(13 Aralık 1960 (nüfus kaydı 4 Ocak 1964), Aşağıkayı Köyü, Tosya /Kastamonu - )
Satiye Hanım ile marangoz İrfan Karadaş'ın oğlu. İlkokulu doğduğu köyde bitirdi. İlkokulu bitirdiği yıl (1973), bütün köy bir yangınla ortadan kalktı. Babasının, işini sürdürebilmesi için Tosya'ya göçtüler. Ortaokula, bir yıl gecikmeyle burada başladı. Ortaokul ikinci sınıfta 'parasız yatılı' sınavını kazanarak öğrenimini (23 Ağustos Ortaokulu’nda, Abdurrahman Paşa’da yatılı olarak) Kastamonu'da sürdürdü. Babası 'kısa yoldan meslek sahibi' olmasını istediğinden birkaç meslek lisesinin sınavına girdi. Bunlardan Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi'ni seçerek Ankara'ya geçti (1977). Liseyi bitirir bitirmez Rize'ye Kadastro fen memuru olarak atandı (1980). Rize'de bir yıl çalıştıktan sonra Üniversite sınavlarına girdi ve Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi (o zaman Gazi Yüksek Öğretmen Okulu) Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü kazandı. Memurluktan istifa etti ve bu okulu büyük ekonomik ve psikolojik zorluklar içinde 1987 yılında bitirdi. Öğretmen olarak ilk ataması Diyarbakır'a yapıldı. Burada iki yıl kadar görev yaptıktan sonra, öğretmenlikten ayrıldı. Ertesi yıl askere gitti. Askerliğini Çaycuma’da asker öğretmen olarak tamamladı. Ardından, İstanbul’da 20 yıl kadar sürecek özel dershane serüveni başladı. 2011’de yeniden devlet hizmetine döndü. Üç yıl İnegöl’de Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği, ardından İstanbul’da Gülten Özaydın Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde beş yıl Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Halen İzmir Çeşme'de Hacı Murat - Hatice Özsoy Anadolu Lisesi'nde bu görevini sürdürüyor. İzmir'de yaşıyor; evli, bir çocuk babasıdır.
Şiir yazmaya ortaokul birinci sınıfta başladı. İlkokuldayken babasının tozlu raflarda duran, uyaklı ama ölçü bilinci olmadan yazılmış çok lirik destanlarıyla karşılaştı. Babasının bu şiirlerdeki duyarlığı, ta o zamandan etkiledi onu. İlkokul öğretmeni ise iyi bir şiirseverdi (İsmet Kaya). Hemen her gün derslerde şiirler okurdu. Buna kendi içedönüklüğü ve kitaplara duyduğu büyük ilgiyi de eklersek tam anlamıyla bir şiirsel atmosfer içinde yetiştiği söylenebilir. İlk şiiri; "Bağrımda Açan Yumruk" Haziran 1983’te Yarın dergisinde, ilk yazısı; Adnan Satıcı’nın ilk kitabı üzerine yazılmış olan “Yaralı Atın Ayak İzleri ya da Kimiz?” Ocak 1986'da Sanat Rehberi dergisinde (S. 35) yayımlandı. Varlık dergisinin Temmuz 1985’te yayımlanan 934. sayısında “Her Sayı Yeni Bir Ozan Sayfası”nda toplu şiirlerim yayımlandı. Varlık dergisinin 958. sayısından (Temmuz 1987) başlayarak “Şiire Armağan” üst başlığıyla bir süre denemeler yazdı. Şiir, yazı ve söyleşileri Akatalpa, Broy, Edebiyat ve Eleştiri, Mecaz, Sincan İstasyonu, Su, Varlık, Yarın gibi dergilerde yayımlandı.
Sanat Rehberi ve Su Şiir Seçkisi'ne editör, şiir sorumlusu ve düzeltmen olarak katkıda bulundu. Cem Yayınevi (1986-1987) ve Su Yayınevi'nde redaktör ve düzeltmenlik yaptı. Halit Ziya Uşalıgil’in Mai ve Siyah ve Aşk-ı Memnu adlı kitaplarını günümüz Türkçesine aktardı ve İlgi Yayınevi tarafından yayımlandı.
2016 - 2017 eğitim - öğretim yılında yönetmen ve uygulayıcı olarak öğrencilerle Cimri (Moliere) adlı klasik güldürüyü hazırladı ve oynadı.
Ödül: 1984’te Yeni Türkü Yayınları Şiir Yarışması’nda adı “övgüye değer şair” olarak anıldı. 1986’da Ankara Tabipler Odası'nın düzenlediği Barış konulu şiir yarışmasında "Yaşama Telgraf" adlı şiiriyle ikincilik ödülü, 1987’de "Aşkta Sakınmak Olmaz" adlı dosyasıyla Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü'nü aldı.
Yapıtları: Şiir: *Aşkta Sakınmak Olmaz, Cem, İst.: 1988 *Bir Tetik Boşluğunda, Öteki, Ank.: 1998 *Bütün Zamanların Yabancısı, Yeniyazı, İst.: 2012 *Issızlıklar, Yalnızlıklar, Umarsızlıklar, 2017, Öteki, İst.: 2017 *Yitik Yankı, Toplu şiirler, Klaros, Ank.: 2020.
İnceleme: Ama Öğretmenim Bu Yanlış /Zalim Terbiye, Gülsün Özakın (Kaya) ile; Kora, İst.: 1997.
Kaynaklar: Bilgi Formu, 2019; Eray Canberk, “Genç Şairlerin Şiire Bakışı”, Varlık, S. 975, Aralık 1988; Nuh Ömer Çetinay, “Muammer Karadaş’la ‘Aşkta Sakınmak Olmaz’ Üstüne Söyleşi”, Varlık, S. 978, Mart 1989;
http://muamerkaradas.blogcu.com/muammer-karadas/5616814
http://muammerkrds.blogspot.com.tr/
Satiye Hanım ile marangoz İrfan Karadaş'ın oğlu. İlkokulu doğduğu köyde bitirdi. İlkokulu bitirdiği yıl (1973), bütün köy bir yangınla ortadan kalktı. Babasının, işini sürdürebilmesi için Tosya'ya göçtüler. Ortaokula, bir yıl gecikmeyle burada başladı. Ortaokul ikinci sınıfta 'parasız yatılı' sınavını kazanarak öğrenimini (23 Ağustos Ortaokulu’nda, Abdurrahman Paşa’da yatılı olarak) Kastamonu'da sürdürdü. Babası 'kısa yoldan meslek sahibi' olmasını istediğinden birkaç meslek lisesinin sınavına girdi. Bunlardan Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi'ni seçerek Ankara'ya geçti (1977). Liseyi bitirir bitirmez Rize'ye Kadastro fen memuru olarak atandı (1980). Rize'de bir yıl çalıştıktan sonra Üniversite sınavlarına girdi ve Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi (o zaman Gazi Yüksek Öğretmen Okulu) Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü kazandı. Memurluktan istifa etti ve bu okulu büyük ekonomik ve psikolojik zorluklar içinde 1987 yılında bitirdi. Öğretmen olarak ilk ataması Diyarbakır'a yapıldı. Burada iki yıl kadar görev yaptıktan sonra, öğretmenlikten ayrıldı. Ertesi yıl askere gitti. Askerliğini Çaycuma’da asker öğretmen olarak tamamladı. Ardından, İstanbul’da 20 yıl kadar sürecek özel dershane serüveni başladı. 2011’de yeniden devlet hizmetine döndü. Üç yıl İnegöl’de Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği, ardından İstanbul’da Gülten Özaydın Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde beş yıl Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Halen İzmir Çeşme'de Hacı Murat - Hatice Özsoy Anadolu Lisesi'nde bu görevini sürdürüyor. İzmir'de yaşıyor; evli, bir çocuk babasıdır.
Şiir yazmaya ortaokul birinci sınıfta başladı. İlkokuldayken babasının tozlu raflarda duran, uyaklı ama ölçü bilinci olmadan yazılmış çok lirik destanlarıyla karşılaştı. Babasının bu şiirlerdeki duyarlığı, ta o zamandan etkiledi onu. İlkokul öğretmeni ise iyi bir şiirseverdi (İsmet Kaya). Hemen her gün derslerde şiirler okurdu. Buna kendi içedönüklüğü ve kitaplara duyduğu büyük ilgiyi de eklersek tam anlamıyla bir şiirsel atmosfer içinde yetiştiği söylenebilir. İlk şiiri; "Bağrımda Açan Yumruk" Haziran 1983’te Yarın dergisinde, ilk yazısı; Adnan Satıcı’nın ilk kitabı üzerine yazılmış olan “Yaralı Atın Ayak İzleri ya da Kimiz?” Ocak 1986'da Sanat Rehberi dergisinde (S. 35) yayımlandı. Varlık dergisinin Temmuz 1985’te yayımlanan 934. sayısında “Her Sayı Yeni Bir Ozan Sayfası”nda toplu şiirlerim yayımlandı. Varlık dergisinin 958. sayısından (Temmuz 1987) başlayarak “Şiire Armağan” üst başlığıyla bir süre denemeler yazdı. Şiir, yazı ve söyleşileri Akatalpa, Broy, Edebiyat ve Eleştiri, Mecaz, Sincan İstasyonu, Su, Varlık, Yarın gibi dergilerde yayımlandı.
Sanat Rehberi ve Su Şiir Seçkisi'ne editör, şiir sorumlusu ve düzeltmen olarak katkıda bulundu. Cem Yayınevi (1986-1987) ve Su Yayınevi'nde redaktör ve düzeltmenlik yaptı. Halit Ziya Uşalıgil’in Mai ve Siyah ve Aşk-ı Memnu adlı kitaplarını günümüz Türkçesine aktardı ve İlgi Yayınevi tarafından yayımlandı.
2016 - 2017 eğitim - öğretim yılında yönetmen ve uygulayıcı olarak öğrencilerle Cimri (Moliere) adlı klasik güldürüyü hazırladı ve oynadı.
Ödül: 1984’te Yeni Türkü Yayınları Şiir Yarışması’nda adı “övgüye değer şair” olarak anıldı. 1986’da Ankara Tabipler Odası'nın düzenlediği Barış konulu şiir yarışmasında "Yaşama Telgraf" adlı şiiriyle ikincilik ödülü, 1987’de "Aşkta Sakınmak Olmaz" adlı dosyasıyla Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü'nü aldı.
Yapıtları: Şiir: *Aşkta Sakınmak Olmaz, Cem, İst.: 1988 *Bir Tetik Boşluğunda, Öteki, Ank.: 1998 *Bütün Zamanların Yabancısı, Yeniyazı, İst.: 2012 *Issızlıklar, Yalnızlıklar, Umarsızlıklar, 2017, Öteki, İst.: 2017 *Yitik Yankı, Toplu şiirler, Klaros, Ank.: 2020.
İnceleme: Ama Öğretmenim Bu Yanlış /Zalim Terbiye, Gülsün Özakın (Kaya) ile; Kora, İst.: 1997.
Kaynaklar: Bilgi Formu, 2019; Eray Canberk, “Genç Şairlerin Şiire Bakışı”, Varlık, S. 975, Aralık 1988; Nuh Ömer Çetinay, “Muammer Karadaş’la ‘Aşkta Sakınmak Olmaz’ Üstüne Söyleşi”, Varlık, S. 978, Mart 1989;
http://muamerkaradas.blogcu.com/muammer-karadas/5616814
http://muammerkrds.blogspot.com.tr/
Şiirlerinden
Seçmeler:
ADNAN SATICI ANITI
I. Arkayüz
Bir ortaçağ
şövalyesi, kılıcını aşkla bilemiş
Sesi, ışığın
hammaddesi; şiirin örsünde incelmiş
Ulu bir destanın
kıvrılmış bir sayfasında
Yorgun atını yeden
bir kurtuluş savaşçısı
Çiçekleri ezmemek
için balerin gibi yürür
Yitmiş bir yüzü
arar atının su içtiği her akarsuda
Dönüp dönüp yine
arar, irkilir bir uçurumun başında
Tanıdık bütün
yüzler yabancıdır; yabancı bütün yüzlerde
Biraz kendi vardır,
su verilmeden önceki hali, ham hali
Ulu bir destanın
yazıya geç geçirilmiş halidir hayatı
Çok azı ele
geçirilmiş, bütünlükten yoksun, finali yitik
O destanın destan
anlatıcısıdır kendi, kimseye değil atına
Bir şiir gibi akan
bir derenin kıyısında soluk soluğa
Zaman kısa destan
uzundur ne aşka ne dostluğa
O, uçurumlardan
ezberlemiştir bu ulu destanı
Bir gün memeden
kestiğinde onu dağlar,
Bir kasabadan öksüz
kaldığında ah o ne tevekkül
Anlattığı destanın
kahramanı kendi mi, mümkün
Bütün inanmışlar
var’da biri bulur;
Kibrit çakar aşkı
arar o, aradığı kendidir
Bulamazsa bir daha
çakar bir daha bir daha
Bulduğu ülkesiz bir
öksüzdür sende bende şiirde
Karatahta başında
karıncalara su içmeyi öğretir
Kendi bilirmiş
gibi; yankıyan ses onun değildir
Yadsıyan ses
onundur, düş içinde düş durur
Boynuna kement
geçirilmiş düş düş müdür
II. Sağyanyüz
Her yol ölüme çıkar
elbet; odur haritaya çizdiği ırmağın.
