Şiirlerinden
Seçmeler:
AÇIK
MAVİDEN HÜZNE
Eski tozlardan bir yorgunluk duyarım
Üveyikler burçak örtünür iştahla
Oradayım akşama kınala elini lafını
Biraz koyun kekiği biraz oğlan otu
Kâfidir bozkırı anlatmaya
Al işte yeleğim sözcükler ise yanı başımda
Elleme hiç zamana küflensin tuzda
Gökyüzü açık maviden hüzne döner
Balkonlar terler avlular güneşe soyunur
Böceklerin boşluklarını elle ilkin
Sabaha eğilmiş ikindi sonunun güleç sesini
Bir atmaca gökyüzünü çekip alır
Bir mektup o göçüğü…
Kuşların doğum anı gibi bir zamanda gel
Her zaman bir acemiliktir yazın gelişi
Bir kuş konar
Hem kırgınlık hem sevinç o gönülsüzlüğe,
hem deli…
Kimi ölçersin sonra gülden artanı ölç
Yüzün senin gün ortası kavşağı
Sözlerin darasız mıydı hareli sözlerin
Akatalpa,
Ekim 2012, Sayı 154
ATEŞ
Ah, ince kız uykulu kız
Sözlerini kına gecelerinde çoğaltan
Bağı bostanı giydir gönder yola
Topuğu yaralı bir çocuktum daha
Ateşe serin izler çizerdim
Yolu yordamı anlatırdım sana
Dere kenarısın sen, çiziktir gülümsemeni
Döşeğine kına sürün kan uykunda
Suyu uzun öp yenilen
Yüreğini hamarat ateşler eğitti
Avluda eriyen karsın sildikçe terini
Ateşe yoğunlaş, kaşına gözüne dokun
Topuğu yaralı bir çocuktum daha
Ateşi ben
Okşarken gördüm bir ağacın reçinesini
Ah, ince kız uykulu kız
Mühür,
Kasım - Aralık 2008, Sayı 22
BİTEN
DEĞİLDİR YAZ
Bir dokunuştan yontardım hikâyeni
Oysa her solgunluk bir gökyüzü süsüdür
Yeni uçurumunla tamama erersin
Dere deyip geçme
Kendi yatağında mahcup
Ele alabilir mi duruşunu kadim dostların
Yastık gibi bakardın sonra sen
Kuşlar göç yolları edinir
Yorulan ince bakışlarımı çek üstüne
Bilirse belki bir tek gül bilir
Ağır olduğunu gölgesinin
Gönlüme kalırsa terleyip dursun avlular
Biten değildir yaz bir kırgınlık işte
Koynuna bir mahcubiyet ekle
Bir dokunuştan yontardım hikâyeni
Sakla anıları kelimelerin şapkaların yanına
Eğilir gül sesinin ağırlığıyla
Kokusunu sorsan başı döner tozlarından
Şu çalılığın arkası çocukluğundur
Solarken gül üzülür mü gönül işlerine?
Akatalpa,
Sayı: 195, Mart 2016
BULUTLARI VE KUŞLARI
Gökyüzüne karşıyım,
sonunda anladım bunu
Bulutları ve
kuşları söylüyorum
Omuzları geniştir
şairlerin, dizeleri sarkıktır
Göğüsleriyle
yürüyor sokağın en alımlı kızı
Çok eski bir göğü
elliyorum, tozları uçuşuyor
Bacanın içinde
uğulduyor rüzgâr
Bir hançer gibi
kara saplanıyor şubat
İçtenlikle
karşılıyorum bir günü ve güneşi
Hafifçe sıyrılıp
uzaklaşıyorum kendimden
Ama alışıyorum
yavaş yavaş yeryüzüne
Bileziklerini
dökünüyor bir kadın, göğüslerini dökünüyor
İçim ürperiyor ilk
kez görmüş gibi denizi
Islak mı dünya bu
sabah, ay kokuyor
Çocuk yaşta âşık
oldum bir deli gökyüzüne
Soluğumdaki çiy
ondandır
Kuşların karnı
zarif ki incitmiyor eşleri
Telefon tellerine
ezan sesleri bulaşıyor
Yayılmış da
tarlanın kıyısına terliyor o mendil
Doğrulup yürüyor
patika
Bir harf devrimi
gibi kokuyor entarin
Akatalpa, Sayı: 111, Mart 2009
ÇARDAKTA
UYU
Çardakta uyu, yaz kıyısında
İç tarafında ağaçların
Karıncaların gölgesini anlat bana
Yorulan kenarıma dokun
Kuşların yorulan terine
Elinden emekli o tarlaları
Göster bana
Çalışkan arka bahçeleri
Kırları oku da gel
Sevincinden solmuş ayvadana otlarını
Hecelemeyi ezberlet bana
Derelerin derin uykusunu
Çardakta uyan, güz kıyısında
Dış tarafında rüzgârın
Mevsimlerin yolunu anlat bana
Sincan
İstasyonu, Şubat 2009
ELMANIN
UÇURUMU
Hırkasını giyer bir kış gelir pencereme
Sabahın yoğunluğu dener seni, narın
sayfaları
Gül ağacının gölgesine tutun
Çıt çıt eder ay yürüdükçe çalı araları
Önümde bir gök kayrak, iç tarafımda Antalya
Dolarım karanlıkta gün ışığını saçlarıma
Annemin örtüsüdür akşamüzeri gökyüzü
Teknenin yoksulluğunu taşıyıp onarır
denizkızı
Bir gecekondu gibi üşür aşk sözcükleri
Şiir kuşanır öğle sonu kumru halkı
Arada güneşe çıkar, elmanın bir uçurumunu
konuşurum
Merhaba cep aynam, üzümün eski parıltısı
Uzun bir rüzgârda beyazlaşır saçlarım
Bir el at üşenmeden kuşağına şu Antalya’nın
Karıncaların mezarını onar sabahları
İnanma yıldızları cebimden düşürdüğüme
Bir taçyaprağı dolaşır gözlerinde,
buğulanır irice
Bilgiç bilgiç öter durur diken kuşu
Dere benimdi, kimse alamazdı çocukluğumda
Nisan yola çıkar portakal bahçelerine
Akatalpa,
Sayı: 115, Temmuz 2009
ERİK BULAŞTIRDIM SANA
Uzak bir gece üşür
dudağındaki uçukta
Elinin tozlarını
ayır benim için
Yaz yağmuru bir
ömürde karşılanır
Rüyalarına sarılıp
yatan bir kızdın o zaman
Bir tutam çiy
düşerdi yatağına
Koyu yürüdün, bulut
izlerini elledin
Güvercinin
kursağındaki taştır senin kırların
Yaz baharı hafif
bir dere getirir
Deniz için halı
desenli haritalar çiz
Çukur açar yüreğin
göğsünün kiliminde
Hayal evinde
dudaklarını silerdin
Gökyüzü için
kavilleşelim bu sabah
Anıları oraya
sakladım
Çakıl doldur haydi
lacivert bohçana
Bir rüyanın
eskirken örtündüğü kumdur uykuların
Erik bulaştırdım
sana, gül titredi
Mendiline sevinç desenleri
biriktir
Papatya kanıyla
yazdım sana o mektupları
Nerde uzun kâküllü
kuşların göğü
Güzel kızdın,
ışırdın, kudretten aşılıydın
Akatalpa, Sayı: 120, Aralık 2009
GÜNIŞIĞI ETEĞİNİ DÜZELTİR
Sevincini hüznünü
bir kuşla hesapla
Gülücüklerini sürün
de gel yüzüne
Kırlara dokun, el
sallayan taze kırlara
Senden bir şey
istesem güzel kız
Bulup buşurup verir
misin
Kuşlar giyinip
gelir iki dirhem bir çekirdek
Bir gül tanırım
kırgındır hayata
Dalgınlığınla
didiklediğin o dereler kim
Kim sever akşamı
akşamüzeri olmasa
Titrek günışığı
eğilip eteğini düzeltir
Kumral bir göz
değerlenir yüzünde
Yaz
Çardak üzerine
atılmış terli bir iç çamaşırı
Öpünce biri
dudakların çatlamasa
İki göğsünle
eskittiğin yelekli pencere
Düşünü kurarım ben
senin
Avlunun, köy
çeşmesinin nasıl düşünü kurdumsa
Korumalıyım seni
belindeki rüzgârdan
Akatalpa,
Sayı: 121, Ocak 2010
HAR
Uzun boyludur sonbahar incedir
Duygusundan yaşlanırım güzelim dağların
Bir salkım üzümle eksilir sonbahar
Sen yollarda göğsünün ışığını açarsın
Bir denizi yanılır kelebekli kızlar
O uzun kanatlarıyla
Aşkın patikasını öğrenir çocuklar
Yurt edinirim yeleğimin solgun kokusunu
Gökyüzü uzaklaşır
Karşılıklı bir mevsimi işleriz
Ellerin sonbahara kapalı iyi ki kapalı
Anı içinde ışır dağın mavi yalanları
Dalgın allıklarıyla gelir Antalya’ya yaz
Durgun hırkasıyla gider sonbahara
Bulutlara dipnotu düşer kuşlar
Uzun boyludur sonbahar dertlicedir
Kime dokunsa deniz, yorulmaktan hafiftir
Üzülür çalılar çizdiği yüzlere
Sevgi yanlısıdır kırların sabahı
Gökyüzü şalvarını toplar akşamüzeri
Beştaş oynarım üstüm başım çocuk
Akatalpa,
Ekim 2009, Sayı: 118
İHTİYAR
TEKNE
Öyküler yeni, rüyalara kur tümcelerini
Parkasını kim çalmış devrimin hep yoksul
Diye üzülme
Sözcük bulaşmış bir geceyi tamamla
Ortasında sabah olan bir yalnızlığı dene
Omzu yaralı o ihtiyar tekne
Eli yüzü düzgün bir şarkıyla çıkıp gelir
Hatıranı kime gizledin, seninle gelen
hatıranı
Ergendin, kınalarından çıkma derdi annen
Sen bir çocukta kurardın rüzgârını
Yarınları koyma torbana zamana güven
Yaz sonu, iliştiredursun ah gezginlere
yorgunluğu
Ben bir kez daha yüreğimi bekliyorum
Üzümden güz gelir senden ikindi şefkati
Allar sürdün yıllarca sesinin renginde
Eski yolcusun alfabesiz düşünürsün
Nasıl kaldırmalı bu kuşların uçuşlarını
Bir ayrılık gibi uçuyorlar her zaman
Ömür sürmeyi yeni öğrenmiş
alınganlığındasın
Yüksek bayırlar en kanadığın gölgelerdi
Akatalpa,
Ekim 2011, Sayı 142
İNCE
DEFTER
Sen hesaplarsın pekmezin esrimesini
Güz üzümden daha da kederli
Bir deftere karıştırdım seni ince deftere
Benim iyi kalpli kudret narım
Dolaşır ellerinin derin küçüklüğünde
Kusursa güzel olmak gökyüzü kime ağlar
Gülüşün dere kuşlarından yeni mi geldi
Çocuklar ne de çok oyalanır sesinde
Bakışlarımı toplarım ayak topuklarından
Kimi zaman öyküsüz bir sesle gidersin
Yoruldun da bir gün bir mektubu gül
tutundun
Solgunluğundan başladın güne
Kırlar bir güzel konumlanır saçlarında
Güzellikten gayrı uğraşın kalmadı senin
Hadi yola çık rüzgârlı hikâyene
Bir kitaba karıştırdım seni ince kitaba
Kızlar oysa gece yarıları şiir dökünür
Kusursa güzel olmak gökyüzü kime ağlar
Akatalpa,
Sayı: 158, Şubat 2013
KARACAOĞLAN MI BAKTI
Yolları açık mı
önümüzde gökyüzünün
Ekmeğin ve taşın
kokusu buluşuyor
Dargın uçuyor ipine
ah, esrik bir uçurtma
Tüylü meyveler
gezdir tüylü yerlerinde
Karacaoğlan
Türkçesi göğsün, kolların
Hevesin okunur oldu
kırlarda
Entarinden koparıp
kırlara seriyorum baharı
Bir kuş uçuyor ince
belinden
Karalama defteri
dudağın, omuzların
Üşümüş mü ağacın
uykusu, üşümüş mü kalbi
Terini siliyor
gökyüzü uçan kuşlarla
Yürüyorum dere
boyu, yoruluyor dere
Gülüşün sıcacık,
ısınıyor ellerim
Tozlanıyor
kelimeler gidip antik çağlara
İnce boyunun
serinliği, sözün serinliği
Karacaoğlan mı baktı,
nerden geliyor güzelliğin
Sandık lekesi
oluyor en güzel yılların
Geziyorum usulca
elini kolunu göğsünü
Akatalpa, Sayı: 125, Mayıs 2010
KIŞ
Her kış yağmuruyla
derinleşir insana
Yolların
tümceleriyle giyinen kış
Uğrayıp bana
sürdürsen kırları
Yenilenir kış
çatısı rüzgâr alınca
Yol boylarında
derin yürüdüğüme aldanma
Yeni bir kış, eski
kışa benzer yeleği
Belki kış
kederlenir beni bir gün
Ellerinin son
tarafı hep düş otları
Göğsünden kopan
gümüş sırmaya düğümle beni
Bir iyice
dökümlüdür eteği çiylerin
Bir sabahtan bir
yazmaya işlerken şefkat
Ayın etrafında uçar
mı kelebekler
Üstü başı sökük bir
öykü, diri bir bilinç
Mendilin kollarında
ince bir düşünce
Kış açıldıkça
giyinen mahcubiyet
Kardelenin üşümüş
uykusunda
Senin kadar bilemez
kimse kışı ağırlamayı
Kaç gökyüzü gerekir
nergisin yorulmasına
Elinde bir atlasla
çalışır bulutlar
Ovalara haritaların
gölgesini sermeli
Türbanlı bir harf
düşer kış karanlığına
Akatalpa, Sayı: 123, Mart 2010
YAZ
Bir daha temmuzu
yarasıyla göndermeli
Yazı selamla
omuzlarından
Gidiyor anılara kol
kola bir yaz kalabalığı
Bir hafif dokunuşla
görüyorum yazı
Ah, devinince
mendiller yorgun unutkanlıklara
Gözünün gölgesini
taşıma yüzümden
Beyaz şapkalıdır
yaz, kollarıyla geniştir
Ağaçlara tutunuyor
gün ışığı
Bir uzak mektup
kalıyor yazla sonlarımızda
Derelerin alın
teriyle kuruluyor tarlalar
Sen bulaşınca
soluğumun rüzgârına
Yaz, iki eliyle
incecik düşler işliyor gökyüzüne
Yollar unutmaktır
kırlarda
Yazın yakınlarında
ağırdır söz
Uç veriyor bir
kadın bahçedeki çocuklardan
Gidiyor yaz tozlu
adımlarıyla
Yazın yüklü olduğu
kuşların gündeminde
Harmanda işleniyor
yazın tarihi
Meyvenin ve
bilincin yürek kuvvetiyle
Sabahın kemerinde
bir hoşsun bir çoğalmış
Beyaz şapkalıdır
yaz, sesiyle uzundur
Akatalpa, Sayı: 129, Eylül 2010
YAZLIKTIR
İNCE BEDENİN
I
Ayrılığın anılarına ak düşerse bir gün
Bir mektup sabahı hesaplar
Çocukların serinliğiyle sıva sözü
Yüreğin uzağında söz büyür su büyür
II
Değişmez maddedir dudakların ve dalgınlığın
Zaten yazlıktır ince bedenin
Cep aynalı bir hüzündür eskilerden yağmur
Gölgesi mi var gülüşünün günü yeniler
Nar içi ve üzüm bakışlıdır yatak odaları
Ama daha çok şeftaliyle anılır
Huyu suyu var teninde Havva Anamızın
Yatakta örülür çocukların gölgesi
Aşk içerir yoğun olarak kadınların bedeni
III
Ayrılığın anılarına ak düşerse bir gün
Bir mektup sabahı hesaplar
Ovalardan geçen kamyonlar kadar gençliğim
Aşk yüreğin tozudur, kuşun gagasındaki ot
Akatalpa,
Sayı: 201, Eylül 2016