31 Ekim 2016 Pazartesi

BERKER YÖRGÜÇ


(1988, Amasya - )


       Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunu. İstanbul'da yaşıyor.
       Şiirleri, öyküleri, yazıları ve söyleşileri Akatalpa, Bireylikler, Dil ve Edebiyat, Lacivert, Papirüs, Patika, Sarnıç, Sinek Kağıdı, Üryan, Ütopya, Varlık vb. gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Güneş Alan (2016, Hayal Yayınları, İst., 64 s.)
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

CEPHE

Korkardım karanlıktan da alıştım artık cinlerine
Yaranı, uzun savaşlara gitmeden önce bilmezdim
Kalbimi tam tutuyorum şimdi, dokunmuyor arsızlığın
Islık çalmayanlardan içli şarkılar beklerdim önceleri
İnsan, çat kapı kurtarılır sanırdım

Müjdeyle gittiğim yerden başım eğik dönüyorum
Hatıra diye şimdi sana atılan taşları topluyorum yerden
Hırsızlığıma göz yuman sokakları anmıyorum artık
Bir heves yürüdüğüm ışıklardı, yokuşu görmezden geldiğim
Dualarla çözülürdü başıma musallat olan gençlik
Yolun sonunda, akşamları eve dönmediğimiz şehirler vardı

Kimle yalnızsan bana zul gelir kalanlar
Koştururum ovalarında, uğultuluyum çoktandır
İlkin, şehri çatlatan bir ağrı olarak girdin içime
Bir koşu kızışmış göğsümü dayadığım serinlik
Hatırlayınca iştahım kesilip kalkardım sofradan
Benzin, yüzüme bilmediğim renkler sunardı da
Geceye sığmazdı benim baktığım karanlıklar

Başkasına baktığının nazarı da bana değer
Gökyüzünden öğrendiğimi duvara karşı tekrarlayarak
Her yenilgiden sonra buluşmak üzere çekildiğim yer
Kandır beni suçu üzerime kalacak oyunlara

Akatalpa, Sayı: 180, Aralık 2014

GÖKYÜZÜ ANILARI

-Sen hep yanlış sayardın gemileri
 Konuşurken dinlenmemiş
 Bir çocuk kızgınlığıyla
 Doğruyu söylesem
 Küsüp gidecektin-

Işıklar örtüyor
Aklında çakan şimşeği
Bu deli zırvası kanunla hapsedilmişsin

Yenik geri dönüyorsun
Elbisende rüzgar izi
Ne zaman havalansa kuşlar
Bir silah sesinin ağrısını
Dizlerinde duyuyorsun

Yenik geri dönüyorsun
Kalbini sürüyerek
Geçtiğin yollara

Her ilgide sınırsız bir aşk yarattın kendine
Bir zaman saçlarını dinlendirdiğin omuzların vardı
-Oyuklarını kabzalarla doldurduğun-

Kirlettin
O emirsiz bakan dağları

Geri dönüyorsun
Aksayarak bilmediğin aynalarda

Dizlerindeki gamze
Eski bir savaşta seken kurşunun hatırası

Akatalpa, Sayı: 161, Mayıs 2013

İBRAHİM DE DİNLESİN

Yine vuruyor ak yerine düşman bir güneş
Bıraksalar dünyayı karşıdan karşıya geçirecek
Soluğu artıyor ciğerinden bu sesler susmaz İbrahim
Ödlek alıştırma yağmuru saçlarına saçlarına dolsun
Ellerinin nasırıyla yüzlerine doğru İbrahim
Sen karışmazsan bitmeyecek bu zulüm

Nasıl yaşar insan o kavga olmazsa
Hangi leke kendiyle temizlenir
Aynalarda tersinden yüzüyor bulutlar
Boydan boya arşınlıyor kalbimi kinim
Küsüyorum martılar büyük gemilere koştuğunda
Bir zaman gücenir çabucak terk ederdim kendimi
Şimdi bizden beklenen bir hayır var İbrahim
Büyüyor dev yerinden kaldırılmadıkça

Mermisini hor görüyor silah mermi değil kurşun
Adım atınca yer değişir sanırdım ayla güneş
Yetmezdi yer ki kökleri yüzüne sığsın
Kırılmış artık rüya yüzün andırmıyor seni
Uyuyor musun İbrahim?

Kız kardeşinin ayağını inciten taşlar
Haklısın dağları dünyanın dişlerine benzet
Günahımız varsa geceleri inmeyelim atlarımızdan
O ter elbet yerini bulup ırmaklara karışır bir gün
Sesli oku olanları devrik günlerini ayıkla
Senin putunun gücü diğerlerini kırmaya da yeter

Bu hiçbir dağın gölgesinde boylanmayan ağacımız
Bir gün bizim için yeniden dal vermeye başlar

Akatalpa, Sayı: 158, Şubat 2013

SON KARE

Mevsimden önce geldi aklıma kış
Göç ettim de sonra güneyde unutuldum
Gece; unutkan baba, kanatlarım içe büyürdü
Penceremde ölmüş kuşların ağzındaki buğu
Sende şen şakrak sevdiğin çocuk dünya

Sokaktan karanlık yerlere inerdi akşam
Resimlerde bile tütmezken evlerin bacaları
Bir evden bir eve çamaşır ipleri dar sokak
Az soru sorardı soğuğa alışmış kadınlar
Çocuklar eve girmeden arkasında hep bir şey saklardı
Korkarım derdim elini tutmaktan böyleyse dünya
Gecede gökyüzünden korkmuş kuş çığlıkları

Ben miydim o dizine tüneyen yorgunluk
Saçların rüzgârdan önce sokağa çıkardı bir zaman
Otobüsler kalkınca bizimdi duraktaki sessizlik
Yıkılan evlerde kaldı şimdi kendinden bahar çiçeklerin
Benim yüzümde bir şehrin
Kötü çıkmış sonbahar fotoğrafları

Akatalpa, Sayı: 170, Şubat 2014

ULAK

Okulunu değiştirmiş çocuklar senden sonra
Kızlar, korktukları yerlere erkeklerle gitmişler

Falcılar saklamış bildiklerini
Eve erken dönerdin dışarıda yanıldığından
Aydınlık yüzlerin olanımızı çoğaltırdı
Bereket bulduk mutsuzluğunda
Sayılmamış yıldızlardı bir gece gökyüzünden caydığın
Zamanı bilenlerin uğursuzluğuymuş geç kalman

Nerede olduğumu kaçırdığım duraklardan anladım
Gençliğim, ışıklarını kapatıp da geçerdi içimden
Bana, uzaklarda adres sorduran yabancılara
Bakınca dünyada başıboş kalmam
Mutluymuş gibi sokağa ayakkabılar giyip çıkardın
Tok gelirdin dışarıdan saçına yorgunluklar kondurup
Evden uzaklaştıkça çocukların içine düşen kuşku
Ne çabuk büyüdü sorusu annelere
Asfalt biterdi sende, dağ yollarına başlardım

Dünyanın haline sapa kalır içinden geçenler
Adını saklardı çiçeklerin güzelliklerinden utanıp
Anladığın dilde oku, oku ki sorular sorayım
Alameti beklenen günün, iyi hayaletlerin arkadaşı
Yangın çıkarmayacak unutkanlıklardan bize hayır yok

Akatalpa, Sayı: 174, Haziran 2014

UZANINCA GEÇMEYEN AĞRI

Doldurduğum suları dökmeden taşırım sana
Çattığım dalları ev sanıp misafirliğini beklerim
Zehrim alınıp kuyuma itildim çubuklarla
-Ganimetten bir pay, şehirdeki meczuplara-
Yürüyüşten, ayaklarımı sürüdüğüm için atıldım

Ağzımızda toprak tadı en özenilmiş sofralarda
Aynı elbiseyle geçiştirilen davetler
Yırtılıp da yenisi konmuş bir fotoğrafın
Yadırganışı var her bakmamda
En sona saklanan hediyeler henüz göz göze gelmeden verildi
İlk soruyla anlatıldı bütün akılda kalanlar
Bir kol uyuşmasıyla ovalanan korkular, iştahsızlık
Hastalıklar, izinsiz kopardığımız meyvelerle sokağımıza girdi

-Vaktimiz
 Yanlış yazılmış bir adresi ararken
 Ev sahiplerinin terslemeleriyle geçti-

Artık, yalnız kapı dışarı edilenler anlatabilir
Apartmanların üzerine kurulduğu harabeleri
Sana miras kalan;
Unutkanlık, yakın gözlükleri, günü geçmiş merhemler
Bu tufanı da kar tatilleriyle atlatabilirsin belki
Uslu durup, ilaçlarını günü gününe içersen eğer.

Akatalpa, Sayı: 193, Ocak 2016

YANGIN YERİ

Üzerinde dönen bulut
Bir taç gibi saçlarında
Söyleme zamanın geçtiği yeri

Beni dünyadan ayıran
Ensene düşen saçlarının gölgesi
Başka bir yerlere doğruyum ben

Gök uğulduyor arkandan
Toprak itiyor evlerini
Biz uyurken kayan yıldızların
Nereye düştüğünü bilmiyorum

Baban gecekondusundan izliyor
Yaptığı piramitleri
Terden sırılsıklam bir dünya
İçimin kuruluğu bundan

-Yanında uyuyan kardeşin dolunayı
 Geceleri güneş mi sanıyor-

Söyleme kim kapatıyor
Uykuya dalan dünyanın kepenklerini


Akatalpa, Sayı: 167, Kasım 2013

MEHMET ÖZKAN ŞÜKÜRAN


 

(20 Mayıs 1994, Karlıova/Bingöl - )

Eskişehir Anadolu Üni. Maliye Bölümü’nden mezun oldu. İletişim bölümünde lisans okudu. Galatasaray Üni. İletişim Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yaptı. Marmara Üni. İletişim Bilimleri Programı’nda doktora yapıyor. İstanbul’da yaşıyor.

Şiirleri, yazıları ve söyleşileri; Bianet, Duvar, Evrensel, Evrensel Kültür, Fora, K24, Kırık Saat, Varlık, Yeni E, Yokuş Yola vbg. dergi, fanzin ve gazetelerde yayımlandı. Arkadaşlarıyla bir süre Fora adlı fanzini yayımladı.

Ödül: “Gül Rengini” isimli dosyası 2016 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü’ne, “Evdeki Israr” isimli kitabı 2024 Vedat Günyol Deneme Ödülleri'nde Genç Deneme Yazarı Ödülü'ne  değer görüldü.

Yapıtları: Şiir: *Gül Rengini, İst.: Varlık, 2016 *Aynada Yürüyen Seler, İst.: İthaki, 2020

Deneme: Evdeki Israr, İst.: İthaki, 2023

Kaynaklar: İthaki Yayınları web sitesi, erişim tarihi: 30 Mayıs 2024; Kahraman Çayırlı, Coğrafya 101: “Gül Rengini”, Diri Ozanlar Derneği, Sayı: 3, Kasım /Aralık 2016, s. 15; Anıl Mert Özsoy, “Mehmet Özkan Şüküran: Yaşadım, okudum, yazdım ya da tersi...”, (söyleşi), Gazete Duvar, 3 Eylül 2020

*Yayına hazırlayan: Şükrü Kırkağaç

*30 Mayıs 2024 tarihinde güncellendi.


Şiirlerinden Seçmeler:

GÜL LABİRENTİ

sabah çiği düşmüş gölgesine beklediklerimin
uyanıyorum leylak renkli bir uykudan,
üzerime sinmiş bir bahar kokusu
sabahın serin yüzüne dokunuyor rüzgâr
işte bir çocuğun ellerine dokunan gökyüzü
yaralarla çizilmiş o gök resmi;
sesimle uyanan ilk ağaç
ilk akıntısı yüreğimin, ilk düşüş..
kanıyor bahçesine makas değen geçmiş
hepimiz için
saçlarıma değmiş bir çift el
şehrin üzgün kahvehanesi
ve çocukluğumun tozlu yolları
uzaklaşıyorum kalbime yerleşmiş
süslü kederden.

atlısını bekliyor arta kalan
üzerimde yazgının ısrarı
bakir bir bakıştan dönüyorum
dizkapağımda kırmızı bir gül
hepimiz için
mühürlenen sevinç, geçmiş gün
göğsüme dokunmuş yağmur,
alnımda biriken ter ve kan
akıyor sığınağına çocukluğumun.

kapanıyor aynalar, mabetlerde
içilmiş bir zemzem, kutsal bir nefes
ellerime kesilmiş bahar kokusu
soyunuyorum gözaklarımdan
çocukluğun o karanlık korkusu
hepimiz için.

Fora Fanzin, Sayı: 4, Bahar 2016




ÖZKAN ALİ BOZDEMİR


(21 Mayıs 1985, Kars - )


       İzmir’de yaşıyor.
       Şiirleri, öyküleri, yazıları ve söyleşileri Akatalpa, Ayı, Bireylikler, Cumhuriyet Kitap, Peyniraltı Edebiyatı, Post Öykü, Sözcükler, Varlık, Yasakmeyve / Karakalem vb. gibi dergi, fanzin, gazete ve eklerinde yayımlandı.
Ödülleri: “Yolunda” adlı öyküsü altKitap 2016 Öykü Ödülü seçkisine girdi.

Şiirlerinden Seçmeler:

AYIŞIĞININ SON ATI

Say ki, Fazıl’a…

Bir pus gibi yürüyor şehre gece
Hasta bir at gibi kırık ayak bileklerini sürüye sürüye

Kara kıyafetli bulutlar valse kaldırıyorken birbirlerini
Sağlıklı bir yürek gibi atıyor yanıp sönen yıldızlar
Ki rüzgâr sesinin kesiliverdiği yerde
Dönerek düşüyor dünya yükselen esler eşliğinde

Kuyruklu siyah bir ayın karşısındaki taburede
Kalbi kulaklarında atan bir adam
Önündeki okyanusta yüzdürüyor alev parmaklarını
Su ve ateşin eşitliğinden doğuyor şarkı
Kükrüyor beynimde eyleme geçmeye yeltenen heves

Duruyor kervan, sürüyor senfoni…
Kandan ve mürekkepten doğan bu nihai nota, bu tılsım
Sanki kâinatın kapısını açacak bir sol anahtarı elimde
Duruyor zaman, akıyor senfoni
Aklına yıldırım düşmüş bir adam taburesinden kalkıyor
Kuyruklu siyah bir ay olarak asılıyor geceye
Gece, buruk bir buğu gibi kalıyor gözbebeğimde…

Çünkü gece
Sağlam basan ayaklarımın altında zehir bir zelzele!
İçimden çıkmak için çırpınan çılgın bir imge
Çünkü gece

Duruyor dünya, dönüyor senfoni…

Orada, o pus’lar içindeki hasta at
Sanki, kuyruklu piyanonun tuşlarından fırlayıp
Dörtnala çatlamaya koşan bir zebra hayali…

Akatalpa, Sayı: 134, Şubat 2011

KESİŞEN KÜME

Bu utanç beni yoramıyor sevgilim
Korkak duvarlarda çapraz yazılan adım,
dokundukça büyüyen yaram;
Ve işbu hayatı kucaklayan acılarım çok kahraman.
Düş, yaşamak, gaile, işte telaş falan filan..
Yani yine konformist kediler cam kenarında olağan.
Yukarıda hüzünkeş yıldızlar damardaki kan kadar yavan.

Benim oturduğum mahalleler denizlere dökülüverse…
Ya işgâl altındaki eşkâlim bile belirsizse..
Bu cini ben mi tıktım allasen aklımın içine?
Bu kekeme sevinci ben mi önerdim ömrüme?
Elbette terane!
Çok yukarılarda level atlayan bir tanrı
ve onun korkutucu melekleri kot arka cebinde.
Ama beni takvimler bile yırtamıyor, ne ki sevgilim
Bakma iyiyim; ben hep bensizliğe gebeyim.

Aşk bu…
İçime çizdiğim pastel nü..
Her gece rutin çektiğim trans hu.
Çocuklar beni kendime küstüremiyor, iyi ki sevgilim
Durup durup şükrettiğim, inan ki bu.

Akatalpa, Sayı: 139, Temmuz 2011

KURGU

uzlaşmak zor belli ki bu coğrafyayla
eşyası dağınık bir düzen
kimyası bozuk bir ruh
ve yazgısı uzak bir ihtimal olarak
çıkmak zor sorusu olduğum bu bilmeceden

her şey kendi ekseninde
her şey kendi ekseriyetinde dönerken
ve katlanarak çoğalırken çukurumda yeminler
yani bıkmak bile zor aslında bu ritimden
belli ki rayında her şey kontrollü gerçek
kader ve kurban
yolun ucunda kesişen habersiz iki neden

tam da her şeyin ortasında
anlamların yer değiştiği yeni bir manâda
çöken dünyada ezilen bir ifade bile
yokken gururda,
varmak da zor belli ki hayânın sonuna

herkes kendi safında
herkes kendi safsatasında takılırken
ve ilişirken ödünç bir yaşam gibi aşka
anlaşılmak da zor belli ki tanımlardan
nesnenin tespiti bile muamma
insanın hevesi bile tutarsız ölçekte
bizden başka her şey olağan sanki
bizden başka her şey güzel ve sebepli

ayılmak zor dalgınlığından hayatın
hayat bilinçli bir rüya kolajı belli ki

 Aralık 2006

Akatalpa, Sayı: 137, Mayıs 2011


2016 YILI “BURSA’DAN EDEBİYATA KATKI ÖDÜLÜ”


       2016 Yılı “Bursa’dan Edebiyata Katkı Ödülü” altı dalda, altı kişiye verilmesi, yaratıcılığın ve emeğin manevi onurunu sembolize eden ödül plaketinin kendilerine sunulması karara bağlanmıştır.
       Ödüle değer görülenler ve gerekçe notları aşağıda açıklanmıştır:
       1. “Bursa’dan Şiire Katkı Ödülü” Sayın Gülsüm Işıldar’a verilmiştir.
       Bireyin şiir ile buluşmasında ve hayatına renk ve direnç katmasına örnek sayılacak çaba ve sorumluluk sergilemesi; insan ömrüne anlam katan yaratma/ üretme eyleminin, pek çok yönden zamana, zemine, konuma ve çevresel-toplumsal etkene rağmen gerçekleştirilebileceğine dikkat çekmesi ve söylemindeki, insanın içsel sorunlarıyla barışarak karamsarlığı umuda dönüştürme yolundaki ısrar ve çabasını şiire dahil ettiği için, Sayın Gülsüm Işıldar, “Bursa’dan Şiire Katkı Ödülü”ne değer görülmüştür.
       2. “Bursa’dan Öyküye Katkı Ödülü” Sayın Pelin Yılmaz’a verilmiştir.
       Edebiyatımızın, öykücülüğümüzün varsıllaşması için ortaya koyduğu çabalar nedeniyle; kendine özgü bir dille kişiyi, durumu, olayı ele alarak anlattığı; yaşadığı zamanın gerilimini ve ruhsal boğuntu hallerini iç konuşmaya indirgediği; Türkçenin pürüzsüz anlatımını, naif ve süzme sözcüklerini kısa tümcelerle sezdirdiği göz önüne alınarak, Sayın Pelin Yılmaz “Bursa’dan Öyküye Katkı Ödülü”ne değer görülmüştür.
       3. “Bursa’dan Denemeye Katkı Ödülü” Sayın Ezgi Fatma Açıkgöz’e…
       Başta Bursa’da çıkmakta olan Çinikitap Dergisi ve Eliz Edebiyat dergileri olmak üzere, birçok süreli yayında dikkat çekici metinler yayımlaması; deneme türünün öne çıkması ve düşünsel birikimine katkı sağlaması ve de düzenli, disiplinli, hatta tutkulu yazma sürekliliği dikkate alınarak, Sayın Ezgi Fatma Açıkgöz, “Bursa’dan Denemeye Katkı Ödülü”ne değer görülmüştür.
       4. “Bursa’dan Eleştiriye Katkı Ödülü” Sayın Hülya Soyşekerci’ye verilmiştir.
       Ülkemizde yayımlanmakta olan birçok dergide çıkan eleştiri, inceleme yazılarıyla dikkat çektiği; aynı alanda yayımlanmış seçkilere paha biçilmez katkı sunduğu; eleştirinin özveri dozu yüksek bir sanat türü sayılması gerektiğine inancı pekiştiren sabırlı verimliliği dikkate alınarak, Sayın Hülya Soyşekerci “Bursa’dan Eleştiriye Katkı Ödülü”ne değer görülmüştür.
       5. “Bursa’dan Çocuk Edebiyatına Katkı Ödülü” Sayın Şaban Akbaba’ya verilmiştir.
       Çocuk edebiyatının son yıllarda kazandığı yaygınlık ve ilgi sevindiricidir. Çocuk edebiyatı üretimine/ yayımına Bursa’dan sunduğu katkı, kişisel yazı serüveninde gözlenen verimlilik, yeni kitaplarını artarda yayımlamasının çocuk edebiyatına kazandırdığı ivme dolayısıyla Sayın Şaban Akbaba, “Bursa’dan Çocuk Edebiyatına Katkı Ödülü”ne değer görülmüştür.
       6. “Bursa’dan Çeviriye Katkı Ödülü” Sayın Ergin Altay’a verilmiştir.
       Rusça aslından yapığı çevirilerle, klasik yazarların tanıtılmasını sağladığı; alçakgönüllü ama ısrarlı çalışmasını yıllarca, sessiz sedasız sürdürdüğü ve halen çalışmakta olduğu için… Onlarca çeviri romanı ve öyküyü, kaynak dilden Türkçeye aktardığı; öylelikle çevirinin duayen ustalarından sayılmayı hak ettiği, akıcı ve duru üslubu/ biçemi ile edebiyat çevirimize zenginlik kattığı için ve yaşamaya emsalsiz değer ekleyen örnek kişiliği dikkate alınarak, Sayın Ergin Altay “Bursa’dan Çeviriye Katkı Ödülü” ile onurlandırılmıştır.

Çinikitap Dergisi ve Eliz Edebiyat Dergileri Adına

Fehmi Erginalp, Nuri Demirci, Hilmi Haşal, Ceyhun Erim