2 Şubat 2017 Perşembe

GÖLELİ CELALOĞLAN


(1918, Hoşdülbend köyü, Göle / Ardahan- 1959)


       Asıl adı Celal Kızılateş'tir. Osmanlıca ve Arapçayı küçük yaşlarda köyündeki ileri gelenlerden, Latin alfabesini ise askerlikte öğrendi. Yaklaşık 10 yaşından itibaren eniştesi Mustafa’dan davul, zurna, kaval, mey ve bağlama çalmayı öğrenmeye başladı. Ayrıca ağıtlar ve türküleri öğrenmesindeki en önemli etkenlerden biri de ablası Altun’dur.
       Köylerine gelip giden aşıklar aracılığıyla bilgisini pekiştirdi. Ancak yörenin en ünlü davulcularından olması nedeniyle hemen her düğüne çağrılan Celaloğlan bu süreçte de birçok türkü ustası ve aşıkla görüşüp kendini geliştirme fırsatı buldu.
       Yörede bilinen Sofu Emmi (1886-1984), Xeveli Babuş (1910-1973) ve Ferman Baba (1920-1996) gibi birçok aşığın doğrudan ustası olarak kabul edilmektedir.
       Yöredeki efsanevi konumundan dolayı birçok türküde de adı geçen Celaoğlan’ın genç yaşta ölmesi üzerine ardından onlarca ağıt yakıldı. Celaloğlan bir kış günü çaldığı bir düğünden sonra hastalanınca kızakla köyüne getirildi. Çok geçmeden de öldü ve orada toprağa verildi.
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

ÇIKARIR

Hoştülbent ne yana gitmiş
Beni orya yol çıkarır
Endamını çarla örtmüş
Yar altında kol çıkarır

Ayağına giymiş çarık
Saçları da kırk beş örük
Al sinesi olmuş körük
Az nefesi bol çıkarır

Sesin gelir bizim elden
Yunmuş yıkınmışsın gölden
Bülbül hakkın ister gülden
Çölden arı bal çıkarır

Bu dünya yalan dünyadır
Gördüğümüz bir rüyadır
Celaloğlan ne sevdadır
Ateş düşer kül çıkarır

DÜŞTÜ

Hey ağalar hey paşalar
Dağa kar düştü kar düştü
Kaldım gurbette gurbette
Yada yar düştü yar düştü

Haber edin anasına
Eyi baksın Sonasına
Yar ayrılık kınasına
Ah u zar düştü zar düştü

Celaloğlan gurbet elde
Sevdası söylenir dilde
Bülbülün arzusu gülde

Dala har düştü har düştü

Hiç yorum yok: