28 Ekim 2018 Pazar

TANER SARITAŞ



(1991, Tokat - )


İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini doğduğu şehirde tamamladı. 19 Mayıs Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü’nden mezun oldu ve hâlen yaşadığı İstanbul’a Türkçe Öğretmeni olarak atandı.
Şiirleri ve yazıları Bûtimar, Dergâh, Hece, İzdiham,  Mahalle Mektebi, Muhayyel, Tahrir vb. gibi dergilerde yayımlandı. Arkadaşlarıyla birlikte Tahrir Dergisi’ni çıkarmaya devam ediyor.
Şiirlerinden Seçmeler:

BİR KIRGINLIĞIN ŞİİRİ OLSUN İSTERDİM

Nerden bilebilirdik Galileo’nun şiirimize bir yerden dâhil olacağını
Çatık kaşlarıyla bize bir şeyler anlatan bir dostun varlığını nerden
Uzun bir yolu yürüdük onunla ve bunları hiç hesaba katmamıştık
Çünkü kadim bir kavrayışla biliyorduk kalbin hesap kaldırmadığını
Biliyorduk ve bazı şeyleri bilmesek de haberdardık bazı şeylerden

Günler uzundu o zamanlar biz gençtik ve heyecanlıydı yaşamak
Kitapların içinden geçerken hayatın püf noktalarını arardık daima
Bir ırmak akardı sağ yanımızdan sol yanımız gürültülü kalabalıklar
Mahcuptuk nasibimizi beklerken ve umursamaz görünürdük oysa
İşte böylece öğrenmiştik her şeyin göründüğü gibi olmadığını da

Akşamları kaldırım kenarlarındaki bahçe duvarlarına siperlenirdik
Babalar evlerine dönerdi ve çocukların ellerinden tutardı anneler
İstirahata çekilirdi güneş ve gün yüzüne çıkardı direşken karanlık
Yoksulluklara çare olmazdı ama yorgunlukları örterdi bir müddet
Dünya bu marşı tekrarlardı durmadan sonrası yalnızca unutkanlık

Unutkanlık ah sahi bazı şeyleri hiç unutmamıştık unutmayacağız
Bir dostluğu anıları yazları kitapları kırgınlıkları ve bütün bunları
Hiç unutmayacağız ömrümüzün sonuna taşıyacağız heybemizde
Son kibrit çöpüne denk düşecek ölüm ve biz vademiz yettiğince
Sağalmayan yaranın tazeleneceğini her fırsatta haykıracağız

Dergâh, Sayı: 301

DÜŞTÜKTEN SONRASI

Ayağım takılınca düştüğüm yerin bir adı yoktur
düşerken neyi kaybetmiştim kaybolması gereken
sonra kapalı kapılar boş avlular ve bir gök serçesiz
yarasını büyüten iki şehir arasında yollar bitmeyen
ben nice istesem de bir masaldan içeri giremem

hiçbir masal kabul etmez beni nice ısrar etsem de
boşa çıkar dualarım belki bir başka duanın hatrına
sonraya sakladığım ne varsa kalmıyor kimseye
her şey tükeniyor iştahla yutuyor her şeyi zaman
ansızın bakakalıyoruz yaşadıklarımızın arkasından

oysa yine de biri var kirli sularımızı dupduru kılan
alnımızı ak yüzümüzü aydınlık hatta dilimizi şen
içimize bir damla ışık düşse biliriz sahibi bellidir
gününü inatla doğudan batıya çekerek yürüyen
yorgundur insan acıya ve sevince emanetçidir

ÖNCE İYİLİĞİN VARDI SENİN

İlkin senin iyiliğinden başlamak gerek anlatmaya
çünkü her şey senin iyiliğinden sonra oldu
taşra birkaç yıl daha taşraydı o zamanlar
döner kapıların nispeten acemisiydik yürüyen merdivenlerin
büyük kentler birkaç yıl daha az kalabalık ve dar

Bir selam hayatın patikasından geçince anıya dönüşür
yazdır mevsimlerden takvimler atını ayaza koşturur
masanın üstünde kitaplar ve yerde gözlerim
çocukluğumda kaybettiğim bir şeyi aranıp durur
oturulur biraz konuşulur ve söz tükenir
her hareket buyruksuz hazırlığıdır bir sonrakinin

Gün devrilir ve sırrı büyütür gürültüsüz
mesafeler kısaldı ve herkes kendi hayatının bilirkişisi
yürüdüm bir güze vardı sürdüğüm bütün izler
yürüdüm çetin kış yürüdüm neşeli bahar
yürüdüm durgun yaz ve yine güz

sır dediğin kül altında köz
İki noktayız yeryüzünü çaprazlamakla meşgul
can bulur beklemenin yeni biçimleri bizimle
bir güzel son için göğe açık ellerimiz
sen bir göl kenarında susmayı öğretirken çiçeklere kuşlara
ben kentin içinde tövbe saçağının altında

İlkin senin iyiliğinden başladık anlatmaya
çünkü ne olduysa senin iyiliğinden sonra oldu
iyiliğin hiç kaybolmayan bir şey gibi orada duruyordu

Hece, Sayı: 228

Hiç yorum yok: