Sekiz kardeşin beşincisi. Sakarya İlkokulu,
Cumhuriyet Lisesi'nde ortaöğrenimini tamamladıktan sonra Fındıkçı 15
yaşındayken babasının "Çocuklar okusun" isteği ailenin Mardin'den
Ankara'ya göç etmesine neden oldu. Ankara'ya fazla dayanamadığı için, 1989
yılında SSK'nin yazlık tesisinde (Side) memur olarak göreve başladı.
"Kedisi, tesis müdürü tarafından, bahçıvana öldürtülene dek" memurluk
görevini sürdürdü, "kedisinin katledilişini bir türlü içine sindiremediği
için" 1994 yılında hiç sevmediği memurluktan istifa etti. 1994-98 yılları
arasında bir ihracat firmasında tercüman olarak çalıştı. Emeklilik süresi olan
25 yılı doldurunca, ihracat firmasından da ayrıldı. Şiir yazarak ve çeviri
yaparak hayatını sürdürüyor. İstanbul'da yaşıyor.
Şiirleri, çevirileri ve söyleşileri Adam
Sanat, Akatalpa, Alaz, Cumhuriyet Kitap, (Ç.N.) Çevirmenin Notu, Eliz Edebiyat,
Kaçak Yayın, Kitap-lık, Öteki-siz, Patika, Sözcükler, Şiiri Özlüyorum, Şiirlik,
Uç, Varlık, Virgül, Yarın, Yasakmeyve, Yazılı Günler, Yeni Biçem, Yom Sanat vb.
gibi dergi, gazete ve eklerinde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Harabeler (1992, Yazılı Günler)
& Ve Kalbim Sular
Altında (1996, Yazılı Günler)
& Karanfil Mesafesi (2001, Avesta Yayınları,
96 s.)
& Unutulan (2004, Yom Yayınları, 112 s.)
& Çölden Hırka (2006, Şiirden Yayınları, İst., 82 s.)
& Katran (2008, Artshop Yayıncılık, İst., 104 s.)
& Sen İçerde Uyurken (2009, Artshop Yayıncılık, İst., 50 s.)
& Sardunyanın Kehribar Zamanı (2010, Artshop Yayıncılık, İst., 80 s.)
& Gülün Koynuna Düşen (2013, Serendip Yayıncılık, İst., 112 s.)
& Taş Masal (2016, Artshop Yayıncılık, İst.)
Çevirileri:
& Mahmud Derviş /
Gölgeyi Yüksekten Övmek (Beyrut Kasidesi) (1995, İyi Şeyler Yayıncılık, İst.,
26 s.)
& Nazik El Melaike /
Rüyadan Çağrılmak (1996, İyi Şeyler Yayıncılık, İst.)
& Adonis / Rüzgârda
Yapraklar (1998, İyi Şeyler Yayıncılık, İst.,124 s.)
& Nizar Kabbani /
Hüzünlü Irmak (2000, İyi Şeyler Yayıncılık, İst.)
& Ğada el Saman / Beyrut’ta Deniz Yok (2002, Avesta Yayınları,
111 s.)
& Adonis / Ayna ve Düş (2002, Avesta
Yayınları, 144 s.)
& Mahmud Derviş /
Unutulanı Anmak (Roman; 2002, Avesta Yayınları)
& Hannan Avvad /
Filistin Senin İçin (2003, Evrensel Basım Yayın)
& Mahmud Derviş / Beyrut Kasidesi (2003,Alkım
Yayınevi)
& Mahmud Derviş /
Mavi Bir Gün (2003, Dünya Yayıncılık, İst.)
& Adonis / Güllerin
Aydınlığından (2004, Adam Yayınları, Adam Şiir Klasikleri, İst.,
176 s.)
& Adonis / Doğu ve
Batı (2004, Dünya Yayıncılık, İst.)
& Ayşe Basri / Şairin
Kandili (2006, Şiirden Yayınları, İst., 96 s.)
& Adonis / Aşk
Şiirleri (2007, Kırmızı Yayınları, İst.)
& Fetva Tukan /Kapalı
Kapının Önünde (2008, Artshop Yayıncılık, İst., 130 )
& Fatiha Mürşit /
Gecenin Şarkıları (2008, Artshop Yayıncılık, İst.)
& Muhammed Bennis / Aşkın Kitabı (2008, Kırmızı Yayınları, İst.)
& Muhammed Bennis / Şarap (2009, Kırmızı Yayınları, İst.)
& Mahmud Derviş /
Yalnızlık Yenilemeden Kendini (2009, Can
Yayınları, İst.)
& Mahmud Derviş /
Kuşatma Durumu (2009, Artshop Yayıncılık, İst.)
& Ayşe Basri / Yağmurdaki
Güzel Ölüm (2010, Artshop Yayıncılık, İst., 80 s.)
& Mahmud Derviş /
Duvarda (2010, Hayal Yayınları, Ank., 128 s.)
& Adonis / Sen Oku Ey
Aşkın Sarhoşluğu (2010, Hayal Yayınları, Ank., 144 s.)
& Adonis / Tarih
Kadının Bedeninde Parçalanır (2010, Artshop Yayıncılık, İst., 136 s.)
& Ahmet Şahavi / Harflerinde Yürüdüm Zamanımı Ekerek (2010, Artshop
Yayıncılık, İst., 112 s.)
& Hulud El Mualla / Açık Acı (2011, Artshop
Yayıncılık, İst., 72 s.)
& Selim Berekat / Nemli Masada Söz ve Uyku (2012, Serendip
Yayıncılık, İst., 104 s.)
& Ceryes Samawi / Düşlerin Atları (2012, Callisto
Kitap, 80 s.)
& Ahmet Şahavi / Ateşin Dili (2014, Artshop
Yayıncılık, İst., 96 s.)
Antolojileri:
& Çağdaş Arap Şiiri Antolojisi (2. Basım: 2007,
Toroslu Kitaplığı, İst.)
& Çağdaş Arap Kadın Şairler Antolojisi (2010, Hayal Yayınları, Ank., 104 s.)
& Çağdaş Arap Aşk Şiirleri Antolojisi (2011, Can Yayınları, İst., 296 s.)
Şiirlerinden Seçmeler:
Şiirlerinden Seçmeler:
ELLERİME SIĞMAYAN
Kırık bir testidir
eşikte duran.
Ovaya yayılan acı
bir sudur.
Oysa sığmaz gecenin
gözleri yanan
mumlara, ellerime
sığmaz
bir yara içinde
büyüyorum
akan suyun tadı
kaplanın gözlerinde durur
gitgide organlarıma
karışıyor talan edildikçe kadim yerler.
Mumlarda tükenen
gecenin gözlerine bakıyorum
sen büyüyen bir
fısıltıyla çıkıyorsun
geceden gündüze
dağılan nar
tanelerini örtüyorsun
açılıyorsun
karanlıktan aydınlığa.
Çocuk giysiler
içinde mavi bir gecede
ağaç dibinde
telaşlı bir karınca yuvasında
koyu ve diri kokunu
duyuyorum.
Ellerimde suyun
asi yüzü
kınında terli
bir bıçak.
İLK AŞK
uzak bir tarlanın
ortasında duran
zeytin ağacına
benzerdin
okul çıkışında
gölgende bir yolcu gibi soluklanırdım
güneşin fısıldadığı
eski bir gölge bilirsin
umarsız olmazların
sessizliği bir mesafe gibi çoğalınca
eylül gelmeden tek
tek kırdılar dallarını
bedeninden önce
kuşlar göç etti
sonra gölgendeki
güneşin sırrı
denize bakmayı bilmeyen
insanlar
şiddetin
hazırlıklarını yapraklarınla
süsledi
ben adını söyleyen
taşa
ebabil kuşunu
çizdim, nasıldır bilirsin
dilden dile yok
oluş
güneş ufkun
yastığına başını yaslayınca
taş avluda teneke
saksıya dikilmiş güle baktım
durmuş bir saate
bakar gibi baktım karşıdaki mezarlığa
LUDA
Gün ağarınca
arka bahçeye açılan
kapıdan çıktı
Kaçkar dağlarını
aşmış gibi bitkin
kendini bambu
iskemleye bıraktı;
kiraz ağacına baktı
yaprakları yeşildi daha
Ekime yakın,
dibinde duran iki arnavut
biberine kaydı
gözleri yavaşça, yaprakları
solmuş, iki gündür
su vermediğini anımsadı
üstelik teni yakan
bu poyrazda, şakayıkların az ötesinde
hatminin mor
çiçekleri vuruyordu gözlük camlarına;
Sol ayağından güç
alarak iki defa salladı oturduğu
bambu iskemleyi
-onca zamandır
taşıdığım adım bu arka bahçe gibi
duruyor bende
artık-
kucağına az önce
yerleşen kediye fısıldayarak;
Sonra
bahçenin ortasında
duran ahşap masaya
uzun bir süre
gözünü dikti baktı
bir aynanın toza
gömdüğü sırrı gibi.
PALMİYE
Sarı saçların düşer
sonbahardan
Solgun
Diplerinden soymaya
başlıyorum seni
Beline doğru ince
terli
Avucumda, saçların
Ve yaza büyüttüğün
karınca sürüleri.
Artık boynundayım
kesik soluklarla
Avucumda kırdığın
bıçak dilimi
Güneşin dinginliği
ve okşamanın hırçınlığı.
Ah! aşkımızdan
eksik olmayan acı.
Kalıcı değilim
biliyorum!
Ne acıya ne aşka.
SIZI
her bedenin mutlaka
iyileşmeyen bir
yarası vardır, incir
ağacından ödünç
aldığı yapraklarla sardığı;
derinliği bir
şehirden, bir kıyıdan,
mevsimlerin dışına
dökülen
kadim bir zamandan
koparılmış leylak
renginden kalma;
çıplak bir kayanın
bedeninden kopup gelen
zamanın çocuk
sesine benzer,
kaçan kelebeklerin
yatağında başını sonbaharın
yastığına koyan
güneşin
şarkısını dinler
gibi,
bu günbatımında da
avcılar ölü kuşları
toplamaya gelmedi
TOZUN DEFTERİ
tozun dilini en iyi
anlayan annemdi
haftada bir
nesnelerden okurdu sözlüğünü kalınlaşmadan
mesela her çarşamba
daha güneş hiçbir suya saçlarını salmadan
dedemin
fotoğrafından başlardı,
her çarşamba sabahı
tozun şehveti akardı
parmaklarından,
nergislerin sessizliğine benzerdi elindeki ıslak mendil
ahşaptan pencereler
kapatılırdı rüzgârla sevişen toza,
taş harabenin
dilini konuşurdu tozun yorgun düştüğü mekânında;
hayattaki zulmü
anımsamak ve unutmamak için
gizlediğim
kitapların arasına tozun
tarihin
ayakkabısıyla girmesine ses çıkarmazdı,
bana, zamanın
yırtık giysileri içinde
rüzgâr tozunu
bağışlardı,
karanlık üstünü
örten siyah şalını,
bu yüzden
ara sıra
“sonsuz ve öbürü”*
şiirini
açar okurum.
*Turgut Uyar,
YAZ ŞARKICILARI
Denize erken
gitmeyi severim
Çakıl taşları
renklerini saklamadan kuma
Yaz boyu güneşin
altında taş toplarım, yüzük
Yaparım henüz
katili göstermemiş parmaklarıma;
Birileri gelir
gider birileri, genç yaşta devrilmiş bir ağaç
Rüzgârdan,
dolunaydan, asmadan, begonvilden
Söz edilir, bir de
Artemis gibi bakılır nar ağacına,
Arınır kadın erkek
bu belirsiz çıkmazın içinde;
Otuz yedi insanı
yakanların davası düştü dedi bu sabah haberler
İktidara uyumluysa
katiller sırattan bile sorgusuz geçer,
Bir poşet kıyıya
yakın dalgaların ritminde oynar durur
Kıvırcık saçlı bir
çocuk gelecek için kumdan kaleler;
Garip bir
kargaşadan güneş tepenin ardına
Kaçar gibi,
muhafazakar bir ülkenin enkazında
Daha kök salmadan
toprağa yaktıkları şairler,
Karşı kıyıda yanan
ormanın külleridir
Zararı olmaz-diyor
birileri-;
Su sesi özlenmez mi
bu denizin kıyısında,
İktidar için yalan
söylenmez mi hiç?
Acelem olsaydı bir
yudum daha alırdım rakıdan
Nasılsa solan güllerin
yurdu meçhul tanıklara kalacak;
Haziranda
olgunlaşır kirazus, derdi Fethi Naci
Buz içinde yayılır
kan, öyledir,
“Bu belirsiz güne
yaslanır” erken gelen yaz şarkıcıları,
Gökle deniz
arasında bir yerde gözlerimiz;
Sırf bu yüzden
olmalı,
Ben hep tenha bir
yolda yürümeyi denedim
Günün her anında
bir duvar saati gibi
Duran şiire bakmak
için!
*Şiirler, Metin
Fındıkçı’nın izniyle yayınlanmıştır.