1901 Doğumlular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1901 Doğumlular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2019 Çarşamba

OSMAN OCAK NAKİBOĞLU


(1901, Diyarbakır – 23 Haziran 1984, Diyarbakır)

Şair, eğitimci ve siyasetçi. Diyarbakır’ın nakibüleşraflığını yapan, önemli kişiler yetiştirmiş bir aileden gelmektedir. Kadılık ve I. Meşrutiyet’te mebusluk yapmış olan Hacı Mesut Bey ile Fatma Hanım’ın oğlu. Ağabeyi Bekir Sıtkı Nakiboğlu’da (1886-1936) şairdi. Öykücü Esma Ocak yeğenidir. İlk ve ortaöğrenimini Diyarbakır’da yaptı. Yükseköğrenimini İÜ EF’de tamamladı (1931). Öğretmenlik mesleğini seçti ve Diyarbakır, Çankırı ve Denizli’de edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı. 1940’tan sonra aktif politikayı uğraş edindi ve 1943-50 arasında Diyarbakır milletvekili olarak TBMM’de görev yaptı. Evli, üç çocuk babasıydı. Edebiyata şiirle başladı.
Yapıtları: Şiir: Orhan’ın Mektubu, 1926; Ağlarım, 1936; Kendime Dair, 1969.
Hakkında Yazılan Kitaplar: Prof. Dr. Önder Göçgün, Osman Ocak Nakiboğlu Hayatı-Edebi Kişiliği-Eserleri ve Eserlerinden Seçmeler, 2015, Denizli Belediyesi, Denizli.
Kaynaklar: TBEA, c. I, 1. bas. 2001, 582; “Nakiboğlu, Osman Ocak”, TDEA, VI, 505; Şevket Beysanoğlu, Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, 2. c., Ank., 1997, 439-448. Afşin Oktay-Kemal Bağlum, Biyografiler Ansiklopedisi, 1959; İhsan Işık, TEKAA, 2006; İhsan Işık, Diyarbakır Ansiklopedisi, 2013.

12 Aralık 2016 Pazartesi

SUAT SALİH ASRAL


(1 Eylül 1901, Trablusgarp - 20 Nisan 1981, İstanbul)


      İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’nde bir süre okudu. Çeşitli illerde Türkçe öğretmenliği yaptı. 1950 yılından sonra İstanbul'da öğrenci yurtlarının müdürlüklerini yürüttü. 1966 yılında emekliye ayrıldı. Sıradan insanların duygularını, küçük mutluluklarını, içe kapanık dünyalarını yansıtan şiirlerin yanı sıra roman ve oyun türünde eserler de verdi.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Bir Kitap Kapanırken  (1930)
& Zühal'in Halkaları (1939)
& Güneş Altında (1945)
& Benden Sonra (1958)
& Görmek İstersek Toprak (1973)
& Damla Damla Ölüm (1983)
       Roman:
& Dağ Adamı (1932)
       Oyun:
& Yalnız Adam (1940)
      Ayrıca Öz Türk Masalları (1935) adlı bir derlemesi vardır.
Kaynaklar:
A  Abdullah Özkan – Refik Durbaş, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Cilt 1, 1999, Boyut Dosya Yayınları, İst., s. 102

Şiirlerinden Seçmeler:

HEP O ÖZLEM

Yenilgiler, utkular, mutluluklar,
Gezegenler arası yolculuklar,
Gidermez içimizdeki özlemi.
Açık denizlerde hep o gemi...
İnsanoğluna sonsuzluk bile yetmez,
Rüyaları bitmez,
Aradığı hangi toprak, hangi kıyı?
At içinden safra gibi o kaygıyı.
Yalnızlığı yenen aşka bürün,
Öl ama yaşıyor görün...

“Görmek İsterse Toprak”

ŞARKI IV

Sevdik ve sevildik, gül gibi solduk;
Hicran diyarına bir sultan olduk..
Gönüllerden güller, çiçekler yolduk;
Hicran diyarına bir sultan olduk..

Bugün mazimizden bize ne kaldı?
Yalnız bir ilâhî efsane kaldı.
Gönlümüz herşeye bigâne kaldı,
Hicran diyarına bir sultan olduk...

“Bir Kitap Kapanırken”

YETMEDİ

Minareler alçak geldi,
Kuleler alçak.
Çıktım dağlara,
Değmedi elim göklere,
Çaresiz
Tırmanmak istiyorum
Üstüne

Kendi başımın...

6 Mart 2016 Pazar

HALİDE NUSRET ZORLUTUNA


(1901, İstanbul - 10 Haziran 1984, İstanbul)


       İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okuduktan sonra sınava girerek öğretmen oldu.
       Şiire Mütareke yıllarında başladı. Kadın duyarlığını işlediği şiirleri yanı sıra hikâye, deneme, roman türünde eserler de verdi.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Geceden Taşan Dertler (1930)
& Yayla Türküsü (1943)
& Yurdumun Dört Bucağı (1950)
& Ellerim Bomboş (1967)

Kaynaklar:
A  Abdullah Özkan – Refik Durbaş, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Cilt 1, 1999, Boyut Dosya Yayınları, İst., s. 91

Şiirlerinden Seçmeler:

RÜZGÂRLI GECELER

Altı penceremde altmış bin ifrit
Döğünüyor hem de ıslık çalıyor...
Dilleri alevden ve gözleri kor
Altı penceremde altmış bin ifrit!

Hepsi bir ağızdan ıslık çalıyor;
Aklımı başımdan alıyor bu ses!
Göğsümde bir enin oldu her nefes,
Odamda ifritler ıslık çalıyor...

Dilleri alevden ve gözleri kor,
Ateşten elleri kırıyor camı;
İfritler basıyor bomboş odamı,
Dilleri alevden ve gözleri kor...

İçerimde zaten zebaniler var;
Sen bari başımdan çekil ey ifrit!
Gecesi olmayan diyarlara git...
İçimde gece var, zebaniler var!

Sen bari başımdan çekil ey ifrit!
Güneşe susamış hasta gönlümün
Bu cehennem gibi tutuştuğu gün
Sen bari başımdan çekil ey ifrit!

Gecesi olmayan diyarlara git;
Şişelerden taşan serveti savur,
Boş, mağrur ve muzır kafalara vur!

Haydi git! O mel'un diyarlara git!...

HALUK NİHAT PEPEYİ


(1901, Selânik / Katerin - 27 Mayıs 1972, İstanbul)


       Mülkiye Mektebi’ni bitirdikten sonra kaymakamlık, valilik gibi görevlerde bulundu; milletvekilliği yaptı.
       Destansı şiirleriyle tanınır. Hece ölçüsünde yazdığı şiirlerde sevgi ve kahramanlık temalarını işledi. Halk hikâyelerini şiirleştirdi.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Geçmiş Zamanın Masalları (1928)
& Türk Destanına Giriş (1934)
& Çanakkale Destanı (1936)
& Mütareke Destanı (1938)
& Milli Mücadele Destanı (1940)
& Erenler Gaziler (1951)
& Türk Destanından (1952)
Kaynaklar:
A   Abdullah Özkan – Refik Durbaş, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Cilt 1, 1999, Boyut Dosya Yayınları, İst., s. 90

Şiirlerinden Seçmeler:

TAHİR İLE ZÜHRE

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde
Ne Babil'de, İran'da, ne Mısır'da, ne Çin'de
Benzeri olmayan bir zengin padişah vardı.
Dağlarından gümüşler su yerine akardı.
Ne o engin denizler, elvan elvan bahçeler.
Dillere destan olan o namlı eğlenceler
Bu kutlu padişahın kederini yenmezdi.
Yine bir gün bir acı, şahın gönlünü ezdi.
Veziriyle birlikte bahçesinde gezerken
Ak sakallı bir derviş dedi: Padişahım, ben
Dileği olanların duasını ederim;
Buna karşı ben ancak beşyüz altın isterim.
Mevlâm bana bir çocuk ihsan et diyerekten
Beşyüz altın verdirdi ona sevinçle hemen.
Bir de baktı uzakta başka bir derviş vardı.
Önündeki kitaba bazı şeyler yazardı.
Dedi: Acaba kimdir? Yaklaştı, sordu kimsin?
Bu kitapta neler var, bu yazılar kiminçin?
Derviş dedi: Remmalim; ben her gönlü okurum,
Her niyeti bilirim, sanatımdan mağrurum.
Haydi, dedi padişah, benim niyetim bil!
Derviş dedi: Bu para değil; diyar hiç değil;
Sen sultansın, yanında büyük vezirin vardır
İkinize evlâtsız bu geniş dünya dardır.
Heybesinden bir elma alıp böldü ikiye;
Padişahla vezire verdi yesinler diye...
O mübârek elleri açıldı Allah'ına,
Duası şifa verdi padişahın ahına...
Müjde dedi: Allah'tan sana nur yüzlü bir kız;
Semalarda henüz hiç görülmeyen bir yıldız.
Ay gibi parlak güzel bir çocuk da vezire
Ay "Tahir" dir kız "Zühre" verilecek Tahir'e
Kısmet böyle yazılmış, silinmez kul eliyle,
İşte dileğin oldu... Mevlâ'na dua eyle!
Sultan dedi: Vezirim buna beşbin altın ver;

Bir baktılar dervişin yerinde yeller eser!..

4 Mart 2016 Cuma

AHMET KUTSİ TECER


(1901, Kudüs - 23 Temmuz 1967, İstanbul)


       İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalıştı. Milletvekili seçildi. Paris'te kültür ataşeliği yaptı. Dergâh, Milli Mecmua, Varlık, Yücel gibi dergilerde heceye yeni olanaklar aradığı içten şiirleriyle ünlendi. Lirik memleket şiirlerini kaleme aldı. Dramatik yapısı sağlam oyunlar yazdı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Şiirler (1932)
& Tüm Şiirleri (Hazırlayan: Vecihi Timuroğlu, 1980, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
Kaynaklar:
A  Abdullah Özkan – Refik Durbaş, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Cilt 1, 1999, Boyut Dosya Yayınları, İst., s. 92-97

Şiirlerinden Seçmeler:

BAŞBAŞA

İşte bir vazoda açmış iki gül,
İşte bir saksıda eşsiz kuşkonmaz.
Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül,
Saksıya baktıkça içimde bir haz.

Dışarda fırtına, uğultu, tipi;
Odada sessizlik tutulur gibi;
İşte o da geldi, evin sahibi,
Oturduk, eskiden konuştuk biraz.

Dışarda fırtına, tipi... Yerler kar;
İçerde başbaşa iki bahtiyar.
Onları ısıtan eski bir bahar,
Dışarda yepyeni bir kış, bir ayaz.
                                               
“Tüm Şiirleri”

BEBEĞİ İNCİNEN ÇOCUĞA NİNNİ

Bir parça kolu incinmiş,
Ağlamıyor, sızlamıyor.
Hem de kabahat seninmiş,
Bebek öyle diyor.

½aka ettim hayır, hayır,
Bebek hiçbir şey demedi.
Haydi uyku saatındır,
Gece ilerledi.

Üzülme, ağlama yavrum,
Onu ben iyi ederim.
Bebek, sen de gözünü yum,
Uyu derin derin.

Yetişir ama, ağlama
Sen uyu, bebek uyusun.
Dargın mı bakalım sana?
Niye ağlıyorsun?

Sen de oynarken düşersin,
Bütün çocuklar da düşer
Bazen incinir bir yerin,
Ama çabuk geçer.

Onun yerine mi yoksa
Bu gözyaşı, bu ağlama?
Ben de sana bir şey olsa
Ağlarım daima.

Haydi uyu yavrum, gece
Bütün acıları örter.
Sen de bir gün büyüyünce
Beni düşün, yeter.

“Tüm Şiirleri”

BESBELLİ

Besbelli ölümüm sabahleyindir
İlk ışık korkuyla girerken camdan,
Uzan, başucumda perdeyi indir,
Mum olduğu gibi kalsın akşamdan.

Sonra koş terlikle haber vermeye,
"Kiracım bu sabah can verdi" diye,
Üç beş kişi duysun ve belediye,
Beni kaldırmaya gelsin, odamdan.

Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut.
Sen de eller gibi adımı unut.
Kapımı birkaç gün için açık tut,
Eşyam bakakalsın diye arkamdan.
                             
“Tüm Şiirleri”

BEZGİNLİK

Niçin tat vermiyor artık hiçbir şey?
Ne dersler, ne sözler, ne konferanslar.
Başını kitabın üzerine eğ,
Zavallı öğrenci, imtihanlar var.

Nasıl okuyayım? Bahar çağıdır;
Ne zaman bir kitap alsam elime,
Ya, dalgın gözümden kaçıyor satır
Yahut topallıyor hoş bir kelime.

Gel kelime, parka, kitap beraber;
Ey fikir dalında solan tomurcuk!
Havuzun başında işte boş bir yer,
İşte bir kayığı yüzdüren çocuk.

Bu güzel mevsimde kapanmak niçin?
Her şey güzel: Dallar, çiçekler, otlar...
İşte su içmeye inen güvercin,
İşte ardı sıra koşan bir de yâr!

“Tüm Şiirleri”

KEREM’İN İLHAMİYLE

Ne zaman düşünsem sizi titrerim,
Yaslı dağlar, yüzü gülmeyen dağlar!      
Bu dağlar içinde bir yer var derim,                    
Orada kaybolan bir ses var, ağlar.

Neden hiç çıkmıyor içimden bu ses
Tipi, çığ, fırtına... Donar her nefes,
Yine bu ses ağlar, işitmez herkes,
Beni kıvrandırır, inletir, yakar.                           

Hey bu dağlar yalçın, karanlık, derin!
Ne bir geçit verir ne sıcak bir in.
Gün battığı zaman sarp tepelerin
Üstünden bir kartal geçer, o kadar...

“Tüm Şiirleri”

KIŞ DÜŞÜNCESİ

Geçti yaz günlerinin güzelliği,
Açık pencereler, damlar, bahçeler...
Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi,
Hatta o karanlık, aysız geceler,

Hani o gezmeler kırda denizde?
Hani o cümbüşler, sazlar temmuzda?
Ağustos mehtabı tam üstümüzde,
Pilâjlarda neydi o eğlenceler?

Yaşamak, diyorum, yaşamak ne hoş!
Hele bir gelmesin n'olurdu bu kış?
Nerde o kahkaha, o ses, o alkış?
Şimdi yerini aldı düşünceler.

“Tüm Şiirleri”

NERDESİN?

Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki, ben onu.
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder.
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki, bir gün bana derinden.
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

“Tüm Şiirleri”

ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA

Orda bir köy var uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.

Orda bir ev var uzakta,
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.

Orda bir ses var uzakta,
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.

Orda bir dağ var uzakta,
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.

Orda bir yol var uzakta,
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.

“Tüm Şiirleri”

ÖLÜ

Bir sonsuz rüyaya açılmış gözler,
Yummayın, yummayın kirpiklerini!
(Kim ondan daha çok hayatı özler?)
Çağrıyor, çağrıyor, sevdiklerini.

Gelmiyor, gelmiyor o yüzler niçin?
Kaybolmuş koynunda onlar da hiç’in.
Bilmiyor boyunun ölçüsü için,
Başının ucuna geldiklerini.

Bilmem ki, adını onun kim saklar?
Şimdiden unutmuş onu kucaklar.
Besbelli üşütür soğuk topraklar,
Soymayın, soymayın giydiklerini!

“Tüm Şiirleri”

ÖMÜR BİR BÖYLE GÜNDE

Kırlarda, bacalardan uzakta, boş bir günde,
Sema gözbebeğinin yüzdüğü göl renginde,
Uzak kıyılar göğü çerçeveleyen dağlar...
İkimiz, altımızda bir hasır, yanda çınar,
Uyuyor, uyanıyor, yüzüyoruz enginde.

Ömür bir böyle günde durulan, akmayan su,
Saatler, dakikalar siniyor, tıpkı pusu,
Gönül başıboş, serkeş, avuçlar sıcak, gam yok,
Ne açlık, ne susuzluk, bakışlar, dudaklar tok,
Hayat bir meyve, bir dal... Bir yaz, bir ot kokusu.

“Tüm Şiirleri”

ROMANS

Dışarda yağmur, tipi...
İçimde bir helecan.
Uzak, uzak bir yoldan
Dönen biri var gibi.

Dışarda fırtına, kar...
Sığmaz içime içim.
Sanki bir beklediğim,
Uzaktan bir gelen var.

Dışarda rüzgâr, bora...
Hani beklenen yolcu?
Kopar yolların ucu,
Savrulur uzaklara,

Dışarda gün, güneş, yaz...
İçim hevesle dolar.
İçim ıssız bir diyar,
Hiçbir yolcu uğramaz.


“Tüm Şiirleri”