan okuma havası vardır, ancak Volkan’ın böyle bir niyet taşımadığı görülür. Her şairin içindeki Ruhi Bey’i ele alır. Kendi deyimiyle “Ruhi Bey Ruhi Bey’ler düşünüyor!” Zamanın geçişiyle panikleyen, varoluş boşluğu yaşayan, bölünmüş benliğiyle şiir yazan şairin iç konuşmalarını; geçmişiyle, eylemleriyle, zamanla hesaplaşan boşluktaki bir karakteri bilinç akışı tekniğiyle ele alır. Edip Cansever’le aynı mekânları dolaşsa da güzel bir ‘buluşma’ şiirinin oluştuğunu görürüz.

Hacıoğlu’nun dize yapısına, dizedeki ses akışına önem verdiği görülür. Ancak, şiirlerin içeriğine bağlı olarak kullandığı sözcüklerin biraz risk alanı oluşturduğunu söyleyebilirim. Yabancı kişi ve yer isimlerini Osmanlıca sözcüklerle beraber kullanması (siluet, vuslat, intizar, evrakı mefruke, menfaat, hafıza, muamma, menzil, kehanet vb.) dizelerdeki ses akışını zorlayabiliyor. Aynı şekilde belirtili ve zincirleme isim tamlamalarının fazla kullanılması dili kekemeleştirebiliyor: fırtınalı fikirlerin fırlattığı, evin ve evrenin, güneşin ve batakların/ Altın şarkısını/ Kutsallığını emeğin ve kardeşliğin, ölümün duvar saatinin…

Toparlarsak; Volkan Hacıoğlu, “Ahenk Kapısı”nda alıntıladığı Simonides’in “Resim sessiz şiirdir, şiir ise konuşan resim” sözünün üzerine gidercesine katedralleri, kiliseleri, opera binalarını, sarayları bir dekor olarak kullanır. Yaşadıklarıyla, gördükleriyle, okuduklarıyla bir nostalji oluşturur. Eşyalarıyla birlikte yok olmaya yüz tutmuş hatıralar, aşklar, ayrılıklar bireysel süzgeçten geçirilerek şiirleştirilir.

BUDAPEŞTE RADYOSU
Volkan Hacıoğlu
Artshop, 2016

Birgün Kitap, 15 Eylül 2016
      Oğuz Özdem

Şiirlerinden Seçmeler:

BÜYÜLÜ İMGE

gökyüzünden ağırdır bir damla gözyaşı
kırık bir elmas parçası gibi sallanırken yanağında
sonsuz saltanatını sürüyor güzelliğin
imgelemin uğultulu uçurumlarında

ışık sarmaşıkları dolanır gözlerine
yankılanır yüzünde bir yabanıl yalnızlık
sıkıntının saatlerini çoğaltan beklemek
o kokunun bütün geçmişi anımsattığı yerde

geceleri avlanan korkunç hayvanlarca yokluğun
sevginin surlarını yıktığında kösnül karanlık
ruhunda kırbaç yankılarıyla bir köle
sabahlara dek ölür kendi kendine

yeniden yaşanır her şey, olduğu gibi eskiden
ne ihanet eden, ne de çok sadık en sevgiliye
yürekten gelen öfke, tümüyle adanmış yaşam
o bambaşka olan, o büyülü imgeye

ÇOCUKKEN

kalbimde
yarım kalmış bir oyunun sızısı
misketlerim gelir aklıma
yeşili, mavisi, kırmızısı

çocukken sevdiğim kızlar
şimdi büyümüşlerdir
sert esen bu rüzgarda
onlar da üşümüşlerdir

eski günler söyleyin
nerde benim oyuncaklarım
hâlâ tahta atımdan
sallanıyor mu bacaklarım

“Duvarlarda Gözlerim Üşüyor” adlı kitabından

ÇÖP YİYEN ÇOCUKLAR

Üç ya da beş
sayılarını anımsamıyorum
sekiz ya da on
yaşlarını bilmiyorum

akşam oluyordu kentte
ve eğilmişti başları çocukların
büyük parkın içindeki
büyük çöp tenekesine

içlerinden biri (en küçüğü sanırım)
kararan gökyüzüne baktı ansızın
küfür gibi bir sessizlikti
ağırlığını yüreğimde duyduğum

“Duvarlarda Gözlerim Üşüyor” adlı kitabından

İLK AĞLAYIŞ

gözlerimden sular akıyor sarsılıyorum
sesimi dişlerimle kilitliyor sanki ağzım
kasılan yüzümü iri bir göz gibi yuman
boğuk hıçkırıklarla bükülüyor dudaklarım

gülmeye çok benziyor ama o değil
okyanusların tuzu akıyor yanaklarımdan
kırmızı yüzümü bir serinlik sarıyor yemyeşil
dalgaların arası gittikçe uzayan sıklıklarından

gözlerimden sular akıyor anlamıyorum

SESSİZ EZGİ

uzun bir kapıydı hüznü akşamların
kapanan kanatlarla azalırken mavilik
yollarda söylenen çocukluk şarkıları
ıssız su yüzeyinde başlayan uzaklık

bazen olmazdı gece, olmazdı yıldızlar
hep orada yaşardı o sonsuz düşünce
mor rüzgarlara dönüşürken yalnızlık
duvarları yıkılmış bir denizdi gözyaşı

“Duvarlarda Gözlerim Üşüyor” adlı kitabından

SEVİ

Kaosun kapısında karşılaştı sevdalı iki imge
Görür görmez birbirlerini anladılar aralarındaki
tarih öncesi çağlardan gelen yazgı ortaklığını.
Göğü çizen ayça kanatlı kırlangıçlar gibi geçti

uslarından aynı düşünce aynı anda. Gövdelerinin
arasındaki fiziksel uzaklık azaldıkça esridiler
belirsiz bir büyünün boşluğunda. Daha önce
bilmedikleri yepyeni ve görkemli bir şeyin

devinimini duyumsadılar varlıklarında. Birleşti
uyumlu ısısı dudaklarının. Silindi ıssız ışığı
özlemli bakışların. Karşılıklı bir kuşatmaya girişti
gövdeleri ve ruhları ansızın. Kuruldu
Aşk'ın karargahı umunun uçurumlarında.

Bütün ketleri kaldırıldı varlığın. Çok geçmeden,
o kokular karnavalı başladı havada.
Yetkin us geçici olarak kör kösnüye bıraktı tahtını.

Bir ağaç kökünden sökülüp devrildi.
Gökyüzü bir ileri bir geri gitti geldi.
Bir yanardağ püskürdü.
Bir bulut yağmur yağdı.
Bir mum söndü.
Güneş açtı.

“Duvarlarda Gözlerim Üşüyor” adlı kitabından

YOLCULUK

önce kokular değişir
bilir bunu gidenler

sonra havalar, sesler
ve şekiller

saçların rengi değişir sonra
inanılmaz olur Yaşamak

unutuş biçimleri alır
anıların yerini

YÜREĞİMİN YILDIZI

gönül borcu’na

güneş kadar sevmiştim onu
her sabah yeniden
her akşam bir daha
ve gerçekten yoktu benim için
bir başkası
hiçbir zaman
olamazdı da

varlığı
yankılanıyordu varlığımda
ve bir denizin dalgaları gibi
çarpıyordu yüreğim
sevdanın kıyısına

artık kesinlikle inanıyordum ki
yaşayamazdım ben
o olmasa
buydu aramızda geçerli olan
tek yasa

oysa her şey ne çabuk değişti
her şey
bir anda
dinelmekten yorulmuş bir yük hayvanının
dinlendirdiği ayağını değiştirmesi gibi bir başkasıyla
o kadar olağan
o kadar rahat
o kadar kolay
bırakılabiliyormuş en katıksız aşklar da

ama asla
ne olursa olsun asla
yüzümün karargâhında topladığım bir manga gözyaşıyla
vicdanını teslim almak için
gitmeyeceğim onun yanına

ve her şeyden sonra
her iki tarafın da yitirdiği bir savaşta
yıkılmış bir yüreği yağmalamaktansa
komutan olurum kendi karanlığıma
sessizliğin surları arkasında

bilmiyorum
daha önce söylemiş miydim
ben onu güneş kadar sevmiştim


Kuzey Yıldızı, Sayı: 13, Haziran-Temmuz 2006

*19 Kasım 2019 tarihinde güncellendi.

Hiç yorum yok: