12 Aralık 2016 Pazartesi

İNANÇ AVADİT




 (1981, İzmir - )
    

Turizmcilik, makine operatörlüğü, aktüel fotoğrafçılık, müzecilik gibi birbirinden bağımsız işlerde çalıştı, çalışıyor. İstanbul’da çeşitli galerilerde gerçekleştirilen resim sergilerine metin çalışmaları yaptı. Fotoğraf çekmeye devam ediyor. İzmir’de yaşıyor.
       Çalışmaları öncelikli olarak edebiyat üzerine kısa denemelerle başladı. Bir yandan 2010 yılında yazımına başladığı ve henüz yazım aşaması devam etmekte olan ilk kurgu/deneme kitabı “Palmiyelerin Altında” adlı çalışmasını sürdürüyor. Şiirleri  Çün’, Duvar, Karayazı, Natama, Palaspandıras, Sakat vb. gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Buradan Kurtulmak Bize Kaldı (2016, Natama Yayıncılık, İst., 48 s.)

Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

“ben ayrılıyorum, hadi siz de yavaş yavaş dağılın artık”

ben nerede hata yaptım oturur bir bir sayarım aslında,
saat bile verebilirim uzayı bir anında durdurup, üzerinde uzlaştığımız saatler söylerim sana,
bak, derim, ben tam şu anda, güneş tam şu konumda, dünya güneş’e şu şu açıyla yaklaşıyorken,
akreplerin, cetvellerin ve adımların kendilerini ölçtükleri bir sahanlıktan,
bir sabahlık doğmamış güneşler sipariş ederim istersen sana,
acıktıysan ve bir gündüzü yemek istiyorsan.

ben nerede hata yaptım, diyorlar ki insan hata yapmaz,
hata yapmak için çok büyük evren, insan acı çekmez, acı çekmek için çok büyük evren,
iki oda bir salonun hükmü olmaz, siz beni daha geniş odalara alın, odalar genişledikçe bilhassa insan kendini fark etmez.

ismail nerede hata yaptı, ibrahim nerede hata,
mustafalar ne zaman berk’e, ayşeler ne zaman ada’ya,
annem nerede hata yaptı, hangi adımı yanlıştı düşerken bir şeylere tutunduğunda,
güne hangi yanlış besmele, hangi yanlış ayakla başladıydı,

anneler hata yapmaz adları ayşe’yse, babalar hata yapmaz mustafa’ysa kardeşleri,

sen ne zaman böyle insan oldun diye sordulardı,
ben ne zaman unuttum senin o eski yüzünü, o zamandı diye düşündüydüm,
her yere notlar yapıştırmıştım, post-itler yapıştırmıştım ekranlara,
buzdolabına elektrik su faturaları, pizzacı, sucu reklamları beyaz eşyalara,

unutmamam gereken bir şey vardı, ne olduğunu bilmiyordum,
her yere her şeyi hatırlatacak bir şeyler asmıştım, unutmayayım diye kim olduğumu,
hatırlamıyorum şimdi o eski yüzümü,
insan hata yapmaz demişlerdi bana, hatırlamıyorum şimdi o ilk doğduğum yüzümü.

kaç gün oldu, kaç saat geçti, güneş bugün saat kaçta doğdu, kaç dakika kısaldı gece, dünya şimdi uzayın tam
olarak neresinde, on dört milyar yaşında mıyız hala, ayşe’ler mustafa’lar bunun neresinde.

“bunları hiç umursamadı kadın,
gregoryen takvim’e göre yirmi beş ocak bin dokuz yüz seksen dört’te, saat on üç’ü iki geçe, jüpiter güneş’e girdiğinde,
kuzey yarım kürede kış, günler iki dakika daha kısaldığında, dünya’nın son aşk mektubunu aldı, okudu,
katladı,
oturduğu masanın sallanan ayağına sıkıştırdı mektubu,
masa artık, sallanmıyordu.”

Natama, Sayı: 3

MEZBAHA

sana bu mektubu tertemiz bir mezbahadan yazıyorum dostum

kanların sıçramadığı, kan kanallarından tertemiz aktığı
hayvanların boğazlanmadığı, şoklanarak öldürüldüğü
tüm uluslar arası standartlara uygun bu mezhabadan
sana tertemiz ölümler yolluyorum

bir laboratuar hassasiyetiyle
yönergelere bağlanmış bir disiplinle
testler, el değmeden paketlenmiş hücreler
naylon kıyafetler, yükleme rampaları, sağ kalçaya vurulmuş mavi bir mühürle
her gün biraz daha soğuk
her gün biraz daha ölüm bir teknolojiyle
gökyüzünü ve toprağı hiç tanımamış bu hijyenikcesetlerle;
nasılsın, iyi hissediyor musun? alıştın mı mutsuzluğuna?
yoksa hala mücadele mi ediyorsun?
yeni bir hap çıkmış dostum,
dünya ölüyor döndüğü yerde,
sen mutlu oluyorsun.

sana bu mektubu adolfun kalbinden yazıyorum dostum.
kalbimi söküp kopardığım
yerine kapkara bir boşluk
yerine öğrendiğim öldürme biçimleri
yerine bilerek gevşek bırakılmış bir ilmek
yerine ben yalnızca emirleri uyguluyordum dediğim yerden
sana kapkara bir kalp bırakıyorum

güneş doğdu elbet
şiir yazılmaya devam etti
sabahları bile sevdik dostum
onca ölümün üzerine doğmuş sabahları
ilerleme diyoruz adına bir şeylerin
ben kendi adıma memnunum da biraz
en azından çok değil, iki yüz yıl önce
savaşın kötü bir alışkanlık olduğunu kimse düşünmüyordu

artık düşünüyoruz öldürmeye de devam ederek
yepyeni öldürme biçimleri
bu tertemiz mezbahada dostum
geride tek bir canlı hücre dokusu bırakmadan öldüren bombalar
adına ilerleme diyoruz bir şeylerin
önümde gaz ve toz bulutu içinde meydanlar

yine de ilerliyoruz dostum
yüzüme taktığım maskenin ardında
hareket eden canlı bir şeyler var
öldürmemeyi öğreneceğiz elbet
biraz daha öldürmek zorunda olarak

sana bu mektubu bir otoban yalnızlığından yazıyorum dostum
yeryüzü kederinden, dünya acısından
dinlenme tesisinde çalışan ölü yüzlü garsonun umursamazlığından

ama kalbimi söküp kopardıkları yerde
gülmeyi çok özlemiş kalabalıklar

ben bir nazi subayından arta kalan neyse oyum dostum
umutla kanser arasında
terminal bir bedenle bir filiz arasında
bir gulag sürgünüyle bir bahar sürgünü arasında
yaşamı ve ölümü tutuyorum ellerimde
ağacı ve baltayı
mikrobu ve aşıyı

sana bu mektubu
başlangıçla bitişin içiçe geçtiği
bir pazar sabahından yazıyorum dostum


Natama, Sayı: 6

Hiç yorum yok: