(12
Mart 1988, İstanbul - )
İstanbul’da
yaşıyor.
Şiirleri, öyküleri ve söyleşileri Adalya, Akatalpa, Bireylikler,
Boşluk, Galapera, Güney,
Hayal Bilgisi, Lirik, Peyniraltı Edebiyatı, Sözcükler, Şarki, Şiiri Özlüyorum, Varlık, Yoz gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı. Şiir ve düzyazı çalışmalarına devam
ediyor.
Ödülleri:
“Gölgeler Çürürken” adlı
dosyasıyla 2017 Yaşar Nabi Nayır Gençlik
Ödülü’nü, “Boşluklara Doğru” adlı
dosyasıyla 2018 Ali Rıza Ertan Şiir
Ödülü’nü (ödülü Bekir Dadır’ın “Çöl Bahçıvanı” adlı dosyasıyla paylaştı) aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
&Gölgeler Çürürken (2017, Varlık Yayınları, İst., 64 s.)
Şiirlerinden
Seçmeler:
BAĞIR
ÇAĞIR BİR ŞİİR
I
bu elimi senin için
komşunun bahçesinden gül çalarken kestim
dalından düşmüş bir eriğe bastım
bir serçeyi ürküttüm
birazdan ölecek bir hayvan gibi öksüren eski çeşmeden
avuç avuç su içtim
nefesimi daha derin kesti zaman
ağır aksak
bilene bilene
denize düşen yılana
toprağa düşen dikene sarıldı
ben de sana
terli elleri ve yağlı saçlarıyla
tanrıyla koyun koyuna uyuyan
boyacı çocuklara koştum sonra
seni sordum
yüzleri üç kere okunmuş
eski bir mektuba benzeyen
bu naçar insanlara
birden bire bir ayna
arayıp da üzme dedi
boş yere kendini
yorma
her an devrilecek gibi duran
bir incir ağacından
hallice yüreğini
yırtık bir pabuç gibi geçirdim canıma etimi
kurumuş bir incir ağacını öpüp durdum
günü gelince
beni bir hamlede kökümden sökecek
bu dünya için boşuna yoruldum
II
bir taş buldum
oturup arıtmak için bu zehirden kendimi
koştum
düşüp de kanadım
bir su birikintisi buldum bakmak için
seni hâlâ benzetiyor muyum diye kendime
izi kalır mı bu lekenin
ah
dağ çiçeği sürdüm sesime
o an
bir dostun sesi yankılandı içimde
"niye?"
neticede kir bile utanır tende
kendini ele güne aşikâr etmeye
utandım
bir kuşu üç kere öptüm
kaç kanadı vardı saymadım bile
koluma ağaçtan bir yaprak düştü
elin sandım
elin sandım sevindim
III
sürekli inandım
yüzümü el değmemiş çerçevelere sığdırmaya çalışan bu
riyakâr insanlara
tüm yol ağızlarına
sokağının ismini yazdım
ama onlar
üç defa yaktılar
anne kucağında uykuya dalmış yorgun bir çocuğa benzeyen
çayırlarımı
üç defa kafese koydular
içine zehir kattılar yağmurun
sonra bir baktım
ellerin yeniden dut ağacı
alelacele bir kuş sürüsü nefesin
taş avlularda kumru
dağ koyaklarında keklik
sırf bunlar yüzünden
terli alnıyla
oradan oraya bağıran
bir simitçinin sesiyle
yayıldım şehrine
geçip gittiğim sokaklarda
kilise çanından korkup
kaçan kuş gölgeleri
kurumuş bir üzüm yaprağı
kökülmeyi iyi bilen çocukların açtığı misket kuytusu
bir karınca yuvası
bir de boş kibrit kutusu
onca dolanıp bağırdım da ne oldu sanki
öre öre bir örümcek
sol elimde bir ağ ördü
yüzümü bir çocuğun elleriyle yıkadığım
yollarını kör topal dolaştığım bu şehir
senin için iki kere öldüğümü
topu topu üç kere gördü
IV
içimde
kız almaya giden
kalabalık düğün alayları
altın günlerinde kısır yiyen yaşlı anneler
kızları, karanlık köşelerde
gizlice çirkin oğlanların elini tutan
zayıf ve esmer babalar gibi yorgunum
öylece geçip gidiyorum sokağınızdan
senin terin
kimlerin etini ıslatıyor
hiç haberim olmuyor bunlardan
ilelebet kırılıp gücenmek değil
şu naçar kalbimin niyeti
toprağın kürekle olduğu gibi değil elbet
güneşin bulutla olan husumeti
biliyorum
burada
bomboş bardaklar gibi duran ellerimizle
bir başımızayız
kutusunda tek kalmış bir kibrit gibi
yalnız ve azız
V
bu elimi senin için
komşunun bahçesinden
gül çalarken kestim
vazgeçtim sesimi bir simitçiye verip
yardımını ummayı
ama yine de
her şeye rağmen bir gün yine de
sen de beni
benim seni çağırdığım gibi çağır
ne zaman başın sıkışsa
çiçek satan çingenelere ver dudaklarını
öyle bağır
BİR
GÖZ BİR DE EL
kabuğunu emip doymaya çalıştığım bir meyveye benzeyen
bu çürük çarık çağın
tam da ortasında bir kara delik
utana sıkıla
bir yavru köpeğin gözlerine bakıyorum burada
tam burada
sokaklarında diken yetişmeyen bu gri şehirde
bir zamanlar bir elim nasıl haylazdı bilseniz
dut ağacınıza dalan çocuklar gibi kızar
ama yine de severdiniz
taşı sıksa suyunu çıkarırdı
bir maviye uzanırdı
bir yeşile
sonunda deşile deşile kevgire döndü güzelim el
bir zamanlar bir gözüm nasıl delikanlıydı ah
görseniz yeniden çocuk olup da
"anne alsana!" derdiniz
ufacık bir ışık hüzmesinden dünyayı damıtırdı
bir ırmaklara bakardı
bir dağlara
sonunda ağlara takılan bir balığa döndü cânım göz
sonrası işte malûm hikâye efendim
yaşımız geçmedi elbet
yaşımız hâlâ yaş üzüm rakıları gibi leziz
lâkin gördünüz ne elde ellik kaldı
ne de gözde fer
sokaklarında diken yetişmeyen bu gri şehirde
tam burada
şu yavru köpeğin başını okşayamıyor
ve bir kara deliğe benzeyen o güzel gözlerine
doya doya bakamıyorum bu sefer
sonrası sıtma
sonrası ağrı
sonrası keder
EL
İŞİ
iki ters bir düz
bir alttan bir üstten
ileride lazım olur diyerekten
bir acının üstünü örtmek için örmüş beni annem
*Şiirler, Devrim Horlu'nun izniyle yayınlanmıştır.