HARUN ATAK'TAN ŞİİRLER
MANASTIR
Dağın gövdesine oyulan zencefil çarmıh
Uçuruma kurulan in: Sağır dehliz münzevisi
Gümüş çakıllardan geldi keşiş. Gömüldü
hücresindeki taşın soğuk karanlığına.
Bulabilmek için cevheri, çölü çatlatan tefekkürle.
Çanla doğruldu, tütsü ve buhur— kandil izinde
konakladı. Ve yakardı O’na.
:
İşittiğim Lir, unuttuğum Ten, kilitlendiğim
Gergef sizin için: Ateşini yellediğim kambur.
Uluyan Geceye ant olsun ki, ben yalnız
sizi aradım kuyuda. Burda: Kovgun sözcükleri
topladım. Diktim yarasını kâğıda. Diktim ve
Yırttım kendimi. Ağmak için aksine altın
çıplaklığınızın. Silkeledim tozunu Söz’ün. Ah!
Kaç kez yığıldım üstüne rahlenin. Fersiz.
Sunakta, ayin sonrası— avuçlar dolusu kül
kaldım.
Harun Atak
RAYLAR VE REMİLLER
Gömüldüğüm gece, soyundum yüzümü
İstasyon doğurdu remiller
Dağılırken içimdeki tufanda
Hakikat: Varoluşun yanlış uğultusuymuş
Boğuntusuymuş insan hep
Kendine geç kalmanın
Ben ki her sağanakta yontusuydum masalların
Düştüm sarkacın kanatlarından
Kalktım. Bozgunumu öptüm
Büküldüğüm raylarda geçmişin tortusu
Adlandıramadığımı arayıp, dolandım boşluğa.
Harun Atak
7 Haziran 2010 Pazartesi
DİDEM GÜLÇİN ERDEM'DEN ŞİİRLER
DİDEM GÜLÇİN ERDEM'DEN ŞİİRLER
GÜVERCİN ÇARPMASI
kemençe bir gök gerinmesi ama bunu
akdeniz duymaz, suyumu dinleyeceksen
göğü bırak, meydanlarıma çık ve bağır
altmış sekizden tavşan yapılmaz diye
biz yeşilin seksek oynadığını görmedik
dalından önce, elleri arkadan bağlı
iki harf sal bahçeme, beni noktalılarımdan
duvarlara çak, gerçeğe bulaşma
birileri yine gözaltı halkası olarak kalacak
yorgun geceden, birileri gündüz bekleyecek
merdiven yıkanacak saatleri
bir kadın boncuklu bileklerini özleyecek saatlerce
ellerim kış baskısı demeye utanacak bir başkası
burun ucum üşüyor diyemediği için
deniz ulaşımında kullanamayacak adını
gel de burada Portekiz’den söz etme
tarçın sevinilecek bir yer değil
biraz daha ittirirsen o kokunun üstüne
bana boşluk çarpacak bir değil binlerce
omuzun üzerinde, beni boşluk çarpacak
bıyıklarından dudakların unutmuş bir adamın
suskunluğu tehlikeli değil
ve aşk bir özür de
kime
Didem Gülçin Erdem
SALINACAK
“biriyim, cesurum, var mısın ellerime
bir başka sabaha kadar içelim.”
Edip Cansever
saçımdaki örgüyü açmakla başlayacağım söze
kasabalar istasyonlarından başlar, her zaman
su kenarına kurulmaz çadır ve benim ayvalarım
güneşte üşür, karıncalarım bir devin avucunda
ne kadar yel diyorsan o kadar sağırım sana
kulak arkalarım çiçeklerin tutunsun diyeydi
toprağım diyorsun ben bir avucum açar mısın meyvene
ellerin diyorum yeni çıkmış bahçeden
içimden geçen çölle dilinden geçen işaretsiz levha
şaşıralım içindi, dilinin tek bir tüyünden
kirli beyaz bir melek doğrulabilirdi ama kanatsız
su çekildi, kum dememi bekliyorsan tanrı da
bu kadar beklemişti, büyük harfle başlamaktan
başka işe yaramıyor şimdi ismi, bağışlamadan
kalkıp yıkadın en çok da boynuma haksızlık eden
nefesini, bundan mıydı kına tutmaması sesinin
bir boğumluk incir rakısıyla devam edeceğim sonra
hangi yanımdaki hangi örgümün kaçıncı boğumu
serçelerinle ördüğünden tutamları aralıklı
kız çocuklarının saçlarına kuşlar konsun diyeydi
bıyıklı babalar, ama serçelerle saç örmeyi
annem bile bilmezdi, babamın bıyık bırakmayı
kuşyemliklerini doldurmayı bilmediği gibi, bu yüzden
hızla havalanan bir salıncaktan inmedi hala çocukluğum
Didem Gülçin Erdem
İNAN BİLMİYORUM
hemen değildi ağaçlar senden sonraydı
alnım ısrarla geniş bir gardı, bana sorsan
en fazla bir ön balkon olabilirdim
o da boynumun sağlığında
ben seni her şeye yorardım da
battaniye altları rüzgâr almazdı
gözlerini hiç almazdı ya
onları kaşla yanak arasında
nasıl soktun bu kışa, inan bilmiyorum
karanlık, bacaklarıma sürtünen
nedense dişi bir kediydi
sende daha çok harf vardı bir evden
o dağın eteğine kurulmuş köyler gibiydim
beni pencerelerden sarkacakken, hadi belki
balkon demirlerine dayanacakken
kim kurdu gecenin körüne, inan bilmiyorum
terlet şu mayısı, ocakta ıhlamur kaynat
mutsuzluk kaç tekrardan sonra ezberlenir
sen nabzında ölç o bozkırı
ıhlamur anneme iliklenmiş yakalık bu yaşında
Eskişehir’de ne olur böyle havalarda
kış baskısı bir atkı kırışmışken boyunda
bir kız parmaklarını ufalar
beni hep ellerim çenemde hatırla diye
burada, hemen şu sokağın başında
Didem Gülçin Erdem
PERDESİZ
çıktığım en yüksek çatı şehre çizgileri öğütle
mahalle aralarında öyle susuyor çocuklar
bu işin bir de kışı var kazak yakılacak vakitleri
kurtarılmamış ortaçağ kenti olacak gözlerinin altı
orada haberi yok köy korucularının ara renklerden
ceviz deyince hala terliyor birinin el yazısı
evler dururken, evler dursun, ben camlardan cumartesi
seksen altı senesinde ilkbahar bir serçe ölüsüydü
bağışlamak nergis hastalığı bunu boynumla işiniz yoksa
siz de mayısta öğrendiniz seksenlerden bir tek
soğuktan dönmüş annelerin kaldığını
‘ilk görüş günü beyaz giyilmez’ bir İstanbul yapımı
yine ses düşmesi gecenin hangi harfine baksan
onlar avuç içinden de sorulmaz
yüzüm aktı geldi omzuna bağışla ısrarımı
bak orada da tatlı yeşil uykular var ağzından başka
hangileri bükülmüş hali bakışlarının
kapıya sıkışan parmağa sorarsan
yarın Kırmızı Köprü önlerinde tersten okunan bir cümle
Didem Gülçin Erdem
* Şiirler, Didem Gülçin Erdem'in izniyle yayınlanmıştır.
GÜVERCİN ÇARPMASI
kemençe bir gök gerinmesi ama bunu
akdeniz duymaz, suyumu dinleyeceksen
göğü bırak, meydanlarıma çık ve bağır
altmış sekizden tavşan yapılmaz diye
biz yeşilin seksek oynadığını görmedik
dalından önce, elleri arkadan bağlı
iki harf sal bahçeme, beni noktalılarımdan
duvarlara çak, gerçeğe bulaşma
birileri yine gözaltı halkası olarak kalacak
yorgun geceden, birileri gündüz bekleyecek
merdiven yıkanacak saatleri
bir kadın boncuklu bileklerini özleyecek saatlerce
ellerim kış baskısı demeye utanacak bir başkası
burun ucum üşüyor diyemediği için
deniz ulaşımında kullanamayacak adını
gel de burada Portekiz’den söz etme
tarçın sevinilecek bir yer değil
biraz daha ittirirsen o kokunun üstüne
bana boşluk çarpacak bir değil binlerce
omuzun üzerinde, beni boşluk çarpacak
bıyıklarından dudakların unutmuş bir adamın
suskunluğu tehlikeli değil
ve aşk bir özür de
kime
Didem Gülçin Erdem
SALINACAK
“biriyim, cesurum, var mısın ellerime
bir başka sabaha kadar içelim.”
Edip Cansever
saçımdaki örgüyü açmakla başlayacağım söze
kasabalar istasyonlarından başlar, her zaman
su kenarına kurulmaz çadır ve benim ayvalarım
güneşte üşür, karıncalarım bir devin avucunda
ne kadar yel diyorsan o kadar sağırım sana
kulak arkalarım çiçeklerin tutunsun diyeydi
toprağım diyorsun ben bir avucum açar mısın meyvene
ellerin diyorum yeni çıkmış bahçeden
içimden geçen çölle dilinden geçen işaretsiz levha
şaşıralım içindi, dilinin tek bir tüyünden
kirli beyaz bir melek doğrulabilirdi ama kanatsız
su çekildi, kum dememi bekliyorsan tanrı da
bu kadar beklemişti, büyük harfle başlamaktan
başka işe yaramıyor şimdi ismi, bağışlamadan
kalkıp yıkadın en çok da boynuma haksızlık eden
nefesini, bundan mıydı kına tutmaması sesinin
bir boğumluk incir rakısıyla devam edeceğim sonra
hangi yanımdaki hangi örgümün kaçıncı boğumu
serçelerinle ördüğünden tutamları aralıklı
kız çocuklarının saçlarına kuşlar konsun diyeydi
bıyıklı babalar, ama serçelerle saç örmeyi
annem bile bilmezdi, babamın bıyık bırakmayı
kuşyemliklerini doldurmayı bilmediği gibi, bu yüzden
hızla havalanan bir salıncaktan inmedi hala çocukluğum
Didem Gülçin Erdem
İNAN BİLMİYORUM
hemen değildi ağaçlar senden sonraydı
alnım ısrarla geniş bir gardı, bana sorsan
en fazla bir ön balkon olabilirdim
o da boynumun sağlığında
ben seni her şeye yorardım da
battaniye altları rüzgâr almazdı
gözlerini hiç almazdı ya
onları kaşla yanak arasında
nasıl soktun bu kışa, inan bilmiyorum
karanlık, bacaklarıma sürtünen
nedense dişi bir kediydi
sende daha çok harf vardı bir evden
o dağın eteğine kurulmuş köyler gibiydim
beni pencerelerden sarkacakken, hadi belki
balkon demirlerine dayanacakken
kim kurdu gecenin körüne, inan bilmiyorum
terlet şu mayısı, ocakta ıhlamur kaynat
mutsuzluk kaç tekrardan sonra ezberlenir
sen nabzında ölç o bozkırı
ıhlamur anneme iliklenmiş yakalık bu yaşında
Eskişehir’de ne olur böyle havalarda
kış baskısı bir atkı kırışmışken boyunda
bir kız parmaklarını ufalar
beni hep ellerim çenemde hatırla diye
burada, hemen şu sokağın başında
Didem Gülçin Erdem
PERDESİZ
çıktığım en yüksek çatı şehre çizgileri öğütle
mahalle aralarında öyle susuyor çocuklar
bu işin bir de kışı var kazak yakılacak vakitleri
kurtarılmamış ortaçağ kenti olacak gözlerinin altı
orada haberi yok köy korucularının ara renklerden
ceviz deyince hala terliyor birinin el yazısı
evler dururken, evler dursun, ben camlardan cumartesi
seksen altı senesinde ilkbahar bir serçe ölüsüydü
bağışlamak nergis hastalığı bunu boynumla işiniz yoksa
siz de mayısta öğrendiniz seksenlerden bir tek
soğuktan dönmüş annelerin kaldığını
‘ilk görüş günü beyaz giyilmez’ bir İstanbul yapımı
yine ses düşmesi gecenin hangi harfine baksan
onlar avuç içinden de sorulmaz
yüzüm aktı geldi omzuna bağışla ısrarımı
bak orada da tatlı yeşil uykular var ağzından başka
hangileri bükülmüş hali bakışlarının
kapıya sıkışan parmağa sorarsan
yarın Kırmızı Köprü önlerinde tersten okunan bir cümle
Didem Gülçin Erdem
* Şiirler, Didem Gülçin Erdem'in izniyle yayınlanmıştır.
6 Haziran 2010 Pazar
HARUN ATAK
(14 Şubat 1990,
Çankaya / Ankara - )
Şair. Doğumu, resmi kayıtlara 28.12.1989 olarak geçirildi. Kadir Atak’ın
oğlu. Ankara Çankaya 50. Yıl Lisesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Türk Dili
ve Edebiyatı’nda okudu. 5. sayısıyla kapanan Kan-dil şiir şeysi'nin editörlüğünü üstlendi. 2011 yılında Spleen Fanzin’i yayınladı. Haziran
2012’de yayın hayatına başlayan Noktürn Yayınları ve Venedik Yayınları’nın
genel yayın yönetmenliğini yürütüyor. Eskişehir Hayal’de ayda bir gerçekleşen
‘Panayır Sanat Kumpanya’ları hazırlayıp, sundu. Ayrıca; Gecel’deki dört şiirin
bestelendiği Türk- İtalyan ortak yapımı ''Neoclassic Nokturnes For The *Gecel''
Neostage Şiir Albümü, Mayıs 2011 tarihinde Gecel’in 2. Basımı’yla birlikte
yayımlandı. İstanbul’da yaşıyor.
Şiirleri, yazıları ve söyleşileri adımİZİ,
Akatalpa, Bireylikler, Deliler Teknesi, Edebiyatist, Eliz Edebiyat, Gediz,
Kan-dil (fanzin), Karakalem, Kitap-lık, Spleen, Şiiri Özlüyorum, Şiir’den,
Temren, Varlık, Yasakmeyve, Yazılıkaya gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı. Şiirleri Farsça’ya çevrildi.
Ödülleri:
2008 Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’nde ismi anılanlar arasında
yer aldı. “Gecel” adlı dosyasıyla 2009 Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü, ‘‘Tekvin ve Hiçlik Kitabı ya da Ah’’ adlı
dosyasıyla 2012 Yaşar Nabi Nayır Şiir
Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Gecel (2010, Komşu Yayınları: 68, Yasakmeyve Şiir
Dizisi: 62, İst., 72 s.; Genel Yayın Yönetmeni: Enver Ercan, Editör: Bülent
Usta )
& Tekvin ve Hiçlik Kitabı (2012, Varlık
Yayınları, İst., 64 s.)
& Gülde Kerem Yangını (2017, Varlık Yayınları, İst., 88 s.)
Kaynaklar:
DİDEM GÜLÇİN ERDEM
(1 Mart 1989,
Malatya - )
Sedef Hanım ile Cemal Erdem’in kızı. İlk ve orta öğrenimini İzmir'de
tamamladı. Beykent Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördü.
Pamukkale Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde araştırma görevlisi
olarak görev yapmaktadır.
2004 yılından bu yana şiirleri, yazıları ve söyleşileri Akköy, Alaz, Edebiyatta Üç Nokta, Eliz
Edebiyat, Evrensel Kültür, Fil, Kurşun Kalem, Lacivert, Özgür Edebiyat, Pulbiber,
Radikal Genç, Şair Çıkmazı, Şiiri Özlüyorum, Türk Dili, Varlık, Yasakmeyve, Yazılıkaya
vb. gibi dergi, gazete ve eklerinde yayımlandı, yayımlanıyor.
Ödülleri:
2008
Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’nde “başarı” ödülünü, “Hasar” adlı dosyasıyla 2009
Homeros Şiir Ödülü’nü, ilk kitabı “Perdesiz” ile 2009 Memet Fuat Genç Şiir
Ödülü’nü, 2009 Arkadaş Z. Özger Jüri Özel Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Perdesiz (2010, Komşu Yayınları: 67, Yasakmeyve Şiir Dizisi: 61, İst., 48 s.)
& Olmayanım İçimizde (2012, Everest Yayınları, İst.)
*12 Haziran 2016 tarihinde güncellendi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)