Bunu kavramış her
yüreğe, cızırtıyla boşalır ırmak.
Kişiliksizdir ölüm,
yapışan sigaranın dudağı kanatması.
“Ne demiş uçurumda
açan çiçek?
– Yurdumsun ey
uçurum!”
Oysa, “Bizim işimiz
uçurum ezberlemek değil mi?”
Ömrümüz bu ülkedir,
uçurum ezberlemekle geçti
Hiçbir şey bozamadı
ezberimizi, kına yakabiliriz.
Konuşabiliriz
gidenin ardından doya kana; sıcak!
Karanlık sokaklarda
hayat mı dilendik utana usana.
Sivas ellerinde
sazımız çalındı da yutkunduk kaldık
Yutkunduk kaldık
her tuhaf ölümde biraz daha.
Karagüller kuşanıp
çıkmalı değil miydik sokaklara
Sessiz bir sitemle
o gülü yorumlamalı değil miydik?
Göz ermez bir
harita serdiler de önümüze “Haydi!” dediler.
Uzundu yolumuz uzun;
yorumsuz ve korkunçtu; bilmez değildik
Ama çatlattık biz
atımızı daha yolun başında; kaldık mı yayan.
Aklımızı
imbiklerden damıttık: hayat mı bu kadar mı çöl!
“Gitsek mi,
kuşkuluyum, ya yoksa?!”
Demişti Adnan: “Ben
dondum oysa yeryüzü sıcak
Ölümün benden genç
adı olmayacak.” demişti Adnan.
Adnan, "Ölümün
benden genç adı olmayacak.” Demişti
Akatalpa, Sayı: 120, Aralık 2009
BAŞROLLERDE HÜZÜN
Bütün olasılıklarda
bir yolculuk beliriyor
Yüzünde mola
veriyor bir sonbahar treni
Bir an geliyor söz
bitiyor kara gecede
Geriye gözlerin
kalıyor uzak bir su sesi
Mekân ve zaman bu
öyküde rol almıyor
Uzun, çatal bir
ıslık yalnız, hüzün icabı
Bir de ölü
yapraklar, bir de deli yollar,
Bir de bir fincan
acı kahve, anlarsın ya!
Bir an geliyor
sönüyor bütün ışık
Geriye ne kalıyor:
Başrollerde hüzün
Mekân ayışığı,
zaman yaşlı tomurcuk
Bir yaşam ödeyerek
öğrendiğim dili
Kimse, hiç kimse
konuşmuyor artık
Akatalpa, Sayı: 137, Mayıs 2011
BEN BU HAYATI SEVMEDİM
Siz beni
sevmediniz, biliyorum
Ben de kendimi
sevmemiştim zaten
Yorumsuz katıldım
hayata, biliyorsunuz
Yorumsuz
ayrılıyorum, bilmiyorsunuz
Yoktu, olmayanda
aradım bir süre
İki kimlikliyim,
bilmiyorsunuz
Beni çok zeki
biliyorlar gündüzleri
Bir hiç olup
çıkıyorum mesai bitimleri
Kimse beni sevmedi,
biliyorum
Sevmeseniz de
olurdu kendime acımasam
Yol kıyılarında
kaktüslere eğilmesem
Bunun hiçbir önemi
yok biliyorum
Ben hâlâ seviyorum
bazılarınızı
Ama bunun ne anlama
geldiğini bilmiyorum
Beni çırılçıplak
görenleri anlıyorum da
Sivilim, sivilsin,
sivil; ay ne kadar siviliz
Ben sizi ne zaman
terk ettim biliyor musunuz
Suyun bunun kirlendiği
zaman
İçimdeki bebek
uyuduğu zaman
Bir dalgınlığıma
geldi de işte o zaman
Ben sizi ne zaman
terk ettim biliyor musunuz
Bilmeseniz daha iyi
*30 Haziran 2020 tarihinde güncellendi.
*30 Haziran 2020 tarihinde güncellendi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder